top of page

16 YIL ASALETİNDEN VE GURURUNDAN KAYBETMEYEN PRENSESİM

O BENİM CANIM DI…. CANIM ÇOK YANIYOR…





Bundan 16 sene önce, 2003 yılı temmuz ayının sıcak bir akşamüstü oldukça heyecanlı idik. Heybeliada’dan Bostancı’ya giden şehir hatları vapuru nedense çok yavaş gidiyordu ya da bize öyle geliyordu.


Sonunda Bostancı’ya vardık. İskeleye yakın olduğu söylenen yere eşim ve kızım ile birlikte, elimizde adres, hızlı adımlarla yürüdük.


Neden sonra adresi bulduk. Bir bahçe katı içinde, ağaçların gölgesinde sevimli bir yerdi.

Kapının önünde üç güzel canlı oynaşıp duruyordu.


Biri benim BALKÖPÜĞÜ GÖZLÜ, BEMBEYAZ sevgili prensesim.

Bir arkadaşımızın tanıdığı Veteriner, üç kedi yavrusunu bedel almadan sahiplendirmek istiyor ve ilk seçim hakkını da bize veriyordu.


Tüm çocukluğum kediler ile iç içe geçmiş olduğundan, o sıralarda 12 yaşında olan kızımın da bir kedi sevgisi ve sıcaklığı ile büyümesini istiyordum. Eşim Candan çocukluğunda benim kadar yakın büyümemiş olsa da hayvanları çok seviyor, bu düşünceyi paylaşıyordu.

Üç yavru kediden en çelimsiziydi benim ve kızım Arsal’ın ilk yöneldiği. Diğer Sarman ve Tekir cins kediler iyi beslenmiş, birer topaç gibiyken ve bize merakla yaklaşırken, benim BALKÖPÜĞÜ GÖZLÜM çok zayıf ve mağrur görünüyordu. Küçücük 6-7 haftalık bir şeydi. Nedense içimiz birdenbire ona ısınmıştı. Belki de içlerinde bakıma en muhtaç ve en yalnız görüldüğünden. Aslında o anda onun tipik bir Van Kedisi olduğunu henüz anlamamıştık.

Sonradan VAN KEDİ cinsinin tüm özelliklerini taşıdığını ve yansıttığını gördük. Sağlıklı, seçici, istediği zaman sevdiren ama genelde okşanmaktan çok hoşlanmayan, yabancıları sevmeyen, temizlik yardımcılarına düşman, iyi bir bakımla 14-17 sene yaşayan, bir ya da ikiden fazla sahip istemeyen, sütü fazla sevmeyen, evin tamamını kullanan, biraz kıskanç, azıcık kibirli ve mağrur bir canlı. O zamana kadar Van Kedilerinin mutlaka farklı gözlere sahip olması gerektiği gibi yanlış bir bilgiye sahiptik. Oysa bizimkinin her iki gözü de Balköpüğü rengiydi.

Veteriner, diğer iki kedinin daha sağlıklı ve iyi gelişmiş olduklarını, ilk seçimi biz yapacağımızdan bu beyaz kediyi değil de diğerlerinden birini almamızı tavsiye etse de biz kararımızı vermiştik bir kere. Kızım adını o anda koymuştu bile. Bunun adı KÖPÜK olmalıydı. Bembeyazdı, vapurların giderken arkalarından çıkardığı köpükler gibi.

Veteriner sağlık Karnesini doldururken sordu;

- İsmini ne yazayım?

- Köpük. Dedim. Kızım hemen araya girdi.

- Köpük ama iki de ön ismi olacak. Carmen Elizabeth Köpük. Veteriner gülümsedi ve hiç üşenmeden bu üç ismi de yazmaya başladı. Carmen Elizabeth KÖPÜK.

Yanımızdaki taşıma kabına aldığımız Köpüğümüz ile birlikte tekrar vapura bindik. Heybeliada’da ki evimize dönüyorduk. Yavru kedi için gerekli kuru mamaları ve takviye yiyecekleri Veterinerden almıştık.

Vapurda genelde hep açık alanda seyahat etmemize rağmen Köpüğümüz hava akımından etkilenmesin diyerek kapalı bölüme geçmiştik. Karşımızda oturan yaşlıca, Rum asıllı olduğu şivesinden belli olan bir hanım yanındaki oğluna seslendi.

- Bak göror musun, burada bir Hamster var. Arsal çok bozuldu.

- Bir kere o hamster değil, kedi, kedi. Adı da Carmen Elizabeth Köpük.

Daha ilk anda kızım bu minicik o sırada kediden çok bir Fareyi andıran bu hayvan ile müthiş bir gönül bağı kurmuştu. Bazı dönemlerde yurtdışı eğitimi nedeniyle 7-8 ay sürelerle Köpük’ü görmese bile dönüşünde Köpük onu hemen tanıyor ve Arsal ne yaparsa yapsın ısırmıyor ya da tırnak çıkarmıyordu. Bu da kedilerin sanıldığı gibi “balık hafızalı” olmadığının en büyük kanıtıydı. En sevdiği yer ise Arsal’ın yatağı idi. Özellikle Arsal evde olmadığında, yatak örtüsü üzerindeki iki süs yastığının arasında uyumak en büyük keyfiydi.



Kediler yıkanmazdı. Bunu bilmemize rağmen Heybeliada’ya evimize gelince, yeni bebeğe ihtimamla yaptırılan ilk banyo gibi, tüm aile su ılıtarak, bebe şampuanı ile onu bir güzel yıkadık. Islanınca tam bir sıçana dönmüştü. Arsal daha önce hiç kullanılmamış bir beyaz havlusunu getirdi. İkinci Prensesimizi onunla sarıp kuruladık. Bununla da yetinmeden onu üşütmemek için saç kurutma makinasının en düşük devrinde kuruttuk. Güzel kokulu bir pudra da sürdük. Arsal ise bize fark ettirmeden annesinin en beğendiği parfümü bu arada sıkmıştı bile.


Artık 16 yıl sürecek birlikteliğimizin ilk gecesini yaşıyorduk. Arsal onu kendi yatağına götürdü. Uyurken farkında olmadan ezmemesi için uyardık ama bilmiyorduk ki Arsal o gece zaten pek uyumayacaktı. Planımız, Arsal yanımızdan ayrılıncaya kadar hep beraber yaşamaktı. Arsal hayatını kazanır ya da kendi evine geçerse Köpüğü onun yanına verecektik. Tabii ki hiç öyle olmadı. Ne Arsal ABD’ye giderken onu yanına alabilirdi ne de biz onu bırakabilirdik.

Köpük hızla büyümeye başlamıştı. Masa üzerindeki standart meyve tabağına giren, bir terliğin içine rahatça sığan, yerde duran aynanın arkasında kendisini arayan köpük, artık Heybeliada’da ki 5nci kattaki evimizin çatısına çıkıyor, dışarıdan camdan cama geçiyordu. Bir gün vapurla günübirlik Heybeliada’dan Burgazada’ya geçerken Köpüğün 5nci kattaki bir camdan diğerine geçtiğini görünce yüreğimiz ağzımıza geldi ve o günden sonra bir daha evde kimse yokken camları açık bırakmadık, yaz ayında bile.


Yaz bitiminde; artık 4 aylık olan Köpük’ le kışlık evimize geçtik. 1-2 günü geçmeyen seyahatlerimizde onu evde yalnız bırakabiliyorduk. Aslında evden çıkmayı hiç sevmiyordu. Taşıma kutusunun içinde huzursuz oluyordu.


1 yaşına geldiğinde onu kısırlaştırdık. Ameliyat sonrası nekahet dönemi oldukça zor geçti. İyice halsiz ve perişan görünüyordu. Kendisini yalamasın diyerek başına geçirilen Elizabeth yakalığı üç katlı evimizin merdiven parmaklıklarına takılıyor ve canını yakıyordu. Geçirdiği en zor dönem buydu. O kadar çaresiz ve zavallı görünüyordu ki içimiz parçalanıyordu.

Bundan sonraki yaşamında hiç hastalanmadı. Bir tek kere bile hapşırdığına ya da hasta olduğuna rastlamadık.


Köpük 5 yaşına gelmişti. 2007 yılında uzunca bir yurtdışı seyahatimiz öncesi dış parazit iğnesi için veterinere gitmiştik. Genç bir kız olan veteriner, elinde iğne olmadığını ama köpeklere sürdüğü bir dış parazit pudrasını kullanabileceğini ve bunun da aynı işi göreceğini söyledi. Kedi de böyle bir uygulama duymadığımızı belirtmeme rağmen bize güvence verince izin verdik.


O gece sabaha karşı uçuşumuz vardı. Veterinerden çıkıp eve geldikten 1-2 saat sonra Köpük çok halsizleşti. Ağzından köpükler gelmeye başladı. Gece yarısı Sitemizde ikamet eden bir başka veterinerin kapısını çalıp uyandırmak zorunda kaldık. Yapacak bir şey olmadığını, kendisini yalayıp zehirlendiğini ve önümüzdeki 24 saati atlatırsa yaşayabileceğini söyledi.

O 24 saatin nasıl geçtiğini bilmiyoruz. ABD’ye ulaşıp Kayınpederimi telefonla aradığımızda Köpüğün daha iyi olduğunu söylediği an tüm dünya bizim oldu adeta.

Çok dayanıklı ve güçlü bir ırktı Van. Herkese kedi alırken Van kedisi olursa çekinmeden almalarını tavsiye ederim ancak gözlerinin aynı renkte olması kaydıyla. Zira bir gözü mavi diğer gözü sarı olan Van kedilerinde sağır olma ihtimali olabiliyor.


Kızımız Arsal’ı çok sever ve onu sürekli korurdu. Özellikle Arsal ile Matematik çalışırken hata yaptığı problemlerde zaman zaman sesimi yükselttiğimde hep araya girer ve beni adeta.

- Sen bu kıza ne yapıyorsun? Haddini bil, dercesine susturmaya çalışırdı.

Son dönemde iki defa ev değiştirdik. Hamallar eşyaları taşırken Köpük tırsar ve kuytu bir yere saklanıp saatlerce oradan çıkmazdı. Bir keresinde hamallar gittikten ve taşınma bittikten sonra 45-50 dakika onu aradık. Sonunda merdiven altında henüz açılmamış bir kutunun arkasında, büyümüş gözlerle etrafa bakarken bulduk onu.

Eve bir poşet ya da çanta ile geldiğinizde ve hele bu poşet ya da çanta biraz yassı ise üzerine oturur ve saatlerce kalkmazdı. O tip şeylerin kendisi için getirildiğini düşünür, hemen sahiplenir ve kolay kolay bırakmak istemezdi.


Açık dolaplara ve çekmecelere girmeyi ve uzun sürelerle sessizce orada kalmayı ya da uyumayı çok sever, arayıp ta onu bulamadığımızda bizlerin de yüreğimizi ağzımıza getirirdi.

Evdeki temizlik yaptığımız bir kış günü temizlik sonrası onu bir türlü bulamadık. Dışarıda kar yağıyordu. Nasılsa yine bir dolap ya da çekmeceye girmiştir düşüncesi ile salon ışıklarını kapatıp uyumaya giderken son anda onu salon camının dış tarafında soğuktan titrerken gördüm. Gündüz temizlik yapılırken açık camdan bahçeye çıkmış, daha sonra cam kapatıldığından dışarıda kalmış ve bize de sesini duyuramamıştı. Zira Köpük 14 yaşına kadar hiç “Miyavlamamış” tı. Miyavlamaya son 3 yıldır başladı. Sesi de kediden çok bir yavru keçi sesi gibiydi.



Bir akşamüstü işten çıkıp eve gelmiştim. Anahtarımla kapıyı açar açmaz Köpüğü gördüm. Kapının tam arkasındaydı. Karşıdaki oda da kızım Arsal’ın odasıydı. Köpükle konuşmaya başladım.


- Güzel kızım nasılsın? Ne yapıyorsun? Beni mi bekliyorsun. Canımmm benim. Gibi şeyler. Birden Arsal’ın sesini duydum.


- İyiyim babacığım hoş geldin. Sen nasılsın? Müzik dinliyorum. Arsal benim onunla konuştuğumu sanmıştı. Konuştuğumun Köpük olduğunu öğrenince bayağı bozulmuş ve gönlünü almakta birazda zorlanmıştım.


Veterinere rutin kontrole gitmekten nefret ederdi. Onu taşıma kabına koymak her defasında problem olur, sonunda ensesinden yakalayıp zorla kabına sokardık. Giderken yolda çok tepinmesine ve huysuzluk etmesine karşılık eve dönüşlerde çok huzurlu olurdu. Tıpkı dişçiye tedaviye giden birinin tedavi bittikten sonra evine dönüşündeki gibi.


2008 yılında kızımız tahsil için ABD’ye gittiğinde, Köpük artık evdeki 3ncü kişi olmuştu. Kızımıza duyduğumuz hasreti bir nebze de olsa onun varlığı ve sevgisi ile hafifletiyorduk. SKYPE konuşmalarımızın ortak noktasını Köpük ve yaptıkları oluşturuyordu. Aslında biliyormuş gibi her fırsatta da Arsal’ın yatağına çıkıyor ve orada uyuyordu. Sanki Köpük’te Arsal’ı özlüyordu. O olmasa bu hasret iyice dayanılmaz olurdu.


Köpük çok duyarlı idi. Bir sıkıntınız ya da ağrınız olduğunu anlar, öyle zamanlarda iyice sokularak huzur vermeye çalışır, mırıltılarıyla size sıkıntınızı unuttururdu. Tıpkı bir annenin acı çeken ya da üzülen çocuğuna gösterdiği sempati ve anlayış gibi.

Diğer kedileri sevmez, onlarla anlaşamaz, cam arkasından bile tıslayıp saldırmaya çalışırdı. 2014 yılından sonra bir barınaktan edindiğimiz evin dışında yaşayan köpeğimiz Nikki ile herhangi bir sorun yaşamadı. Çok sokulmasa da Nikki’ye hiç tıslamadı. Nikki ise onun kızıp tısladığı bahçeye giren diğer kedileri havlayıp kovalayarak Köpük ile arasında gizli bir anlaşma varmış gibi ona hep sahip çıktı.


Son evimizde salondan üst kata çıkan merdivenin altında ona küçük ve özel bir tuvalet hazırladık. Hemen benimseyip kullanmaya başladı. Kumu çok kirlendiğinde tuvalet çıkışında garip sesler çıkarırdı.


Köpüğün çok gülmemize vesile olan bir hikâyesini de unutamam. 2014 yılında halen oturduğumuz, Sarıyer Uskumruköy’de ki eve taşınmıştık. Bazı boya bozuklukları nedeniyle müteahhit boyacı bir genci bize gönderdi. Badanacı bu genç ile sohbet ederken Van’lı ve Kürt asıllı olduğunu öğrendim. O sırada Köpük’te merakla ona bakıyordu. Boyacı gence;

- Bak bu kedi de Van kedisi, senin hemşerin. Dedim.

- Aaa. Öylemi. Diyerek sevmek için elini uzattı. Köpük anında tıslayarak kendini geri çekti. Boyacıya;

- Aman dikkat bu Kedi öyle herkese sokulmaz, kendisini sevdirmez, tırmalar. Dedim. Boyacı genç güneydoğu şivesiyle;

- Desene abiciğim, “bu bizim gibi asimile olmamış aslını koruyor”. Demesin mi?

Birlikte çok mutlu ve huzurlu günler geçirdik. Eve gelip onu kucağıma aldığımda adeta sihirli bir el tüm stresimi alıyordu. Son yıllarda ben Baba Koltuğunda TV izlerken yanıma çıkar ve her fırsatta kucağıma otururdu. Onu rahatsız etmemek için kendimi çok tuttuğumu ve Prostatımı bile zorladığımı ama bundan hiç pişmanlık duymadığımı söyleyebilirim.

Köpük TV seyretmese bile zaman zaman ekrana dikkat kesilirdi. Ne zaman pür dikkat olduğunu anlayamadım ama bazı görüntü ve seslerin ilgisini çok çektiği belliydi. Böyle zamanlarda kucağımda ise iner, Televizyona yaklaşır, dikkatle ekrana bakar ve bizlere de adeta “Susun ne konuşuyorsunuz” der gibi dönüp bakışlar atardı.


Lazer ışığı ile oynamayı sever bir müddet sonra yakalayamayacağını anlayınca takibi bırakırdı. Gece uykunuzda ayak parmaklarınız oynarsa hemen atlayıp ısırmaya ve oynamaya çalışırdı. Bir ip ya da kurdele salladığınızda yaşına başına bakmadan oyuncu kesilirdi.

Suyu kendi kabından değil de çiçek sulama kaplarından ya da duş sonrası duş teknesinde kalan sulardan içmek hoşuna gider, bazen duş kabini kapısında bekleyip miyavlayarak kapının açılmasını talep ederdi.


Uzun tüyleri sıklıkla düğümlenir, kendisini tararken açılmaz ise makas ile kesilmesinden hiç hoşlanmazdı.


Evimize sık gelmeyen tanıdıkların ona hep “Pamuk” şeklinde hitap ettiğini gördüm. Sanırım bu onun görünüşünden kaynaklanıyordu.


En sevdiği yemekler hindili ve ördekli yiyeceklerdi. Ev yemeklerini sevmez, Hindi Fümeye ise dayanamazdı. Süte karşı ilgisi hep azdı. Bazen birkaç dil atar bazen de hiç ilgilenmezdi. 15 yaşına kadar hep kuru gıda vermemize rağmen son 1,5 yıldır sadece yaş mama yemeğe başlamıştı. Veterinerimiz diş taşlarını temizlemek gerekir ama bu yaşta yapılacak Narkozu kaldıramayabilir demişti. O nedenle artık yaş mamaya geçmiştik.

Her sabah yatağımın başucuna gelir ve halıyı tırmalayarak dikkat çekerdi. Uyanıp ta ellerimi göğsüme doğru iki üç kere vurduğumda doğruca yatağa çıkar ve göğsüme otururdu. Onu okşayıp severdim. Sevmeyi bıraktığımda veya o esnada uykuya daldığımda önce çenemi birkaç kere yalar sonra da hafifçe ısırırdı. O zaman biraz yana döner ve onu üzerimden indirirdim. O zaman da kolumun üzerine çıkar, başını iyice yaklaştırır koluma dayar ve hırıldamaya başlardı.


Yirmi günden beri yine bunları yapıyor ama artık çok halsiz. Çenemi ısırmıyor. Mırıltıları da artık eskisi kadar güçlü değil. Neredeyse 3 kilo kaybetti. Hemen hemen hiç yemiyor. Sadece konserve küçük kutularda veterinerimizin verdiği 200 mililitre halindeki çorbadan, 2 gün de ancak 1 kutu içebiliyor. Artık ben alıp getirmedikçe alt salona da gelmiyor BALKÖPÜĞÜ GÖZLÜM. Üst katta sürekli halsiz bu dünyaya veda gününü bekliyor.


Bilirsiniz, Kedi o kadar farklı, hisli ve temiz bir hayvandır ki doğar doğmaz dışkısını örtmesi gerektiğini bilir. Günün yarısını kendisini temizlemeye ayırır. En önemlisi ve anlamlısı da hastalandıklarında veya öleceklerini hissettiklerinde karanlık sıkışık ve kuytu köşelere saklanıp orada ölmeyi beklemeleridir. Sahibinin onun acı çektiğini görmesini istemez. Çok yorgun güçsüz ve halsiz oldukları için başka hayvanların kendisine saldıramayacağı güvenli bir bölge arar. İşte, bu kadar duyarlı ve farklı yaratıklardır bu dört ayaklı sevimli şeyler. Kedilerden, bu asil, duyarlı ve hassas canlılardan ders alınacak o kadar çok özellik var ki…


Köpük te son iki gündür sürekli evden kaçmanın, ya da dışarıya çıkmanın yollarını arıyor. Bahçemiz tel kafes çitle çevrili olduğundan sürekli bahçe etrafında halsiz bir şekilde dolaşıyor ve dışarı çıkacak bir yer arıyor. Kediler, sahipleri öldüklerini görmesin diye uzak bir yere gidip ölümü beklerler diye duyduğumda inanmamış, abartıldığını düşünmüştüm. Ama benim Prensesim de aynını yapmaya çalışıyor. Şu anda bahçedeki panjurların en dip yerinde ve yüzü duvara dönük. Ölümünü görmemizi istemiyor. Onu oradan çıkartmam çok zor. Belki de artık ayrılma vaktinin geldiğine karar verdi. Öyle görünüyor.


Veterinerimiz bir ay önce sorduğumuzda; 17 yaşına geldiğini, bunun insan ömrü karşılığı 100 yaş olduğunu, belirtilerin Karaciğer ve/veya böbrek yetmezliği olduğunu belirtti. Tahlil yapıp tam teşhis koyabilirim ama bu saatten sonra tedavi mümkün değil. Kaldı ki bu tahlilleri yaptırmak bile onu çok yıpratır ve canını acıtır dedi.


Bir Veteriner para kazanmak istemez mi? Gerçek insan olan biri için para her şey değil elbet. Çaresiz beklenen bir ayrılıkta, mutlu ve huzurlu olmak önemli.


Artık çaresizlik içinde vedalaşmayı bekliyoruz. Son günlerini mutlu ve olabildiğince acısız geçirmesini istiyoruz. Bu bizim için çok üzücü.


Dünya da her 5 saniye de bir çocuğun açlıktan öldüğü dönemde bir hayvan için bu kadar şey de yazılır mı? Diyenleriniz olacaktır. Elbette insan canı, hele de bu bir çocuk olursa çok önemlidir. Ancak benimki farklı bir duygu. Beni en iyi anlayacak olanlar yine evcil hayvan sahipleri ve özellikle de onları bir şekilde kaybetmiş kişiler olacaktır. Bu duygu, empati yapmadan anlaşılacak bir his değildir sanırım. Bu nedenle hayvan sahibi olmayanların beni anlayışla karşılamalarını diliyor ve umuyorum.


Geri dönüşün olmayacağı bilinen ayrılıklar dünyadaki en zor anlardır. Son bir aydır geceleri 3-4 saatten fazla uyuyamadım. Aklım hep onda ve çaresiz bir mucize bekler gibiyim.

Ama vadenin dolduğu apaçık. Benim BALKÖPÜĞÜ GÖZLÜM yakında artık bedeniyle ve ruhuyla yanımda olmayacak ama gönlümdeki ve kalbimdeki yeri hiç boşalmayacak. Evimin bahçesine onun için hazırladığım alanda ebedi uykusunda olacak.


Dostum gazeteci Tunca Bengin de kedisi Dum Dum’u kaybettiğinde yazmıştı. Gabriel Garcia Marguez “Bitti diye üzülme, yaşandı diye sevin” diye ne güzel söylemiş ama olmuyor. Olmayacak çünkü yokluğu içimdeki büyük bir boşluk, çok büyük yara.

Yine de Evren’de ki tüm canlıları yaratan Ulu Yaratana, onu 16 yıl için de olsa bana tanıttığı ve sahiplendirdiği için minnet ve şükranlarımı sunuyorum.


Zarafetine, asaletine, karakterine ve gururuna uygun şekilde ölümü seçti Köpüğüm.

Düşündüm ki, 16 yıllık bütün hayatı boyunca bize hiç yük olmadı, sadece ve sadece dostluk verdi. Bazen 3 güne kadar evde yalnız bırakıp gittiğimizde bile küsmedi bize. Dönüşümüzde sımsıcak karşıladı. Son anına kadar sürüne sürüne de olsa kendi kum kabına gitti ve oraya yaptı tuvaletini. Asilce.


Bu yazıyı onun ölümünden önce kaleme aldım. Çünkü onu tamamen kaybettikten sonra böyle bir yazıyı herhalde 3-5 ay geçmeden yazamazdım.

O bana ve aileme çok büyük mutluluk ve huzur verdi. Yuvamıza şans ve bereket getirdi. En sıkıntılı anlarımda sıcacık bedeni, rahatlık veren hırıltıları, yatarken ve kalkarken adeta iyi geceler ve günaydın diyen bakışları ve çıkardığı sesleri hiç unutmayacağım.

Huzur içinde uyu “BALKÖPÜĞÜ GÖZLÜ PRENSESİM, CARMEN ELİZABETH KÖPÜĞÜM” benim…


O BENİM CANIM DI…. CANIM ÇOK YANIYOR…

Mehmet ASAL


CARMEN ELIZABETH KOPÜK, SEVGİLİ PRENSESİM FOTĞRAFLARI

CARMEN ELIZABETH KÖPÜK, SEVGİLİ BAL KÖPÜĞÜ GÖZLÜ PRENSESİM FİLM KISIM 1

CARMEN ELIZABETH KÖPÜK, SEVGİLİ BAL KÖPÜĞÜ GÖZLÜ PRENSESİM FİLM KISIM 2 https://www.youtube.com/watch?v=BqDm9QqvXdM



Comments


© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

bottom of page