top of page

Search Results

"" için 103 öge bulundu

  • DÜNYA KADINLAR GÜNÜ MÜ?

    YAZAN: Mehmet ASAL Geçtiğimiz günlerde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününü kutladık. Aslında o gün ülkemiz için kutlanacak değil üzerinde uzun uzun düşünülerek dersler çıkarılacak, ciddi konuların tartışıldığı bir gün, hatta hafta olmalıydı. Zira, Türkiye'de hemen her gün kadın cinayetleri işleniyor. Çoğunlukla da boşanmış kocalar eşlerini öldürüyor. (2023 için %41) Kadınlar şikayetçi olunca eski kocalar daha da öfkeleniyor. Sadece 2022 yılında 334 kadın cinayeti işlenmiş ve 245 şüpheli kadın ölümüne rastlanmıştır. 2023 yılı için bu sayılar 315 ve 248 dir) Kadına Yönelik Şiddet konusunda da ne yazık ki OECD ülkeleri içerisinde I.inci sırada bulunmaktayız. Bir kısım kadın cinayetinin sebebi de ne yazık ki kıskançlık ya da tek taraflı aşk veya nişanı bozma gibi olaylar. Türkiye de bu ve benzeri kadın cinayetlerini önlemek için sosyolojik, psikolojik, eğitim, koruma ve güvenlik anlamında ya da diğer alanlarda ne gibi tedbirler alınmalı ne tip eğitimler verilmeli ve bu cinayetler önlenmeli diye uzun yıllardan beri düşünüp dururum. Elbette her şeyden evvel akla ilk gelen eğitim ama ben sadece eğitim değil her alanda neler yapılabilir konusunda bir çalışma yaptım. Özet olarak sizlerle paylaşmak istedim. Kadın cinayetlerini önlemek için Türkiye'de alınabilecek tedbirler şu şekilde sıralanabilir: Ø  Toplumsal Farkındalık ve Eğitim Programları: o   Toplumda kadına yönelik şiddetin kabul edilemez olduğunu vurgulayan kampanyalar düzenlenmeli. o   Okullarda eğitim müfredatına kadın hakları, eşitlik ve şiddetin zararları gibi konular eklenmeli. o   Üniversitelerde ve Liselerde bu konuların işlendiği KADIN MECLİSLERİ kurulmalı. o   Kadınların hakları, şiddetin belirtileri ve yardım mekanizmaları hakkında geniş kapsamlı eğitim programları düzenlenmeli. o   Camilerde/İbadethanelerde bu konudaki vaazlar arttırılmalı ve sürekli olarak dinen uygun olmadığı açıklanmalı. Ø  Kadın Destek Merkezleri ve Danışma Hattı Güçlendirilmeli: o   Kadınların şiddet durumunda başvurabilecekleri güvenli ve erişilebilir merkezlerin sayısı artırılmalı. o   Ücretsiz ve 7/24 hizmet veren danışma hatları yaygınlaştırılmalı. o   Kadınların bilgi ve destek alabilecekleri online platformlar oluşturulmalı. o   Barolar bu konuda ücretsiz hizmet veren birimler oluşturmalı. o   Kızların 18 yaşından önce evlendirilmeleri her türlü yasal ve toplumsal tedbirlerle önlenmeli. o   Belli bir sayının üzerinde kadın çalışan işyerlerinde, iş güvenliği uzmanlığı gibi İşçi Kadın Meclisleri oluşturulmalı. Ø  Kolluk Kuvvetleri ve Adalet Sistemi İyileştirmeleri: o   Polis ve diğer kolluk kuvvetlerine kadına yönelik şiddet konusunda özel eğitimler verilmeli. o   Hızlı ve etkili müdahale için polis ve savcılar arasında koordinasyon sağlanmalı. o   Şiddet mağdurlarına hızlı ve etkili koruma sağlamak için mekanizmalar güçlendirilmeli. Ø  Kriz Müdahale Planları Oluşturulmalı: o   Kadınların kriz anlarında güvenli bir yerde barınabilecekleri, gıda ve tıbbi yardım alabilecekleri planlar oluşturulmalı. o   Kriz durumunda hızlıca müdahale edebilecek ekipler oluşturulmalı. Ø  Toplumda Cinsiyet Eşitliği ve Empati Kültürünün Yaygınlaştırılmalı: o   Medya, sanat ve kültür aracılığıyla kadına şiddetin yanlışlığı ve cinsiyet eşitliği konularında bilinçlendirme yapılmalı. o   Erkeklerin duyarlılığını artırmak için toplumda erkeklik ve kadınlık rolleriyle ilgili stereotiplere karşı mücadele edilmeli. o   Uluslararası kadın hakları Sözleşmelerine katılınarak öncü rol üstlenilmeli. o   Evlenmek için başvuranların sabıka kaydına bakılmalı, sabıkalı olanlardan Ruh Sağlığı Raporu istenmeli. Ø  İşyerlerinde ve Kamusal Alanlarda Güvenlik Önlemleri Artırılmalı: o   İşyerlerinde ve kamusal alanlarda kadınların güvenliğini sağlayacak önlemler alınmalı, güvenlik kameraları yaygınlaştırılmalı. o   Kadınların gece saatlerinde güvenli bir şekilde dolaşabilecekleri ulaşım ve ışıklandırma gibi altyapı iyileştirmeleri yapılmalı. o   Kadınların istihdam gücü arttırılmalı ve ekonomik özgürlüklerini almaları konusu işlenmeli Ø  Aile İçi İletişim ve Çözüm Odaklı Yaklaşımların Teşviki: o   Aile içi iletişim ve çözüm odaklı yaklaşımların teşvik edildiği eğitim programları düzenlenmeli. o   Aile içi sorunların sağlıklı bir şekilde çözümlenebilmesi için psikolojik destek mekanizmaları oluşturulmalı. Ø  Cezai Yaptırımların Sıkılaştırılması: o   Kadına yönelik şiddet suçlarında cezai yaptırımların sıkılaştırılması ve uygulanabilirliğinin artırılması gerekmektedir. o   İnfaz sisteminde kadınları koruyacak tedbirlerin güçlendirilmesi. Yukarıda sıraladığım önlemler, Türkiye'de kadın cinayetlerinin azaltılması ve kadınların güvenliğinin sağlanması için kapsamlı bir yaklaşımı özetlemektedir. Ancak, bu önlemlerin etkili olabilmesi için toplumun geniş kesimlerinin desteği ve katılımı da gereklidir. Burada da tüm Siyasi partilere ama özellikle iktidarda olanlara büyük görev düştüğü kanısındayım. Saygılarımla Mehmet ASAL

  • 7 EKİM HAMAS SALDIRISI – 11 EYLÜL İKİZ KULELER SALDIRISI VE 1941 PEARL HARBOUR BASKINI

    YAZAN: Mehmet ASAL Uzun makale okumak istemeyenler için önce bu yazımın amacını açıklayacağım. Daha sonra ilginizi çekerse okumaya devam edebilirsiniz. Hemen belirteyim ki KOMPLO TEORİLERİ’ ne fazla inanan ve değer veren biri değilim. Hatta tanıyanlar bilir bu tarz fikirlere önce karşı çıkar ve devam edebilmek için deliller ararım. Bununla birlikte uzun yıllardır ilgimi çeken 2 konu var. Özellikle ABD’de Deniz Ataşesi ve NATO Karargâhı SACLANT’ta (Supreme Allied Commander Atlantic) 3 yıl Türkiye Milli Temsilcisi olarak görev yapmanın da verdiği bilgi, araştırma, ilgi ve edindiklerim neticesinde iki konu dikkatimi çok çekti. Aldığım/bulduğum cevaplar ise beni hiçbir zaman tam olarak tatmin etmedi. Hatta şüphelerimi kuvvetlendirdi. Bunlardan: Biri 7 Aralık 1941 (Japon saati ile 8 Aralık 1941 saat 07:55) o esnada ABD Washington D.C. de 8 Aralık 1941 Pazartesi saat 12:55 Japonların Pearl Harbor saldırısı diğeri ise 11 Eylül 2001 Salı sabahı 08:45 de İkiz Kulelere yapılan uçak saldırıları ve Pentagon’a yapılan (sözde) saldırı idi Şimdi bunlara bir üçüncüsü eklendi. 7 Ekim günü Hamas tarafından İsrail’e yapılan saldırı. Bu üç olayın da biri biriyle fazlaca örtüşen ve sözde mağdur edilen/saldırılana sağladığı büyük yararları oldu düşüncesindeyim. Ne gibi mi? Hepsinde ABD ya doğrudan ya da bir şekilde taraf ve sözde zarar gören ülke, Her üçü sonrasında da ülkesine veya müttefikine saldırıldı görüntüsüyle ABD dünya nezdinde haklılık kazanmış, çok şiddetli saldırılarına ve istilalara fırsat tanınmıştır. Pearl Harbour Noel öncesine, Hamas Saldırısı İsrail dini Bayramı dönemine denk gelmiştir. 11 Eylül için özellikle iş günü seçilmiştir yoksa inandırıcı olamazdı. Her 3 saldırı da sabah saatlerinde gerçekleşmiştir. Her 3 olay öncesinde ciddi istihbarat bilgilerine sahip olunduğu halde nedense SALDIRILAR ÖNLENMEMİŞ HATTA GERÇEKLEŞTİRİLMESİNE ADETA ÇANAK TUTULMUŞTUR. Kilit soru burada yatmaktadır. Neden? Pearl Harbour ve 11 Eylül sonrasına bakarsak görürüz ki çok kısa bir süre sonra: Pearl Harbour’da Japonya, 11 Eylül sonrası tüm Irak teslim alınmış, ABD Japonya’da ve Orta Doğu da çok büyük menfaatler elde etmiştir. Japonya teslim alınırken tarihin en kısa sürede en büyük katliamı yapılmış ve yüzbinlerce Sivil Japon atom bombalarıyla öldürülmüştür. Benzer şekilde 11 Eylül sonrası Afganistan tam bir savaş alanına döndürülmüş, binlerce Taliban üyesi ve Afgan vatandaşı ölmüş/öldürülmüş, sahte ve yalan haberlerle Irak işgal edilip Saddam Hüseyin idam edilmiş, ABD Kürt Devleti temellerini de atacak ve tüm Ortadoğu Petrolünü sömürecek şekilde bölgeye hâkim olmuştur. Hamas saldırılarına da bu yönden bakıldığında şu sonuçlara kolayca ulaşabiliriz. Bir cinayet, bir saldırı, bir savaş, kimin işine yarıyorsa, büyük bir olasılıkla ya onun tarafından yapılmış ya onun tarafından teşvik edilmiş ya da onun tarafından görmezden gelinmiştir. 1. Hamas Saldırıları CIA ve MOSSAD (ve ŞABAK) tarafından önceden bilinmektedir, 2. Saldırı Musevilerin Bayram gününe (ŞABAT Dini Bayramı) denk getirilmiştir, 3. İsrail Dünya Kamuoyu ve özellikle Batı nezdinde büyük bir sempati ve girişebileceği her harekât için hoşgörü edinebilecek duruma gelmiştir. Artık İsrail tüm Gazze Şeridini işgal edip Filistinlilere toplu sürgün/imha uygulayabilir, 4. Bunun yanı sıra Rusya’nın bölgedeki prestijine darbe indirerek İsrail’in daha da genişleyerek tüm bölgeye hâkim olması yolunu ve ABD’nin orada yeni bir Üs Elde etme imkanını sağlayabilir. Aslında İsrail Devleti İkinci Dünya Savaşı’nda Faşistlerin/Nazilerin Yahudilere yaptıkları soykırım sonrasında, Birleşmiş Milletler’ in önerisiyle, bu insanlık suçunu telafi etmek için Ortadoğu’da, Filistin toprakları üzerinde, tek taraflı bağımsızlık ilanı ile kurulmuştur. Bu nedenle İsrail, yayılmak için eline geçecek her bahaneyle hem zayıflığını örtecek hem de yıllardır hazırlandıkları YİNON, BOP ve Büyük İsrail hedeflerine ulaşmak istemektedir. Elbet teki bu son saldırının da bir Komplo Teorisi olduğunu söylemek kolay değildir ama diğer yaşananlarla birlikte ele alınca güçlü bir ihtimaldir. Yahudiler Almanya’da ciddi bir Soykırıma uğramıştır ama sonucunda İsrail hiç de bulunmaması gereken (Vadedilmiş topraklar masalına inanmadığım için) bir bölgede devlet kurmuştur. Şimdi de büyüme ve Emperyal olma peşinde midir? Hamas’ın bu saldırısı, içeride sorunlarla boğuşan ve güç kaybeden aşırı sağcı Netanyahu’yu ve onun 6’lı koalisyon iktidarını kurtaracak bir operasyon niteliğindedir! Hamas, saldırı için 1973’teki savaşın (Yom Kippur) yıldönümünü ve İsrail’deki önemli dini bayramlar serisinin sonuncusunun kutlandığı bir Şabat gününü seçmiştir. Ya da öyle yönlendirilmiştir. Eğer CIA veya MOSSAD değilse bile HAMAS’ı İran’da teşvik edip gaza getirmiş olabilir. Bilindiği gibi Hamas, Gazze Şeridi’nde, El Fetih ise Batı Şeria’da etkilidir. Eğer bu saldırı bir Komplo Teorisi ürünü değilse Hamas, Filistinlilerin tamamının desteğini ve sempatisini toplayacak bu son saldırıyla, kahramanlaşıp, Batı Şeria’da da etkin olmayı ve El Fetih’i zayıflatmayı hesaplamış olabilir. Zira Netanyahu’nun İstihbarat birimlerini Gazze’de azalttığı ve istifalar nedeniyle MOSSAD ve ŞABAK’ın nispeten zayıf olduğu bir dönemdeyiz. HAMAS bu saldırısı ile İsrail- Suudi Arabistan yakınlaşmasını önlemeyi de başarabilecektir. Saldırının sebebi ne olursa olsun bu kez Ortadoğu, uzun süre devam edecek kanlı bir krize girmiş bulunmaktadır. ABD ve İsrail’in, Hamas ve Hizbullah’a silah başta olmak üzere her türlü yardımı veren İran’a hava saldırıları yapması ve bunun da bölgeyi daha fazla karıştırabilecek olma ihtimali bir sürpriz olmamalıdır. PEARL HARBOR’U HATIRLAYALIM 1941 yılının dosyaları takip eden yıllarda açılmış, mahkemeler kurulmuştur. Yarım asrı aşan çalışmalar sonucunda: ABD, Pearl Harbor saldırısının olacağını önceden biliyordu. Sonucuna ulaşılmıştır. Japonların saldıracağına dair birçok istihbarat bilgisi, değişik kanallardan 1941 yılı Kasım ve aralık ayı içerisinde ABD'ye ulaşmıştır. Buna rağmen saldırının önlenmesi için bir şey yapılmamıştır. Pearl Harbor baskınından önceki birkaç hafta içinde Washington’da zapta geçirilen ve çözümlenen bazı yaşamsal istihbarat bilgilerinin; Manila ve Pearl Harbour’daki karargahlara ulaştırılmamış olması, ya da eksik gedik iletilmesi, seksen yıldır yalnız tarihçileri değil, politikacılardan askerlere, savaşta oğullarını yitirmiş ailelerden eski muharip derneklerine dek herkesi meşgul etmiştir. 1941 yılında, Tokyo’nun Washington’daki özel temsilcisi Amiral Nomura’ya “Mor” kodu ile gönderdiği mesaj 7 Aralık 1941, pazar sabahı alınmış ve Washington saati ile saat 09:00’a kadar deşifre edilmiştir. Bu mesaj bir savaş ilanıdır ve Nomura’ya verilen talimat mesajın ABD Dışişleri Bakanlığına Washington saati ile tam 13:00’te iletilmesidir. (Çünkü Washington’da saat 13.00 iken Pearl Harbour’da saat 07.00 oluyordu. Yani tam baskının başladığı saat) Mesajı Amiral Stark’a götüren Deniz Kuvvetleri İstihbarat Dairesi Başkanı Amiral Theodore S. Wilkinson, bu saatte Hawaii Adalarında güneşin doğmakta olduğunu hatırlatarak –yani bir baskın olasılığını ima ederek – Kimmel’i uyarmakta yarar olduğunu belirtmiştir. Ama Stark, bunun için Kimmel’in uykusunu bölmeye gerek olmadığını dile getirmiştir. Neden ABD’nin harekete geçip bunu engellemediği veya taarruza karşı gemilerin Pearl Harbour Limanı dışına çıkartılmadığı, donanmanın alarma geçirilmediği sorusuna verilen iki cevap vardır. · Amerikan yönetimi içinde o dönemde de büyük bir dağınıklık vardı. Birçok birim birbirinden bilgi saklıyordu. Saklanmayan bilgilerin akışında da sorunlar yaşanıyordu. · Amerikan toplumu, İkinci Dünya Savaşı'nı kendi meselesi olarak görmüyordu. Amerika o dönemde tamamen içine kapanmıştı. Amerikan toplumu, yönetimin bu savaşa müdahale etmesine tamamen karşıydı. Başkan Franklin D. Roosevelt olmak üzere yönetim ise, ABD bu savaşa müdahale etmediği takdirde savaş sonucunda oluşacak yeni düzende Amerika'nın gücünün olmayacağını bilmekteydi. Bu nedenle Amerikan halkının savaşa karşı tavrını değiştirtecek büyük bir olay olması, gerekirse Amerikan kanı dökülmesi gerekiyordu. Yönetim işte bu nedenle Pearl Harbor baskınını önceden haber aldığı halde gereken tedbirleri almadı. Baskında 2 binden fazla askerin ölmesiyle kamuoyunun tavrı anında değişti ve ABD yönetimi büyük bir halk desteğiyle savaşa müdahale etti. 11 EYLÜL’Ü HATIRLAYALIM I. ve II. Dünya Savaşı'nı ülkesinde yaşamamış bir ülke olan ABD, 11 Eylül 2001 tarihinde ilk defa ülkesinin ve kapitalizmin sembolleri olan Dünya Ticaret Merkezi'nin İkiz Kulelerine ve Pentagon'a karşı yapılan saldırılara maruz kaldı. 11 Eylül saldırısında yaklaşık 3 bin kişi öldü. Pentagon'a saldırı yapılmadığı halde, sadece kamyon gibi bir şeyin(!) bahçeye daldığı ve biraz hasar verildiği kesinlik kazandıysa da İkiz Kuleler tamamen yıkıldı. Bugüne kadar bu saldırıları kimin yaptığı netlik kazanamadı. Usame bin Ladin her ne kadar Amerika'ya yapılanlara şükredip yapanları tebrik ettiyse de gerçek şu ki; Ladin de kimin yaptığını bilmediği için onları ancak ABD'ye zarar verdiklerinden dolayı tebrik edebildi. Saldırının yapıldığı 11 Eylül 2001 sabahı 08.20'de ilk uçak kaçırılmış, 9.38'de birinci kuleye çarpmış, 8.55'te kaçırılan ikinci Boeing uçağı 10.10'da kuzey kuleye çarpmıştı. Üçüncü kaçırılan uçak ise 10.06'da Pennsylvania'ya çakıldıktan sonra son uçak da 9.38'de Pentagon'u (!) vurana dek hiçbir ABD savaş uçağı havalanmamıştı. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD daha önce tüm dünyayı kapsamına aldığı 1802 tarihli Monroe Doktrini kalan kısmını tamamen yırtarak saldırgan ve yayılmacı bir politika takip etmeye başladı. Seçilen hedeflere dikkat edildiğinde akla Amerika jeopolitiğinde bir boşluk olarak bulunan Merkezi Asya kıtası güçlerine karşı, Avrasya'ya bilfiil işgal etmek olduğu rahatlıkla görülebilir. Bu durumun Hindistan, Rusya ve Çin'in çıkarlarına ters olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz. ABD Başkanı Trump 11 Eylül hakkında şöyle demiştir: “Kimin yaptığını biliyorum. Çünkü, demirin bile eridiği bir saldırıda kâğıt parçası sağlam kalırsa bu yalanlara inanmak imkansızdır.” 11 Eylül, dünya milletlerini, halklarını köle edilmesi, "Küresel Kraliyetçilere" teslim edilmesi için ortaya çıkarılmış büyük bir bahane oldu. (Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu) Gerek Pearl Harbour gerek se 11 Eylül saldırılarından her ikisinden de haberi olduğu halde ABD bunları önlemedi? Nedenlerine kısaca değindik. Sonuçları ise apaçık ortada. Hamas’ın 7 Ekim Baskını da bu iki olaya büyük benzerlik taşımıyor mu? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Tüm Dünya için savaşsız günler dileklerimle… Mehmet ASAL

  • ATATÜRK KIZLARI TÜM GENÇ KIZLARIMIZA ÖRNEK OLACAK…

    Türk kadın voleybol takımının önce Avrupa Şampiyonu olması ardından da bugün sonuçlanan Dünya Olimpiyat Grup elemelerindeki muhteşem başarısı, sadece spor alanında değil, aynı zamanda Türkiye'nin kadın hakları ve cinsiyet eşitliği konusunda ilerlemesinin de ne kadar gerekli ve vazgeçilmez olduğunu gösteren bir kıvılcım oldu. Bu başarı, birçok açıdan Türk kadınları için tüm topluma "rol model olma" potansiyeline sahiptir. Ne yazık ki, kadın cinayetlerinin giderek arttığı, kadın haklarının sözde kaldığı, medyanın fotoğraflarını yayınlayken kadınların yüzlerini gizlemeye çalıştığı, İstanbul Sözleşmesi gibi çağdaş ve eşitlikçi Sözleşmeyi iptal etmiş bir ülkedeyiz. Bu geri kafalılık ve geri düşünceli tutumlar utanç vericidir. Türk kadın voleybol takımı, olimpiyat grup elemelerinde tüm maçlarını kazanarak ve son olarak dün Japonya ve bugün de Belçika'yı yenerek dünya sıralamasında bir numaraya yükselmiştir. Bu müthiş başarı, takımın çalışkanlığı, azmi, hırsı ve kulaklarını saçma sapan aşağılamalar ve dışlamalara kapamaları sayesinde gerçekleşti. Türk kadın voleybol takımı oyuncuları, sadece spor dünyamızda değil, aynı zamanda toplumda da örnek olabilecek başarılara imza attılar. Yaptıklarıyla göz dolduran bu kadınlar, Atatürk'ün kızlarının ne kadar güçlü ve kararlı olabileceğini kanıtladılar. Ne yazık ki, ülkemizde kadın cinayetleri giderek artmaktadır. Bir kısım medya, kadınları sadece bir obje olarak kullanma eğilimindedir. Kadınlarımızın maruz kaldığı şiddet ve cinsiyet ayrımcılığı, toplumun çağdaş kriterlere uygun şekilde ilerlemesini engellemektedir. Ancak, Türk kadın voleybol takımının başarısı, böyle geri düşünceli tutumları sarsarak, kadınların gücünü ve potansiyelini ortaya koymuştur. Atatürk, Türk kadınlarının eğitim ve çalışma hayatına katılımını teşvik eden öncü adımlar atan eşsiz bir liderdi. Onun kızları, toplumun her kesimine ilham kaynağı olmalıdır ve olmaktadır da. Türk kadın voleybol takımı, tam da bu noktada oldukça öne çıkmaktadır. Onlar, cesaretleri, disiplinleri ve azimleriyle sadece Türk kadınlarına değil, tüm topluma örnek olabilecek niteliklere sahiptir. Türk kadın voleybol takımının Avrupa'daki ve Olimpiyat Grup elemelerindeki başarısı, Türkiye'nin kadın hakları ve cinsiyet eşitliği konusunda ilerleme kaydetmek zorunda olduğunun ve bu potansiyelinin de var olduğunun bir kanıtıdır. Aslında bu durum, kadın-erkek eşitliğini istemeyen kesimleri bile zorlayacak ve sıkıştıracak niteliktedir. Atatürk'ün kızları ve Filenin Sultanları olarak adlandırılan bu kızlarımız, cesaretleri, kararlılıkları ve başarılarıyla geri kalmış düşünceleri ve örümceklenmiş kafaları adeta ezerek ülke olarak ilerlememizi sağlayacaklardır. Hiç ihtimal vermiyorum ama yine de olur ve bir gün AB kapısı aralanırsa, bu öncelikle kadınlarımızın başarıları, azimleri ve iradeleri sayesinde olacaktır. Geri kafalı ve geri düşünceli erkekler, Türk kadın voleybol takımının başarısından ders almalı ve kendilerini değiştirmek için radikal adımlar atmaktan çekinmemelidirler. Türk kadınları, her gün tecrübe ettikleri zorluklara rağmen hala geri adım atmadan tüm Türkiye için rol model olmaktadırlar. Bu zor dönemde ve günlerde hepimiz için bir umut ve ilham kaynağı olan tüm kadınlarımıza ama başta FİLENİN SULTANLARI ATATÜRK KADINLARIMIZA minnet ve şükranla. Mehmet ASAL

  • ATAMIZIN HER KONUDAKİ SÖZ VE DEMEÇLERİ KISIM -2

    Bir önceki yazımda Söz ve Demeçlerin ilk kısmını vermiştim. Şimdi de 2nci kısmını iletiyorum. KONUK · Bizzat Anadolu içerlerinde yaptığım yolculuklarımda gördüm ki, biz Türkler konuklarımızı ağırlama ve ikram için onlara verdikleri ziyafetlerde çok miktarda yemek yapıyoruz. Bu ekonomiye aykırı olduğu gibi, takdir buyurunuz ki sağlığa da zararlıdır. Ulusumuzun konuk severlikteki bu geleneğini akla uygun bir sınıra çekmeyi hepimiz görev saymalıyız.3.10.1925, Bursa. KOMÜNİZM · Komünizm toplumsal bir sorundur. Ülkemizin durumu, ülkemizin toplumsal koşulları, dinî ve ulusal geleneklerinin gücü, Rusya’daki komünizmin bizce uygulamasına uygun olmadığı izlenimini doğrular bir kapsamdadır. 6.02.1921, Hâkimiyet-î Milliye (Ulusal Egemenlik Gazetesi). KÖYLÜ · Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi (beyi), gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok bolluk, mutluluk ve zenginliğe hak kazanmış olan köylüdür. (Ankara,1922) Köylü hepimizin velinimetidir. Bu soylu unsurun zenginliğini düşüneceğiz. 20.07.1931. Eskişehir’den geçerken. «Zahire ticaretinde ziyan ettiğini» söyleyen Uluçayırlı Hasan Efendi’ye hitaben söylenmiştir. Ankara, 1922. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, s. 240 KURAN-I KERİM · Sonra Kuran’ın çevirisini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçe’ ye çevriliyor. 30.11.1929, Vossische Zeitung Muhabirine Demeç. KURTULUŞ · Türk Ulusunun kalbinden, vicdanından sarih ve mülhem olan en esaslı, en bariz arzu ve iman malum olmuştu: Kurtuluş. (1927) KÜLTÜR-KÜLTÜR ORDUSU · Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür... Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, uyanık davranmak düşünmek ve zekâyı eğitmektir. (1936) · Kültür zeminle orantılıdır. O zemin, ulusun sicilidir. 16.07.1921, Ankara, Maarif Kongresi. · Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey yüksek kültürde ve yüksek fazilette dünya birinciliğini tutmaktır. (1932) · Kültür, tabiatın yüksek verimleriyle mesut olmaktır. Bu ifade içinde çok şey saklıdır. Temizlik, saflık, yükseklik, insanlık vb. bunların hepsi insanlık niteliklerindendir. · Ülkemizi, toplumumuzu gerçek hedefine, mutluluğa eriştirmek için iki orduya gereksinme vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri ulusun geleceğini yoğuran düşünce ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir, verimlidir, saygındır. Fakat bu iki ordudan hangisi daha kıymetlidir, hangisi diğerine gereksinim duyar. Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz, bu iki ordunun ikisi de yaşamsaldır. Yalnız siz, kültür ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun kıymet ve kutsallığını anlatmak için şunu söyleyeyim ki, sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldürüp niçin öldüğünü öğreten bir orduya aitsiniz. · Bir ulus, kültür ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin köklü sonuçlar vermesi, ancak kültür ordusuyla olasıdır. Bu ikinci ordu olmadan, birinci ordunun elde ettiği kazançlar sönük kalır. Ulusumuzu gerçek kurtuluşa ulaştırmak istiyorsak, bizi ölümden kurtaran ve yaşama götüren bugünkü idare şeklimizin sonsuzluğunu istiyorsak, bir an önce, büyük, kusursuz, nurlu bir kültür ordusuna sahip olmak zorunluluğunda bulunduğumuzu yadsıyamayız. (1923, Kütahya) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 167-168) LAİKLİK · Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, tapınma ve din özgürlüğü de demektir. (1930) · Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi olanağını sağlamıştır. (1930) · Cumhuriyet’in temelinin laik bir dünya görüşüne dayalı olduğu hiçbir zaman unutulmamalı ve bu gerçek gözden kaçmamalıdır. Zira Türk halkı teokratik yönetimden çok acı çekmiştir. Geri kalışının nedenleri arasında bunun önemli bir yeri vardır. (1930, Kırklareli) (U. Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi, s. 437) LATİN HARFLERİ · Basit bir tecrübe Lâtin esasından Türk harflerinin, Türk diline ne kadar uygun olduğunu şehirde ve köyde yaşı ilerlemiş Türk çocuklarının ne kadar kolay okuyup yazdıklarını güneş gibi meydana çıkarmıştır. TBMM, 1.11.1928. LOZAN BARIŞI · Lozan antlaşması, Türk Ulusuna karşı, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr antlaşmasıyla tamamlandığı sanılmış, büyük bir cana kıymanın yıkılışını anlatan bir belgedir. Osmanlı devrine ait tarihe eşi geçmemiş bir politik zafer yapıtıdır.24.07.1933, Ulusal Egemenlik Gazetesi. · Lozan barışı Türk tarihinde bir dönüm noktasıdır. Türk Ulusu için politik bir başarı (Utku) teşkil eden bu antlaşmanın Osmanlı Tarihinde benzeri yoktur. Ulusumuz bununla haklı olarak gururlanabilir ve Türk ulusunun yüksek bir yapıtı olan bu antlaşmanın yüksek kıymetini beğenmesi gereken gençliğin bunu geçmişte yapılmış antlaşmalarla kıyaslanması gerekir. 26.07.1927, Dolmabahçe Sarayı, Lozan Barış Antlaşması Hakkında. MALİYE MEMURU · Maliye memurları da iç işleri memurları gibi halkla daimî teması olan teşkilâttır. Bunların da halk ile temaslarında, halk için çalışan bir halk hükümetin tabii niteliği olan azami dikkat ve ihtimam göstermek ve âzami emniyet ve inan vermek özelliklerinin ortaya çıkmasına bilhassa özen göstermeleri lâzımdır. 1.11.1937, TBMM, MECELLE · Efendiler! Bizim elyevm mevcut olan kanunu medenimiz mecelledir. Bu kanunu medenî takriben yarım asır evvel Cevdet Paşa merhumun taktı riyasetinde bir heyet-î ilmiye marifetiyle tertip olunmuştur…1.03.1922, TBMM. MİMBER · Minberler halkın dimağları, vicdanları için bir feyiz kaynağı, bir nur kaynağı olmuştur. 7.02.1923, Balıkesir’de Halka Konuşma. MİLLETVEKİLİ (ULUS TEMSİLCİSİ) · Sayın milletvekilleri; Ağır ve önemli işleriniz, size, ulus yolunda, esaslı hizmetler hazırlamaktadır. Milletin sevgileri hayırlı ve faydalı çalışmalarınızda sizinle beraberdir. 1.11.1936, TBMM Açılışı. MONDROS ATEŞKESİ · Ahmet İzzet Paşa Hükümeti uluslar esasına dayanan adil bir barışa kavuşmak emeliyle ateşkesi istedi. Bağımsızlık uğrunda namus ve yiğitlikle dövüşen ulusumuz 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan ateşkes ile silahını bıraktı. 24.04.1920, TBMM. · İtilâf donanmaları İstanbul’a girdikten sonra ateşkes hükümleri bir tarafa bırakıldı. Gün geçtikçe artan bir şiddetle, sultanların hakları, iktidar saygınlığı, ulusal onurumuz saldırılara uğradı. MUHALEFET (AYKIRILIK) · Bence muhalefet hürmete değerdir. Çünkü o da bir araştırma, bir görüş bileşkesidir. Fakat edilecek itirazlar makul ve anlayışlı ve meşru sebeplere dayanmazsa muhalefet değersiz olur.24/25.10.1919, Amasya, Tasvir-i Efkâr habercisi Ruşen Eşref ile Görüşme. MUSİKİ (MÜZİK) · Bir milletin yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmeli, kavrayabilmesidir. Bugün dinletilmeye yellenilen musiki, yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Millî ince duyguları, düşünceleri anlatan, yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, genel son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu sayede, Türk millî musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir. (1934) · Millî müzik, modern teknik içinde yükseltme çalışmalarına, bu yıl daha çok emek verilecektir. (1935) · Hayatta musiki lâzım değildir. Çünkü hayat musikidir. Musiki ile ilgisi olmayan mahlûkat insan değildir. Eğer mevzubahis olan hayat insan hayatı ise musiki mutlaka vardır. Musikisiz hayat zaten mevcut olamaz. Musiki hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir. Yalnız musikinin uygun türü yorumdur. 14.10.1925, İzmir Kız Öğretmen Okulunda Bir Konuşma. · Bugün dinletmeğe yellenilen musiki yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal; ince duyguları, düşünceleri anlatan; yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, genel son musiki kurallarına göre işlemek gerektir. Ancak; bu düzeyde, Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir. 01. 11. 1934, TBMM. · Müzik yaşamın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir. (1925, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 243) · Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. (1934, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 396) MUSTAFA KEMAL · İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal, onu “ben” kelimesiyle ifade edemem; o ben değil, bizdir! O, ülkenin her köşesinde yeni düşünce, yeni yaşam ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı topluluktur. Ben onların rüyasını temsil ediyorum. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur! · Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir. MUSUL · Musul vilâyeti, Türkiye Devletinin millî sınırları içindedir, buralarını anavatandan koparıp şuna buna hediye etmek hakkı kimseye ait olmaz. 30.01.1923, İzmir, Gazetecilere. NAMAZ · Masum halka beş vakit namazdan başka geceleri de fazla namaz kılmayı vaaz etmek ve öğütlemek, belki ömründe hiç namaz kılmamış olan bir politikacı tarafından vaki olursa, bu hareketin hedefi anlaşılmaz olur mu?15/20.10.1927, Nutuk. NAPOLYON · Ben, Napolyon’u hiç sevmiyorum. Çükü Napolyon her şeye kendi şahsını sokardı. Mücadelesi belli bir dava için değildi; kendi şahsı içindi. İşte bu bakımdan bu gibi adamlar için kaçınılması imkânsız olan felâkete uğradı…23.01.1923, Morning Post Yazarı Grace Ellison’a Demeç. · Napolyon, beni başka askerlerden başka ilgilendirmez. 23.01.1923, Morning Post yazarı Grce Ellison’a demeç. · Napolyon esaslı bir fikre dayanmadan işe başlamış ve kendine bir fırsat yaratacağını zannettiği olayların gidişine uymuştur. Onun bu şekilde hareketi, demokrasiciliğin vücudunun altmış senelik gecikmesine sebebiyet vermiştir; diyebiliriz… 30.11.1929, Vossishe Zeitung Muhabirine Demeç. NÜFUS YASASI · Büyük millet meclisinin tasvibine arz edilmiş olan yeni Nüfus Kanunu’nun kabul ve uygulanması nüfus işlerinin daha modern ve muntazam bir şekilde yürütülmesini temine hizmet edecektir. 01.11.1938, TBMM, Atatürk adına Başvekil Celal Bayar Tarafından okunan söylev. NÜFUS SAYIMI · Efendiler, nüfus meselesi bir memleketin en önemli hayati meselelerindendir. İdarî, askerî, malî ve iktisadi meselelerde memleket nüfusunun gerçek sayısını bilmek ne kadar gerekli ise her sene yapılacak istatistiklerle nüfusun artış veya azalış miktarı anlaşılmadan artış nedenlerinin devam ettirilmesi ve azalış nedenlerinin yok edilmesi için tedbir almanın mümkün olmayacağı bellidir. Bundan dolayı yeniden nüfus sayımı yapılmasına pek acil ve kesin bir lüzum muhakkaktır. 01.03.1923, TBMM. OKUL · Mektep sayesinde, Mektebin vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzelliği ile gelişir. 27.10.1922, Bursa, Öğretmenlere. · Mektep genç dimağlara, insanlığa hürmeti, millet ve memlekete sevgiyi, şerefi ve bağımsızlığı öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için izlenmesi uygun olan en doğru yolu belletir… Memleket ve milleti kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuskâr ve birer âlim olmaları lâzımdır. Bunu temin eden mekteptir. 27.10.1922, Bursa, Öğretmenlere. · Her fert dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir. 31.01.1923, İzmir’de Halk ile Konuşma. · Okullar öğretim ve eğitim kadar, okul dışındaki neslin sürekli bir aydınlık demeti altında tutulması gereklidir. 07.07.1927, Dolmabahçe, İstanbul Öğretmenler Heyetine söylenmiştir. · Bilim ve fen çalışmalarının merkezi okuldur. Bundan dolayı okul lazımdır. Okul adını hep beraber hürmetle, saygıyla analım. · Okul genç beyinlere; insanlığa hürmeti, millet ve memleket sevgisini, şerefi, bağımsızlığı öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için takip edilecek en uygun, en güvenli yolu öğretir. Memleket ve milleti kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmaları lazımdır. Bunu sağlayan okuldur. Ancak bu şekilde her türlü girişimin mantıklı sonuçlara ulaşması mümkün olur. ORDU (TÜRK ORDUSU) · Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz ve daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir. (1921) · Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin ordusu, istilalar yapmak veya saltanatlar yıkmak veya saltanatlar kurmak için şunun bunun elinde ihtiras aleti olmaktan uzaktır 18.04.1922, TBMM, Ordu Hakkında. · Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının vazifesi, «Misak-ı Millî» hükümlerini temin etmektir. 2.09.1922, İzmir’de İkdam Muhabiri Yakup Kadri’ye Verilen Demeç. · Ordumuz, Türk topraklarının ve Türkiye idealini tahakkuk ettirmek için sarf etmekte olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi imkânsız teminatıdır. 01.11.1937, TBMM. · Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. 01.11.1937, TBMM, 5. Dönem 3. Toplanma Yılını · Büyük millî disiplin okulu olan ordunun; ekonomik, kültürel, sosyal savaşlarımızda bize aynı zamanda en lüzumlu elemanları da yetiştiren büyük bir okul haline getirilmesine, ayrıca itina ve himmet edileceğine, şüphem yoktur.01.11.1937, TBMM. · Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet ışıklarını taşıyan kahraman Türk ordusu! · Memleketini en buhranlı ve müşkül anlarda zulümden, felâket ve musibetlerden ve düşman istilâsından nasıl korumuş ve kurtarmış isen Cumhuriyetin bugünkü verimli devrinde de askerlik tekniğinin bütün modern silah ve vasıtaları ile donanmış olduğun halde vazifeni aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur 9.10.1938, T.C. Ordularına Mesaj, Ankara Hipodromunda yapılan geçit resminden önce Başbakan Celâl Bayar tarafından okunmuştur. ORMAN · Orman servetimizin korunması lüzumuna ayrıca işaret etmek isterim. Ancak, bunda mühim olan, korunma esaslarını; memleketin türlü ağaç ihtiyaçlarını devamlı olarak karşılaması icap eden ormanlarımızı dengeli ve teknik bir şekilde işleterek istifade etmek esasiyle makul bir şekilde uzlaştırmak mecburiyeti vardır. 01.11.1937, TBMM. ORTA ÖĞRENİM · Bu ilk ve son iki tahsil kademesi arasında orta tahsilin de gerekliliği tabiîdir. Orta tahsilin gayesi memleketin muhtaç olduğu muhtelif hizmet ve sanat erbabını yetiştirmek ve yüksek tahsile aday hazırlamaktır. · Orta tahsilde dahi terbiye ve talim usulünün pratik ve uygulamalı olması esasına uymak şarttır. Kadınlarımızın da aynı tahsil derecelerinden geçerek yetişmelerine önem verilecektir. 01.03.1922, TBMM. OSMANLI DEVLETİ · Osmanlı devleti, ne yazık ki ölmüştür. Babıâli iktidarı ne yazık ki ölmüştür; affedersiniz, yanlış yaptım! Ne yazık ki demeyecektim, iyi ki ölmüştür. Çünkü onlar ölmeseydi ulusu öldüreceklerdi…31.01.1923, İzmir’de Halk ile Konuşma. OSMANLI TARİHİ · Osmanlı tarihi baştan sonuna kadar hakanların, padişahların, şahısların, en nihayet zümrelerin hal ve hareketlerini kaydeden bir destandan başka bir şey değildir..."17.02.1923, İzmir İktisat Kongresinin Açış Söylevi. ÖĞRENCİ · Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, ikbal nurusunuz. Yurdu asıl nura gark edecek sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim ve kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz. (1922, Bursa) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, s. 45 -46) ÖĞRETMEN · Dünyanın her tarafında öğretmenler insan topluluğunun en özverili ve saygıdeğer unsurlarıdır.01. 03. 1923. · Yeni kuşak, en büyük cumhuriyetçilik dersini bu günkü öğretmenler topluluğundan ve onların yetiştirecekleri öğretmenlerden alacaktır. (1924) · Öğretmenler!... Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister. Yeni nesli bu nitelik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir. 25.08.1924, Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine. · Öğretmenler; Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcilerini, sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır…25.08.1924, Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine. · Öğretmenler! Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı suretle bütün tahsil derecelerindeki talim ve terbiyelerinin pratik olması mühimdir. Memleket evlâdı, her öğrenim aşamasında ekonomik hayatta verimli, etkili ve başarılı olacak surette donatılmalıdır. 25.08.1924, Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine. · Cumhuriyet sizden "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" nesiller ister. 25.081924, Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine. · Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır. · Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz millet namını almak yeteneğini elde edememiştir. Ona basit bir kütle denir, millet denmez. 14.10.1925, İzmir Erkek Öğretmen Okulunda. · Öğretmenler her fırsattan istifade ederek halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır. 07.071927, Dolmabahçe Sarayı, İstanbul Öğretmenler Heyetine Demeç. · Öğretmenler; yeni nesli Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin becerinizin ve fedakarlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet: fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli muhafızlar ister. Yeni nesli, bu özellik ve yetenekte yetiştirmek sizin elinizdedir. · Öğretmenler! Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı şekilde bütün öğretim basamaklarındaki eğitimleri uygulamalı olmalıdır. Yurt evladı, her öğrenim basamağında, ekonomik hayatta başarılı, iz bırakan, eser sahibi olacak şekilde bilgilerle donatılmalıdır. Ulusal ahlâkımız, çağdaş esaslarla ve hür fikirlerle artırılmalı ve takviye olunmalıdır. Bu çok mühimdir, bilhassa nazarı dikkatinizi çekerim…Sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır. · Arkadaşlar! yeni Türkiye’nin birkaç yıla sığdırdığı askeri, siyasi, idari inkılâplar sizin, sayın öğretmenler, sizin sosyal ve fikri inkılâptaki başarınızla pekiştirilecektir. Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür “nesiller ister. (1924, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 178 -179) · Okullarda öğretim vazifesinin güvenilebilir ellere teslimini, ülke çocuğunun, o görevi kendine hem bir meslek, hem bir ülkü sayacak üstün ve saygı değer öğretmenler tarafından yetiştirilmesini sağlamak için öğretmenlik, diğer serbest ve yüksek meslekler gibi, aşama aşama ilerlemeye ve her halde zenginlik sağlamaya uygun bir meslek haline getirilmelidir. Dünyanın her tarafında öğretmenler, insan toplumunun en öz verili ve saygı değer unsurlarıdır. (1923, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, s. 317) · Ulusa gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü ilminden, keşiflerinden, gelişmelerinden yararlanalım, ama unutmayalım ki, asıl temeli kendi içimizden çıkarmak zorundayız. (1923, Konya) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 145) · Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir ulus henüz ulus adını almak yeteneğini kazanmamıştır. Ona basit bir kitle denir, ulus denemez. Bir kitle ulus olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere gereksinim duyar. (1925, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, s. 243) · Öğrenci ne yaşta ve sınıfta olursa olsun, onlara geleceğin büyükleri gözüyle bakacak ve öyle davranacaksın. (1930) · Uydurma öyküler ve boş düşünceler kafalardan tamamen çıkarılacaktır. Onlar çıkarılmadıkça beyinlere gerçeğin nurlarını sokmak olanaksızdır. (1925, Kastamonu) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 224) · Eski hocalar nasıl dini esastan egemen olmuşlarsa öğretmenler de bilim esasından kazanmaya başladıkları egemenliği sonuçlandırsınlar. Bununla öğretmenlik mesleği gerçek yücelme devrine dahil olacaktır. · Öğretmenler her fırsattan istifade ederek halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır. (1927, İstanbul) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, 1997, s. 266) · Bahçesinde çiçek yetiştiren adam çiçekten bir şey bekler mi? Adam yetiştiren adam da çiçek yetiştirendeki hislerle hareket edebilmelidir. Ancak bu şekilde düşünen ve çalışan adamlardır ki memleketlerine ve milletlerine ve bunların geleceklerine faydalı olabilirler. Bir adam ki, memleketin ve milletin saadetini düşünmekten daha fazla kendini düşünür, o adamın değeri ikinci derecededir. · En mesut olanlar, hizmetlerinin bütün nesillerce meçhul kalmasını tercih edecek karakterde bulunanlardır. Herkesin kendine göre bir zevki vardır. Kimi bahçe ile meşgul olmak, güzel çiçekler yetiştirmek ister. Bazı insanlar da adam yetiştirmekten hoşlanır. · Öğretmenler! Cumhuriyet, fikren, bilimsel, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek sicilli korucular ister. Yeni kuşağı bu nitelik ve yetenekte yetiştirmek sizin elinizdedir. 25.08.1924, Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine. · Öğretmenler; Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcilerini, sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır… 25.08.1924, Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine. · Öğretmenler! Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı suretle bütün tahsil derecelerindeki talim ve terbiyelerinin pratik olması mühimdir. Ülke çocuğu, her öğrenim aşamasında ekonomik yaşamda verimli, etkili ve başarılı olacak surette donatılmalıdır. 25.08.1924, Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine. · Cumhuriyet sizden "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" nesiller ister. 25.081924, Muallimler Birliği Kongresi Üyelerine. · Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır. 25.08.1924, Öğretmenler Birliği Üyelerine. · Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir Öğrenci her ne yaşta ve sınıfta olursa olsun, onlara geleceğin büyükleri gözüyle bakacak ve öyle davranacaksın. (1930) · Dünyanın her tarafında öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve saygıdeğer unsurlarıdır. 01. 03. 1923. · Yeni kuşak; en büyük Cumhuriyetçilik dersini bugünkü öğretmenler topluluğundan ve onların yetiştirecekleri öğretmenlerden alacaktır. (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, s.129) · Öğretmenler her fırsattan istifade ederek halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır. 07.071927, Dolmabahçe Sarayı, Öğretmenler Heyetine Demeç. ÖLÜM · Ölüm doğanın en doğal yasasıdır. Fakat böyle olmakla beraber bazen ne hâzin tecelliler arz eder. 27.01.1923, İzmir Karşıyaka’da Annesinin Mezarında. § PANİSLAMİZM (İSLAM BİRLİĞİ) · Efendiler, Panislamizm’i ben şöyle anlıyorum: Bizim milletimiz ve onu temsil eden hükümetimiz tabii olarak dünya yüzünde mevcut bütün dindaşlarımızın mesut ve müreffeh olmasını isteriz. Dindaşlarımızın değişik çevrelerde vücuda getirmiş oldukları toplumların bağımsız olarak yaşamalarını isteriz. Bununla yüksek bir zevk ve mutluluk duyarız. Bütün Müslümanların, İslam dünyasının refah ve mutluluğu kendi refah ve mutluluğumuz gibi kıymetlidir! Ve bununla çok ilgiliyiz. Ve bütün onların dahi aynı şekilde bizim mutluluğumuzla ilgili olduklarına şahidiz. Ve bu her gün meydandadır. Fakat Efendiler! Bu toplumların büyük bir imparatorluk halinde bir noktadan sevk ve idaresini düşünmek istiyorsak bu bir hayaldir! İlme, mantığa, fenne aykırı bir şeydir! 01.12.1921, TBMM. · Panislamizm, panturanizm siyasetinin başarı kazandığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanmamaktadır. Irk farkı gözetmeksizin bütün insanlığı kapsayan cihangirane devlet oluşturulması hırslarının sonuçları da tarihte kaydedilmiştir. İstilacı olmak hevesleri, konumuzun dışındadır. İnsanlara her türlü özel duygularını ve bağlantılarını unutturup onları, kardeşlik ve tam eşitlik çerçevesinde birleştirerek, insancı bir devlet kurmak teorisi de kendine özgü koşullara sahiptir. 15/20.10.1927, Nutuk – Söylev, c. II. s. 587. PARA-ULUSAL PARA · Ulusal paramızın fiilen müstakar olan kıymeti muhafaza olunacaktır. 01.11.1936, TBMM. · İçtenlikli bir bütçeye ve gerçek bir ödeme dengesine dayanan paramızın fiilî denge durumunu kesin surette koruyacağız. 01.11.1937, TBMM. PEYGAMBER · Allah, Hazreti Âdem Aleyhisselâm'dan itibaren bilinen ve bilinmeyen sayılamayacak kadar çok nebiler, peygamberler ve resuller göndermiştir. Fakat Peygamberimiz vasıtasıyla en son dini ve medeni hakikatleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı kullanarak temasta bulunmağa lüzum görmemiştir. · O, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonuca kadar o, ölümsüzdür. (1926) POLİS · Herkesin polisi kendi vicdanıdır, fakat polis vicdanı olmayanların karşısındadır. (1929) Polis asker kadar disiplinli, hukukçu kadar hukuk adamı, bir anne kadar şefkatli olmalıdır. (1934) · Polis, kanun adamıdır. Ona her zaman saygı göstermeli ve itaat edilmelidir. (1937) RADYO · Ulusal kültür için pek lüzumlu olduğu gibi, uluslararası ilgiler bakımından da yüksek değeri belli olan radyo işine önem vermeniz çok yerinde olur. 01.11.1935, TBMM. Açılışı. RUM PATRİKHANESİ · Lâkin bir fesat ve hıyanet ocağı bulunan memlekette nifak tohumları ve uyuşmazlık saçan, Hristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felaket nedeni olan Rum Patrikhanesini artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilâtı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebepler gösterilebilir? 25.12.1922, Le Journal Muhabiri Paul Herriot’ya Verilen Demeç. RUS DEVRİMİ · Genel Harbin son yıllarında Rusya içinde patlayan eden devrim, insanların çoğunluğunu teşkil eden fakir halk içinde, bilhassa bu halkın en çok sıkıntı, eziyet ve ıstıraba uğramış olan işçi sınıfı içinde, eskiden beri mevcut olan sosyalistliğin gerçek maksadını ve gayelerini ilân etti… 14.08.1920, TBMM. OKUL · Yolu belletir… Vatan ve ulusu kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu ve birer bilgin olmaları gerekir. Bunu sağlayan okuldur. 27.10.1922, Bursa. · Her kişi dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da okuldur. 31.01.1923, İzmir’de Halk ile Konuşma. · Okullar öğretim ve eğitim kadar, okul dışındaki neslin sürekli bir aydınlık demeti altında tutulması gereklidir. 07.07.1927, Dolmabahçe, Öğretmenlere. ORMAN · Orman servetimizin korunması gereğine ayrıca işaret etmek isterim. Ancak, bunda mühim olan, korunma esaslarını; memleketin türlü ağaç ihtiyaçlarını devamlı olarak karşılaması gereken ormanlarımızı dengeli ve teknik bir şekilde işleterek istifade etmek esasiyle makul bir şekilde uzlaştırmak mecburiyeti vardır. 01.11.1937, TBMM. ORTA TAHSİL · Bu ilk ve son iki tahsil kademesi arasında orta tahsilin de gerekliliği tabiîdir. Orta tahsilin gayesi memleketin muhtaç olduğu muhtelif hizmet ve sanat erbabını yetiştirmek ve yüksek tahsile aday hazırlamaktır. Orta tahsilde dahi terbiye ve talim usulünün pratik ve uygulamalı olması esasına uymak şarttır. Kadınlarımızın da aynı tahsil derecelerinden geçerek yetişmelerine önem verilecektir. 01.03.1922, TBMM. OSMANLI TARİHİ · Osmanlı tarihi baştan nihayetine kadar hakanların, padişahların, şahısların, en nihayet zümrelerin hal ve hareketlerini kaydeden bir destandan başka bir şey değildir..." 17.02.1923, İzmir İktisat Kongresinin Açış Söylevi. ÖLÜM · Ölüm doğanın en doğal bir yasasıdır. Fakat böyle olmakla beraber bazen ne hâzin tecelliler arz eder. 27.01.1923, İzmir’de Karşıyaka’da Annesinin Mezarında. ÖZGÜRLÜK · Özgürlük olmayan bir ülkede ölüm ve çöküş vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası özgürlüktür. 1906, Vatan ve Hürriyet Cemiyetinin Selanik Şubesini Kurarken. · Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük atalarım en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevi, özel ve resmi hayatımın her safhasını tanıyanlarca bu aşkım bilinmektedir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın var olması ve devam etmesi, mutlak o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla mümkündür. Ben şahsen bu saydığım niteliklere çok önem veririm ve bu niteliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için, milletimin de aynı nitelikler ile donanmış olmasını şart ve esas bilirim…22.04.1921, Hakimiyet-i Milliye Gazetesi. · Eğer bazen ihtiyatkar hareket ediyorsak, aşırı ölçüde şüpheli davranıyorsak, bize çok pahalıya mal olan hürriyetimizi kaybetmek hususundaki korkumuzdandır. Bu hürriyetin bir küçük kısmını sakatlamaktansa, hepsini birden kaybetmeyi yeğlerim. 29.10.1923, Fransız Muhabiri Maurice Pernot’ya Demeç. · Biz Türkler tarih boyunca özgürlük ve bağımsızlığa örnek olmuş bir ulusuz. · Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. (1921, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. III, s. 31) · Bence bir ulusta şerefin, onurun, namusun ve insanlığın var olması ve devam etmesi, mutlak o ulusun özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla mümkündür. (1921, Ankara) (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, s. 31) · Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. (1921, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. III, Ankara, 1997, s. 31) · Bence bir ulusta şerefin, onurun, namusun ve insanlığın var olması ve devam etmesi, mutlak o ulusun özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla mümkündür. (1921, Ankara) (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, s. 31) · OSMANLI DEVLETİ · Osmanlı devleti ne yazık ki ölmüştür. Babıâli hükümeti ne yazık ki ölmüştür; affedersiniz, hata ettim! Ne yazık ki demeyecektim, iyi ki ölmüştür. Çünkü onlar ölmeseydi ulusu öldüreceklerdi. ÖNDER · Önderlerin görevi, yaşamı sevinç ve istekle karşılamak yönünde uluslarına yol göstermektir. (1937, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araşt. Merkezi, C. II, s. 324) PARA · Ulusal paramızın fiilen müstakar olan kıymeti muhafaza olunacaktır. 01.11.1936, TBMM. · İçten bir bütçeye ve gerçek bir ödeme dengesine dayanan paramızın fiilî istikrar vaziyetini kesin surette muhafaza edeceğiz. 01.11.1937, TBMM. PEYGAMBER · Allah, Hazreti Âdem Aleyhisselâm'dan itibaren bilinen ve bilinmeyen sayılamayacak kadar çok nebiler, peygamberler ve resuller göndermiştir. Fakat Peygamberimiz vasıtasıyla en son dini ve uygarlık gerçekleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı kullanarak temasta bulunmağa gerek görmemiştir. 01.11.1922, TBMM. · Peygamberimiz efendimiz hazretleri, cenabı hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve resul olmuştur. 07.02.1923, Balıkesir’de Halka Konuşma. · O, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonuca kadar o, ölümsüzdür. (1926) POLİS · Herkesin polisi kendi vicdanıdır, fakat polis vicdanı olmayanların karşısındadır. (1929) · Polis asker kadar disiplinli, hukukçu kadar hukuk adamı, bir anne kadar şefkatli olmalıdır. (1934) · Polis, kanun adamıdır. Ona her zaman saygı göstermeli ve itaat edilmelidir. (1937) RADYO · Ulusal kültür için pek lüzumlu olduğu gibi, arsıulusal ilgiler bakımından da yüksek değeri belli olan radyo işine önem vermeniz çok yerinde olur. 01.11.1935, TBMM. RUM PATRİKHANESİ · Ahcam bir fesat ve hainlik ocağı bulunan memlekette nifak tohumları ve uyuşmazlık saçan, Hristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felaket nedeni olan Rum Patrikhanesini artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilâtı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebepler gösterilebilir? 25.12.1922, Le Journal Muhabiri Paul Herriot’ya Verilen Beyanat. RUS DEVRİMİ · Genel Harbin son yıllarında Rusya içinde patlayan eden devrim, insanların çoğunluğunu teşkil eden fakir halk içinde, bilhassa bu halkın en çok sıkıntı, eziyet ve ıstıraba uğramış olan işçi sınıfı içinde, eskiden beri mevcut olan sosyalistliğin gerçek maksadını ve gayelerini ilân etti… 14.08.1920, TBMM. SANAT-SANATÇI- GÜZEL SANATLAR · Sanata önem vermeyen bir millet büyük felakete mahkumdur. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 130) · Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 129) · Hepiniz mebus olabilirsiniz... Vekil olabilirsiniz hatta Cumhur Reisi olabilirsiniz... Fakat sanatkâr olamazsınız. Hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim. (1927, Ankara) (Sümerbank Dergisi, Cilt 3, Sayı. 29, 1963, s. 149) · Bir ulus sanattan ve sanatçıdan yoksunsa, tam bir hayata sahip olamaz. (1921, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 129) SAVUNMA · Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır. 26 Ağustos 1921. Sakarya meydan savaşı emrinden. SAVAŞ-MEYDAN SAVAŞI · Mutlaka şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur: Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz. Ancak, ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 128) · Savaş, nihayet meydan savaşı sadece karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir. Milletlerin çarpışmasıdır. Meydan savaşı milletlerin bütün varlıklarıyla, bilim ve teknik alanındaki seviyeleriyle, ahlaklarıyla, kültürleriyle kısacası bütün maddi ve manevi güç ve nitelikleriyle ve her türlü vasıtalarıyla çarpıştığı bir sınav alanıdır. Bu alanda, milletlerin gerçek güç ve kıymetleri ölçülür. Sonuçta yalnız maddi güçlerin değil, bütün güçlerin özellikle ahlaki ve kültürel gücün üstünlüğü kesinlikle ortaya çıkar. Bu sebeple meydan savaşında yenilen taraf milletçe ve memleketçe, bütün maddi ve manevi varlığıyla yenilmiş sayılır. Böyle bir sonucun ne kadar feci olabileceğini tahmin edersiniz. Yok oluş sadece savaş alanındaki orduya ait olamaz. Aslında, ordunun mensup olduğu millet feci sonuçlara uğrar. Tarih, birtakım boş hayallerle, başlarındaki hükümdarların, hırslı politikacıların oyuncağı durumuna düşen istilacı orduların, istilacı milletlerin uğradığı bu çeşit feci sonuçlarla doludur. SORUMLULUK · Sorumluluk yükü her şeyden, ölümden de ağırdır. 1919, Belleten, C. VIII, s. 28. SPOR · Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim. (Yücel Dergisi Cilt X, Sayı 57, 1939, s. 130) TEKEL · Tekelcilik konusunda özen gösterilmesi gereken esas, bu kurumların mali monopol, ticari teşekkül ve millî valörizasyon kurumu karakterinin dikkatle telifidir.1937, T.B.M.M. TARİH · Tarih yazmak tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır. (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, AKDTYK. Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s. 163) · Tarih, bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez. (1927, Ankara) (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri AKDTYK. Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s. 165) TÜRK-TÜRK ULUSU · Yüksek Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur. (ATATÜRK’ÜN Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Cilt IV, s.652) · Ne mutlu “Türk’üm” diyene. (1933, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 319) · Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır. (1932, İstanbul) (Cumhuriyet Gazetesi, 05.10. 1932) · "Efendiler, bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında tarih alanında da bir derinliği vardır. Türk milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselam’ın oğlu Yasef'in oğlu olan kişidir." Atatürk 1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 130. toplantısının birinci oturumunda yaptığı konuşmada Türkler 'in kökeni hakkında böyle diyordu. · Bu ülke dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir ayrıcalıklı oluşumun olağanüstü çıkışına sahne oldu. Bu sahne yedi bin yıllık en aşağı bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı, O çocuk tabiatın yıldırımlarından, şimşeklerinden, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı, onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. (Vecize, Millet Dergisi, Sayı: 16, 1948, s., 10-11 ve Türk Kültürü, 1969, s:85, Fethi TEVETOĞLU “Atatürk’ün Türk’ü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Tarifi” isimli makalesinde yer almaktadır. Ayrıca adı geçen vecizenin Atatürk’ün el yazısı ile bizzat yazdığı orijinal metninin tarihçi Cemal KUTAY’ın özel arşivinde bulunduğu belirtilmektedir.) · Türk; öğün, çalış, güven. (ÂFET İNAN, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, TTK. Yay. s. 304) · Türk’ün onuru, gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. O halde ya bağımsızlık ya ölüm! (1919, Ankara) (ATATÜRK, Nutuk, Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, s. 9-10) · Bu memleket tarihte Türk’tü, şimdi de Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 130) · Ben gerektiği zaman, en büyük hediyem olmak üzere Türk Ulusuna canımı vereceğim. (14 Haziran 1937) (Cumhuriyet Gazetesi) TÜRKİYE CUMHURİYETİ · Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. · Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır. (1926, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. III, Ankara, s. 119) · Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti sonsuza değin yaşayacaktır. · Türkiye Cumhuriyeti mutlu, zengin ve muzaffer olacaktır. · Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.318) · Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin emir ve isteğini yapmak, insan olmak için yeter. (1925, Kastamonu) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 225) TURK DİLİ · Ulusal duygu ile dil arasında bağ çok güçlüdür. Dilin ulusal ve zengin olması, ulusal duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindedir. Yeter ki, bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Ulusu, diline de yabancı boyunduruğundan kurtarmalıdır. · Milliyetin çok açık niteliklerinden biri dil’dir. Türk Milletindenim diyen insan, her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk düşüncesine bağlı olduğunu iddia ederse, buna inanmak doğru olmaz. (Önder Mehmet, Atatürk’ün Yurt Gezileri, Türkiye İş Bankası Kültür yayınları, Ankara, 1998, s.8) TÜRK ULUSU-TÜRK YURDU-YURT SEVGİSİ · Bugün vatanımızla bir millî kudret varsa o cereyan, felâketlerden ders alan milletin kalp ve dimağından doğmuştur. (1919) · Millete efendilik yoktur; hizmet etme vardır. Bu millete hizmet eden, onun efendisi olur. (1921) · Milleti millet yapan, ilerleten ve yükselten kuvvetler vardır: fikir kuvvetleri ve sosyal kuvvetler. 27.10.1922, Bursa, Öğretmenlere. · Bilelim ki kazandığımız başarı, milletin kuvvetlerini birleştirmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı başarıları, zaferleri ileride de kazanmak istiyorsak, ayni esasa dayanalım, aynı yolda yürüyelim. (1923) · Milletlerin siyasetinde ancak menfaatleri vardır. Kimsenin kimseye dost olmayacağını bilelim. (1933) · Millet sevgisi kadar büyük mükâfat yoktur. (1935) · Kuvvet birdir ve o milletindir…1.11.1937, TBMM Açılışı. · Ulusal varlığını devam ettirmek için, kişileri arasında düşündüğü ortak bağ, asırlardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani ulus, dini ve mezhebî bağlar yerine, Türk milliyeti bağı ile kişilerini toplamıştır. 1925, Ankara Hukuk Okulu Açılışı. · Biz doğrudan doğruya milliyetçi ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun kişileri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa o topluluğa dayanan cumhuriyet de kuvvetli olur. 26.04.1926, Türk Ocakları Delegelerine. · Türk Vatanı’nı ele geçirmek fikrini, Türkü esir etmek hayalini genel, büyük bir ideal haline getirmeye çalışanların layık oldukları kötü sondan kurtulamadıklarını gözlerimizle gördük... Kendilerine bir milletin geleceği emanet edilen adamlar, milletin kuvvet ve kudretini yalnız ve ancak yine milletin gerçek ve ulaşılabilir çıkarları yolunda kullanmakla yükümlü olduklarını bir an hatırlarından çıkarmamalıdırlar. Bu adamlar düşünmelidirler ki, bir memleketi ele geçirmek; o memleketin sahiplerine egemen olmak için yeterli değildir. Bir milletin ruhu ele geçirilmedikçe, bir milletin azmi ve iradesi kırılmadıkça, o millete egemen olmanın imkânı yoktur. (1924, Dumlupınar) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 184) · Türk ulusu güçlükleri; ulusal birlik ve beraberlikle yenmesini bilmiştir. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.318 · Aklı eren, yurdunu seven, gerçekleri gören kimselerden düşman çıkmaz. (1923, Tarsus) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 136) · Geldikleri gibi giderler. · Ulus sevgisi kadar büyük sevgi yoktur ve kişiliğimiz için değil, fakat mensup olduğumuz ulus için elbirliği ile çalışalım. (ÂFET İNAN, M.K. Atatürk’ten Yazdıklarım, Kültür Bakanlığı Yayınları, s.58) · Kuvvet birdir ve o milletindir. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s.423) · İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir ilke yoktur. Türk ulusu, Türkiye’nin gelecekteki çocukları, bunu bir an akıllarından çıkarmamalıdırlar! (ATATÜRK, Nutuk, Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, s.243) · Türk Ulusunun yeteneği ve kesin kararı, cumhuriyet, uygarlık ve gelişme yolunda durmadan, yılmadan ilerlemektir. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1989, Cilt I, s.351) · Büyük şeyleri yalnız büyük uluslar yapar. (AFETİNAN, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Atatürk Araştırma Merkezi, s. 27) · TÜRK ULUSUNA ÖĞÜT · Bir ulusun siyasi kaderinde makam sahibi olabilmek için onun ihtiyacını görmede ve onun gücünü takdirde ehliyet sahibi olmak birinci şarttır. · Saygıdeğer ulusuma şunu öneririm ki: sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki ve vicdanındaki öz cevheri, çok iyi tahlil etmek dikkatinden, bir an vazgeçmesin. · Kesinlikle bilmeliyiz ki, iki parça halinde yaşayan uluslar zayıftır, hastadır. Çocuklarımızı aynı eğitimden geçirerek yetiştireceğiz. Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz öğrenimin sınırı ne olursa olsun, onlara esaslı olarak şunları öğreteceğiz: Ulusuna, Türkiye Devleti’ne, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne düşman olanlarla mücadele sebep ve vasıtaları ile donatılmayan uluslar için yaşama hakkı yoktur. ULUSAL BİRLİK-ULUSAL BİLİNÇ · Ulusumuz davranışlarında ve gayretlerinde sarsılmaz bir bütünlük gösterdiği için başarılı olmuştur. · Yıllar geçtikçe, ulusal ülkü verimleri, güvenle çalışmada, ilerleme hevesinde, millî birlik ve millî irade şeklinde, daha iyi gözlere çarpmaktadır. Bu, bizim için çok önemlidir; çünkü, biz, esasen ulusal varlığımızın temelini, ulusal bilinçte ve ulusal birlikte görmekteyiz. (01 Kasım 1936) (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s.404-405) · Bir yurdun en değerli varlığı, yurttaşlar arasında milli birlik, iyi geçinme ve çalışkanlık duygu ve yeteneklerinin olgunluğudur. (4 Şubat 1935) (ATATÜRK’ÜN Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1991, Cilt IV, s.643) ULUSAL DERNEKLER · Esasen Doğuda ve Batıda, hemen memleketimizin her tarafında müdafaa ve milletin ve memleketin haklarını korumak için cemiyetler kurulmuştur. Bu cemiyetler düşmanların esaret boyunduruğuna girmemek amacıyla millî vicdanın azim ve iradesinden doğmuş tek teşkilât idi. (24.04.1920, TBMM.) ULUSAL ÖRGÜT · Teşkilâtı milliye ne zaman başladı? sorusuna cevabı: Mütarekeden hemen sonra ve vatanın her tarafında hemen aynı zamanda 13.10.1919, Tasvir-î Efkâr Gazetesi Başmuhabiri Velit Ebüzziya’nın Telgrafına Cevap) · Asıl amacı nedir? sorusuna cevabı: Asıl amaç vatanın bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığını sağlamaktır. 13.10.1919, Tasvir-î Efkâr Gazetesi Başmuhabiri Velit Ebüzziya’nın Telgrafına Cevap. ULUSAL ÜLKÜ · Milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekasını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu sürekli olarak ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür. 29.10.1933, Ankara, 10. Yıl Nutku · Ulusal ülküye tam bir iman ve onun gereklerini tereddütsüz yerine getirmenin neticesi elbette başarıdır. (1931) ULUSCULUK · Gerçi bize milliyetçi derler. Fakat biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle çalışan bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların bütün milliyetlerinin gereklerini tanırız. · Bizim milliyetçiliğimiz herhalde bencil ve mağrurane bir milliyetçilik değildir… 15.08.1920, TBMM. · Bilelim ki millî benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır. (1923) ULUSAL HAREKET · Bu hareket milletin bir arzusudur. Hattâ bir ihtiyacıdır. Bu arzu ve ihtiyacı doğuran şey de şahıslar değil, bizzat olaylardır. Devletin birlik ve bağımsızlığını tehdit eden meşru olmayan bir takım ihtirasat, topraklarımıza, hiçbir hakka dayanmaksızın gerçekleşen saldırılar, tehlike karşısında millete birleşmek gereğini duyurmuştur. Böyle bir harekete macera demek, bu hareketi takdir edenleri maceracılıkla adlandırmak gafillik, garazlık değil midir? 24/25.10.1919, Amasya, Tasvir-î Efkâr Muhabiri Ruşen Eşref ile Mülâkat. · Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk Ulusu ve bir de uluslar tarihinin bin bir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız sonuçlardır. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s.423) ULUSAL KÜLTÜR · Milli kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyeti’nin temel dileği olarak temin edeceğiz. 1.11.1932, TBMM. · Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. 29.10.1933, Ankara, 10. Yıl Söylevi. · Bir milletin kültür seviyesi, üç sahada; devlet, fikir ve ekonomi sahalarındaki faaliyet ve başarı neticelerinin kazancıyla ölçülür. 01.11.1937,T.B.M.M. Açılışı. · Ulusal kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyeti’nin temel dileği olarak sağlayacağız. (1932, Ankara, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 390) ULUSAL MÜCADELE · Ulusal savaşımı yapan doğrudan doğruya ulusun kendisidir, ulusun evlâtlarıdır. Ulus analarıyla, babalarıyla, bacılarıyla mücadeleyi kendisine ülkü edindi. · Ulusal savaşımda kişisel hırs değil, ulusal ülkü, ulusal onur gerçek sebep olmuştur. 14.101925, İzmir Kız Öğretmen Okulunda Bir Konuşma. · Bir ulusun ruhu esir alınmadıkça, bir ulusun azim ve iradesi kırılmadıkça o ulusa hâkim olmanın olanağı yoktur. Oysa, asırların yarattığı ulusal bir ruha, kuvvetli ve daimî bir ulusal iradeye hiçbir kuvvet karşı koyamaz. 01.09.1924. · Ulusal varlığını devam ettirmek için, kişileri arasında düşündüğü ortak bağ, asırlardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani ulus, dini ve mezhebî bağlar yerine, Türk milliyeti bağı ile kişilerini toplamıştır. 1925, Ankara Hukuk Okulu Açılışı. · Biz doğrudan doğruya milliyetçi ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun kişileri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa o topluluğa dayanan cumhuriyet de kuvvetli olur. 26.04.1926, Türk Ocakları Delegelerine. · Milli ülküye tam bir iman ve onun gereklerini tereddütsüz yerine getirmenin neticesi elbette başarıdır. (1931) · Seneler geçtikçe, millî ideal verimleri, güvenle çalışmada, ilerleme hevesinde, millî birlik ve millî irade şeklinde, daha iyi gözlere çarpmaktadır. Bu, bizim için çok önemlidir; çünkü biz, esasen millî varlığımızın temelini, millî şuurda ve millî birlikte görmekteyiz. (1936) · Geldikleri gibi giderler! ULUSAL ONUR · Yalnız şunu bir gerçek olarak biliniz ki onur, hiçbir zaman bir adamın değil, tüm ulusundur. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 127) ULUSAL YEMİN · Ulusal yemin, barış yapmak için makul ve asgarî koşullarımızı içeren bir programdır. Barışa ulaşmak için bir araya getireceğimiz esasları içine alır. Ocak 1922, Vakit Başyazarı Ahmet Emin’e Verdiği Mülâkat. · Barıştan sonraki çalışmada başarılı olabilmek milletin istiklalinin korunmuş olmasına bağlıdır. · Ulusal Yeminin hedefi, onu temindir. Ocak 1922, Vakit Başyazarı Ahmet Emin’e Verdiği Mülâkat. · Ulusal Yemin dairesinde varlığını temin ettikten sonra gürültü çıkarıp fesatçılık edecek ve araziyi genişletme fikrinde bulunacak adamlar ortaya çıkmaz. Bence buna imkân yoktur. · Ocak 1922, Vakit Başyazarı Ahmet Emin’e Verdiği Mülâkat. ULUSLARARASI DÜŞÜNCE-ULUSLAR CEMİYETİ · Milletler Cemiyeti, henüz kesin ve etkili bir vasıta olduğunu ispat etmemiştir. Diğer taraftan, Milletler Cemiyeti bugün, bütün milletlerin, ortak amaçlarının gerçekleşebilmesi için çalışabilecekleri tek teşkilattır. 21.06.1935, Gladys Baker’e Verilen Demeç. · Bugün bütün dünya ulusları aşağı yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla meşguldürler. Bu nedenle insan mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar önem veriyorsa bütün dünya milletlerinin saadetine katkıda bulunmak için elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar takdir ederler ki, bu yolda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğumuzu temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında barış, dayanışma ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur. Onun için ben sevdiklerime şunu tavsiye ederim: Milletleri sevk ve idare eden adamlar, tabii önce kendi milletinin varlığını ve mutluluğunu sağlamak isterler. Fakat aynı zamanda bütün milletler için aynı şeyi istemek lazımdır. Bütün dünya olayları bize bunu açıktan açığa ispat eder. En uzakta zannettiğimiz bir olayın bir gün bizi bir gün etkilemeyeceğini bilemeyiz. Bunun için insanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir uzvu kabul etmek gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar müteessir olur. · “Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne “dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla ilgilenmeliyiz. Olay ne kadar uzak olursa olsun bu esastan şaşmamak lazımdır. İşte bu düşünüş, insanları, milletleri ve hükümetleri bencillikten kurtarır. Bencillik kişisel olsun, ulusal olsun daima fena kabul edilmelidir. (1937, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 324-327) UYGARLIK-UYGARLIK ESERİ (YAPITI) · Memleketler çeşitlidir, fakat medeniyet birdir ve bir milletin gelişmesi için bu tek medeniyete katılması lazımdır. 29.10.1923, Fransız Muhabiri Maurice Pernot’ya Demeç. · Uygarlık yolunda yürümek başarılı olmak yaşamın şartıdır. Bu yol üzerinde bekleyenler veyahut bu yol üzerinde ileri değil geriye bakmak bilgisizlik ve gafletinde bulunanlar, genel uygarlığın coşkun seli altında boğulmaya mahkumdurlar.30.081924, Dumlupınar. · Efendiler, uygarlık yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Sosyal yaşamda, ekonomik yaşamda bilim ve fen alanında başarılı olmak için tek olgunlaşma ve ilerleme yolu budur. 30.081924, Dumlupınar. · Türk ulusunun yaradılış yeteneği ve kesin kararı uygarlık yolunda durmadan ilerlemektir. (1924) · Düşüncemiz, düşünce yolumuz uygar olacaktır. Şunun bunun sözüne önem vermeyeceğiz. Uygar olacağız. Bununla gururlanacağız. Bütün Türk ve İslâm âlemine bakınız. Zihinleri medeniyetin emrettiği şümul ve yükselmeye uyamadıklarından ne büyük yıkımlar ne acılar içindedirler. Bizim de şimdiye kadar geri kalmamız ve sonuç olarak son yıkım çamuruna batışımız bundandır. 24.08.1925, Kastamonu. · Uygarlık, öyle bir kuvvetli ateştir ki ona ilgisiz olanları yakar ve yok eder.1925, Kastamonu · Ulusumuzu en kısa yoldan uygarlığın nimetlerine kavuşturmaya, mesut ve varlık içinde kılmaya çalışacağız ve bunu yapmaya mecburuz. 26.08.1925, İnebolu. · Efendiler, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkı uygardır. Tarihte uygardır, gerçekte uygardır. Fakat ben sizin öz kardeşiniz, arkadaşınız, babanız gibi uygarım diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı, düşüncesiyle, zihniyetiyle uygar olduğunu ispat ve göstermek mecburiyetindedir. Medeniyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı, aile hayatıyla, yaşayış tarzıyla medeni olduğunu göstermek zorundadır. Sonuç olarak uygarım diyen, Türkiye’nin gerçekten uygar olan halkı başından aşağıya dış görünüşüyle dahi uygar ve gelişmiş insanlar olduğunu göstermeye zorundadır. 28.08.1925, İnebolu’da Bir Konuşma. · Medenî olmayan insanlar, medenî olanların ayakları altında kalırlar. (1925, Akhisar) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 234) · Uygar olmayan insanlar, uygar olanların ayakları altında kalmaya maruzdurlar. 10.10.1925, Akhisar. · Düşüncemiz, düşünce yolumuz uygar olacaktır. 24.08.1925, Kastamonu · Arkadaşlar, efendiler ve ey ulus! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, tarikatçılar, sapıklar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır. · Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün mana ve şekliyle uygar bir toplum haline getirmektir. Devrimlerimizin ana ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen zihniyetleri darmadağın etmek zorunludur. Şimdiye kadar milletin, beyinlerini paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur. · Dünyada her ulusun varlığı, kıymeti, özgürlük ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı uygar eserlerle orantılıdır. Uygar eser meydana getirmek yeteneğinden yoksun olan uluslar, özgürlük ve bağımsızlıklarından soyutlanmaya mecburdurlar. Dumlupınar, 30.08.1924. · Milletimizin hedefi, milletimizin ideali bütün dünyada tam anlamı ile medeni bir sosyal toplum olmaktır. Bilirsiniz ki, dünyada her kavmin varlığı, kıymeti, hürriyet ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı medeni eserlerle uyumludur. Medeni eser meydana getirmek yeteneğinden yoksun olan kavimler, hürriyet ve bağımsızlıklarını kaybetmeye mahkumdurlar. İnsanlık tarihi baştan başa bu dediğimi doğrulamaktadır. Medeniyet yolunda yürümek ve başarılı olmak, hayatın şartıdır. Bu yol üzerinde duraksayanlar veya bu yol üzerinde ileri değil geriye bakmak cahilliğinde ve gafletinde bulunanlar, medeniyetin coşkun seli altında boğulmaya mahkumdurlar. Medeniyet yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, ekonomik hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak için tek gelişme ve ilerleme yolu budur. Hayata egemen olan kuralların zamanla değişmesi, gelişmesi ve yenilenmesi zorunludur. Medeniyetin buluşlarının, tekniğin harikalarının, dünyayı değişiklikten değişikliğe uğrattığı bir çağda, asırlık köhne zihniyetlerle, geçmişe bağlılıkla varlığın korunması mümkün değildir. · Ülkeler çeşitlidir, fakat uygarlık birdir ve bir ulusun ilerlemesi için de bu tek uygarlığa katılması gerekir. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt III, s.91) · Dünyada her topluluğun varlığı ve değeri, özgürlük ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı uygar yapıtlarla orantılıdır. (1924, Dumlupınar) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 187) · Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük uygar özelliği, büyük uygarlık yeteneği, bundan sonraki gelişimi ile geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. (1933, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 319) · İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere gereksinim vardır: Bir ulus ki resim yapmaz, bir ulus ki heykel yapmaz, bir ulus ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o ulusun ilerleme yolunda yeri yoktur. Oysaki bizim ulusumuz, gerçek nitelikleriyle uygar ve ileri olmaya layıktır ve olacaktır. (1923, Bursa) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 71) · Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin emir ve isteğini yapmak, insan olmak için yeter. (1925, Kastamonu) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 225) ÜLKE · Ülke mutlaka modern, uygar ve yepyeni olacaktır. Bizim için bu, yaşam davasıdır.1923 YAŞAM · Yaşam savaşımdan ibarettir. Bundan dolayı yaşamda yalnız iki şey vardır. Yenmek ve yenilmek.18. 03. 1923, Tarsus · Bizim dünyamız- bilirsiniz- topraktan, sudan ve havadan unutulmuştur. Yaşamın da esas unsurları, bunlar değil midir? 03. 05. 1935, Havacılık Hakkında Konuşma. · Yaşamda tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek kuşakların onuru, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir.17. 03. 1937, Ankara Palas. Romanya Dışişleri Bakanı Antonescu ile Konuşma · Biz, ilhamlarımızı, gökten ve bilinmeyenden değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz. (1937, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 423) · Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, boş inançların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. Geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan uluslar, yaşamı, akla ve gerçeklere uygun olarak göremez. Böyle uluslar, yaşama geniş açıdan bakan ulusların egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkumdur. · İnsanların yaşamına, çabalarına egemen olan güç; yaratma, yeni bir şey bulma yeteneğidir. (ÂFETİNAN, A., Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, İş Bankası Yayınları, s.272) ZAFER-BUYÜK ZAFER · Dünyada zaferlerin iki vasıtası vardır biri kılıç diğeri saban. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 120) · 30 Ağustos’ta yönettiğim savaş, Türk Ulusunun yanımda bulunduğu halde yönettiğim ilk ve son savaştır. Bir insan kendini, ulusla beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor bilir misiniz? Bunu tarif zordur. Eğer ben, açıklamakta zayıf kalırsam beni hoş görünüz. 30. 08. 1928, Basın Mensuplarına Demeç HAZIRLAYAN: Prof. Dr. Zeynep KORKMAZ, Ankara 2000 KAYNAKÇA: 1. Atatürk, Nutuk, Vesikalar, Cilt 3, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, İstanbul 1967 2. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1997 3. Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri 4. Atatürk, Arıburnu Muharebeleri Raporu, Ankara 1968 5. Atatürk, Anafartalar Muhaberatına Ait Tarihçe, Tarih Kurumu Yayını, Derleyen: Uluğ İĞDEMİR, 1962 6. Atatürk, Mustafa Kemal, Bölüğün Muharebe Eğitimi, Ankara 1995 7. Atatürk, Zabit ve Kumandan ile Hasbihâl, Ankara 1981 8. Atatürkçülük, Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, Birinci Kitap, Genel Kurmay Başkanlığı 9. ATAY, Falih Rıfkı, Atatürk’ün Bana Anlattıkları, İstanbul 1955 10. AFET İNAN, A. Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Ankara 1959 11. AFET İNAN, A. M.K. Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, Ankara 1983 12. AFET iNAN, Atatürk’ten Yazdıklarım, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981 13. AFET İNAN, Medeni Bilgiler ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2000 14. BELLETEN, Türk Tarih Kurumu, Cilt XXXII, No.: 128, 1968 15. İNAN, Arı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları, Ankara. 16. İNAN, Arı, Düşünceleriyle Atatürk, Türk Tarih Kurumu, 1999 17. KARAL, Enver Ziya, Atatürk’ten Düşünceler, MEB. Yayınları, Ankara 1981 18. KOCATÜRK, Utkan, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1999 19. KOCATÜRK, Utkan, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayını 20. Uluğ İĞDEMİR, Atatürk, Anafartalar Muhaberatına Ait Tarihçe, S. XV-XVII, 1990 21. ÖNDER, Mehmet, Atatürk’ün Yurt Gezileri, T. İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1998 22. Sümerbank Dergisi, Cilt 3, Sayı 29, 1963 23. Millet Dergisi, Sayı: 16, 1948 24. Türk Kültürü Dergisi, 1969 25. Yücel Dergisi, Cilt X, Sayı 57, 1939 26. 23 Nisan 1921 Tarihli Ankara Gazetesi 27. 05 Ekim 1932 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi 28. 14 Haziran 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi 29. 30 Kasım 1939 Tarihli Ulus Gazetesi. 30. Mustafa Kemal’den Atatürk’e, Kültür Bakanlığı Yayını No.1476, Cilt: I, II. (1994) 31. Atatürk ve Çevresindekiler, Kemal Arıburnu, T. İş Bankası Kültür Yayını No: 336/31

  • ATAMIZIN HER KONUDAKİ SÖZ VE DEMEÇLERİ KISIM -1

    Bu defa kendi yazdığım değil, Atamız, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün muhtelif vesilelerle çeşitli yerlerde söylemiş olduğu veciz sözlerinden oluşan bir hazineyi sizlerle paylaşıyorum. Konu başlıklarına göre alfabetik dizim yapılmıştır. Aklınıza gelen konu başlığına gelip o konuda, nerede? Ne zaman? Ne söylemiş? görebilir, konuşma ve sunumlarınızda kullanabilirsiniz. ADALET- ADLİYE-ADLİYE POLİTİKASI · Adalet gücü bağımsız olmayan bir ulusun devlet halinde varlığı kabul edilemez. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s.58) · En yeni kanunlarla donanmış olan adliyemizin basireti ve adaleti uygulamak için gösterdiği dikkat ulusun huzur ve düzenini korumağa yeterli ve gücü yeter. (1929, TBMM) · Adliyemizin emin olduğumuz yüksek gücü sayesindedir ki, Cumhuriyet, kaçınılmaz gelişimi izleyebilecek ve türlü şekil ve türdeki saldırısına karşı vatandaşın hukukunu ve ülkenin düzenini koruyabilecektir. (1930, TBMM) · Adliye politikamızda izlenecek gaye, önce halkı yormaksızın hızla, yerinde, güvenle adaleti dağıtmaktır. İkinci olarak toplumumuzun bütün dünya ile teması doğal ve zorunludur; bunun için adaletimizin düzeyini bütün uygar toplumların derecesinde bulundurmak zorundayız. Bu özellikleri sağlamak için mevcut yasa ve usullerimizi bu bakış açılarına göre yenilemekteyiz ve yenileyeceğiz. (1922, TBMM.) · Zamanın değişmesiyle kararların değişmesi yadsınamaz, kuralı adlî politikamızın temelidir. (1922) AHLAK-ULUSAL AHLAK · Korkutma esasına dayanan davranış kuralları (etik), bir erdem olmadıktan başka güvene de uygun değildir. (1924, Muallimler Birliği Kongresi Üyelerine) · Hiçbir ulus yoktur ki etik esaslarına dayanmadan yükselebilsin. (24.12.1919, Kırşehir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 4) · Etik kutsaldır; çünkü aynı kıymette eşi yoktur ve başka hiçbir çeşit kıymetle ölçülemez.(Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi, s.218) · Ulusal davranış kuralları (etik), ulusal esaslarla ve özgür düşüncelerle beslenmeli ve destek olunmalıdır. (25.08.1924, Muallimler Birliği Kongresi Üyelerine) AİLE YAŞAMI · Uygarlığın esası, gelişme ve gücün temeli aile yaşamıdır. Bu yaşamda kötülük, kesinlikle sosyal, ekonomik, politik güçsüzlüğe neden olur. Aileyi oluşturan kadın ve erkek unsurların doğal haklarına sahip olmaları, aile görevlerini başaracak güçte olmaları gereklidir. (30. 08. 1924, Dumlupınar) · Efendiler, sosyal yaşamın kökeni, aile yaşamıdır. Aile, açıklamaya gerek yoktur ki, kadın ve erkekten oluşur. (28. 08. 1925, İnebolu) · Uygarlığın, ilerlemenin ve güçlülüğün temeli, aile yaşamıdır. (1924, Dumlupınar) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 187) ALLAH-TANRI · Tanrı birdir, büyüktür.1922, T.B.M.M. · Biliriz ki, Tanrı dünya üzerinde yarattığı bu kadar iyilikleri, bu kadar güzellikleri insanlar yararlansın, varlık içinde yaşasınlar diye yaratmıştır. Ve en fazla derecede yararlanabilmek için de bugün evrenden esirgediği algılamayı, aklı insanlara vermiştir. (17. 02. 1923, İzmir İktisat Kongresini Açış Söylevi) ANAYASA · Anayasa, ulusun bütün arzularını ve meclisin içeriğini ve gerçek şeklini gösterir bir yasadır. (21. 02. 1921, T.B.M.M.) · Anayasa da Osmanlı İmparatorluğunun, Osmanlı Devleti’nin öldüğünü algı ve deyiş ve onun yerine yeni Türkiye Devleti’nin geçtiğini duyuran ve bu devletin yaşamının da kayıtsız koşulsuz egemenliğin ulusun elinde kalmasıyla mümkün olduğunu anlatan bir yasadır.(17. 02. 1923, İzmir İktisat Kongresi Açış Söylevi.) · Anayasanın asıl ruhu ise kitaplara geçmesinden evvel ulusun dimağında ve vicdanında toplanmış olmasıyla ve ancak bunun anlatımı olmak üzere kurduğu meclise verdiği gerçek görev ile yıllardan beri kararlarını eylemsel uyguluyor olmasıyla ve en sonunda yasa şeklinde dünyanın gözleri önüne konmasıyla gerçekleşmiştir. (16. 01. 1923, İstanbul Gazetesi Temsilcilerine.) ANNE-ANA-ATA · Büyük başarılar, değerli anaların yetiştirdikleri seçkin çocukların yardımıyla meydana gelir. 1923. · Kadının en büyük vazifesi analıktır. İlk terbiye verilen yer ana kucağı olduğu düşünülürse bu görevin önemi gerektiği gibi anlaşılır. 31. 01. 1923, İzmir’de Halk ile Konuşma · Anaların, bugünkü çocuklarına vereceği eğitim, eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için, gerekli özellikleri taşıyan çocuk yetiştirmek, çocuklarını bugünkü yaşam için aktif bir organ haline koymak, pek çok yüksek özellikler taşımalarına bağlıdır. Eğer kadınlarımız gerçekten ulusun anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden daha çok aydın, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar. · Kadının en büyük görevi analıktır. İlk eğitim verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu görevin önemi daha iyi anlaşılır. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 89) · Büyük atalarımız ve onların anaları tarihin yaşanmışlığıyla sabittir ki cidden büyük erdemler göstermişlerdir. Burada birçok noktadan sayabileceğimiz o faziletlerin en büyüğü ve en önemlisi kıymetli evlatlar yetiştirmeleriydi. (AKDTYK.Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt II, s.155-156) · Asıl uğraşmaya zorunlu olduğumuz şey, analarımızın ve atalarımızın oldukları gibi yüksek kültürde ve yüksek onurda dünya birinciliğini tutmaktır. (AKDTYK, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt III, s.133) ASKER–ASKERLİK-TÜRK ORDUSU · Ben askerliğin her şeyden çok sanatçılığını severim. (1912) · Kahraman Türk askeri Anadolu savaşlarının manasını anlamış, yeni bir ülkü ile savaşmıştır. (1921) · Hiçbir zaman saldırgan olmayı düşünmemiş olan ve fakat daima haksız saldırıya uğrayacağını hesap eden bir ulusun ordusu olarak, ordumuz uzun bir seferden sonra hemen diğer bir sefere başlayacakmış gibi maddi ve manevi yönden hazır bulunmalıdır. (1924, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. I, s. 351) · Ülkemiz şu iki şeyin ülkesidir:Biri çiftçi diğeri asker. Biz çok iyi çiftçi ve asker yetiştiren bir ulusuz. İyi çiftçi yetiştirdik, çünkü topraklarımız çoktur. İyi asker yetiştirdik, çünkü o toprakları isteyen düşmanlar çoktur...bundan sonra da daha iyi çiftçi ve asker olacağız. Ancak bundan sonra asker oluşumuz artık eskisi gibi başkalarının hırsı, şanı, şöhreti ve keyfi için değil; yalnız ve yalnız bu aziz topraklarımızı korumak içindir. (1923, Tarsus) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.II, s. 135 · Türkiye Cumhuriyeti sadece iki şeye güvenir: Biri ulus kararı, diğeri en elim ve güç koşullar içinde dünyanın övgüsüne hakkıyla yaraşma niteliğini kazanan ordumuzun kahramanlığı. Bu iki şeye güvenir. · Ülkenin genel yaşamında, orduyu politikanın dışında tutmak ilkesi, Cumhuriyetin sürekli dikkat ettiği önemli bir noktadır. Şimdiye kadar takip edilen bu yolda; Cumhuriyet orduları vatanın güvenilir ve sağlam koruyucusu olarak saygınlığını korumuştur. (1924, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 348) · Ordumuz yaşam ve onur savaşımında ulusun amaçlarının tek dayanak noktasıdır. (1920, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 16) · Cumhuriyet Orduları; Cumhuriyeti ve kutsal topraklarını güvenle koruma ve savunma gücündedir ve hazırdır. (1925, İzmir)-Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, s. 240) · Askeri eylemler, siyasi eylemlerin ümitsiz olduğu noktada başlar. Ümidin güvenli bir surette geri dönüşü, orduların hareketinden daha hızlı hedeflere ulaşmayı temin edebilir. (1922, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. III, s. 61- 62 · Ben size saldırı emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman süresinde yerimize başka kuvvetler gelir başka komutanlar egemen olabilir. (1915, Anafartalar) (Atatürk, Anafartalar Muhaberatına Ait Tarihçe, Derleyen: Uluğ İĞDEMİR, s., XV-XVII) · Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve yeteneğinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. · Ordumuz; Türk topraklarının ve Türkiye ülküsünü gerçekleştirmek için sarf etmekte olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi olanaksız güvencesidir. · Büyük ulusal disiplin okulu olan Ordunun; ekonomik, kültürel, sosyal savaşlarımızda bize aynı zamanda en gerekli elemanları da yetiştiren büyük bir okul haline getirilmesine ayrıca özen ve dikkat edileceğine, şüphem yoktur. (1937, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 420) · ...benim için ordumuzun değerini ifade de tek karşılaştırma şudur: Türk ordusunun bir birliği, dengini mutlaka yener, iki katını durdurur. Şimdilik bundan fazlasını istemiyorum. Çünkü fazlasını ulusumuzun yaratılıştan sahip olduğu cengaverlik zaten sağlamaktadır. Fakat bu değeri mutlaka korumak lazımdır. Bunu, askeri bir esas, bir kural olarak göz önünde tutmalıdır... Bu değer korundukça, örgütümüzü, eğitim ve öğretimimizi bu hedef ve amaca yönelttikçe, Türkiye’nin her türlü saldırıdan, taarruzdan korunmuş olacağına ve korunacağına kimsenin şüphesi kalmaz. AŞAR VERGİSİ · Ülkenin başında orta çağın en insafsız belâsı olarak hâlâ musallat duran aşarın kaldırılmasını yüce meclise önerebilecek bir ekonomik düzeye Cumhuriyet idaresinin bir senede ulaşmış olması, cidden memnuniyet vericidir. 01. 11. 1924, T.B.M.M. Açılışı. · Köylümüz ve tarımımız üzerindeki aşar kâbusunun ortadan kaldırılması ile meydana gelen rahatlık, ulusun daha çok üretmek, daha rahat olmak için çalışmak arzularını teşekkür edilecek bir derecede arttırmıştır. 01. 11. 1925, T.B.M.M. Açılışı. AŞILAMA · Yayılan ve bulaşıcı hastalıklara karşı insanları koruma konusunda hizmetleri görülen aşıları hazırlamakla meşgul Hıfzısıhha (sağlıkla ilgili) kurumlarımız tam bir başarıyla çalışmasına devam ve savaşıma yararlı görevler gerçekleştirmektedir. 1921 yılı içerisinde üç milyon kişilik çiçek aşısı yapabilen Sivas müessesesi geçen sene içinde beş milyon kişilik çiçek aşısı, beş yüz otuz yedi kilogram kolera, dört yüz yedi kilogram tifo aşıları üretmiş ve bunlar halka yeter derecede uygulanmıştır. 01.03.1923, T.B.M.M Açılışı. AYDINLARIMIZ · Aydın sınıfı ile halkın anlayış ve hedefi arasında doğal bir uygunluk olması lazımdır. Yani aydın sınıfın halka telkin edeceği düşünceler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalıdır.(20.03.1923, Konya Gençleriyle Konuşma) · Aydınlarımız, “ulusumu en mutlu yapayım” der. “Başka uluslar nasıl olmuşsa onu da aynen öyle yapalım” der. Ama düşünmeliyiz ki, böyle bir teori hiçbir devirde başarılı olmuş değildir. Bir ulus için mutluluk olan bir şey, diğer bir ulus için yıkım olabilir. Aynı neden ve koşullar birini mutlu ettiği halde, diğerlerini mutsuz edebilir. Onun için ulusa gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü biliminden, buluşlarından, gelişmelerinden yararlanalım, ama unutmayalım ki, asıl temeli, kendi içimizden çıkarmak zorundayız. 20.03.1923, Konya Gençleriyle Konuşma. · Aydınlarımız içinde çok iyi düşünenler vardır. Fakat genellikle şu yanlışımız vardır ki, araştırma ve çalışmamıza zemin olarak çok zaman kendi ülkemizi, kendi tarihimizi, kendi geleneklerimizi, kendi özelliklerimizi ve gereksinimlerimizi almalıyız. Aydınlarımız belki bütün dünyayı, bütün diğer ulusları tanır, ama kendimizi bilmeyiz.(20.03.1923, Konya Gençleriyle Konuşma) BAĞIMSIZLIK, TAM BAĞIMSIZLIK, EKONOMİK BAĞIMSIZLIK-ULUSAL BAĞIMSIZLIK · Tam bağımsızlık, ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür. (1922) · Biz bağımsızlık istiyoruz dediğimiz zaman, tam bağımsızlık istediğimizi herkesin anlaması gerekir. (1923) · Bu günkü çabamızın amacı, tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın tamamı ise ancak ekonomik bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsız olmayınca, o devletin bütün yaşamsal kuruluşlarında bağımsızlık felç olmuştur. Çünkü devletin her organı, ancak parasal (mali) kuvvet ile yaşar. Mart 1922 TBMM. · Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. · Ben yapabilmek için mutlaka özgür bir ulusun çocuğu kalmalıyım. O halde ya özgürlük ya ölüm! · Ne kadar zengin ve gelişmiş olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmak katından yüksek bir işleme uygun sayılamaz. · Türkiye halkı asırlardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı hayatın şartı kabul etmiş bir ulusun kahraman çocuklarıdır. Bu ulus bağımlı yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.(1922, İzmit) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 38) 18.02.1922 Claude Farrere ile Çay Ziyafetinde. · Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlık ile mümkündür. (1922, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 243) · Bu millet, ekonomik bağımsızlığını elde ederse o kadar kuvvetli temel üzerinde yerleşmiş ve ilerlemeye başlamış olacaktır ve artık bunu yerinden kımıldatmak mümkün olmayacaktır. İşte düşmanlarımızın, hakiki düşmanlarımızın bir türlü rıza göstermedikleri budur. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 114) · Ulusumun bağımsızlığı yolunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun (1923) (Mustafa Kemal’den Atatürk’e, Kültür Bakanlığı Yayını Cilt I, s. 158) · Temel ilke, Türk ulusunun haysiyetli ve onurlu bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık dünyası karşısında uşak olmak katından yüksek bir işleme yaraşmaz... BAKIR MADENİ · Artvin civarında bakır madenlerinden birinin işletmeye başlamasından memnun olduk. Ergani bakır madeninin işletmeye başlatmasını, ülke için önemli bir yarar olarak görüyoruz. 1936, TBMM BALKAN ANTLAŞMASI · Balkan Antlaşması, Balkan devletlerinin, birbirlerinin varlıklarına özel saygı beslenilmesini göz önünde tutan mutlu bir belgedir. 01.11.1934, T.B.M.M. · Önemli bir olay da Balkan Paktı’dır. Dört devlet; kendi güvenleri için ve Balkanların, karışma ve karıştırma konusu olmaktan çıkması için içten bir düşünceyle birbirlerine bağlanmışlardır. Balkanlı bağlaşıklarımızla gittikçe artan bir beraberlik ve dayanışma politikası güdüyoruz. 09.05.1935, C.H.P. Kurultayını Açarken BARIŞ · Türk Barış koşulları, “Ulusal Yemin”in ilân edildiği gün olan 28 Ocak 1920 tarihinden beri bütün Dünyaca bilinmektedir. Bu şartlar şu suretle özetlenebilir: Türkiye’nin ulusal sınırları içinde politik ve ekonomik tam bağımsızlığının onayı Fransa ile imzalanan 20 Aralık anlaşması, Türkiye’nin, bağımsızlığına saygı duyuldukça barışsever ve uyuşmacı olduğunu belgeler. (11.01.1922, Entransigeant Muhabirine Demeç) · Ülkemizin haksızca uğradığı yıkımları imar ve senelerden beri çeşit çeşit engeller altında baskı uygulanan ekonomi yaşamımızın yasal gelişimini sağlayan ve bilim ve düşünce içinde çalışkan bir yaşama kavuşturmak barış şartlarımızdır. (24.10.1922, United Press Muhabiri ile Demeç) · Büyük Millet Meclisi samimi olarak barış istiyor. Gerçekten barış istediğimizi herkes anlayabilir. Çünkü memleketimizi imar edebilmek için barışa muhtacız. 22.12.1922, Morning Post Muhabirine Demeç. · Barışı kanla değil, mürekkeple imza etmek istiyorduk. (23.01.1923, Morning Post Yazarı Grace Ellison’a Demeç) · Önce, barışsever olduğumuz için barışı arzu ediyoruz. İkinci olarak, devamlı savaşlar dolayısıyla ülke barışa, düzene ve imara çok gereksinim duyar. Fakat barış olmayacak olursa yine mücadeleye devam edecek ve mutlaka ülke için gerekli olan sonucu elde edeceğiz. (16.01.1923, Arifiye’de Konuşma.) · Gerçekte barış bizim için ne kadar faydalı ise, muhataplarımız için de o kadar faydalı ve lazımdır. Çünkü bundan sonra ülkemizin imar ve gelişmesi için çalışmak istiyoruz. Onların da bu gereği idrak etmemelerine olanak yoktur… (22.01.1923, Bursa Şark Sinemasında Halka Konuşma.) · Yurtta barış, dünyada barış için çalışıyoruz. (1931, Ankara) (Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, AKDTYK. Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1991, s. 608) BASIN-TÜRK BASINI-TÜRKİYE BASINI · Basın, ulusun ortak sesidir. Bir ulusu aydınlatma ve uyarmada, bir ulusu muhtaç olduğu düşünsel gıdayı vermekte, özet olarak bir ulusun mutluluk hedefi olan ortak yönde yürümesini sağlamada başlı başına bir kuvvet, bir okul, bir rehberdir. (1922) · Türkiye basını milletin gerçek ses ve iradesinin doğduğu yer olan cumhuriyetin etrafında çelikten bir kale oluşturacaktır. Bir düşünce kalesi, düşünce yolu kalesi. Basın görevlilerinden bunu istemek, cumhuriyetin hakkıdır. (05.02.1924, İzmir’de Gazetecilerle) · Cumhuriyet devrinin kendi anlayış ve ahlâkını taşıyan basınını yine ancak Cumhuriyetin kendisi yetiştirir. Bir taraftan geçmiş devir gazetelerinin ve adamlarının düzeltilmesi mümkün olmayanları ulusun gözünde belirlenirken, öte taraftan Cumhuriyet basınının temiz ve feyizli sahası genişleyip yükselmektedir. Büyük ve soylu ulusumuzun yeni çalışma ve uygarlık yaşamını kolaylaştırıp özendirecek işte ancak bu anlayıştaki basın olacaktır. 1.Kasım. 1925.TBMM · Türkiye basını, Cumhuriyetin etrafında çelikten bir kale vücuda getirecektir. Bir düşünce kalesi, zihniyet kalesi. Basın mensuplarından bunu istemek, Cumhuriyetin hakkıdır... (1924, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 171) · Basın milletin ortak sesidir. (1922, TBMM.) (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 246) BAŞARI · Milletimiz, tek bir vücut gibi gösterdiği birlik ve gayret sayesinde başarıya ulaşmıştır. (Büyük Zafer Hakkında, 4 Ekim 1922) · Bilelim ki, kazandığımız başarı ulusun kuvvetlerini birleştirmesinden ileri gelmiştir. Aynı başarıları ileride de kazanmak istiyorsak, aynı temele dayanalım ve aynı yolda yürüyelim. (1923) · Zafer «Zafer benimdir» diyebilenindir; başarı «başarılı olacağım» diye başlayanın ve «başarılı oldum» diyebilenindir.(Konya, 1925) · Başarı, tüm ulusun azim ve inancıyla çabasını birleştirmesi sonucu kazanılabilir. (1921, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara,1997, s.80-81) · Dünya bir sınav alanıdır. Sınavda başarılı olmadan iyiliksever davranışlar beklemek boşunadır. (ÂFET İNAN, A., Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, İş Bankası Yayınları, s.3) BAŞKAN · Başkan olan kimsenin ulusun ülküsüne göre yürümesi ve ulusun ruhiyatına vakıf olduktan sonra, o ulusun isteğine göre yürümesi gerekir. 30. 11. 1929, Vossiche Zeitung Muhabirine Demeç. BAŞKENT · Yeni Türkiye’nin başkenti sorununa gelince bunun yanıtı kendiliğinden belli olur: Ankara Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentidir. 27.09.1923, Neue Freie Preese Muhabirine Demeç. BATILILAŞMAK · Türklerin asırlardan beri izlediği hareket, devamlı bir yönü korudu. Biz daima doğudan batıya doğru yürüdük. Eğer bu son yıllarda yolumuzu değiştirdikse, kabul etmelisiniz ki, bu bizim yanlışımız değildir. Bizi siz zorladınız. Bu değişiklik gelip geçici ve istemeksizin oldu. Takdir etmelisiniz ki, doğuda yerleşim seçimine zorlandığımız için, ırkımızın beşiği ile ilgili olması nedeniyle, olabildiğince yakın batıda bir yerleşim seçtik. Ama bedenimiz doğuda ise, düşüncelerimiz batıya doğru yönelik kalmıştır. (29.10.1923, Fransız Muhabiri Maurice Pernot’ya Demeç.) · Ülkemizi çağdaşlaştırmak istiyoruz. Bütün çalışmamız Türkiye’de çağdaş, dolayısıyla batılı bir iktidar oluşturmaktır. Uygarlığa girmeyi arzulayıp da batıya yönelmemiş ulus hangisidir? (29.10.1923, Fransız Muhabiri Pernot’ya Demeç.) BAYINDIR · Her Türk çiftçi ailesinin geçineceği ve çalışacağı toprağa sahip olması mutlaka gereklidir. Vatanın sağlam temeli ve bayındır hale getirilmesi bu esastadır. TBMM, 01. 11. 1936 BAYRAK · Bayrak bir ulusun bağımsızlık sembolüdür. Düşmanın da olsa, saygı duymak gerekir. (1922) BEDEN EĞİTİMİ · Esas olan, bütün her yaştaki Türkler için beden eğitimi sağlamaktır Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur sözünü atalarımız boşuna söylememişlerdir. (1937) · Pozitif bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, düşünce eğitiminde olduğu kadar beden eğitiminde de yeteneği artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir kuşak yetiştirmek ana politikamızın açık dileğidir. BİLİM VE FEN · Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ulus kişisinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur. 27.10.1922, Bursa Öğretmenlerine. · Ülkemizin en ileri, en hoş, en güzel yerlerini üç buçuk sene kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı yenen başarının gizemi nerededir bilir misiniz? Orduların yönetiminde bilim ve fen esaslarını yol gösterici almaktır. Ulusumuzu yetiştirmek için asıl olan okullarımızın, üniversitelerimizin kuruluşunda aynı yolu izleyeceğiz. Evet ulusumuzun, siyasi, sosyal yaşamında, ulusumuzun düşünce. Eğitiminde de yol göstericimiz bilim ve fen olacaktır. 1922, Bursa Öğretmenlere. · Süngülerle, silahlarla ve kanla kazandığımız askeri başarılardan sonra, kültür, bilim, fen ve ekonomi alanlarında da başarılar kazanmaya devam edeceğiz. Bundan sonra pek önemli başarılara kavuşacağız. Ama bu süngü başarısı değil, ekonomi, bilim ve kültür başarıları olacaktır. 25/26.01.1923, Alaşehir. · Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için, en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, cahilliktir, kılavuzluktur. 22.09.1924, Samsun Öğretmenlere. · Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale, pozitif bilimdir. 29.10.1933, Onuncu Yıl Nutku. · Dünya’da her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlmin ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız; ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının sonuçlarını idrak etmek ve gelişmesini zamanında takip etmek şarttır. Binlerce yıl önceki kuralları, bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilmin ve fennin içinde olmak değildir. En önemli, en esaslı nokta eğitim meselesidir. · Düşünceler anlamsız, mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o düşünceler hastalıklıdır. Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak, faydasız, zararlı ve birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar. Memleketi, ulusu kurtarmak isteyenler için, çalışkanlık, iyi niyet, özveri gerekli olan niteliklerdir. Fakat bir toplumdaki hastalığı görmek, onu tedavi etmek, toplumsal yaşamı çağın gereklerine göre geliştirmek için bu nitelikler yeterli gelmez; bu niteliklerin yanında bilim ve fen lazımdır. · Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile olan bağlarımızı kopartamayız. Aksine yükselmiş, ilerlemiş, çağdaş bir millet olarak medeniyet düzeyinin de üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak bilim ve fen ile olur. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ulus ferdinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için kayıt ve koşul yoktur. BOĞAZLAR SORUNU · Tarihte birçok defa tartışma ve tutku nedeni olmuş olan Boğazlar, artık tümüyle Türk egemenliği yönetiminde, yalnız ticaret ve dostluk ilişkilerinin gerçekleşme yolu durumuna girmiştir. Bundan böyle savaşan herhangi bir devletin savaş gemilerinin, Boğazlardan geçmesi yasaktır. 01.11.1936, T.B.M.M. Açılışı. BOLŞEVIK · Biz onlarla bir dostluk anlaşması imzaladık Propaganda ve kışkırtmalar yapamayacaklar, çünkü Sovyet örgütüyle bizim örgütümüz arasında esaslı farklılıklar vardır. (Ağustos 1921, AP’ e Demeç) · Türkiye’de Bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk iktidarının ilk gayesi, halka özgürlük ve mutluluk vermek, askerlerimize olduğu kadar, sivil halkımıza da iyi bakmaktır. (21.06.1935, Gladys Baker’e Verilen Demeç) BULAŞICI HASTALILIKLAR · Sağlık konusundaki çalışmalarımızın mühim bir kısmı bulaşıcı hastalıkların önlenmesine ve yayılmasının durdurulmasına sarf edildi. Bu türlü hastalıklardan yalnız çiçek ve lekeli humma bazı bölgelerde sınırlı bir şekilde yayılma eğilimi göstermiş ise de vaktiyle alınmış olan ve devam edilen önleyici ve koruyucu tedbirlerle önlerine geçilmiştir.01. 03. 1923, TBMM. BURSA · Efendiler: Bursa tarım ilidir, ticaret ilidir, sanat ilidir, sağlık ilidir. Bursa, sahip olduğu doğal güzellikleriyle bolluk ve mutluluk ilidir. 11. 09. 1924 Bursa CAMİ · Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler uyma ve ibadet ile din ve dünya için neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek yani meşveret için yapılmıştır. 07. 02. 1923, Balıkesir CAHİLLİK-CEHALET · Ulusu kendi benliğine sahip yapmayan, ulusu asırlarca kendi hakkında gafil bulunduran hep bu cehalettir. Hükümdarların, şunun, bunun, ulusu köle gibi kullanmaları, bütün vatanı kendi özel mülkleri gibi düşünmeleri, hep ulusun bu bilgisizliğinden istifade edilmek sayesinde idi. Gerçek kurtuluşu istiyorsak, her şeyden evvel, bütün kuvvetimiz, bütün süratimizle bu cehaleti ortadan kaldırmaya zorunluyuz. (21. 03. 1923, Konya, Lise Öğretmen ve Öğrencileri ile Konuşma) · Biz kültürsüz dediğimiz zaman, mutlaka okulda okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğim bilim, gerçeği bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük kültürsüzler çıktığı gibi, hiç okuma bilmeyenlerden de gerçeği gören gerçek bilginler çıkar. 18. 03. 1923, Tarsus’ta Çiftçilerle. CEZAEVLERİ · Cezaevleri sorunu çok önemlidir. Durumlarının iyileştirilmesi için kişisel özgürlüğü kaldırılan vatan çocukları ceza sürelerinin sonunda, topluma faydalı olacak bir üye olarak yetiştirme vasıtalarını temin için İçişleri Bakanlığı uzun uzadıya araştırma ve istatistikler yaptı. Mevcut hapishanelerden uygun olanların bilimsel usullere uygun bir surette onarımına ve yeniden ceza evleri yapımına girişmek için bir inşaat programı düzenlendi. 01. 03. 1923, TBMM. · Cezaevlerinin eğitim, iyileştirme ve iş esaslarına göre düzeltilmesi yolundaki hayırlı faaliyetlerin genişletilmesi cemiyete; doğru yoldan saparak hürriyetini kaybetmiş olan binlerce vatandaşı yararlı birer uzuv olarak kazandırmaktadır. 01. 11. 1938, T.B.M.M. Açılışı. Atatürk adına Başbakan Celâl Bayar Tarafından Okunan Söylev. CUMHURİYET · Yeni Türkiye Anayasasının ilk maddelerini size tekrar edeceğim: Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. · Yürütme kudreti, yasama yetkisi ulusun tek ve gerçek temsilcisi olan mecliste toplanmıştır. Bu iki kelimeyi bir kelimede anlatmak mümkündür: Cumhuriyet. (27.09.1923, Neue Freie Preese Muhabirine Verdiği Demeç) · Cumhuriyet, fikir hürriyeti taraftarıdır. Samimi ve yasal olmak şartı ile her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir. Yalnız muhaliflerimizin insaflı olması lazımdır.(04. 12. 1923, Tercüman-ı Hakikat Başyazarına Demeç) · Bütün dünya bilsin ki, benim için yandaşlık vardır; Cumhuriyet yandaşlığı, düşünsel ve toplumsal devrim yandaşlığı. Bu noktada yeni Türkiye topluluğunda, bir bireyi bunun dışında düşünmek istemiyorum. (1924) · Cumhuriyet, ahlâki erdeme dayalı bir idaredir. Cumhuriyet erdemdir. Sultanlık korku ve tehdide dayalı bir idaredir. Cumhuriyet erdemli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık korkuya, tehdide dayalı olduğu için korkak, alçak, sefil, rezil insanlar yetiştirir. Aralarındaki fark bundan ibarettir. 14. 10. 1925, İzmir Kız Öğretmen Okulunda Bir Konuşma. · Temeli büyük Tük milletinin ve onun kahraman evlatlardan meydana gelen büyük ordumuzun vicdanında akıl ve şuurunda kurulmuş olan cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan mülhem prensiplerimizin bir vücudun izalesi ile helaldar olabileceği zehabında bulunanlar, çok zayıf dimağlı mutsuzlardır. (19.06.1926, Anadolu Ajansına Demeç) · Demokrasi ilkesinin en çağdaş ve en akılcı uygulamasını sağlayan yönetim şekli Cumhuriyettir. (1930) · Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslarıyla, Türk Milletini emin ve sağlam istikbâl yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle, büsbütün yeni bir hayatın müjdeleyicisi olmuştur. (01. 11. 1936, TBMM Açılışı) · Türk milletinin yapısına ve ilkelerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt III, s.106) · Cumhuriyet yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir. (1925, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 242) · Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz. (1924, Dumlupınar) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 179-188) · Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslarıyla, Türk milletini emin ve metin bir bağımsızlık yoluna doğru koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle, büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur. · Cumhuriyet’in temelinin laik bir dünya görüşüne dayalı olduğu hiçbir zaman unutulmamalı ve bu gerçek gözden kaçmamalıdır. Zira Türk halkı teokratik yönetimden çok acı çekmiştir. Geri kalışının nedenleri arasında bunun önemli bir yeri vardır. (1930, Kırklareli) (Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, AKDTYK. Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s. 437) CUMHURİYET HALK PARTİSİ · Halk Partisi, halkımıza politik eğitim vermek için bir okul olacaktır. 07. 02. 1923, Balıkesir · Halk Partisi, ülke ve ulus her türlü dayanaktan yoksun bırakılarak yıkıma atıldığı uğursuz kargaşada bütün ulusu kadrosu içine alarak kuvvet ve kudret yapan, dış düşmanlarını kovan, iç düşmanlarını yok eden, halka özgürlük ve egemenlik sağlayan kutsal bir dernektir. · Halk Partisi, hiçbir safsataya iltifat etmeyerek Türk Cumhuriyetini kuran devrimci bir ruhun bütün memleketlerde ortaya çıkması ve gerçekleşmesidir. Halk Fırkası Türkiye’yi medeni âleme sokan ve orada yükseltmeyi taahhüt eden azimkâr bir partidir.16. 09. 1924, Trabzon’da Halk Partililerle · Bugün ülke yönetimi sorumluluğunu taşıyan kurul, bence ülkü ve amaç itibariyle, bütün ulusu kapsayan ve unvanı Halk Partisi olan Cumhuriyet Partisidir. Bu Partinin esas ilkesi, ülke ve ulusun gerçek kurtuluş ve mutluluğunu sağlamaya çalışmaktır ve amaca ulaştıran yol bence budur ve kararlaştırılmıştır. O da Cumhuriyeti destek ve sağlamlaştırma ile düşünce ve sosyal devrimde ve uygarlık ve aydınlanma yolunda ulusun gayretli ve başarılı yürümesini sağlamaya yöneliktir. 20. 09. 1924, Samsun. · Başkanlığını taşımakla gurur duyduğum Cumhuriyet Halk Partisi, diğer ülkelerde olduğu gibi basit sokak politikası yapan bir Parti değildir. Saygıyla tekrar edeceğim ki Halk Partisi, Müdafa-yi Hukuk Cemiyeti gibi bütün milleti aydınlatma ve bütün ulusa kılavuzluk göreviyle sorumludur. Partimize basit politikacılık yükleyenler nankör insanlardır. 10. 10. 1925, Akhisar. · Parti, ulusa eğiticilik yapacak, bilim, iktisat, siyaset ve güzel sanatlar gibi bütün kültür sahalarında vatandaşları yetiştirmek için önderlik edecektir.1931, Aydın Türk Ocağı. ÇALIŞMAK · İlk işimiz ulusu çalışkan yapmaktır. (Ocak 1923, Gazetecilere Yaptığı Konuşma.) · Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır: çalışkan olmak. Sosyal hastalıklarımızı araştırırsak asıl olarak bundan başka, bundan mühim bir hastalık keşfedemeyiz. O halde ilk işimiz bu hastalığı esaslı surette tedavi etmektir. Milleti çalışkan yapmaktır. Servet ve onun doğal sonucu olan refah ve saadet yalnız ve ancak çalışkan insanların hakkıdır. 16. 01. 1923, İstanbul Gazetecilerine. · Çalışmak vakti gelmiş, artık çalışmak gerek. Özellikle gençler çalışmalıdır. (11. 04. 1923, Vatan Muhabirine Verilen Demeç.) · Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azamî derecede istifade etmek zorunludur. (1923) · Gece gündüz zaten çalışıyorsunuz; çalışınız, gerçeği bütün Dünyaya tanıtalım. (Daday,1925) · Kendiniz için değil ulus için elbirliğiyle çalışınız. Çalışmaların en yükseği budur. (1935) · Ulusumuz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Ulusunun bu yoldaki hızını, her vasıtayla artırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu görevimizdir. · Yaşamak demek, çalışmak demektir. Bir toplumun bir bölümü çalışırken diğer bölümü oturursa, o toplum felce uğrar. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 89) · Denilebilir ki hiçbir şeye muhtaç değiliz, yalnız tek bir şeye çok ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak. (1923, İzmit) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 63) · Geçen zamana oranla, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. (1933, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 318) · ...Türkiye’nin adına çalışkanlar diyarı denilsin...En büyük makam, en büyük hak, çalışanların olacaktır. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s.112) · Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar mutsuzdurlar. Besbelli ki o adam kişi sıfatıyla mahvolacaktır. Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Makul bir adam, ancak bu şekilde hareket edebilir. Hayatta tam zevk ve saadet, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir. Bir insan böyle hareket ederken, “Benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekler mi? “Diye bile düşünmemelidir. ÇİFTÇİ · Arkadaşlar, dünyada zaferlerin iki vasıtası vardır. Biri kılıç, diğeri sapan. Hakiki zafer kılıçla değil, sapanla yapılandır. Milletleri vatanlarında yerleştirmenin, millete istikrar vermenin aracı sapandır, sapan, kılıç gibi değildir. O kullanıldıkça kuvvetlenir… Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, diğer elindeki sapanı topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık. (16. 03. 1923, Adana Çiftçileriyle Konuşma.) · Çiftçi ve çoban bu millet için temel unsurdur. Gerçi, diğer unsurlar bu temel unsur için lâzım ve faydalıdır. Fakat hiçbir kuruntuya kapılmadan bilmeliyiz ki o temel unsur olmazsa diğer unsurlar da yoktur. (16. 03. 1923, Adana Çiftçileriyle Konuşma.) · Memleketimiz şu iki şeyin memleketidir: biri çiftçi, diğeri asker. Biz çok iyi çiftçi ve çok iyi asker yetiştiren bir milletiz. İyi çiftçi yetiştirdik: çünkü topraklarımız çoktur, iyi asker yetiştirdik: Çünkü o topraklara kasteden düşmanlar fazladır. O toprakları sürenler, o toprakları koruyanlar hep sizlersiniz. (18. 03. 1923, Tarsus’ta Çiftçilerle Konuşma) · Memleketimizde yapılması lâzım devletin, esas konusu çiftçiliktir. Tüketici yaşamak iyi değildir, üretici olalım! 24. 08. 1925, Kastamonu’da Bir Konuşma. · Bir defa, memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olanı ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın, hiçbir sebep ve suretle, bölünemez bir mahiyet alması. Büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliği, arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus yoğunluğuna ve toprak verim derecesine göre sınırlandırmak lâzımdır. 1937, T.B.M.M. ÇOCUK-TÜRK ÇOCUĞU · Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir bahtının aydınlığısınız. Memleketi asıl aydınlığa gark edecek sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!1922, Bursa, · Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. (A. ÂFETİNAN, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, TTK. Yay. Ankara, 1959, s. 297) DEMİRYOLLARI · Türkiye hükümetinin belirlediği projeler uyarınca belirli zamanlar içinde vatanın bütün bölgeleri çelik raylarla birbirine bağlanacaktır. Demiryolları memleketin tüfekten, toptan daha mühim bir emniyet silâhıdır. Demiryollarını kullanacak olan Türk milleti, kaynağındaki ilk sanatkârlığının, demirciliğin eserini tekrar göstermiş olmakla gurur duyacaktır. Demiryolları Türk ulusunun refah ve uygarlık yollarıdır. 13. 02. 1931, Malatya. · Demiryolu yapmakta ilk ulusal girişimin uygulamasına başlandığını bizzat görmek fırsatı, benim için cidden mesut bir rastlantıdır. Memleketimizin asırlardan beri yolsuz bırakıldığı ve bir demiryoluna olan ihtiyacın şiddeti düşünülürse, bu hususta girişimci olanları ne kadar takdir etmek ve onlara ne derece yardımcı olmak gerekeceği pek güzel anlaşılır.21. 09. 1924, Özel Girişimle Yapılan Samsun-Çarşamba Demiryolunun Temel Atma Töreni. · Medeniyetin bugünkü araçlarını hattâ bugünkü fikriyatını demiryolu haricinde yaygınlaştırabilmek zordur.Demiryolu refah ve uygarlık yoludur. 01. 11. 1924, T.B.M.M. · Demiryolları bir ülkeyi uygarlık ve refah ışıklarıyla aydınlatan kutsal bir meşaledir. Cumhuriyetin ilk senelerinden beri, dikkatle, ısrarla üzerinde durduğumuz demiryolları inşaatı siyaseti, hedeflerine ulaşmak için durmadan başarı ile tatbik olunmaktadır. 01. 11. 1937, T.B.M.M. Açarken. DEMOKRASİ · Artık bugün, demokrasi düşüncesi, daima yükselen bir denizi andırmaktadır. 20. yüzyıl, birçok baskıcı hükümetlerin, bu denizde boğulduğunu görmüştür. (1930) · Dünya üzerinde yaşamış ve yaşayan uluslar arasında ruhen demokrat doğan tek millet Türklerdir. (Ord. Prof. KARAL Enver Ziya, Atatürk’ten Düşünceler, MEGSB.lığı, Bilim ve Kültür Dizisi, s.148) · Demokrasi ülke aşkıdır. (ÂFET-İNAN, A., Medeni Bilgiler ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, AKDTYK., Ankara, 1969, s.43) · Türkler demokrat, hür ve sorumluluk sahibi vatandaşlardır. (ÂFETİNAN, A., Medeni Bilgiler ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, AKDTYK., Ankara, 1969, Giriş Bölümünde) DENİZCİ-DENİZCİLİK-DONANMA · Deniz silâhlarına önem veriyoruz. Denizcilerimizin iyi silahlı ve iyi talimli olarak hazırlanmaları büyük emelimizdir.01. 11. 1936, T.B.M.M. · En güzel coğrafî vaziyette ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile, en ileri denizci millet yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifadeyi bilmeliyiz; denizciliği, Türkün büyük millî ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız. 01. 11. 1937, T.B.M.M. · Sınırlarının önemli ve büyük kısımları deniz olan Türk devletinin donanması da önemli ve büyük olması gerekir. O zaman Türk Cumhuriyeti daha gönlü rahat ve emin olacaktır. (1924) DEVLET-DEVLETÇİLİK · Ekonomik siyasetimizin önemli amaçlarından biri de genel çıkarlarımızı doğrudan doğruya ilgilendirecek kurumlar ve ekonomik girişimleri malî ve ilmî gücümüzün elverdiği ölçüde devletleştirmektir. Bu cümleden olarak, topraklarımızın altında terk edilmiş halde duran maden hazinelerini az zamanda işleterek, milletimizin yararına açık bulundurabilmek de bu yöntem ile gerçekleşir. 01. 03. 1922, T.B.M.M. 3. Açarken. · Partimizin takip ettiği program, bir yönden tamamıyla demokratik, halkçı bir program olmakla beraber iktisadî açıdan devletçidir. Bu itibarla partimize dayanmakta olan cumhuriyet hükümetinin bütün açılardan vatandaşların hayatıyla, istikbâliyle ve refahıyla ilgilenmesi doğaldır. Halkımız huy olarak devletçidir ki, her türlü ihtiyacı devletten istemeyi kendisinde bir hak görüyor. 27. 01. 1931, İzmir’de Fırka Kongresinde Konuşma. DEVRİM-DEVRİMCİLİK-KARŞI DEVRİMCİLER · Kan ile yapılan inkılâplar daha sağlam olur, kansız inkılâplar ebedileştirilemez. Fakat biz inkılâba ulaşmak için lüzumu kadar kan döktük. Bu kanlarımız, yalnız muhabere meydanlarında değil, aynı zamanda memleketin dahilinde de döküldü. Biliyorsunuz ki Hendek’te, Bolu’da, Konya’da, Yozgat’ta vesaire memleketlerimizde birçok isyanlar meydana geldi. Ve bunların hepsi bastırıldı. Temenni ederim ki, bu dökülen kanlar yeterli olsun ve bundan fazla kan dökülmesin…22.01.1923, Bursa Şark Sinemasında Halkla Konuşma. · Arkadaşlar; inkılâbımız Türkiye’nin asırlar için saadetini garanti etmiştir. Bize düşen onu idrak ve takdir ederek çalışmaktır.11.09.1924, Bursalılarla Konuşma. · Efendiler, vatanın birliğini, hürriyet ve istiklâlini temin eden milletimizi Cumhuriyet idaresine kavuşturan inkılâbımız; iktisadi refah ve saadetimizi, medeniyet aleminde lâyık olduğumuz yeri de temin edecektir. 16.09.1924, Trabzonlularla Konuşma. · Bu inkılâp, kelimenin ilk anda ima ettiği ihtilâl anlamından başka, ondan daha geniş bir değişimi ifade etmektedir. Bugünkü devletimizin şekli, asırlardan beri gelen eski şekilleri bertaraf eden, en gelişmiş tarz olmuştur. 05.11.1925, Ankara Hukuk Fakültesinin Açılışında. · Türk ulusu çok büyük olaylarla ispat etti ki, yenilikçi ve devrimci bir ulustur. Son senelerden önceki devirlerde de ulusumuz yenileşme yolları üzerinde yürümeye, sosyal devrime girişmemiş değildir. Ama gerçek yararlar görülemedi. Bunun sebebini araştırdınız mı? Bu sebep işe esasından, temelinden başlanmamış olmasıdır. 30.08.1925, Kastamonu. · Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve biçimiyle uygar bir toplum haline getirmektir. Devrimlerimizin asıl gayesi budur. 30.08.1925, Kastamonu · Büyük olaylar; düşüncelerde büyük devrimler yapar. (AKDTYK, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt II, s.31) · Biz, büyük bir devrim yaptık. Ülkeyi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Birçok eski kurumu yıktık. Bunların binlerce taraftarı vardır. Fırsat beklediklerini unutmamak gerekir. Ulusun ve devrimin içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün ulusalcı ve cumhuriyetçi güçlerin bir yerde toplanması gerekir. DEVRİM YASASI · Devrim kanunu, mevcut kanunların üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızdaki akımı boğmadıkça, başladığımız devrim ve yenilik bir an bile durmayacaktır. Bizden sonraki dönemlerde de böyle olacaktır. (1923) · Uçurumun kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar… Yıllarca süren savaş... Ondan sonra, içeride ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler. İşte Türk genel devriminin bir kısa deyimi.(1935) DIŞ BORÇLAR · Hükümetimizin her medenî devlet gibi dış borçlanmalar yapması gereği vardır. Şu kadar ki, ödünç alınan yabancı paralarını şimdiye kadar Babıâli’nin yaptığı gibi ödemeye mecbur değilmişiz gibi, maksatsız israf ve kullanma ile borçlarımızın yükünü artırarak mali bağımsızlığımızı tehlikeye atmaya kesinlikle karşıyız. Biz memlekette, ilerlemeyi, üretimi ve halkın refahını temin edecek, zenginlik kaynaklarımızı geliştirecek faydalı borçlanmalara taraftarız. 01. 03. 1922, T.B.M.M. DIŞ POLITIKA · Dış politika, iç teşkilât ve iç politikaya, dayandırılmak mecburiyetindedir, yani iç teşkilâtın tahammül edemeyeceği genişlikte olmamalıdır. Yoksa hayâlî dış politikalar peşinde dolaşanlar, dayanak noktalarını kaybederler. 17. 02. 1923, İzmir İktisat Kongresinde. · Dış politika bir toplumun içyapısı ile sıkı sıkıya ilgilidir. Çünkü iç yapısına dayanmayan dış siyasetler daima mahkûm kalırlar. Afyon, 23. 03. 1923 · Dışişlerinde dürüst ve açık olan politikamız barış fikrine dayanır. Milletlerarası herhangi bir sorunumuzu barış yoluyla çözümünü aramak bizim çıkar ve anlayışımıza uyan bir yoldur. (1929) DİKTATÖRLÜK · Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar; evet bu doğrudur. Benim arzu edip de yapamayacağım hiçbir şey yoktur. Çünkü, ben zoraki ve insafsızca hareket etmek bilmem. Bence diktatör, diğerlerini iradesine boyun eğdirendir. Ben, kalpleri kırarak değil, kalpleri kazanarak hükmetmek isterim.21. 06. 1935, Gladys Baker’e Verilen Demeç. · Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar mutsuzdurlar. · Esas kıymeti kendine veren ve mensup olduğu ulus ve memleketi ancak kişiliği ile özdeş gören adamlar, uluslarının mutluluğuna hizmet etmiş sayılmazlar. Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, uluslarını yaşamak ve ilerlemek olanaklarına kavuştururlar. Kendi gidince gelişme ve hareket durur sanmak bir dalgınlık, bir dikkatsizliktir. DİN · Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şey, Müslüman erkeğin ve Müslüman kadının beraber olarak bilim ve bilgi kazanmasıdır.31. 01. 1923, İzmir · Bizim dinimiz en makul ve tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olabilmesi için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. 31. 1. 1923 İzmir · İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. Eksiksiz dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. 07. 02. 1923, Balıkesir · Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini korumalarını emrediyor.5. Şubat 1923 Akhisar · Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum. 29. 10. 1923, Fransız Muhabiri Maurice Pernot’ya Demeç. · Dini fikir ve inançlara saygılı olmak, öteden beri tabiî ve genel bir anlayıştır. Bunun aksini düşünmek için sebep yoktur. 11. 12. 1924, Times Muhabirine Cevap. · Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan bağnaz hareketlerden sakınıyoruz. (1925) · Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı dinsiz olmak sayıyorlar. Asıl dinsizlik, onların bu düşüncesidir. Bu yanlış yorumu yapanların gayesi, Müslümanın dinsizlere esir olmasını istemek değil de nedir? · Arkadaşlar, efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır. · Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz. · Türk milleti daha dindar olmalıdır. Yani, bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt III, s.93) · Hangi şey ki akla, mantığa, kamu çıkarına uygundur, biliniz ki o, bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, ulusun çıkarına, İslam’ın çıkarına uygunsa, kimseye sormayın, o şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı en mükemmel olmazdı, son din olmazdı. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt II, s.131). · Bizim dinimiz en makul ve doğal bir dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 94) · Bir dinin doğal olması için akla fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 94) · Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı dinsiz olmak sanıyorlar. Asıl dinsizlik onların bu düşüncesidir. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, Müslümanların dinsizlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, akılladır. (1923, Adana) (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1997, Cilt II, s. 132) · Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 131) · Evet, din gerekli bir kurumdur. Dinsiz ulusların sürekliliğine olanak yoktur. Yalnız şurası vardır ki din, Tanrı ile kul arasında bağlılıktır. Softa sınıfın din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi çıkar sağlayanlar iğrenç kimselerdir. İşte biz bu duruma karşıyız ve buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin asıl mücadele ettiğimiz ve edeceğimiz bu kimselerdir. (Atatürk ve Çevresindekiler, Kemal Arıburnu, T. İş Bankası Yayınları Sh.134-135) DİNSİZLİK · Bence, dinsizim diyen mutlaka dindardır. İnsanın dinsiz olmasının imkânı yoktur. Dinsiz kimse olmaz. Bu genelleme içinde şu din veya bu din demek değildir. Tabiatıyla biz, içine girdiğimiz dinin en çok isabetli ve çok olgun olduğunu biliyoruz ve imanımız da vardır.1923, İzmir DOĞA VE İNSAN · Doğanın her şeyden büyük ve her şey olduğu anlaşıldıkça, doğanın çocuğu olan insan kendinin de büyüklüğünü ve saygınlığını anlamaya başladı. (AFETİNAN, A., Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2000, s., 66) DÜŞMAN · Memleketimizde meydana gelen yeni durumun sonuçlarından yabancıları ürküterek Avrupa’da karşımıza bir fikir akımı ortaya çıkarmak isteyenler bizim düşmanlarımızdır. 02.11. 1922, Le Petit Parisien Muhabirine Bursa’da Verilen Demeç. · Benim ulusumu tutsak etmek isteyen herhangi bir ulusun, bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım. (23 Nisan 1921) (Ankara Gazetesi) · Düşmana merhamet acz ve zaaftır. 16. 03. 1923, Adana Çiftçileriyle Konuşma. · Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. (1936) DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ · Her kişi istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine has politik bir düşünceye sahip olmak, seçtiği bir dinin gereklerini yapmak veya yapmamak hak ve özgürlüğüne sahiptir. Kimsenin düşüncesine ve vicdanına hâkim olunamaz. · Cumhuriyet, düşünce özgürlüğünden yanadır. Samimi ve yasal olmak koşuluyla her düşünceye saygı duyarız. (AKDTYK, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, s. 94) · Düşünceler; zorla, şiddetle, topla ve tüfekle kesinlikle öldürülemez. (İ. Arı, Düşünceleriyle ATATÜRK, AKDTYK., s.324) · Gerçeği konuşmaktan korkmayınız. (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s.265) · Bir ulusun kültürü yükseldikçe kişisel özgürlüğün uygulama alanları genişler ve çoğalır. (ÂFETİNAN, A, Medeni Bilgiler ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, AKDTYK., Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2000, s.550) EGEMENLİK-ULUSAL EGEMENLİK · Korku üzerine egemenlik kurulamaz. Toplara dayanan egemenlik sürekli olmaz. Böyle bir egemenlik ve hatta diktatörlük, ancak ihtilal ortamında geçici bir zaman için gerekir. 30. 11. 1929, Vossische Zeitung Muhabirine Demeç · Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. (1923, İzmit) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 62) · Egemenlik verilmez, alınır. · Egemenlik hiçbir sebep ve şekilde terk ve iade edilemez, emanet edilemez! (Atatürkçülük, Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, Birinci Kitap, s.5) · Kesinlikle tekrar ederim ki ulusun egemenliği sonsuzdur. 19.01.1923, Anadolu Ajansı. · Ulusal egemenlik, ulusun namusudur, onurudur, şerefidir. 7.02.1923, İkdam. · Ulusların tutsaklığı üzerine kurulmuş kurumlar her tarafta yıkılmaya mahkûmdurlar. 30.08.1924, Dumlupınar’da Konuşma. · Özgürlüğün de eşitliğin de adaletin de dayanak noktası, ulusal egemenliktir. (Atatürkçülük, Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, Birinci Kitap, s.17) · Bir ülkeyi zorla ele geçirmek ve elde tutmak, o ülkenin sahiplerine egemen olmak için yeterli değildir. (1924, Dumlupınar) (AKDTYK. Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1997, Cilt II, s. 184) · Ulusal egemenliğimizin birçok küçük parçasını dahi vermeye yeltenenlerin kafalarını koparacağınızdan eminim. (1923, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri c.2, s.71-72 · Ulusal egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar yok olur. Yeni Türkiye Devletinin öz cevheri ulusal egemenliktir. Ulusun kayıtsız ve koşulsuz egemenliğidir. (Arı İnan, Düşünceleriyle Atatürk, Türk Tarih Kurumu, 1999, s.63) · Cumhuriyet, ulusal egemenlik temeline dayanan halk hükümetidir. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK. Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s.300) EĞİTİM-ULUSAL EĞİTİM · İyileştirilecek şeyler ekonomi ve eğitimdir. Bu sayede memleket imar edilecek millet refah sahibi olacaktır. Ocak 1922, Vakit Gazetesi Başyazarı Ahmet Emin’e Demeç. · Eğitim ve öğretimde tatbik edilecek usul, bilgiyi insan için fazla bir süs, bir baskı (hükmetme) vasıtası yahut medeni bir zevkten çok, maddi hayatta muvaffak olmayı temin eden pratik ve kullanışlı bir cihaz haline getirmektir. (1923) · Hükümetin en verimli ve en önemli görevi, ulusal eğitimle ilgili işlerdir. Bu işlerde başarılı olabilmek için öyle bir program izlemeye zorunluyuz ki, o program ulusumuzun bugünkü haliyle, sosyal, yaşamsal gereksinimiyle çevrenin koşulları ve çağın gerekleriyle tamamen orantılı ve uygun olsun. Bunun için büyük fakat hayali ve çapraşık düşüncelerden tamamen vazgeçerek, gerçeğe kuvvetle bakmak ve elle temas etmek gerekir. (1922) · Eğitimde süratle yüksek bir seviyeye çıkacak bir milletin hayat mücadelesinde maddi manevi bütün kudretlerinin artacağı muhakkaktır. 01. 11. 1928. TBMM Açılışı. · Eğitimdir ki, bir ulusu ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır, ya da bir ulusu esaret ve sefalete terk eder. · Ulusal eğitimin ne demek olduğunu bilmekte artık bir karışıklık ve yanlış anlama olmamalıdır. Bir de milli eğitim esas olduktan sonra onun dilini, usulünü, vasıtalarını da ulusal yapmak zorunluluğunu tartışmak gereksizdir. Milli eğitim ile geliştirilmek ve yükseltilmek istenen genç beyinleri bir taraftan da paslandırıcı, uyuşturucu, hayali fazlalıklarla doldurmaktan dikkatle kaçınmak gerekir. (1924, Samsun) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 202-206) · Ulusal Eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu şekilde olur. Bu zafere ulaşılması için hepimizin tek vücut ve tek düşünce olarak esaslı bir program üzerinde çalışması lazımdır. Bence bu programın iki önemli noktası vardır: Sosyal hayatımızın ihtiyaçlarına uyumlu olması, çağın gereklerine uygun olmasıdır. · Türkiye’nin eğitim ve öğretim tutumunu her katında, tam bir açıklıkla hiçbir kararsızlığa yer vermeden saptamak ve uygulamak gerekir; bu tutum, her anlamıyla ulusal bir nitelikte olacaktır. (1924, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, s. 347) · Eğitim ve öğretimde uygulanacak yol, bilgiyi insan için fazla bir süs, bir zorbalık vasıtası yahut uygar bir zevkten daha fazla, maddî yaşamda başarılı olmayı sağlayan, pratik ve kullanılması mümkün bir alet haline getirmektir. Millî Eğitim Bakanlığı bu esasa önem vermelidir. (1923) (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi, s. 130) · Devlet bünyesinde yüzyıllar boyu derin idari ihmallerin neden olduğu yaraları iyileştirmede verilecek emeklerin en büyüğünü hiç kuşku yok ki irfan yolunda göstermemiz lazımdır. Şimdiye kadar uygulanan eğitim ve öğretim yöntemlerinin milletimizin geri kalmasında en önemli etken olduğu kanısındayım. Onun için bir milli eğitim programından söz ederken, eski devrin boş inançlarından ve yaratılışımızla hiç ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün etkilerden tamamen uzak, milli karakterimiz ve milli tarihimizle uyumlu bir kültür kastediyorum. Çünkü milli dehamızın gelişmesi ancak böyle bir kültür ile sağlanabilir. Herhangi bir yabancı kültür, şimdiye kadar izlenen yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını tekrar ettirebilir. Kültür ortamla uyumludur. O ortam milletin karakteridir. Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığı ile, hakkı ile, birliği ile ters düşen bütün yabancı unsurlarla mücadele etme gereği; milli düşünceleri büyük bir olgunlukla her karşıt düşünceye karşı şiddetle ve fedakarlıkla savunma zorunluluğu öğretilmelidir. Yeni neslin milli ruhuna bu özellik ve yeteneklerin aşılanması çok önemlidir. Sürekli ve müthiş bir mücadeleden ibaret olan hayat, bağımsız ve mutlu olmak isteyen her milletten bu özellikleri şiddetle istemektedir... Gelecek için hazırlanan vatan çocuklarına, hiçbir güçlük karşısında baş eğmemelerini; sabır ve metanet ile çalışmalarını, çocuklarımızın anne ve babalarına da yavrularının öğrenimlerini tamamlamaları için her fedakarlığı göze almalarını tavsiye ederim. Büyük tehlikeler önünde uyanan milletlerin ne kadar sebatkar olduklarını tarih doğrulamaktadır. Silahıyla olduğu gibi aklıyla da mücadele etmek zorunda olan milletimizin birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur. (1921, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 19-21) · Ulusal Eğitim programımızın, Milli Eğitim siyasetimizin temel taşı, cahilliğin yok edilmesidir. Cahillik yok edilmedikçe, yerimizdeyiz... yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor, demektir. Bir taraftan genel olan cahilliği yok etmeye çalışmakla beraber, diğer taraftan toplumsal hayatta faal ve faydalı, verimli elemanlar yetiştirmek lazımdır. Bu da ilk ve orta öğretimin uygulamalı bir şekilde olmasıyla mümkündür. Ancak bu sayede toplumlar iş adamlarına, sanatkarlara sahip olur. Elbette milli dehamızı geliştirmek, hislerimizi layık olduğu dereceye çıkarmak için yüksek meslek sahiplerini de yetiştireceğiz. Çocuklarımızı da aynı öğretim derecelerinden geçirerek yetiştireceğiz. · Hanımlar, Beyler! (Öğretmenler) Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı. Hakiki zaferi siz kazanacak ve devam ettireceksiniz ve mutlaka kazanacaksınız. (1922, Bursa) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 47-49) · Hayatın her çalışma safhasında olduğu gibi, özellikle öğretim hayatında disiplin, başarının esasıdır. Müdürler ve öğretim heyetleri, disiplini sağlamaya ve öğrenciler disipline uymaya mecburdurlar. (1925, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 359) EKONOMİ-EKONOMİK KALKINMA · Süngülerle, silahlarla ve kanla kazandığımız askeri zaferlerden sonra, kültür, bilim, fen ve ekonomi alanlarında da zaferler kazanmaya devam edeceğiz. · Ekonomik kalkınma, Türkiye’nin özgür, bağımsız, daima daha kuvvetli, daima daha gönençli Türkiye ülküsünün belkemiğidir. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt I, s.416) · Ulusal ekonominin temeli, tarımdır. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt I, s.412) · Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca, o devletin bütün hayatî kısımlarında bağımsızlık felç olmuştur. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt I, s.243) · Ekonomik hayatın etkinlik ve canlılığı ancak ulaştırma vasıtalarının, yolların, demiryollarının, limanların durumu ve derecesiyle orantılıdır. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt I, s.242) · Siyasi, askeri zaferlerle ne kadar büyük olursa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılan zaferler kalıcı olmaz, az zamanda kaybedilir. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 111) · GENÇLER-GENÇLİK · Gençler cesaretimizi takviye ve idame ettiren sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitim ve bilgi ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en kıymetli örneği olacaksınız. Yükselen yeni kuşak, gelecek sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz. · Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her yaratık için tabii bir durumdur, fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir güç vardır ki, işte bu güç yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yani yeni Türkiye’nin gençleri, yorulsanız dahi beni izleyeceksiniz. · Sizler, yeni Türkiye’nin genç çocukları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. · Muhterem Gençler, hayat mücadeleden ibarettir. Bundan dolayı hayatta yalnız iki şey vardır. Kazanmak, yenilmek. Size, Türk Gençliği’ne terk edip bıraktığımız vicdani emanet, yalnız ve daima kazanmaktır ve eminim daima kazanacaksınız. Milleti yükseltmek için yapılacak şeylerde, atılacak adımlarda kesinlikle tereddüt etmeyin. Milleti yükseltmek için dikilecek engellere hep birlikte engel olacağız. Bunun için beyinlerinize, irfanlarınıza, bilgilerinize, gerekirse bileklerinize, pazılarınıza, bacaklarınıza başvuracak, fakat sonuçta mutlaka ve mutlaka o amaca varacağız... Bu millet, sizin gibi evlatlarıyla layık olduğu olgunluk derecesini bulacaktır. (1923, Tarsus) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 137) · Türkiye Cumhuriyeti’nin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Mânada, fikirde, tarihte bu, böyleydi. Eğer bugün, Batı nihayet teknikte bir yükselme gösteriyorsa, ey Türk çocuğu, o kabahat senin değil, senden evvelkilerin affolunmaz ihmalinin bir neticesidir. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin, bu belli! Fakat zekânı unut, daima çalışkan ol! (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s.213) · Gençler! Benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üstlenen gençler! Bir gün bu memleketi sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı çok memnun ve mutluyum. (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, AKDTYK, Atatürk Araştırma Merkezi, s.195) · Gençler! Cesaretimizi artıran ve devam ettiren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile, insanlık özelliğinin, vatan sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en kıymetli sembolü olacaksınız. · ... Sizin gibi gençlere sahip bulundukça, bu yurt ve ulusun, şimdiye kadar elde ettiği başardığı zaferlerin üstüne çok daha büyük zaferler koyabileceğine şüphe etmiyorum. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 117) · Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir. (1929, İstanbul) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 279) · Siz genç arkadaşlar, yorulmadan beni takip etmeye söz vermişsiniz. İşte ben özellikle bu sözden çok duygulandım. Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her canlı için doğal bir durumdur. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yani, yeni Türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... dinlenmemek üzere yürümeğe karar verenler asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. (1937, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 327-328) · Birbirimize vereceğimiz işaret ileri! İleri daima ileridir. (1925, Konya) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 245) GERÇEK · Sorunları olaylara göre değil, aslında olduğu gibi ele almak gerekir. (1924) · Doğruyu konuşmaktan korkmayınız(1926) · Durumu tartışırken ve önlem düşünürken acı olsa da gerçeği görmekten bir an geri kalmamak gerekir. Kendimizi ve birbirimizi aldatmak için gerek ve zorunluluk yoktur. (1927) · Çok söz, uzun söz bir şey için söylenir: Gerçeği anlamayanları gerçeği getirmek için… 9/10. 08. 1928, İstanbul Sarayburnu Parkı, Türk Yazı Devrimi Hakkında Konuşma. GERİCİLİK (İRTİCA) · Hayat felsefesinin garip bir tecellisidir ki, her faydalı ve her yeni şeye karşı mutlaka bir kuvvet çıkar. Buna bizim dilimizde gericilik (İrtica) derler. İşte bu gericiliğin yok edilmesi için gerekli önlemleri önceden almış olmak gerekir. 18.01.1923, İzmit · Unutmamalıdır ki, ulusun egemenliği bir şahısta yahut belirli şahısların elinde bulundurmakta çıkar bekleyen cahil ve gafil insanlar vardır. Hükümdarlar, kendilerini aslı olmayan bir kuvvetin temsilcisi tanırlar ve bundan zevk alırlar. Fakat onların etrafındaki çıkarcılar, bunu din kisvesine büründürerek ulusu kandırmaya, küçük görmeye çalışırlar. Nitekim şimdiye kadar çalışmışlardır. Nihayet ulusun kulağı bu söylentilerle dolar ve o telkinleri dinin gereği ve gerçeklerin anlatımı olarak kabul ederler. Bu gibilere gerici ve hareketlerine gericilik (irtica) derler.31.01.1923, İzmir. HAK VE GÖREV (ÖDEV) · Bir insanın hakkı, diğer bir insan için görevi olur ve yine bir insanın görevi de diğer insanın hakkı demektir. Hak, yetki dediğimiz zaman hemen aynı şeyleri anladığımız gibi görev, zorunluluk, yükümlülük, ödev, borç da birbirinden ayrılmayan şeylerdir. Anlıyoruz ki, hakkın bulunduğu yerde görev ve görevin bulunduğu yerde hak vardır. Yani her insan aynı zamanda hem kendine ait birtakım haklara sahiptir, hem de başkalarına ait hakların kendine yüklediği birtakım görevlere sahiptir. (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s.242 HALK ve HALKÇILIK · Bizim görüşümüz-ki halkçılıktır– kuvvetin, kudretin, egemenliğin, yönetimin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır. 17. 07. 1920, T.B.M.M. · Zannederim bugün ki varlığımızın asıl niteliği, milletin genel eğilimlerini ispat etmiştir, o da halkçılıktır ve halk hükümetidir. Hükümetlerin halkın eline geçmesidir. 1920, T.B.M.M. · Halkçılık, toplumsal düzenin çalışmasına, hukukuna dayandırmak isteyen bir sosyal sistemdir. Efendiler biz bu hakkımızı korumak, istiklâlimizi emin bulundurabilmek için genel kurulumuzca, milli kurulumuzca bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletçe savaşmayı gerekli gören bir yolu takip eden insanlarız. (1921) · İç siyasetimiz de ilkemiz olan halkçılık, yani milletin bizzat kendi geleceğine sahip olması esası anayasamız ile tespit edilmiştir. (1921) · Halkçılık teşkilâtı en ufak daireye kadar yaygınlaştırıldığı takdirde sonucun daha büyük ve verimli olacağına şüphe yoktur. Memleket ve milletin içinde bulunduğu zorlukları ve harp halini de düşünürsek meclisin çalışmalarının sonucu ve oradaki başarısını takdir etmemek mümkün değildir. 1922, Vakit Başyazarı Ahmet Emin ile Görüşme. HALK DEVLETİ · Türkiye devleti bir halk devletidir, halkın devletidir. Geçmişteki kuruluşlar ise bir şahıs devleti idi, şahısların devleti idi. 13. 08. 1923, T.B.M.M. HÜKÜMET-HALK HÜKÜMETİ · Bizim hükümetimiz demokratik bir hükümet değildir, sosyalist bir hükümet değildir ve hakikaten kitaplarda mevcut olan hükümetlerin, bilimsel yapıları itibarıyla hiçbirine benzemeyen bir hükümettir. Fakat ulusal egemenliği, ulusal iradeyi tecellî ettiren tek hükümettir, bu mahiyette bir hükümettir! · Sosyoloji noktasından bizim hükümetimizi, ifade etmek gerekirse, halk hükümeti deriz. 1921, T.B.M.M. · Şurası unutulmamalı ki, bu yönetim tarzı, bir Bolşevik sistemi değildir. Çünkü, biz ne Bolşevik’iz ne de Komünist ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü, biz ulusalcı ve dinimize saygılıyız. Özetle, bizim hükümet şeklimiz, tam bir demokrat hükûmettir. Ve dilimizde bu hükümet, «halk hükûmeti» diye anılır. 02. 11. 1922, Le Petit Parisien Muhabirine Demeç. · Cumhuriyet ulusal egemenlik temeline dayanan halk hükümetidir. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s.300) · Hükümetin iki amacı vardır: Biri milletin korunması, ikincisi milletin refahını sağlamaktır. Bu iki şeyi sağlayan hükümet iyi, sağlamayan kötüdür. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 125) · HALK YÖNETİMİ · Ulusumuzun bu günkü yönetimi, gerçek anlamı ile bir halk yönetimidir. Ve bu yönetim tarzı, esası danışma olan Şûra yönetiminden başka bir şey değildir. 03. 01. 1922, General Frunse’nin Ziyafetinde. · Herhalde halkımızı idare ile yakından ilgilendirmek, yani idareyi doğrudan doğruya halkın eline verebilecek bir idare şeklini tesis etmek hem ulusal egemenliğin gerçek olarak temsili ve hem de bu sayede halkın benliğini anlaması itibarıyla gerekli idi. İşte bu düşüncelerin, bu araştırmalardan esinlenerek olarak proje yapılmıştı. 10. 01. 1922, Vakit Başyazarı Ahmet Emin ile Mülâkat HALK ÖRGÜTÜ · Örgüt, baştan sona kadar halk örgütü olacaktır. Genel idareyi halkın eline vereceğiz. Bu toplumda hak sahibi olmak, herkesin gayretli olması esasına dayanacaktır. Ulus hak sahibi olmak için çalışacaktır. 10. 01. 1922, Vakit Başyazarı Ahmet Emin ile Görüşme. HARP · Her zamandan daha fazla inanıyorum ki, harp pahalı bir iştir. Harbin sürüklediği facialar ve dehşetten üzgünüm. Fakat harp etmeden elimizdeki silahları bıraktığımız zaman tamamen harap olacağımızı da biliyorum. Ağustos 1921, Associated Muhabirine Demeç. · Derhal şu veya bu sebepler için ulusu harbe sürüklemek taraftarı değilim. Harp zorunlu ve hayati olmalı. Hakiki kanaatim şudur: milleti harbe götürünce vicdanımda azap duyamamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Ama ulus yaşamı tehlikeye düşmedikçe, harp bir cinayettir. 16. 03. 1923, Adana Çiftçileriyle Konuşma. · Bir harp oyunu yapmak suretiyle, vatanın ve milletin yüksek menfaatlerinin müdafaasını beraber göz önünde bulunduracağız. Bu çalışmamızda son senelerin başarılarla dolu muharebelerinin, meydan muharebelerinin, cumhuriyet ordusuna ve onun kıymetli komuta heyetine kazandırdığı tecrübelerin sonucunu inceleyeceğiz. Dünyanın fen ve sanatta en son gelişmelerini göz önünde bulunduracağız. 15. 02. 1924, İzmir, Ordu İleri Gelenleri ile. · Harp, muharebe, nihayet meydan muharebesi yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir. Milletlerin çarpışmasıdır. Meydan muharebesi milletlerin bütün mevcudiyetleriyle, ilim ve fen sahasındaki seviyeleriyle, ahlaklarıyla, harslarıyla, hulâsa bütün maddi ve mânevi kudret ve faziletleri ve her türlü vasıtalarıyla çarpıştığı bir imtihan sahasıdır. Bu sahada, çarpışan milletlerin hakiki kuvvet ve kıymetleri ölçülür. 30. 08. 1924, Dumlupınar’da Konuşma. · Eğer harp bir bomba patlaması gibi birdenbire çıkarsa milletler, harbe engel olmak için, silâhlı mukavemetlerini ve mâlî kuvvetlerini saldırgana karşı birleştirmekte tereddüt etmemelidirler. En hızlı ve en etkili tedbir, muhtemel bir saldırgana, saldırının yanına kâr kalmayacağını açıkça anlatacak uluslararası teşkilatın kurulmasıdır.21. 06. 1935, Gladys Baker’a Demeç · Sizlere saldırmanızı değil, ölmenizi emrediyorum! · Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir.İleri! HARP SANAYİİ · Bilhassa harp sanayii ve fabrikalarının çalışmasını özel bir takdir ile anmayı bir borç bilirim. Bu son sene içinde bu fabrikaların eksikleri kademe kademe tamamlanmıştır. Bugün her türlü ihtiyacın üretimi mümkün hale gelmiştir. Yeni kurulan mermi ve fişek fabrikalarında bol miktarda topçu ve piyade cephanesinin ve bombasının hazırlanması ve üretiminde başarı sağlanmıştır. 1922, T.B.M.M. · Azim ve imanımız önünde yıkılarak silâh, mühimmat ve araçlarını savaş meydanında terke mecbur olan Yunan ordusunun bıraktıklarından istifade olunarak değişik merkezlerde yeni ve yedek silâh ve cephane depolarımız ve fabrikalarımız kurulmuştur. Bu genişlikte kurulan ve gün geçtikçe daha çok genişleyen ve mükemmelleşen askerî kurumlara lâzım olan fenni beyinler yetiştirilmesi için de hazırlıklarda bulunulmaktadır. 01. 03. 1923, T.B.M.M. · Harp sanayii tesisatımızı, daha ziyade gelişmesi ve genişlemesi için alınan önlemlere devam edilmeli ve endüstrileşme mesaimizde de ordu ihtiyacı ayrıca göz önünde tutulmalıdır. 1937, T.B.M.M. · Bundan sonrası için, bütün uçaklarımızın ve motorlarının memleketimizde yapılması ve hava harp sanayimizin de bu esasa göre geliştirilmesi gerekir. Hava kuvvetlerinin kazandığı önemi göz önünde tutarak, bu çalışmayı plânlaştırmak ve bu konuyu lâyık olduğu önemle milletin nazarında canlı tutmak gerekir. 1937, T.B.M.M. HARF DEVRİMİ · Çok işler yapılmıştır, ama bugün yapmaya mecbur olduğumuz son değil, ancak çok lüzumlu bir iş daha vardır. Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmelidir. Vatandaşa kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanseverlik ve milliyetseverlik vazifesi biliniz. 9/10. 08.1928, Yeni Yazı İnkılabı Hakkında. · Bizim uyumlu, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir; Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak mecburiyetindesiniz 9 ve 10. 08. 1928, İstanbul Sarayburnu Parkı, Türk Yazı Devrimi Hakkında Konuşma. · Az zaman sonra, yeni Türk harfleriyle, gözler kamaştırıcı Türk manevî ilerlemesinin ulaşabileceği güç ve saygının uluslararası düzeyini gözlerimi kapayarak şimdiden o kadar parlak görüyorum ki, bu manzara beni kendimden geçiriyor. 23. 08. 1928, Anadolu Ajansı Muhabirine Demeç. · Büyük milletimizin bir kat daha gelişmesini ve yükselmesini temin edecek olan yazı devrimi... 16. 09. 1928, İstanbul, Belediye Başkanına Demeç. · Meclisinizin en büyük eseri olan Türk harfleri, ülkenin genel hayatına tamamen uygulanmıştır. İlk zorluklar, ulusun fikir kuvveti ve medeniyete olan sevgisi sayesinde kolaylıkla yenilmiştir. 1929, T.B.M.M HARİTA DAİRESİ · Millî Savunma Bakanlığı’nda faaliyete başlayan harita dairesi ordunum bütün harita ihtiyacını karşılamaya muvaffak olmuştur. Bundan sonraki çalışma ile memleketin daha mükemmel haritalarını hazırlayacaktır. 1922, T.B.M.M HATİP-SÖZ SÖYLEYEN · Hutbeyi îrat eden hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. 07. 02. 1923, Balıkesir. HAVACI-HAVACILIK · Havacılarımız, bütün ordu ve donanmamız gibi vatanı korumaya yetenekli kahramanlardır. Büyük millet, bu soylu evlâtlarıyla kendini mutlu sayabilir. 1935, T.B.M.M. · Bizim dünyamız- bilirsiniz- topraktan, sudan ve havadan oluşmuştur. Hayatın da esas unsurları, bunlar değil midir? Bu unsurlardan birinin eksikliği, yalnız eksikliği değil, sadece bozukluğu, hayatı imkânsız kılar. Hayatı, hele ulusal hayatı seven, onu korumak isteyen; yurdunun topraklarına, denizlerine olduğu gibi, havasına da ilgisini, her gün biraz daha çoğaltılmalıdır. 03. 05. 1935, Havacılık Hakkında Konuşma. · Türk çocuğu; Her işte olduğu gibi, havacılıkta da en yüksek düzeyde, gökte, seni bekleyen yerini, az zamanda, dolduracaksın. Bundan, gerçek dostlarımız sevinecek, Türk ulusu mutlu olacaktır. 03. 05. 1935, Havacılık Hakkında Konuşma. · Gelecek göklerdedir. HİLAFET (HALİFELİK) · Bütün İslâm ulusları üzerinde yüce ruhsal görevini yapan halife düşüncesi, gerçeklerden değil, kitaplardan çıkmış bir düşüncedir. 29. 10. 1923, Fransız Gazeteci Maurice Pernot’ya Demeç. · İşin garibi bazı arkadaşlardan, özellikle dışarıdan bana halifelik önerileri olmuştur. “Siz Halife Olunuz” demişlerdir. Ben, bu önerileri daima gülerek yanıtladım. Halifelik, gereksiz hatta zararlı bir kurum haline gelmiştir. Bundan beklenen amaç gerçekleşmemiştir. Dünya Savaşı’nda gördük: Müslümanlar, Halife ordularına karşı savaştılar. Halife ordularını Suriye’de arkadan vuranlar olmuştur. Bunlar aynı Halife’ye yıllarca başkaldırmış ve bunları ortadan kaldırmak için gönderilen Türk askerlerini şehit etmişlerdir. Halifelik yararlı durumunu korusaydı Müslüman dünyasının buna sahip çıkmaları gerekirdi. Halifeliği ortadan kaldırdığımız günden bugüne kadar kimsenin bunu üstlenmemesi, Müslüman dünyasının halifesiz de yürüyeceğine ve yürümekte olduğuna en güzel örnek değil midir?” (Atatürk ve Çevresindekiler, Kemal Arıburnu, T. İş Bankası Kültür Yayını, Sh.135) · Tarihimizin en mesut devresi hükümdarlarımızın halife olmadıkları zamandır. Bir Türk padişahı, her nasılsa hilafeti kendine mal etmek için nüfuzunu, itiyadını, servetini kullandı. Bu sırf bir tesadüf eseridir. Peygamberimiz öğrencilerine dünya milletlerine Müslümanlığı kabul ettirmelerini emretti, bu ulusların hükümeti başına geçmelerini emretmedi. Peygamberin zihninden asla böyle bir fikir geçmemiştir. Halifelik demek, idare, hükümet demektir. Gerçekte görevini yapmak, bütün Müslüman milletlerini idare etmek isteyen bir halife, buna nasıl muvaffak olur? İtiraf ederim ki, bu koşullar içinde beni halife tayin etseler, derhal istifamı verirdim. 29. 10. 1923, Fransız Muhabiri Maurice Pernot’ya Demeç. · Hilafetle beraber Türkiye’de mevcut olan Ortodoks ve Ermeni kiliseleri, patrikhaneleri ve Musevi hahamhanelerinin ortadan kaldırılması lazımdır. Hilafet ve bu muhtelif patrikhaneler asırlardan beri ruhani yetkilerinin sınırları dışında çok büyük ayrıcalıklar aldılar. Halkın anlayışına dayanarak bahşedilen hukuk dışı ayrıcalıklar ile cumhuriyet idaresinin uygulanması mümkün değildir…04. 05. 1924, New York Herald Tribune Muhabirine Demeç. · Hilâfet, geçmişin bir rüyası olup, zamanımız da varlık nedeni yoktu. 25. 11. 1924, Matin Gazetesi Yazarı Madam Titania’ya Demeç. · İstanbul’da saltanat ve zevklerinin, çıkarlarının devam ettirilmesini düşmanların anavatanımızı istila etmek emellerine uydurmakta, onlarla iş birliği yapmakta, düşman devletlerin her isteğine boyun eğmekte asla tereddüt göstermeyen, vicdanları sızlamayan, milletimizin hür ve müstakil yaşama azmini kırma için haince girişimlerden çekinmeyen sultan ve halifelerin artık bu vatanda asla yeri yoktur ve olamaz. 26. 08. 1925, İnebolu’da Bir Konuşma. HOCA · Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır. 16. 03. 1923, Adana. İSTİKLÂL MAHKEMELERİ · Yüce Meclisin kurduğu İstiklâl Mahkemeleri sayesinde çabuk ve adaletli surette birçok fenalıklara son verilmiştir. Bugün memleket medenî kanunlar ve sürekli yargı dereceleri ile güvenliği sağlamaya yeterli bir hale getirilmiştir.1921, T.B.M.M. İŞ BANKASI · İş Bankası kurumu, Cumhuriyet tarihinde ekonomi bakımından başlı başına yer alacaktır. Bu kurum kıymetsiz bir servetin bile ekonomik hayatta fert menfaatlerine kullanılmayıp ulus menfaatine kullanılmasından çıkabilecek olan büyük neticeleri, az bir zamanda ve özellikle yepyeni bir devlet kuruluşunun türlü inkılâp güçlükleri içinde evrensel bir surette fiilen göstermiştir. 26.08.1936, İş Bankası’nın 10. Kuruluş yıldönümünde. İZMİR · İzmir her yönden Türk memleketidir, Anadolu’nun ayrılmaz bir parçasıdır. Yunanlılar İzmir’de hiçbir tarihî ve ırkî hakka sahip değillerdir. 17.01.1921, United Telgraph Habercisine Demeç. · İzmir kırk asırlık bir ata yurdudur. İzmir bu kadar derin bir tarihe sahip olmakla beraber coğrafî konumu dolayısıyla ekonomik ve siyasî çok büyük bir öneme sahiptir. İşte bundan dolayıdır ki, Türkiye’yi mahvetmek isteyen düşmanların her şeyden evvel bakışları bu tarihî, bu mühim beldeye döner. Nitekim düşmanlarımız en evvel burasını işgal etmişler, ondan sonra daha doğuya ilerlemişlerdir. 31.01.1923, İzmir’de Halkla. İSTANBUL · İstanbul bizimdir. Bununla birlikte boğazlar ve Marmara denizi için başkentin emniyeti temin edilmek şartıyla bir hal tarzını kabul etmeye hazır bulunmaktayız. Ağustos 1921, AP Habercisine Demeç. · İstanbul şehri, milletimizin sonsuz çalışma ve fedakarlığının ürün verdiği yerdir. Gerçekten; milletimizin maddî ve manevî varlığını yücelten anıtlar, kurumlar ve medeniyet eserleri İstanbul’da yoğunlaştırılmıştır. 01.03.1922, TBMM. · İki büyük dünyanın buluşma noktasında, Türk vatanının süsü, Türk tarihinin serveti, Türk milletinin gözbebeği İstanbul, bütün vatandaşların kalbinde yeri olan bir şehirdir. 01.07.1927, İstanbul Halk Temsilcilerine Dolmabahçe Sarayında. IRK · Efendiler, bir ülkenin, bir ülke halkının düşmandan zarar görmesi acıdır. Fakat, kendi ırkından büyük tanıdığı ve başlarında taşıdığı insanlardan vefasızlık, felaket görmesi ondan daha acıdır. Bu kalp ve vicdanlar için unutulmaz bir yaradır. 11.09.1924, Bursalılarla Konuşma. · Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır. 04.10.1932, Dolmabahçe Sarayı, Diyarbakır Gazetesinin Sahibine Demeç. İKTİSAT · Ekonomisi zayıf bir millet fakirlik ve yoksulluktan kurtulamaz; toplumsal ve siyasi felâketlerden yakasını kurtaramaz. (1924) İLERLEME · Bir ulus ki resim yapmaz, bir ulus ki heykel yapmaz, bir ulus ki, bilimin gerektirdiği şeyleri yapmaz, gerçeği açıklamalı ki o ulusun ilerleme yolunda yeri yoktur. (1923) İLK ÖĞRENİM · İlköğrenimin yayılması için, sade ve pratik önlemler almak yolundayız. İlk öğrenimde hedefimiz, bunun genel olmasını bir an evvel gerçekleştirmektir. Bu sonuca varmak, ancak, sürekli önlem almakla ve onu metodik olarak uygulamakla mümkün olabilir. Ulusun başlıca bir işi olarak, bu konuda ısrar etmeyi gerekli görüyorum. 01.11.1936, T.B.M.M. İNSAN VE İNSANLIK · İnsanlar; âdetlerini, ahlâklarını, hislerini, eğilimlerini, hattâ fikirlerini geliştirme ve terbiyede, içinde yetiştiği toplumun genel eğiliminden kurtulamazlar.18.06.1922, İzmit. Claude Farrere’in Mustafa Kemal’i Ziyareti. · İnsanlar daima yüksek, soylu ve kutsal hedeflere yürümelidirler. 27.06.1926, Gazetecilere Verdiği Demeç. · İnsanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir. (1937) · İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzülecek bir sistemdir. (1937) · Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız, insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. İSTİBDAT (DESPOTLUK-DESPOTİZM) · Bir despotizmin varlığı ile ilgili işaretlerin açıklaması, bence mümkün değildir. Cumhuriyet Halk Partisi ve onun bütün liderleri ve mensupları Türkiye’de her türlü despotizmi kökünden yıkmak için ve ülke ve ulusa tam bir özgürlük kazandırmak için bugüne kadar ulusla beraber yaşamlarını ortaya koymaktan çekinmemiş ve hiçbir vakit çekinmeyecek insanlar olduğuna göre, işaret olunan despotizm herhalde mevcut değildir… 11.12.1924, Times Muhabirine Demeç. · Geleceğini, kendisini zincire vuran şahıslara terk eden milletler, o şahısların keyif ve isteklerine oyuncak olmaya karar vermiş, rıza göstermiş kabul edilirler. Bu türlü milletler, talihini ellerine teslim ettiği insanlar başarılı oldukça, o insanların daha kuvvetli baskısı altında kalırlar. Başarılı olmazlarsa felâket, yok olma yalnız o insanları değil, onlara bağlı olan bütün toplumu kapsar.03.01.1922, General Frunse’nin Ziyafetinde. İŞ BİRLİĞİ-BİRLİKTE ÇALIŞMA · Büyük işler, önemli girişimler, ancak birlikte çalışma ile elde edilebilir. (1925, Bursa) (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1997, Cilt II, s. 231) JANDARMA OKULLARI · İç güvenliğin sağlanmasında en mühim ve maddî vasıta olan jandarma teşkilâtı, önemli bir likler ilâvesi ile güçlendirilmiş ve çeşitli jandarma okulları açılmıştır. 01.03.1922, TBMM. KABOTAJ · Kabotajın, bu sene içinde, sadece ve tamamen Türk sancağına dönmesi fiilen gerçekleşmiştir. Bu olayı övünçle anmak isterim. TBMM, 1.11.1926. KADIN-KÖYLÜ KADINI · Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ihmal ve kusurdan doğmaktadır. (1923) · Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye değersin. · Kadınlarımız hatta erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli ve daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar. (1923) · Şuna inanmak lâzımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir. (1923) · Bilinmektedir ki, her safhada olduğu gibi toplum hayatında dahi görev bölümü vardır. Bu genel görev bölümü arasında kadınlar kendilerine ait olan görevleri yapacakları gibi aynı zamanda toplumun refahı, saadeti için gerekli olan genel konulara dahi dahil olacaklardır. 31. 01. 1923, İzmir’de Halk ile Konuşma. · İnsanlar dünyaya mukadder oldukları kadar yaşamak için gelmişlerdir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir toplumun bir uzvu faaliyette bulunurken diğer uzvu atalette olursa, o toplum felç olmuştur. Bir toplumun hayatta çalışması ve muvaffak olması için çalışmanın ve başarılı olabilmenin bağlı olduğu bütün sebep ve şartları kabul etmesi gerekir. Bundan dolayı bizim toplumumuz için ilim ve fen lâzım ise bunları aynı derecede hem erkek ve hem de kadınlarımızın kazanmaları gerekir. 31. 01. 1923, İzmir’de Halk ile Konuşma. · İnsan topluluğu, bir ulus erkek ve kadın denilen iki cins insanlardan oluşmaktadır. Olabilir mi ki, bir kitlenin bir parçasını ilerletelim. Diğerini göz ardı edelim de kitlenin tamamı ilerlemiş olabilsin? Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok, ilerleme adımları, dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve gelişme sahalarında ve yenilikle birlikte mesafe almak gereklidir. Kastamonu,1925. · Bir toplum aynı amaca bütün kadınları ve erkekleri ile yürümez ise ilerlemesine teknik olarak imkân ve bilimsel olarak ihtimal yoktur. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.153) · ...Kadınlarımızın genel görevlerde paylarına düşenlerden ayrı olarak kendileri için en önemli, en hayırlı, en erdemli bir vazifeleri de iyi ana olmaktır. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.156) · Şuna kani olmak lazımdır ki dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.89) · Kadınlarımız erkeklerden daha çok aydın, daha çok verimli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.156) · Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşmaktadır. Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok ilerleme adımları dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve gelişme sahalarında ve yenilikte birlikte mesafe almaları lazımdır... (1925, Kastamonu) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 226-227) · Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde Anadolu köylü kadınının üstünde kadın mesaisi zikretmek olanağı yoktur. (1923) · Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir Ulusunda, Anadolu köylü kadınının üstünde emek vermiş bir başka kadın topluluğu gösterilemez. Dünyada hiçbir Ulusun kadını “Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, Ulusumu kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim” diyemez.” (21.03.1923, Konya) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 152) · Büyük Türk kadınını çalışmalarımıza ortak yapmak, hayatımızı onunla yürütmek, Türk kadınını bilimsel, ahlaki, sosyal ve ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekçisi yapmak yoludur. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.154-155) KALİTELİ VE SAĞLIKLI GIDA · Bütün gıda ihtiyaçlarımızın kalitesini yükseltmek hastalık ve zararlıları ile uğraşmak için gereken teknik ve yasal her önlem zaman geçirilmeden alınmalıdır. (1937, TBMM.) (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1997, Cilt I, s. 413) KANUN · Yasa koyan insanlar birtakım seçkin özelliklere sahip olmak zorundadır. O özelliklerden birincisi şudur efendiler: Yasa öneren, yasa yapan, yasa koyan bir insan, insanlığın bütün hislerini bütün ihtiraslarını herkesten daha çok sezer ve bilir. Fakat nefsini herkesten çok ve tamamen bütünüyle bunlardan ayırt etmek kudret ve yeteneğine sahip olmalıdır. Bu seçkin özelliklere sahip olmayan, insanlar insan topluluğu için yasa yapmak hak ve yetkisinden menedilmiştir. Efendiler yasalar duygulara dayanarak ve uyularak yapılmaz. 1. 12. 1921, TBMM. · Günün ihtiyaçlarına uygun yasa yapmak ve onu iyi uygulamak zenginlik (gönenç) ve ilerleme araçlarının en önemlilerindendir. (1925) KAPİTÜLÂSYON (YABANCILARIN AYRICALIKLARI) · Kapitülâsyonların hiçbir kısmında istisnayı kabul etmiyoruz. Adlî, malî veya askerî kapitülâsyonların hiçbirini tanımıyoruz. 26. 09. 1922, Chicago Tribun’un İzmir’e Gönderdiği Muhabirine Verilen Demeç. · Bana Avrupalıların ve bilhassa Fransızların doğudaki yararlarından bahsediyorsunuz. Her şeyden evvel şurası bilinmek lâzımdır ki, Büyük Millet Meclisi hükümeti kapitülâsyonların devamını asla kabul etmeyecektir. Şayet yabancı uyruklular eskiden olduğu gibi, bundan sonra da kapitülâsyonlardan istifade etmeyi düşünüyorlarsa, aldanıyorlar. Kapitülâsyonlar bizim için mevcut değildir ve asla mevcut olmayacaktır. Türkiye’nin istiklâli her sahada tamamen ve eksiksiz onaylanmak şartıyla kapılarımız bütün yabancılara açık kalacaktır. 2.11.1922, Petit Parisien Muhabirine Bursa’da Verilen Demeç. · Ulusal hudutlarımız içinde bulunan toprakların bize verilmesinde ısrar edeceğiz. Ondan sonra, bu topraklar üzerinde tamamıyla, bağımsız, yani kapitülâsyonsuz bir Türkiye yaşamasını istiyoruz. İşte bütün istediklerimiz budur. 2.11.1922, Petit Parisien haberçisineBursa’da Verilen Demeç. · Kapitülâsyonların Türk ulusu için ne derece nefret edilen bir şey olduğunu size tanımlayamam. Bunları diğer şekil ve isimler altında gizleyerek bize kabul ettirmeye başaracaklarını planlayan ve hayal edenler bu konuda pek çok aldanıyorlar. Çünkü Türkler kapitülâsyonların devamının kendilerini çok az zamanda ölüme götüreceğini çok iyi anlamışlardır. 25.12.1922, Le Journal Muhabiri Paul Herriot’a Çankaya’da Verilen Demeç. KIYAFET (GİYİM)-KILIK · Her ulusun olduğu gibi bizim de ulusal bir giyimimiz varmış. Fakat yadsınamaz ki, taşıdığımız giyim o değildir. Hatta ulusal giyimimizin ne olduğunu bilenler içimizde azdır bile. Uygar bir insan bu garip giyime girip dünyayı kendine güldürür mü? Kastamonu,1925. · Devlet memurları bütün ulusun giyimini düzeltecektir. Fen, sağlık açısından pratik olmak itibariyle, her görüş noktasından denenmiş uygar giyim giyilecektir. Bunda kararsızlığa yer yoktur. Kastamonu, 1925. · Deyimimi mazur görünüz: Altı kaval üstü şişhane diye deyim olunabilecek bir giyim ne ulusaldır ve ne de uluslararasıdır. O halde giyimsiz bir ulus olur mu arkadaşlar? · Uygar ve uluslararası giyim bizim için çok cevherli ulusumuz için yaraşır bir giyimdir. Onu giyeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve doğal olarak bunların tamamlayanı olmak üzere güneşten koruyan başlık. İnebolu, 1925. · Giyim şeklimizi aşırıya vardıranlar, giyimlerinde aynen Avrupa kadınını benzemeye çalışanlar düşünmelidir ki, her ulusun kendine özgü gelenek, görenekleri ve kendisine özgü ulusal özellikleri vardır. Hiçbir ulus aynen diğer bir ulusun benzeri olmamalıdır. Çünkü böyle bir ulus ne benzemeye çalıştığı ulusun aynı olabilir, ne kendi ulusal sınırlarında kalabilir. Bunun sonucu şüphesiz ki acıdır. (1923, Konya) (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1997, Cilt II, s. 154) KOMUTAN-KOLORDU KUMANDANI-ORDUMUZ · Kolordu kumandanı demek Efendiler, dünyanın her yerinde, her millete, en büyük kumandan demektir. Kolordu kumandanından sonra başka büyük kumandan yoktur. 14.08.1920, TBMM. · Askeri hareketler, siyasi faaliyetlerin ümitsiz olduğu noktada başlar. Ümidin güvenli bir surette geri dönüşü, orduların hareketinden daha seri hedeflere ulaşmayı temin edebilir. (1922, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. III, s. 61-62) · Ben size saldırı emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelir başka komutanlar egemen olabilir. (1915, Anafartalar) (Atatürk, Anafartalar Muhaberatına Ait Tarihçe, Derleyen: U. İĞDEMİR, 1990, s., XV-XVII) · Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve yeteneğinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. [i] · Ordumuz; Türk topraklarının ve Türkiye idealini gerçekleştirmek için sarf etmekte olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi imkânsız güvencesidir. · Büyük milli disiplin okulu olan Ordunun; ekonomik, kültürel, sosyal savaşlarımızda bize aynı zamanda en lüzumlu elemanları da yetiştiren büyük bir okul haline getirilmesine, ayrıca itina ve dikkat edileceğine, şüphem yoktur. (1937, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 420) · ...benim için ordumuzun değerini ifade de tek karşılaştırma şudur: Türk ordusunun bir birliği, dengini mutlaka yener, iki katını durdurur. Şimdilik bundan fazlasını istemiyorum. Çünkü fazlasını milletimizin yaratılıştan sahip olduğu cengaverlik zaten sağlamaktadır. Fakat bu değeri mutlaka korumak lazımdır. Bunu, askeri bir esas, bir kural olarak göz önünde tutmalıdır... Bu değer korundukça, teşkilatımızı, eğitim ve öğretimimizi bu hedef ve amaca yönelttikçe, Türkiye’nin her türlü saldırıdan, taarruzdan korunmuş olacağına ve korunacağına kimsenin şüphesi kalmaz. · Bir Türk komutanının, ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü rastlantı ve kötü şans eseri bile olsa, düşmana esir düşmesini biz mazur görsek de tarih, bunu asla affetmez ve affetmemelidir. Türk Devrim Tarihinin, gelecek nesillere hitap ve uyarısı işte budur. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, s.336) · Kaleyi içinden ele geçirmek dışından zorlamaktan çok kolaydır. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, s.433) · Komutanlar, emir vermiş olmak için emir vermezler. Gerekli, uygulanabilir olan hususları emrederler. Emir verirken, kendini, o, emri yerine getirecek olanların yerine koymak ve emrin nasıl yerine getirilip uygulanacağını düşünmek ve bilmek gerekir. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, s.502) · En büyük askerlik; çeşitli varsayımları çok iyi hesap ederek en iyi görüleni gecikmeden uygulamaktır. (Atatürkçülük, Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, Birinci Kitap, s.241) · Yarım hazırlıkla yarım tedbirle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten daha kötüdür. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, s.431) · Bir orduyu oluşturan her rütbe sahibi, genel olarak her şahıs, yaşayan bir makinenin canlı organları, parçalarıdır. (Zabit ve Kumandan ile Hasbihal, Genelkurmay ATASE Başkanlığı, s.26) · ... Türk esaret kabul etmeyen bir ulustur. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, Cilt II, s.241) · Hiçbir medeni devlet yoktur ki, ordu ve donanmadan evvel ekonomisini düşünmüş olmasın. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.188) · Maddi ve özellikle manevî çöküş, korku ile... güçsüzlükle başlar. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, s.432) · Başarılarda gururu yenmek, felaketlerde ümitsizliğe karşı koymak gereklidir. (AFET İNAN, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, İş Bankası Yayınları, s.94) · Büyük kararlar vermek kâfi değildir. Bu kararları cesaret ve kesinlikle tatbik etmek lâzımdır. (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s.396) · Muharebede kuvvetten ziyade, kuvveti maksada uygun sevk ve idare etmek önemlidir. (İĞDEMİR Uluğ, AKDTYK., Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe, Türk Tarih Kurumu Basımevi, s.23)

  • ORMAN YANGINLARI ÖNLENEBİLİR Mİ?

    YAZAN: Mehmet ASAL Dikkatsizlik ve ihmal nedeniyle her yıl binlerce metrekare ormanımız yok olmakta. Yangınlar neden çıkıyor? Ormanların yok olması nelere sebep oluyor? Orman Yangınlarının bugüne kadar bilinen nedenleri: İhmal ve dikkatsizlik nedeniyle çıkan orman yangınları, Ormanda güvenlik tedbiri alınmadan ateş yakılması, Yakılan ateşin söndürmeden bırakılması, Sönmemiş sigara izmariti ve kibritin yere atılması, Orman içinde veya bitişiğindeki tarlalarda istenmeyen ot veya anızın yakılması, Gece aydınlatma için ormanda ateşle dolaşılması, Cam ve cam kırıklarının ormanda bırakılması, Çocukların orman içinde ateşle oynamaları, Kasıtlı çıkarılan orman yangınları, Tarla veya otlakları genişletmek için ormanın bilerek yakılması, Orman içinde yapılan kanunsuz işleri gizlemek için yangın çıkarılması, Birilerinden intikam almak veya bir şeyi sabote etmek için yangın çıkarılması, Yabani hayvanları uzaklaştırmak için yangın çıkarılması. Her ne kadar artık sadece yaz ayları ile sınırlı olmasa da özellikle hava sıcaklığının en yüksek seviyelere ulaştığı yaz aylarında, orman yangınları da artış gösteriyor. Hem doğal hayatı hem de ekosistemi olumsuz etkileyen orman yangınlarını alınacak önlemlerle engelleyebiliriz. Son dönemde bazı Felaket Senaryo yazarları Elon Musk’ın Space X Projesinde yer alan Starlink uyduları ile ormanların yakıldığını ileri sürebilecek kadar psikomatik davranışlar gösterebiliyor. (Elon Musk: 28 Haziran 1971 tarihinde Güney Afrika'da doğmuştur. Kanadalı bir anne ve Güney Afrikalı bir babanın oğludur. Space X ve TESLA Projelerinin kurucu, CEO’su ve sahibidir.) "Orman Yangını Erken Tespit Sistemi" vasıtasıyla yangınlara anında ve büyümeden müdahale edilebilmesi, sabotajların önlenebilmesi mümkündür. Özellikle başlangıç safhasında ve yangın yayılmadan önce yapılacak müdahale kritik önemde olmaktadır. Bu amaçla çeşitli tesis ve yapılar kullanılmaktadır. Orman yangınlarının önlenmesi amacıyla inşa edilen yaygın tesislerden biri de şüphesiz YANGIN GÖZETLEME KULELERİ (YGK)’dir. Bu tesisler, çeşitli faktörler (ulaşım kolaylığı, görüş mesafesi, uzaklık vb.) göz önünde bulundurularak inşa edilmelidir. Yangın kulesi, yangın gözetleme kulesi, yangın gözleme kulesi ya da yangın gözlem kulesi; yangınları gözleme amacıyla görevlendirilen kişilerin, görevlerini gerçekleştirmek için kullandıkları kuledir. Kullanımı 1900'lerin başlarında yaygınlaşan yangın kuleleri sayesinde tespit edilen yangınlar; telefon, haberleşme güvercini ve helyograf (Helyograf, ayna ile yansıtılan güneş ışığıyla yaratılan mors kodu ile sinyal veren kablosuz bir güneş telegraf aleti. Flaşlar aynayı aralıklı dönüştürmesiyle veya deklanşör ile ışının kesilmesiyle yaratılır.) gibi yöntemlerle duyurulmaktaydı. İstanbul’daki Beyazıt yangın kulesi de bunlardan biridir. Yıllardır kafamı kurcalayan bu konuyu bu sene de Çanakkale’de meydana gelen Orman Yangınından sonra biraz detaylı bir şekilde araştırmaya karar verdim. Diyebilirsiniz ki Orman genel Müdürlüğünün 40000, Bakanlığın 140000 personeli varken tek akıllı ve bu konuları düşünen sen misin? Haklısınız. Elbette ben tek değilimdir. Benim amacım “TERECİYE TERE SATMAK DEĞİL” BİR DÜŞÜNCE YOLU AÇMAK VE ACABA ORMAN YANGINLARINI ÖNLEME KONUSU GÖZDE ÇOK MU BÜYÜTÜLÜYORU SORGULAMAK. Üstelik size aşağıda ana hatlarını rakamlarla açıklayacağım proje ile bence çok fazla bir masraf yapmadan, ya da en azından orman yangınları sonucu meydana gelen zararların ¹/3 hatta ¼ ü kadar BİR HARCAMA ile yangınlarla nasıl mücadele edilebileceğini açıklayacağım. Orman Yangınlarında: Biyolojik çeşitlilik büyük zarar görür. Ormanlarda yaşayan canlıların yaşam alanları yok olur. Canlı ve cansız örtünün yok olmasıyla erozyon, sel-taşkın ve hava kirliliği gibi doğal afetlerin sayısında ve hızında artma görülür. İklim sisteminde (sıcaklık, rüzgâr, nem ve yağışa doğrudan etki ederek) bozulmalar görülür. Orman ve orman ürünlerine dayalı turizm, sağlık, spor, avcılık gibi sektörler olumsuz yönde etkilenir. Türkiye’nin yüzölçümü 783 562 km² dir. 2021 yılı itibariyle toplam orman alanı 231 100 km²' dir. Bu orman alanı ülke genel alan toplamının %29 kadarıdır. Orman Genel Müdürlüğünün verilerine göre; orman alanlarımızın 12.500 km² kısmı yangına çok hassas bölgelerde bulunmaktadır. Bu alanların 7.670 km² si 1. derecede, 4 910 km² si 2. derecede yangına hassas bölgelerde yer almaktadır. Ülkemizin özellikle Hatay’dan başlayıp Akdeniz ve Ege sahil bölgelerinden İstanbul’a kadar uzanan kıyı şeridi, yangınlar açısından en riskli bölgeyi oluşturmaktadır. TÜRKİYE ORMAN DAĞILIMI HARİTASI Ülkemiz geneline bakıldığı zaman en fazla ormanlık alan Karadeniz ve Antalya bölgesindedir. Antalya’da yaklaşık olarak 11460 km² ormanlık yeşil alan bulunmaktadır. Antalya sonrasında sıra ile 8730 km² alan ile Kastamonu, 8350 km² alan ile Mersin, 8290 km² alan ile Muğla, 6460 km² alan ile Kütahya, 6320 km² alan ile Balıkesir, 5930 km² alan ile Adana, 5880 km² alan ile Denizli, 5420 km² alan ile Manisa ve 5310 km² alan ile Bolu gelmektedir. Ülkemizde ormanlık alanı en az iller: Ağrı, Iğdır ve Nevşehir’dir. Orman Genel Müdürlüğü’nün 2021 faaliyet raporu, 2017-2021 arası orman yangınları sonucu yitirilen ormanlık alan miktarında büyük bir artış olduğunu göstermektedir. 2021 yılında kaybedilen ormanlık alan 2020’de yitirilen alanın 7 katı olmuştur. 2010-2020 arası geçen 10 yılda çıkan orman yangınlarında 66 000 000 km² alan küle dönmüştür. Söndürme ve yeniden ormanlaştırma maliyeti yaklaşık 1,7 milyar lirayı bulmuştur. (1 333 000 000 $= 1,33 Milyar dolar) Ormancılık alanında yangınların önlenmesi ve erken müdahale edilmesi için bir dizi önlem almak gerekmektedir. Sizlere madde madde ve detaylı açıklamalarıyla yangınların önlenmesi ve erken müdahale edilmesi için alınabilecek tedbirler: Eğitim ve Farkındalık Oluşturma: Orman personeli, köylüler ve yerel halk dahil olmak üzere herkesin yangınla mücadele konusunda eğitilmesi. Yangın tehlikesi ve koruma yöntemleri hakkında toplumun bilgilendirilmesi ve farkındalık oluşturulması. Koruma Şeritleri ve Alan Temizliği: Orman içinde yangın bariyerleri oluşturarak ağaç ve çalıları temizlemek. Orman yollarının ve yangın güzergahlarının düzenli olarak bakımını yapmak. Orman çevresinde temizlik şeritleri oluşturarak kurumuş bitki örtüsünü uzaklaştırmak. Gözetleme Kuleleri ve Kameralar: (bu çalışmadaki asıl amaç budur) Yangın gözetleme kuleleri ve kamera sistemleri kurarak orman alanlarını sürekli olarak izlemek. Yangınların erken aşamada tespit edilmesine yardımcı olmak. Meteorolojik İzleme: Hava durumu ve rüzgâr tahminlerini sürekli izlemek. Yüksek sıcaklık, düşük nem ve güçlü rüzgâr gibi yangın riskini artıran koşullarda özellikle dikkatli olmak. Yangın İzleme ve İhbar Sistemi: Yangın tespit sistemleri kullanarak anormal sıcaklık artışlarını tespit etmek ve hızla müdahale etmek. Yangın ihbar hatları oluşturarak hızlı müdahale için gerekli ekiplerin yönlendirilmesini sağlamak. Mobil Ekipler ve Ekipmanlar: Yangın söndürme ekiplerinin hızlıca müdahale edebilmesi için mobil ekipler oluşturmak. Yangın söndürme araçları, su tankerleri, tırmıklar ve diğer ekipmanları hazırda bulundurmak. İtfaiye ve Gönüllüler: Yerel itfaiye teşkilatlarıyla iş birliği yaparak yangın söndürme kapasitesini artırmak. Gönüllü yangın söndürme ekipleri oluşturarak hızlı müdahale sağlamak. Orman Yangınlarına Karşı Uygun Araç Gereç: Uygun yangın söndürme araçları ve ekipmanları temin etmek. Helikopter ve uçak gibi hava araçlarını yangın söndürme operasyonlarında kullanmak. İzleme ve Değerlendirme: Yangın sonrası alanları izlemek ve toparlanma sürecini yönetmek. Yangın sonrası etkileri değerlendirmek ve gelecekteki yangınların önlenmesi için dersler çıkarmak. Yasal Düzenlemeler ve Cezalar: Orman yangınına sebep olan insan faaliyetlerine yönelik caydırıcı yasalar ve cezalar belirlemek. İzinsiz ateş yakma gibi riskli davranışları yasaklamak ve bunlara cezai yaptırımlar getirmek. Orman Yollarının Kontrolü: Orman yollarının düzenli olarak denetlenmesi ve izinsiz girişlere karşı önlemler alınması. Orman içine araçların girişini kontrol altında tutmak. İklim Değişikliği ile Mücadele: İklim değişikliği ile mücadele ederek sıcaklıkların artışını ve kuraklık riskini azaltmak. Orman ekosistemlerinin daha dirençli hale getirilmesi için uygun bitki türlerinin seçilmesi. 13. İHA (İnsansız Hava Araçları) Kullanımı Bu tedbirlerin etkili bir şekilde uygulanması; ormancılık alanında yangınların önlenmesi ve erken müdahale edilmesi konusunda büyük bir öneme sahiptir. Yerel yönetimler, orman teşkilatları, toplum ve özel sektör iş birliği ile bu önlemler koordineli bir şekilde hayata geçirilmelidir. Yukarıda sayılan 12 maddeden 3ncüsü olan “Gözetleme Kuleleri ve Kameralar benim burada sizlere aktarmaya çalışacağım ve çok önem verdiğim ana unsur olacaktır. IHA (İnsansız Hava Araçları)’da bu konuda oldukça etkilidir. Onu da Yangın Gözetleme Kuleleri ile ilgili araştırmanın altında ayrı bir faktör olarak sunacağım. Çünkü her ikisinin de müştereken kullanılması, birinin diğerinin yerine tercih edilebileceği farklı bölgeler ve durumlar mevcut olabilir. Krizlerle mücadelede en önemli husus; Kriz meydana geldiği zaman onunla başa çıkmak değil Krizin meydana gelmesini baştan önlemek, krizi ortaya çıkaracak sebepleri erkenden ortadan kaldırmaktır. Bu çalışmadan amacım Gözetleme kuleleri ve kamera sistemi ile tüm ormanlık alanlarımızın 24 saat gözlenmesi ve krizin (YANGIN) oluşmadan veya başlangıcında önlenebilmesidir. İHA’ları da çalışma içinde ama ayrı olarak değerlendireceğim. Amaç, orman yangınlarının erken tespit edilmesini sağlayarak hızlı müdahale imkânı sunmaktır. Böylece orman yangınlarının kontrol altına alınması ve doğal yaşam alanlarının korunması hedeflenmektedir. Proje, üniversite öğrencilerinin katılımıyla gençleri doğa bilinci ve toplumsal sorumluluk anlayışıyla yetiştirmeyi de amaçlamaktadır. Bu projede, orman yangınlarının erken tespit edilebilmesi için gözetleme kuleleri ve ileri görüntü işleme teknolojisi kullanılacaktır. Üniversite öğrencileri yaz aylarında bu sisteme katılıp gözetleme kulelerinde nöbet tutabilecektir. Proje Özellikleri: 1. Gözetleme Kuleleri: Belirli aralıklarla ve belirli yüksekliklerde gözetleme kuleleri dikilecektir. Bu kuleler, yangınların erken tespit edilmesini sağlayacak eğitimli personel tarafından kullanılacaktır. 2. İleri Görüntü İşleme Teknolojisi: Gözetleme kulelerine yerleştirilecek güvenlik kameraları, ormanlık alanları sürekli olarak tarayacak ve yangın belirtilerini tespit edecektir. Görüntüler, özel bir yazılım tarafından analiz edilecek ve yangın şüphesi olan alanlar belirlenecektir. 3. Otomatik Yangın Tespit Sistemi: Yazılım tarafından belirlenen yangın şüphesi olan alanlar, otomatik olarak yangın alarmı verecek ve ilgili ekiplerin müdahale etmesi sağlanacaktır. Ayrıca, bu bilgiler ilgili yetkililere anlık olarak iletilerek acil durum önlemlerinin alınması sağlanacaktır. ÇELİK KONSTRÜKSÜYON YANGIN GÖZETLEME KULESİ 4. Öğrenci Katılımı: Yaz aylarında üniversite öğrencilerinin, belirli dönemlerde gözetleme kulelerinde nöbet tutması sağlanacaktır. Bu şekilde, yangınların erken tespiti için sürekli bir gözetim sağlanabilecektir. Öğrenciler aynı zamanda yangın eğitimi alacak ve olası bir yangın durumunda doğru müdahale yöntemlerini uygulayabilecektir. 5. İletişim ve Koordinasyon: Proje kapsamında, gözetleme kuleleri arasında iletişim ve koordinasyon sağlayacak bir sistem kurulacaktır. Bu sayede, yangınla mücadele ekipleri hızlı bir şekilde harekete geçebilecek ve yangının büyümesini önleyebilecektir. Projeye Dahil Edilmesi Gerekenler: Gözetleme kulelerinin tasarımı ve inşası İleri görüntü işleme yazılımının geliştirilmesi Güvenlik kameralarının temini ve montajı İletişim ve koordinasyon sisteminin oluşturulması Yangın eğitimi programının hazırlanması ve öğrencilere verilmesi Yangın kulelerinin yüksekliği ve aralarındaki mesafe, projenin etkinliği için önemlidir. İşte yaptığım araştırmada bu konuda genel olarak kabul gören optimal değerler şu şekilde ortaya çıkmıştır: 1. Yangın Kulesi Yüksekliği: Yangın kulelerinin yüksekliği, genel olarak ormanlık alanın topografyasına ve yöresel koşullara bağlı olarak değişebilir. Ancak genellikle 15 ila 30 metre arasında bir yükseklik tercih edilir. Bu yükseklik aralığı, kulelerin geniş bir görüş açısına sahip olmasını ve yangın belirtilerini etkili bir şekilde tespit etmesini sağlar. 2. Kuleler Arası Mesafe: Kuleler arasındaki mesafe, yangın tespitinde etkinliği ve hızlı müdahale imkanını etkileyen önemli bir faktördür. Optimum aralık, genellikle kulelerin birbirini görebileceği ve verimli bir iletişim sağlayabileceği şekilde belirlenmelidir. Bu mesafe, yangın konusunda uzmanların önerilerine ve arazinin özelliklerine bağlı olarak değişebilir. Genellikle 5 ila 10 kilometre arasında bir mesafe tercih edilir. Dikkate almanız gereken diğer faktörler arasında ormanlık alanın büyüklüğü, topografik yapı, hava koşulları ve yangın riski de bulunmaktadır. Bu nedenle, projenin uygulanacağı bölgenin özelliklerini değerlendirmek ve uygun yükseklik ve mesafe ölçütlerini belirlemek için yerel yetkililerle, ormancılık uzmanlarıyla veya yangın uzmanlarıyla iş birliği yapmanız önemlidir. Böylece en etkili ve verimli bir yangın tespit sistemi oluşturabilirsiniz. Bu yöntemle olaya baktığımız zaman, 10 km aralıklı kuleler (Çok sık ormanlık alanlarda veya bazı zorunluluklar olduğunda bu mesafe 7,5 kilometreye de düşebilir) yapılması halinde ülkemizdeki tüm ormanların 24 saat 3 vardiya esasına göre gözetlenebilmesi için; 20 000 kadar kule ve 80 000 kadar personele ihtiyaç vardır. BALCALI MOBIL INSANSIZ YANGIN KULESI Aslında artık modern dünyada insansız yangın gözetleme kuleleri de yapılmaktadır. Hatta bunlardan biri Aralık 2022 de tamamlanan, Anadolu Sigorta’nın orman varlıklarının korunması için Tarım ve Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü ile hayata geçirdiği “Ormanın Gözleri” projesinde Adana’daki yangın kulesidir. Adana Balcalı’da hizmete giren bu kulenin mobil ve insansız teknolojisiyle bölgede yangınlara müdahalede önemli bir role sahip olması beklenmektedir. Ormanın Gözleri projesinde 2023 yılında da Çanakkale, Muğla, Adana ve Antalya’da olmak üzere dört adet yeni nesil gözetleme kulesinin daha hizmete sunulması hedefleniyor. Kaldı ki bu tarz kulelerin sayısı artıncaya kadar kuleler insanla donatılabilir. Hele Türkiye de halen 3 milyon işsiz olduğu dikkate alınırsa. Bu sayı Ekim-kasım-Aralık-Ocak-Şubat-Mart ve Nisan aylarında 5000 kule ve 20 000 personele indirilebilir. Yani esas olay Mayıs-Ekim ayları arasında ilave 60 000 kişi bulabilmektir. Bu amaçla Üniversite öğrencileri belli bir asgari ücret ve gönüllülük esası ile görevlendirilebilir. 2022 yılı itibarıyla sadece Tarım-Orman Bakanlığı hizmetlerini; merkez ve taşra teşkilatı ile Bağlı ve İlgili Kuruluşlarında farklı statüde görev yapan 140.786 personel yürütmektedir. Kaldı ki böyle bir görev için 5 aylık yaz döneminde askeri birliklerden de personel temin edilebilinir. Türkiye'de orman yangınlarının gözetlenmesi ve müdahale edilmesi için çeşitli kurumlar ve gönüllü gruplar görev alabilir. Potansiyel katılımcılar şunlar olabilir: Orman Genel Müdürlüğü (OGM): Türkiye'deki orman yangınlarının takibi ve yönetimi OGM'nin sorumluluğundadır. Yangın gözetleme kulelerini işletir ve yangın mücadele ekiplerini yönetirler. Orman Genel Müdürlüğünün halen 35000-40000 arası personeli bulunmaktadır. Jandarma Genel Komutanlığı: Jandarma ekipleri, orman yangınlarına hızlı bir şekilde müdahale edebilirler. Yangınların neden olduğu bazı bölgelerde jandarma karakolları bulunabilir. Belediyeler ve İtfaiye Teşkilatları: Belediyeler, kendi bölgelerindeki orman yangınlarına müdahale edebilirler. Belediye itfaiye ekipleri, yangın söndürme ve kurtarma çalışmalarına yardımcı olabilirler. Sağlık Bakanlığı ve Afet Koordinasyon Merkezi: Orman yangınları sırasında yaralanan veya zehirlenen insanların sağlık hizmetlerine ihtiyaçları olabilir. Sağlık Bakanlığı ve afet koordinasyon merkezleri bu konuda önemli bir rol oynayabilirler. Üniversiteler ve Araştırma Kuruluşları: Yangınların takibi, modellenmesi ve yangın risk analizleri gibi konularda üniversiteler ve araştırma kuruluşlarından uzmanlar danışmanlık sağlayabilirler. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü: Doğa koruma ekipleri, milli parklardaki yangın riskini azaltmak ve yangınlara müdahale etmek için çalışabilirler. Gönüllü İtfaiye Grupları: Birçok bölgede gönüllü itfaiye grupları bulunmaktadır. Bu gruplar, yangınları söndürme konusunda destek sağlayabilirler. Dağcılık ve Doğa Sporları Kulüpleri: Dağcılık ve doğa sporlarıyla ilgilenen kulüpler, yangın gözetleme kulelerinde gönüllü olarak görev alabilirler. Köy ve Mahalle Dernekleri: Köyler ve mahalleler, kendi bölgelerinde yangın gözetleme ve ilk müdahale konusunda bilinçlendirilebilir ve gönüllüler oluşturabilirler. İş Güvenliği Uzmanları ve Yangın Eğitmenleri: Yangın güvenliği ve eğitimi konusunda uzman kişiler, yangınların önlenmesi ve müdahalesi konusunda eğitim ve danışmanlık sağlayabilirler. Gönüllülük esasına dayalı olarak, yerel topluluklar, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör de yangın gözetleme ve müdahale çalışmalarına katkı sağlayabilirler. Yangınların hızlı bir şekilde tespit edilmesi ve müdahale edilmesi için bu çeşitli kurumlar ve grupların iş birliği yapması önemlidir. Burada esas maliyet 20000 kulenin yapılmasıdır. Yangından etkilenmeyecek tarzda çelik kuleler yapılabilir. Halen ülkemizde 1000’e yakın gözetleme kulesi vardır. Yangın gözetleme kulelerinin standartları nasıl olmalıdır? Yükseklik ve Yangın Kuleleri arasındaki mesafenin ne olacağına önceki açıklamalarda değinmiştim. Bu kulelerin belli standartlara uygun olması, etkin ve güvenilir bir yangın izleme sistemi oluşturulmasına yardımcı olur. Yangın gözetleme kulelerinin standartlarında aşağıdaki hususlar dikkate alınmalıdır.: Yüksek Konum: Yangın gözetleme kuleleri, yüksek noktalara inşa edilmelidir. Bu, geniş bir görüş açısı sağlar ve ormanın geniş bir alanını gözlemlemeye yardımcı olur. Stratejik Konumlandırma: Kuleler, yangın riskinin yüksek olduğu bölgelere stratejik olarak yerleştirilmelidir. Rüzgâr yönleri, yerel iklim koşulları ve orman yapısı gibi faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Çalışmamız sonucunda her 7,5-10 km de bir kule olması gerekliliği ortaya çıkmışsa da bu topografik ve coğrafi haritalar üzerinde yapılacak ciddi çalışmalar sonucunda tespit edilmelidir. İyi Görünürlük: Kule tasarımı, etrafı iyi görebilmek için gereken bir açıya sahip olmalıdır. Engellerden arındırılmış bir görünürlük sağlanmalıdır. Çevresel Duyarlılık: Kulelerin inşa edildiği çevrenin ve doğanın korunması için çevresel duyarlılık gösterilmelidir. Çevre Koruma: Kulelerin çevre duyarlılığı gözetilerek inşa edilmesi gerekmektedir. Ekosistemi olumsuz etkilemeden yerleştirilmelidirler. Dayanıklılık: Yangın gözetleme kuleleri, çeşitli hava koşullarına dayanıklı şekilde inşa edilmelidir. Yangın mevsiminde sıcak hava ve yangına maruz kalabilirler. Yanmaz malzemeden yapılmalıdırlar. Güvenlik: Kuleler güvenli bir şekilde kullanılabilecek şekilde tasarlanmalıdır. İskeleler, merdivenler ve korkuluklar gibi güvenlik unsurları bulunmalıdır. İletişim Altyapısı: Kulelerde, yangın tespiti durumunda hızlı iletişim kurulabilmesi için uygun iletişim altyapısı olmalıdır. Radyo, telefon veya diğer iletişim araçları kullanılabilir. Hava Durumu İzleme: Yangın riskini artırabilecek hava koşullarını (yüksek rüzgâr, düşük nem vb.) izlemek için hava durumu istasyonları entegre edilmelidir. Veri Kaydı ve Raporlama: Kuleler, tespit edilen yangınlarla ilgili verileri kaydetmeli ve raporlamalıdır. Bu veriler, yangın müdahale ekiplerinin yönlendirilmesi için kullanılabilir. Uzaktan İzleme ve Kontrol: Kulelerin bazı fonksiyonları uzaktan izleme ve kontrol edilebilmelidir. Bu, bakım ve operasyonel sürekliliği sağlar. Güvenlik ve Konfor: Kuleler, çalışanlar için güvenli ve konforlu bir çalışma ortamı sunacak şekilde tasarlanmalıdır. Yangın tehlikesine karşı güvenli tahliye yolları sağlanmalıdır. Enerji Kaynağı: Kuleler, elektrik kesintileri durumunda da işlevini sürdürebilmek için alternatif enerji kaynaklarına sahip olmalıdır. Bakım ve Onarım Kolaylığı: Kulelerin bakımı ve onarımı kolaylıkla yapılabilir olmalıdır. Bu, kesintisiz işleyiş için önemlidir. Ekipman ve Teknoloji: Yangın gözetleme kuleleri, modern teknoloji ve ekipmanla donatılmalıdır. Teleskoplar, dürbünler, yangın tespit sistemleri ve meteorolojik izleme cihazları gibi ekipmanlar kullanılabilir. Personel Eğitimi: Kulelerde görev yapacak personel, yangın tespiti ve iletişim konularında eğitilmelidir. Eğitimli personel, erken yangın tespitinde daha etkili olacaktır. Bakım ve Denetim: Kuleler düzenli olarak bakım ve denetimden geçirilmelidir. Bu, ekipmanın çalışır durumda olduğundan emin olmak için önemlidir. Bu standartlar, yangın gözetleme kulelerinin etkili bir şekilde işlev görmesini ve yangınların erken tespit edilip müdahale edilmesini sağlar. Yerel koşullar ve gereksinimler de göz önünde bulundurularak tasarım ve inşa süreci yönetilmelidir. Ulaşımı zor olan bölgelere İNSANSIZ YANGIN GÖZETLEME KULELERİ, nispeten kolay olan yerlere de KLASİK YANGIN GÖZETLEME KULELERİ yapılarak hem Milli Servetimiz korunabilir hem de Milli Ekonomiye büyük katkı sağlanabilir. Bu yapılırken öncelikle yangın risk haritası güncellenerek kule inşası yüksek riskli yerlerden başlayarak projelendirilmeli ve uygulamaya geçilmelidir. Her yıl yangın sonucu kaybedilen orman alanı, insan ve diğer canlı kayıpları, söndürme için yapılan masraflar vb. gibi dikkate alındığında aslında bu proje kendisini 5-10 yıl içinde rahatlıkla finanse edebilecek bir projedir. BM ve Dünya bankasından alınacak uygun kredilerle en geç 2 yıl içinde inşa kısmı bitirilebilir. Ayrıca bu projeler için Özel Sektör de Firma adı verilmek ve tanıtımı yapılmak kaydıyla Gönüllü olarak Kule Yapımına/ Sponsorluğuna teşvik sağlanabilir. Yurdumuzda Yukarıda yazılan Adana-Balcalı ve aşağıda gösterilen İstanbul-Sarıyer Kulesi gibi bunun örnekleri de vardır. İHA (İNSANSIZ HAVA ARAÇLARININ KULLANIMI) Şimdi de İHA’ların bu maksatla kullanılmasındaki avantaj ve dezavantajlardan bahsetmek istiyorum. Orman yangınlarının erkenden tespit edilmesi ve önlenmesinde insansız hava araçlarından (İHA) faydalanmak, geleneksel yöntemlere kıyasla birçok avantaj sunabilir. İşte bu konuda dikkate almanız gereken bazı noktalar: 1. Hızlı ve Geniş Alan Kapsama: İHA'lar, büyük ve zor erişilebilen alanları hızla tarayabilir ve yangınları erken aşamada tespit edebilir. Bu, yangınların hızla yayılmasını engelleyerek müdahale süresini kısaltabilir. 2. Yüksek Çözünürlüklü Görüntüleme: Gelişmiş kameralar ve sensörler sayesinde İHA'lar, yüksek çözünürlüklü görüntüler elde edebilir. Bu da yangınların erken tespitini kolaylaştırır. 3. Gerçek Zamanlı İzleme: İHA'lar, gerçek zamanlı görüntü aktarımı sağlayarak yangınların durumunu sürekli olarak izleme imkanı sunar. Bu, yangının gelişimini anlık olarak takip etmenizi sağlar. 4. Esneklik ve Mobilite: İHA'lar taşınabilir olduğu için farklı bölgelere kolaylıkla taşınabilir ve farklı yangın alanlarında kullanılabilir. Bu, yangınların kontrolünü sağlamak için daha iyi bir esneklik sunar. 5. Maliyet ve Verimlilik: Yangın gözetleme kuleleri inşa etmek ve işletmek maliyetli olabilirken, İHA'lar daha düşük maliyetlerle kullanılabilir. Uygun şekilde planlandığında ve etkili bir şekilde kullanıldığında, uzun vadede daha ekonomik bir çözüm olabilirler. 6. Tehlikeden Koruma: İnsanlar için tehlikeli bölgelere girme ihtiyacını ortadan kaldırdığı için, yangınların tehlikeli bölgelerde daha güvenli bir şekilde gözlemlenmesini sağlar. 7. Veri Analizi ve Tahmini: İHA'lar, topladıkları verileri analiz ederek yangın davranışını tahmin etme ve yangının nasıl yayılabileceğine dair bilgi sağlama potansiyeline sahiptir. Ancak, İHA'ların kullanımıyla ilgili bazı potansiyel zorluklar da vardır: 1. Teknolojik Sınırlamalar: Hava koşulları, pil ömrü, iletişim sorunları gibi teknolojik sınırlamalar İHA'ların etkin kullanımını kısıtlayabilir. 2. Yasal Düzenlemeler: İHA'ların hava sahasında uçuşuyla ilgili yasal düzenlemeler ve izin gereksinimleri bulunmaktadır. 3. İnsan Faktörü: İHA'lar, uzaktan kontrol edildiğinden insan hataları veya iletişim kesintileri gibi faktörler etkileyebilir. 4. Veri Yönetimi ve Analizi: Büyük miktarda verinin doğru şekilde yönetilmesi ve analiz edilmesi gereklidir. Aksi halde yanıltıcı sonuçlar elde edilebilir. Yangın gözetleme kulesine kıyasla, İHA'lar genellikle daha esnek, hızlı ve düşük maliyetli etkin bir çözüm sunabilir. Ancak, tam bir karşılaştırma yapmak için belirli koşulları ve gereksinimleri göz önünde bulundurmanız önemlidir. İdeal olanı uzun vadede kalıcı yangın gözetleme kuleleri yapılırken özellikle bu yapılırken geçecek süre zarfında İHA’lardan faydalanmak, ulaşılması ve kule inşası zor olan bölgelerde İHA kullanımına yönelmek olabilir. Ancak yine de İHA ile kapsanacak bölgelere en azından her 10 kilometrede bir adet olmasa da kritik noktalara da yangın gözetleme kuleleri yapmak/koymak düşünülmelidir. (Özellikle İHA’ların kullanılamayabileceği hava koşullarında) ÖRNEK: TÜRKİYENİN İLK TERMAL KAMERALI TEKNOLOJİK İKLİMLENDİRME VE MODERN YANGIN GÖZETLEME KULESİ Orman ve Su İşleri Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü (OGM) İstanbul'un kuzey ucunda orman yangınlarını gözetlemek maksadıyla inşa edilen kule, hava durumuna göre renk değiştiren meteoroloji bağlantılı dış cephe bina yüzeyi otomasyon ışıklandırma sistemi ile kurulmuştur. Son teknolojik ekipmanlarla donatılan kule, Termal ve normal kameralarla internet bağlantısı aracılığıyla Yangın Koordinasyon Merkezinden 7/24 ve 360 derece gözetleme yapılabilmektedir ve aynı zamanda OGM bünyesindeki ilk asansörlü yangın gözetleme kulesidir. NOT: Bu çalışmayı hazırlarken üzülerek gördüm ki Türkiye’deki 13 Üniversitemizde “Orman Mühendisliği Bölümleri” olmasına rağmen bu konuda, (“Tüm Türkiye’de Orman yangınları ile mücadele ve gözetleme kuleleri konusunda”) ciddi ve elle tutulur bir çalışmaya, bir doktora ya da master tezine rastlamadım. Çalışmalar küçük çaplı, modern teknolojiyi içermeyen basit dokumanlardı. (Umarım ve dilerim yanılmışımdır) Ülkemize yangından uzak günler dileği ile. Mehmet ASAL

  • MÜLTECİ KRİZİ VE KAÇAK GÖÇMEN SORUNUNA HUKUKİ, İNSANİ VE ULUSLARARASI BAKIŞ

    YAZAN: Mehmet ASAL Bu konuya girerken ilk önce anlaşılması gereken “Mülteci“ ve “Kaçak Göçmen” in ne olduğu? Sorularını cevaplamak olmalıdır. MÜLTECİ İLE KAÇAK GÖÇMEN FARKLI MIDIR? FARKI NEDİR? İKİSİNE KARŞI DA KARAR VERİRKEN NASIL VE NEDEN FARKLI TEPKİLER VERİLEBİLİR VE VERİLMELİDİR? Mülteci krizi ile kaçak göçmenlik farklı kavramlardır, ancak genellikle birbirine karıştırılabilirler. İşte bu iki kavram arasındaki farkları ve farklı tepkilerin nasıl ve neden verilebileceğini açıklamaya çalışayım: Mülteci Krizi: Mülteci krizi, genellikle belirli bir coğrafi bölgede veya ülkede yaşanan çatışma, savaş, zulüm, insan hakları ihlalleri veya doğal afet gibi nedenlerden dolayı insanların ülkelerini terk ederek başka ülkelere sığınmak zorunda kaldığı durumları ifade eder. Mülteciler, kendi ülkelerinde güvenlik veya insan hakları ihlalleri nedeniyle tehlikede oldukları için başka bir ülkeye koruma ve sığınma ararlar. Mülteciler uluslararası hukuk tarafından tanınan haklara sahiptirler ve ev sahibi ülkeler tarafından uluslararası koruma altına alınmaları beklenir. Kaçak Göçmenlik: Kaçak göçmenlik, genellikle yasa dışı yollarla sınırları geçerek veya göç yolları üzerinden başka bir ülkeye giren insanları ifade eder. Kaçak göçmenler, genellikle ekonomik nedenlerle, iş arayışı veya daha iyi yaşam koşulları arayışı gibi sebeplerle ülkelerini terk ederler. Kaçak göçmenlerin ülkelerini terk etme nedenleri mültecilerle aynı olmayabilir ve genellikle uluslararası koruma altında değillerdir. Farklı Tepkiler ve Nedenleri: 1. Hukuki Durum: Mülteciler uluslararası hukuk tarafından tanınan haklara sahiptir ve ev sahibi ülkeler tarafından korunmalıdır. Bu nedenle, mültecilere genellikle insani yardım, barınma ve eğitim gibi destekler sunulur. Kaçak göçmenler ise yasa dışı yollarla ülkeye girdikleri için hukuki olarak daha karmaşık bir durum yaratır ve ülkeler genellikle onları sınır dışı etme hakkına sahiptir. 2. Toplumsal ve Ekonomik Etkiler: Kaçak göçmenlik genellikle ekonomik sebeplerle gerçekleştiği için, ev sahibi ülkelerde yerli nüfusla rekabet ve ekonomik baskılara yol açabilir. Mülteci krizleri ise genellikle daha büyük insani krizlerle bağlantılı olduğu için, uluslararası toplum tarafından daha fazla empati ve yardım talebiyle karşılaşabilir. 3. Kamu Güvenliği Endişeleri: Kaçak göçmenlerin yasa dışı yollarla gelmesi, bazen kamu güvenliği endişelerini artırabilir. Bu nedenle, ev sahibi ülkeler bu konuda daha katı güvenlik önlemleri alabilir. Mülteci krizlerinde ise ev sahibi ülkeler genellikle mültecilere koruma sağlama ve insan haklarına saygı gösterme sorumluluğunu üstlenir. 4. Uluslararası İlişkiler: Mülteci krizleri genellikle uluslararası ilişkileri etkiler ve uluslararası toplumun ortak çözüm arayışını teşvik eder. Kaçak göçmenlik daha yerel veya bölgesel bir sorun olarak algılanabilir. Yukarıdaki 4 maddede de açıklandığı üzere tepkilerin farklı olmasının nedeni, mülteci krizi ve kaçak göçmenlik durumlarının farklı nedenlerden kaynaklanması, hukuki statülerinin de farklı olması ve ev sahibi ülkelerin politika ve güvenlik kaygılarından kaynaklanabilir. Her iki durumda da insan haklarına saygı gösterme ve insanların temel ihtiyaçlarını karşılama önemlidir, ancak farklı hukuki ve insani yaklaşımlar gerekebilir. Türkiye’de her iki konuda da halk isyan noktasına gelmiş durumdadır. Ben de bu konuda ve özellikle Mülteciler hakkında empati yaparak onları anlamamız gerektiği görüşündeyim. Bilindiği gibi, empati yapmak, insanların farklı deneyimleri ve zorlukları anlamalarına yardımcı olmak için önemli bir adımdır. Mülteci krizi gibi hassas ve karmaşık bir konuda empati yapabilmek için aşağıdaki noktaları düşünmemiz gerekir: · Bilgi Edinme ve Araştırma: Mülteci krizini daha iyi anlamak için güvenilir kaynaklardan bilgi edinmemiz gerekir. Bu krizin nedenleri, etkileri ve mültecilerin deneyimleri hakkında bilgi sahibi olmak empati kurmamızı kolaylaştırabilir. · Bireylerin Hikayelerini Dinleme: Mültecilerin bireysel hikayelerini dinlemek, onların deneyimlerine daha yakından temas etmemizi sağlayabilir. Bu hikayeler, insanların zorlukları, dayanıklılıkları ve umutları hakkında farkındalık yaratmada yardımcı olabilir. Bu hikayeleri doğrudan dinleyebileceğimiz gibi görsel ve yazılı medya yoluyla da takip edebiliriz. · Farklı Perspektifleri Düşünme: Mülteci krizinin karmaşıklığı ve çok yönlülüğü göz önüne alındığında, farklı perspektifleri düşünmek gerekir. Krizin farklı yönlerini anlamaya çalışmak, bizlerin daha geniş bir görüş açısı kazanmamızı sağlayabilir. · Empati Egzersizleri: Empatiyi geliştirmek için empati egzersizleri yapmamız gerekir. Bir kişinin mülteci olarak yaşadığı zorlukları hayal etmek ve bu deneyimi nasıl hissedeceklerini düşünmemiz gerekir. · İnsan Hakları ve Temel İnsanlık Değerleri: Mülteci krizi, insan hakları ve temel insanlık değerleri ile yakından ilişkilidir. Bu değerleri hatırlamalı ve mültecilerin bu haklara sahip olduklarını anlamalıyız. · Empati ve Yardımlaşmanın Önemi: Empati kurarak, mültecilerin yaşadığı zorluklarla daha iyi başa çıkmalarına yardımcı olabiliriz. · Toplumsal Eşitsizlik ve Adalet: Mülteci krizi, toplumsal eşitsizlik ve adalet konularıyla da ilişkilidir. Empati kurarak, bu eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri daha iyi anlayabilir ve çözüm yolları arayabiliriz. · Birlikte Çalışma ve Çözüm Odaklılık: Empati kurmak, toplulukların mülteci krizine yönelik daha etkili çözümler aramalarına yardımcı olabilir. Birlikte çalışma ve çözüm odaklılık vurgusu, bizlerin empatiyle hareket etmemizi teşvik edebilir. · Medya ve Stereotipler: Medyanın mülteciler hakkındaki stereotipleri nasıl şekillendirebileceğini anlamalıyız. Empati yaparken, medyanın etkisini göz önünde bulundurmak oldukça önemlidir. · Kendi Deneyimleriyle İlişkilendirme: Empati kurmaya çalışırken, kendi yaşadığımızı deneyimlerle mülteci krizini ilişkilendirmeye çalışırsak daha derin bir bağ kurabilir ve onları daha iyi anlayabiliriz. Empati, insanların farklı perspektifleri anlamalarına ve daha insan odaklı bir toplum oluşturmalarına yardımcı olabilir. Bu konuda açık iletişim ve anlayışlı bir yaklaşım, mülteci krizine karşı daha duyarlı ve etkili bir tutum benimsememize yardımcı olabilir. Şunu da unutmayalım ki hiç kimse durduk yerde mülteci olmaz, olmak istemez. Bu konuda mültecileri suçlayacağımız yerde acaba bizler de hatalar yaptık ve onları devlet ve millet olarak doğru yönlendiremedik mi diye derin derin düşünmeliyiz. TÜRKİYE’NİN SON YILLARDA YAŞADIĞI ÇOK CİDDİ MÜLTECİ KRİZİ, NE HATALAR YAPILDI Kİ OLDU. TÜRKİYE BAŞINDAN İTİBAREN NE YAPMALIYDI. Türkiye, son yıllarda ciddi bir mülteci kriziyle karşı karşıya kalmıştır, özellikle Suriye'deki iç savaşın etkisiyle milyonlarca Suriyeli mülteci ülkeye sığınmıştır. Bu süreçte bazı hatalar yapılmış olabilir ve muhtemelen yapılmıştır da. Başından itibaren farklı yaklaşımlar benimsenmiş olsaydı, krizin etkileri daha iyi yönetilebilirdi. Ancak unutulmamalıdır ki bu tür krizler karmaşık ve çok boyutlu olduğu için ideal bir çözüm bulunması her zaman mümkün olmayabilir. Çok zor da olabilir. Türkiye’nin yaşadığı mülteci krizinde bazı potansiyel hatalar ve alternatif yaklaşımlar: 1. Geç Reaksiyon: Türkiye, Suriye'deki iç savaşın başlamasıyla birlikte hızla büyüyen mülteci akınına daha hızlı ve etkili bir şekilde yanıt verme konusunda daha erken hareket edebilirdi. Bu, mültecilere daha iyi bir yerleşim ve yardım sağlayarak, krizin boyutlarını daha başlangıçta kontrol altında tutma fırsatını sunabilirdi. 2. Yeterli Uluslararası Destek: Türkiye'nin mülteci kriziyle başa çıkması için uluslararası toplumdan yeterli destek alamamış olması da bir hata olarak görülebilir. Daha erken aşamada uluslararası kuruluşlarla ve ülkelerle iş birliği sağlayarak, mülteci krizi yönetiminde daha etkili bir strateji oluşturulabilirdi. 3. Entegrasyon ve İstihdam Fırsatları: Mültecilerin uzun vadeli entegrasyonu ve topluma uyum sağlamaları için daha fazla destek ve istihdam fırsatları sağlanabilirdi. Bu, mültecilerin kendi geçimlerini sağlamalarına yardımcı olurken, ekonomik yükün daha dengeli bir şekilde dağıtılmasını sağlayabilirdi. 4. Kampların İyileştirilmesi: Mülteci kamplarının koşullarının daha iyi hale getirilmesi ve insan haklarına uygun yaşam alanları oluşturulması gerekiyordu. Daha iyi sağlık hizmetleri, eğitim imkanları ve temel ihtiyaçların karşılanması, mültecilerin yaşam kalitesini artırabilir ve insan onurunu koruyabilirdi. 5. Uzun Vadeli Planlama: Türkiye, mülteci krizine uzun vadeli bir perspektifle yaklaşarak, sürdürülebilir bir çözüm stratejisi oluşturmalıydı. Bu, mültecilerin kendi ülkelerine dönme veya yeni bir hayat kurma seçeneklerini daha iyi değerlendirmeyi içerebilirdi. 6. Diplomatik Çözüm Çabaları: Türkiye, Suriye'deki iç savaşın çözümü için daha aktif diplomasi çabaları gösterebilirdi. Çatışmanın sona erdirilmesine yönelik daha güçlü bir çaba, mülteci krizinin temel nedenlerine yönelik bir çözüm sunabilirdi. Bu noktalara ek olarak, mülteci krizlerinin çok karmaşık ve hızla değişen dinamiklere sahip olduğunu unutmamak önemlidir. Alternatif yaklaşımların etkili olup olmayacağı, bir dizi faktöre bağlı olarak değişebilir. Krizlerle başa çıkmak için ulusal ve uluslararası düzeyde iş birliği, empati, uzun vadeli planlama ve insan haklarına saygı gibi değerleri önemsemek her zaman kritik bir öneme sahiptir. Biliyoruz ki Türkiye'ye özellikle güneydoğu sınırından çok sayıda Suriyeli ve Afgan mülteci halen ülkemize girmekte. Halk oldukça tedirgin. Bu mültecilerden ve özellikle de kaçak göçmenlerden kurtulmak ama bunu yaparken de dünyadan tepki almamak için Dış işleri ve Devlet olarak neler yapabiliriz? § İnsani Yardım ve Temel İhtiyaçların Karşılanması: Mültecilere insani yardım sağlamak ve temel ihtiyaçlarını karşılamak önemlidir. Bu, uluslararası toplumda olumlu bir imaj yaratmanıza yardımcı olabilir. Mültecilerin barınma, gıda, su, sağlık hizmetleri ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarına dikkat edilmelidir. § Uluslararası İş birliği: Mülteci krizleri genellikle sadece bir ülkenin sorunu değildir. Uluslararası toplumla iş birliği yaparak, mültecilere yardım etmek ve yükü paylaşmak önemlidir. Birleşmiş Milletler, uluslararası insani yardım kuruluşları ve diğer ülkelerle iş birliği yaparak daha etkili bir çözüm bulabilirsiniz. § Gerçekçi Mülteci Politikaları: Mültecilerin girişini kontrol altında tutmak için gerçekçi ve sürdürülebilir mülteci politikaları oluşturulmalıdır. Bu politikalar, mültecilerin kimlik tespiti, kayıt altına alınması ve ihtiyaçlarının belirlenmesi gibi konuları içermelidir. § Sosyal Entegrasyon ve Eğitim: Eğer mültecilerin uzun vadeli olarak kalacakları düşünülüyorsa, sosyal entegrasyon ve eğitim gibi konulara da odaklanılmalıdır. Mültecilere dil eğitimi, meslek edindirme programları ve yerel topluma uyum sağlama destekleri sunulabilir. § İletişim ve Diplomasi: Dünya kamuoyunu bilgilendirmek ve durumu anlatmak için etkili iletişim stratejileri geliştirmek önemlidir. Mülteci krizini çözmek için atılan adımları ve çabalara vurgu yaparak, uluslararası tepkileri daha olumlu yönde etkileyebilirsiniz. § Sınır Kontrolü ve İnsan Kaçakçılığıyla Mücadele: Mülteci akışını kontrol altına almak için sınır güvenliğini artırmak ve insan kaçakçılığı ile mücadele etmek önemlidir. Bu hem ülke içinde güvenliği sağlamak hem de mültecilerin güvende olmasını sağlamak için gereklidir. § Uluslararası Hukuka Uyum: Mültecilerin haklarına saygı göstermek ve uluslararası hukuka uyum sağlamak önemlidir. Mültecilere uluslararası koruma sağlanmalı ve geri göndermeme ilkesine riayet edilmelidir. § Mültecilerin Geri Dönüşü: Mültecilerin ülkelerine güvenli bir şekilde geri dönmeleri için gerekli koşulların oluşturulması ve teşvik edilmesi önemlidir. Bu, mültecilerin kendi ülkelerine dönme isteğine ve güvenliğine bağlıdır. Unutmayın ki mülteci krizleri genellikle karmaşık ve uzun vadeli süreçlerdir. Sadece devlet düzeyinde değil, uluslararası toplumla iş birliği yaparak çözüm aramak önemlidir. Ayrıca, toplumun genel olarak mültecilere karşı olumsuz tutumlarına da çözüm odaklı yaklaşımlar geliştirmek gerekebilir. Mülteci Krizlerine daha insani yaklaşırken Kaçak Göçmenlik konusunda daha sert tutumlar ve kesin deport (ihraç) gereken uygulamalar yapılabilir. Uygulamalar göstermektedir ki Mültecilik insani, kaçak göçmenlik daha ziyade ticari amaçlıdır. Bir gün eğer bizler de bir şekilde mülteci durumunda kalırsak sığındığımız ülkeden neler bekleriz. Özellikle de kendimizden önce eş ve çocuklarımız için. ÖZELLİKLE MÜLTECİ KONUSUNDA YARDIMSEVER VE ULUSLARARASI ÇÖZÜMLER ARAYAN, KAÇAK GÖÇMEN KONUSUNDA FAZLA TAVİZ TANIMAYAN BİR ÜLKE OLMAK ZORUNDAYIZ. Esen kalın. Mehmet Asal

  • EĞİTİM, ÖĞRETİM VE ÖĞRENİM NE DEMEK?

    Mehmet ASAL K12 Okulları Yönetim ve İşletme Danışmanı Bir çocuğun gelişiminde sporun çok ciddi fiziksel, psikolojik ve bilişsel faydaları vardır. Beden eğitimi çocukların; büyük kas grubunu, ince motorlarını geliştirdiği gibi zaman kontrolü, hızlı düşünme, problem çözme gibi bilişsel yeteneklerinin de gelişmesine katkı sağlar. Eğitim kurumlarında gerçekleştirilen sanat çalışmalarının amacı da çocukta estetik duyarlılık, farklı bakış açısı, yaratıcı düşünme gibi becerilerin gelişmesine fırsat yaratmaktır. Çocuk; yaparak yaşayarak ve eğlenerek kendi başarısını ortaya koyar ve psikolojik olarak rahatlar. Ancak ülkemizde çocuklar sadece sınavlara odaklı, fiziksel ve sanatsal faaliyet zamanları bile ellerinden alınarak yarış atına çevrildikleri için ne yazık ki sağlıklı nesiller yetiştirememekteyiz. Ezbere dayalı, fiziksel ve zihinsel gelişmeden uzaklaştırıcı yapı değişmedikçe bizleri çok daha zayıf nesiller rakip edecek. Bir ülke için olmazsa olmaz ilk konu BEKA, Ülkenin güvenliğidir. İkinci ve en az onun kadar önemli bir konu da EĞİTİM’dir. Çok şanslı biri olmalıyım ki 27 sene Silahlı Kuvvetlerde, 20 sene kadar da Eğitim - Öğretim Kurumlarında işletme Müdürü, sonrasında da Danışman olarak görev yapmanın verdiği güven ve birikimle çok önemli olduğuna inandığım bir konuda, Eğitim konusunda bazı birikim ve düşüncelerimi dostlarım ve çevremdekilerle paylaşmak isteği ile bu yazıyı kaleme aldım. Eğitim, Öğretim ve Öğrenim ne demektir? İlk bakışta bu 3 kelimeyi birbirinden ayırmak ve farklarını söylemek oldukça zordur. Aslında buradaki belirsizlik ya da daha doğru bir söylemle bilgisizlik Türkiye’mizin içinde bulunduğu EĞİTİM Çıkmazının da kördüğümüdür. Düğümü çözebilmek için bu 3 kollu ipi iyice anlamamız gerekmektedir. EĞİTİM: (Ailede başlar ve hayat boyu devam eder) "Eğitim", genel olarak bireylere bilgi, beceri, değerler ve kültürel normlar gibi unsurları kazandırmak amacıyla yapılan sistematik bir süreçtir. Eğitim, bireylerin zihinsel, duygusal, sosyal ve fiziksel gelişimini desteklemek ve toplum içinde aktif bireyler olmalarını sağlamak için gerçekleştirilir. Eğitim, resmi (okullar, üniversiteler) ve gayri resmi (aile, çevre) olarak farklı şekillerde gerçekleşebilir. Eğitim sözcüğünün kökenine bakacak olursak Latince bir kelime olan ‘Educa’ kelimesinden gelmektedir. ‘’Yani bitki, hayvan ve çocukların bakımını içeren süreç’’ anlamına gelir. Bu kavrama biraz daha derinlemesine bakacak olursak ünlü eğitim psikologlarından Tyler’a göre eğitim; kişinin davranış örüntülerini değiştirme sürecidir. Durkchim’e göre fizik ve sosyal tabiatın insan üzerinde meydana getirdiği tesirlerdir. Gibi birçok tanım karşımıza çıkmaktadır. Felsefi akımlara göre de eğitimin farklı ve çeşitli tanımları vardır. Örneğin; İdealizme göre eğitim; özgür ve bilinçli insanoğlunun Tanrıya olan yükseltici uyum çabalarının sürecidir. Realizme göre eğitim; yeni kuşak bireylere kültürel mirası aktararak hayata hazırlama süreci olarak ifade edilir. Yani genel olarak bu tanımlardan yola çıkarak eğitimi bireyin davranışlarını değiştirme süreci olarak ele alabiliriz. Bu süreç doğum ile başlayan ve ölüme kadar devam eden uzun ve kapsamlı bir yoldur. ÖĞRETİM: (Okulda başlar, Öğrenci-Öğretmen ve Aile ayaklarından oluşur) "Öğretim", bilgi ve becerilerin aktarılması amacıyla eğitimciler tarafından gerçekleştirilen faaliyetleri ifade eder. Öğretim, öğrenenlere belirli konuları anlatmak, rehberlik etmek, materyal sunmak ve öğrenme süreçlerini desteklemek için kullanılan yöntemleri içerir. Öğretim süreci, öğretmenlerin ders planları hazırlaması, sunumlar yapması, etkileşimde bulunması ve öğrencilerin öğrenmelerini değerlendirmesi gibi aşamaları içerir. Bu iki kavramı karşılaştırdığımızda eğitim; iyi insan olma, ahlaki değerleri benimseme gibi hedefler barındırırken öğretimi ise bireye daha çok bilgi aktarımını sağlayan süreç olarak ifade edebiliriz. Yani eğitim kavramının öğretim kavramından çok daha geniş ve kapsamlı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Öğretim, öğretmeyi, bilgilendirmeyi, kendini geliştirmeyi, sormayı, sorgulamayı, aklını kullanmayı, bilim üretmeyi hedef alır. Eğitim ise sosyalleşmeyi, iyi bir insan ve iyi bir yurttaş olmayı, paylaşmayı, milli ve manevi değerlere sahip çıkmayı ve en önemlisi de sevgiyi, saygıyı, dostluğu öğretir. ÖĞRENİM: (Bireyin eğitim ve öğretimden aldığıdır) "Öğrenim", bireylerin bilgi ve beceri kazanmak amacıyla eğitim sürecine aktif olarak katıldıkları aşamadır. Öğrenim, eğitim sürecinin temel öğesi olarak kabul edilir. Bireyler, öğrenim yoluyla yeni bilgiler edinir, beceriler geliştirir ve deneyim kazanır. Öğrenim süreci, farklı öğrenme stilleri ve yöntemleri kullanılarak gerçekleşebilir. Bu kavramlar sıkça eğitim alanında kullanılır ve birbirleriyle iç içe geçmiş durumdadır. Eğitim süreci, öğretim ve öğrenimi içerir. Öğrenim ise; Eğitim ve Öğretimden alınanları kapsayan bireysel yetidir. Ne yazık ki ülkemizde EĞİTİM ve ÖĞRETİM sağlıklı olmadığı için bunların doğal sonucu olarak ÖĞRENİM de sağlıksız ve yetersiz durumdadır. Yine ülkemizin eğitim ve öğretime olan bakışını ele alacak olursak toplumumuzda ve daha kötüsü okullarımızda daha çok öğretimin ön planda tutulduğu, eğitimin ise çok daha geride kaldığını açıkça görebilmekteyiz. Okullar öğrencilere bilgi pompalayan makineler görevi görürken aileler de çocuklarının iyi bir meslek sahibi olma, statü elde etme, bol kazanç sağlama gibi sebeplerden dolayı eğitimi geri plana itip öğretimi kutsamaktadır. Bu yaklaşımla devam edileceğini düşünürsek ileride karşımıza baş edilemez sorunlar çıkaracaktır. (Sanki şimdilerde çıkmıyor mu?) Eğitim ve öğretimde başarı elde etmiş ülkelerin sistemleri incelendiğinde; bireylere temelde iyi bir eğitimin verildiğini ve öğretim sürecinin bunun üzerine bina edildiğini görmekteyiz. Mesela son yıllarda ismini sıkça duyduğumuz hatta bazen gına geldi dediğimiz Fin Eğitim Sistemi bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Finlandiya eğitim bakanı oluşturulan yeni sistemin temel amacının “topluma faydalı iyi insanlar yetiştirmek” olduğunu söylemektedir. Yani yeni sistemin amacının Pisa sınavlarında birinci olmayı amaçlamadığını veya uluslararası rekabet olmadığını görmekteyiz. Baktığımızda eğitime verilen bu değer beraberinde bu alandaki başarıları da getirmiştir. Eğitime bakış açısına ışık tutan bir diğer örnek de; Almanya’da bir lise müdürünün her sene başında öğretmenlere yolladığı mektuptur. Mektubun içerisinde şu ifadeler yer almaktadır. “Ben toplama kampından sağ kurtuldum ve gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi doktorların zehirlediği çocukları, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekleri gördüm. Bu nedenle sizden ricam öğrencilerimizin iyi bir insan olması için çaba harcayın” şeklindedir. Bu da ancak iyi bir eğitim üzerine inşa edilmiş öğretimle gerçekleşir. Kuru bir öğretim maalesef karşımıza insanlıktan uzak ve acımasız bireyler çıkarabilir. Biz de toplum ve eğitime gönül verenler olarak konuya hak ettiği değeri verdiğimizde ve öğretimi kutsallaştırmayıp bireylerin akademik başarılarını ön planda tutmadan sistemimizi inşa ettiğimizde daha nitelikli ve insani değerlere bağlı bireyler yetiştirebiliriz. Ülkemize geldiğimizde; anket ya da bir form doldurulurken en çok karşılaşılan soru: Öğrenim Durumunuz Nedir? Olmaktadır. Yukarıdaki tanımlara bakınca da en cevap verilemeyecek sorudur bu? Amaçlanan Öğretim Durumunun sorulmasıdır. Yani bitirdiğiniz son okulun seviyesi. Öğretim durumuna yazabileceğiniz seçenekler; İlköğretim, Ortaöğretim, Lise, Lisans, Yüksek Lisans, Doktora’dır. Bu cevaplar tamamen nicelikseldir. Kurumsalı belirtir. Yani öğretim sistemimizin müfredat içeriği, kalite ve kalkınmamıza katkı yetersizliği ne en ufak bir ışık tutmaz. Öğretim; okullar, kurslar ve üniversiteler vasıtasıyla bireylere hayatta gerekli olan bilgi ve kabiliyetlerin sistematik bir şekilde verilmesidir. Eğitim ise, bireyin doğumundan ölümüne süregelen bir olgu olduğundan ve politik, sosyal, kültürel ve bireysel boyutları aynı anda içinde bulundurduğundan, tanımının yapılması zor bir kavramdır. Bireylerin toplumun standartlarını, inançlarını ve yaşama yollarını kazanmasında etkili olan tüm sosyal süreçlerdir. Kişinin yaşadığı toplum içinde değeri olan, yetenek, tutum ve diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçlerin tümüdür. Seçilmiş ve kontrollü bir çevrenin (özellikle okulun) etkisi altında sosyal yeterlilik ve optimum bireysel gelişmeyi sağlayan sosyal bir süreçtir. Diğer bir ifadeyle Eğitim, önceden saptanmış esaslara göre insanların davranışlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizesidir. Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı olarak istedik değişme meydana getirme sürecidir. Eğitim iki alt kademeden oluşur: 1. Toplumsal Eğitim 2. Kurumsal Eğitim 1. Toplumsal eğitim (Ailesel eğitim de dahil) Bireyin, toplumun bir parçası olarak aileden başlamak üzere çevresindeki sosyal yapıdan aldığı eğitimdir. Geleneklere, dine, sınıfa vb. bağlı olan bu eğitim bireyin değer yargılarının yapısını oluşturur ve bir şekilde toplumun devamını sağlar. Daha sonraki yaşamında da beşerî ilişkileri veya öğrenci kariyeri anlamında aldığı eğitim de çok önemlidir. Topluma yönelik eğitim faaliyetlerinin ortak noktası; okul dışı, bir başka ifadeyle örgün eğitimin dışında kalmasıdır. Dolayısıyla, sosyal pedagoji; mecburî eğitimini tamamlamış olan veya buna paralel olarak bazı sosyal sorunlu kişiler için, genelde kamu kurum ve kuruluşlarınca düzenli, plânlı ve sistemli bir şekilde yürütülen yaygın eğitim faaliyetlerinin bütünüdür. 2. Kurumsal eğitim (Öğretim) Eğitimin okullaşmış halidir. Eğitimin profesyonel bir örgütlenme içinde bireye sağlanmasıdır. Ülkemizde halen mevcut Kurumsal eğitim sisteminde; Kalabalık sınıflara, okul sayısının yetersizliğine, eğitimin niteliği ve atanmayı bekleyen yeni mezun öğretmenlerin sayısının bir hayli fazla olmasına rağmen, okullarda yaşanan öğretmen sıkıntısına varıncaya kadar birçok sorun bulunmaktadır. Bunların yanı sıra doğrudan öğretim süreciyle ilgili sorunlar da vardır. Bu sorunların bazılarını; Öğrencilere gereksiz bilgi aktarım çabası, ya da tam tersi eksik bilgi verilmesi, Bilginin etkili bir biçimde aktarılamaması, Bilginin kalıcı ve anlamlı olmaması, Öğretim programlarının yoğun olması, Öğrenme ortamlarının niteliğinin yetersizliği, Kaynak, materyal, araç-gereç yetersizliği, Öğretmenlerden, öğrencilerden, çevreden kaynaklanan sorunlar ve Doğru yöntemlerin kullanılamaması Olarak sıralamak mümkündür. Kurumsal Eğitim 3 bacaktan oluşur: Öğrenci Okul (Öğretmen) Aile (Veli) Bunlardan biri eksik olursa, tıpkı bir otomobil tekerleğinin sadece 2 vida ve somunla aks eksenine dik duramaması gibi, eğitim düzlemi de ayakta duramaz. Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) eğitim endeksine de yansıyan çarpıcı veriler, "Türkiye'de eğitim sistemi neden istenilen seviyeye ulaşamıyor?" sorusunu da beraberinde getirmektedir. Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, fırsat eşitsizliğinden kaynakların kullanılmasına kadar eğitim sisteminin iyileştirilemeyen yönlerini aşağıdaki şekilde sıralamaktadır: 1- Eğitim politikalarının sürdürülebilir olmaması: Ulusal bir eğitim politikamız yok. Bakandan bakana, Yükseköğretim Kurumu (YÖK) başkanından YÖK başkanına değişen eğitim sistemi dikiş tutmuyor. Türkiye'nin acilen ulusal bir eğitim politikasına ihtiyacı var. Ülkeleri ayakta tutan ve ileriye taşıyan yegâne alan eğitim ise onu siyaset üstü bir yaklaşımla ele almamız gerekiyor. Eğitimde sil-baştan mantığı bırakılmalı, yönetim değişikliğiyle birlikte değişmeyecek, uzun soluklu uygulamalar hayata geçirilmelidir. 2- Sınavlar: Okullar sınavlara giriş bileti veren binalar olmuştur. Sınavlar eğitim sisteminin en büyük sorunudur. Türkiye'de okul, bilgi vermenin yanı sıra yaşam becerisi kazandıran en önemli kurum olmaktan çıkarak, sınavlara giriş için gerekli olan belgenin alınacağı bir binaya dönüştü. O nedenle okulu kıymetli yapmadığımız hiçbir sistemden verim bekleyemeyiz. Geldiğimiz süreçte sınavlar, eğitim-öğretim sürecinin olağan bir parçası olmanın ötesine geçti; tüm eğitim sisteminin amacı bir sıralama sınavına hapsedildi. Yani "sınav için eğitim" anlayışı tüm sistemi esir aldı. O nedenle bugün pek çok liseli okulda vakit kaybetmemek ve sınavlara hazırlanmak için kaydını açık liseye alıyor. Unutulmamalı ki sınav sistemi, aileler için hem maddi hem manevi büyük bir külfet haline geldi. 3- Fırsat eşitsizliği/eğitimde adalet ya da adaletli eğitim: Fırsat eşitliğini, eğitimde adalet ya da adaletli eğitimde aramalıyız. Anayasa'mızda belirtildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan her çocuğun eşit eğitim hakkı olmalı. Ancak, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde geleceği sınavlara bağlanan çocuklar için adil bir eğitim sürecinden bahsetmek mümkün değil. Bu farkı size birkaç örnekle açıklayayım. Öğrencilerin Liselere Geçiş Sistemi'nde (LGS) başarıları ile en güçlü ilişkiye sahip değişkenlerden biri okulun ve öğrencinin sosyo-ekonomik düzeyidir. LGS'de anne-babasının eğitim düzeyi ilkokul olan öğrenci ile anne-babasının eğitim düzeyi lisansüstü eğitim olan öğrenci arasında 120 puan fark var. Ülkeler arası değerlendirmelerde de en başarılı öğrencilerimiz sosyo-ekonomik olarak avantajlı olan ailelerin çocukları. Türkiye, 43 ülke arasında PISA'da en iyi performans gösteren öğrencilerinin daha çok sosyo-ekonomik olarak iyi ailelerin çocukları oldukları görülüyor. Türkiye'de en düşük ve en yüksek başarı ortalamalarına sahip bölgeler arasındaki başarı farkı, aynı sınıf seviyesindeki öğrenciler için neredeyse 3 yıllık öğrenme sürecine karşılık geliyor. 4- Eğitimin niteliği: Niceliğe boğulan eğitimde nitelik mumla aranıyor. Türkiye'de eğitim sistemi nicelik salgınına yakalandı. Yıllardır virüsü engellemek için aşı çalışmaları yapılıyor ama henüz sonuç alınamadı. Nicel ile nitel arasındaki anlam farkını çözdüğümüzde eğitimde yol almaya başlayacağız. Olumlu gelişmeler yok mu? Elbette var, son yıllarda okullaşma oranları, sınıf mevcutları gibi konularda nicelik açısından önemli mesafeler kat edildi. Ancak nitelik için aynı şeyi söylemek ne yazık ki mümkün görünmüyor. Örneğin; İlkokulu bitirmiş yaklaşık yedi çocuktan biri okuduğu basit bir metni dahi anlayamıyor. 12 yıllık zorunlu eğitimi tamamlayan bir öğrenci ancak 9 yıl eğitim almış kadar öğrenme düzeyine sahip olabiliyor. İlkokul ve ortaokulda haftada 5 saat matematik dersi verilmesine rağmen 2022 LGS'ye giren yaklaşık 85 bin öğrenci bir soruyu dahi doğru yanıtlayamıyor. 2022 Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) Temel Yeterlilik Testinde (TYT) tek bir neti olmayan aday sayısı yaklaşık 97 bin. 5- Temel becerilerin kazandırılamaması: Öğrenciler okuduğunu anlamıyor, dört işlem yapamıyor. Türkiye'de temel eğitimi bitirmesine rağmen okuduğunu anlamayan, dört işlem becerisi dahi kazanamamış öğrencilerin oranları azımsanmayacak düzeyde. Öyle ki, ilkokulu bitirmiş yaklaşık yedi çocuktan biri okuduğu basit bir metni anlayamıyor. Oysa son yıllarda uluslararası değerlendirme çalışmalarındaki başarılarıyla dikkat çeken Singapur, Kore, Japonya, Avusturya gibi ülkelerdeki öğrencilerin neredeyse tamamı temel yeterlik düzeyinin üzerinde performans gösteriyor. En basit ifadeyle bu ülkelerdeki eğitim sistemleri, öğrencilerin içine doğdukları koşullardan bağımsız olarak onlara hayat boyu öğrenme fırsatları için gereken eğitim temelinin atılmasını sağlıyor. Bizde ise çocukların yüzde 37'si matematikte, yüzde 26'sı okumada, yüzde 25'i fende temel becerilere dahi sahip değil. 6- Eğitimin istihdama geçişe hizmet etmemesi: Gençler, okulun geleceğe katkısına şüpheyle bakıyor. Üniversiteler işsizliği ertelemek için bir yola dönüştü. Yüzlerce üniversite var ama genç yetişkinler işsiz, işverenler ise mezunların niteliğinden şikayetçi. OECD raporuna göre Türkiye hem yükseköğretim mezunlarının hem de ortaöğretim mezunlarının istihdam oranlarının en düşük olduğu OECD ülkesi. 25-64 yaş aralığındaki ortaöğretim mezunu dâhi olmayanların istihdam oranı yüzde 50, ortaöğretim mezunlarının istihdam oranı yüzde 59, yükseköğretim mezunlarının istihdam oranı yüzde 72. Türkiye'de eğitim düzeyinin artması, işsizliğin azalması yönünde beklenen katkıyı dahi sunmuyor. Türkiye'de yükseköğretim mezunlarının işsizlik oranları ile daha alt düzeyde eğitim almış olanların işsizlik oranları arasında önemli farklılıklar bulunmuyor. 25-34 yaş aralığındaki genç yetişkinler arasında ortaöğretim mezunu dâhi olmayanlar içinde işsiz olanların oranı yüzde 14, ortaöğretim mezunu olanların içinde işsiz olanların oranı yüzde 13 ve yükseköğretim mezunu olanların içinde işsiz olanların oranı ise yüzde 14 düzeyinde. Türkiye'de, 18-24 yaş aralığındaki nüfusun yarısından fazlası (yüzde 59,9) eğitimde değil. Bu yaş grubunda eğitim sisteminin dışına çıkmış gençlerin nerede olduğuna bakıldığında ise yarısından (yüzde 27,7) daha azının istihdamda olduğu görülüyor; geri kalan kısmının (yüzde 32,2) ise ya işsiz olduğu ya da çalışmadığı ve iş aramadığı sonucuna ulaşılıyor. 7- Öğretmenin sistemdeki konumu-itibarı: Öğretmene atfedilen değer branşından çıkan soru sayısıyla doğru orantılı. Yıllar içinde bilgiye ulaşmanın yöntemleri değişti. Eğitim sistemimiz ise ne yazık ki bu hıza ayak uyduramadı ve öğretmenliğin toplumsal statüsü değişti. Bugün öğretmenlik mesleği teknik sınav hazırlayıcı lığı ve mekanik bilgi aktarıcılığına indirgendi. Öğretmenlere atfedilen değer ne yazık ki branşlarından çıkan soru sayısıyla doğrudan ilişkili hale geldi. Öğretmenler kısa zamanda daha çok içeriğin aktarılabileceği öğretim yöntemlerine yönelmek zorunda kalıyor, öğrenciler için bilgiyi anlamlandırmak ve öğrenmekten keyif almak geri plana atılıyor. Öğretmenlik mesleğinin statüsünün ve itibarının yeniden tesis edilmesine ihtiyaç var. 8- Kaynakların verimli kullanılamaması: Kaynak var. Çıktı nerede? Türkiye'de her yıl merkezi bütçeden aslan payı eğitime ayrılır. Ancak eğitime yapılan harcamaların pozitif ekonomik çıktılar sağlaması, eğitimin nitelikli insan kapasitesini artırma gücüne ve kaynakların etkin kullanımına bağlıdır. Bütçeden en yüksek pay eğitime ayrılsa bile, neredeyse yarım milyon öğrenci hala 50 kişilik sınıflarda eğitim görmektedir. 18-24 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 62'si eğitimlerini yarım bırakmaktadır. Yükseköğretim mezunu her 4 gençten 1'i işsizdir. Her 3 gençten 1'i; ne eğitimde ne istihdamda. Öğrenci başına yapılan eğitim harcamaları OECD ortalamasının yarısından daha az. Hane halkının yüklendiği eğitim maliyeti OECD ortalamasından iki kat fazla. Bu göstergelerle eğitim sistemimizde kaynakların verimli kullanılabildiğini söylemek ne yazık ki mümkün değil. 9- Öğretmen yetiştirme süreçlerinin çağın ihtiyaçlarıyla uyumlu olmaması: Eğitim fakültelerine dikkat. Eğitim fakültelerinin geleceğe uygun bir programlamaya ihtiyacı bulunuyor. 21'inci yüzyıl Türkiye'sinde "Nasıl bir öğretmen yetiştirmek istiyoruz?" sorusunun cevabı net olarak ortaya konmuş değil. Bu da etkili öğretmen yetiştirme modelinin oluşturulmasının önünde büyük engel teşkil ediyor. Bu sebeple, Türkiye'de hem uluslararası eğitim politika önerilerini hem de ulusal ihtiyaçları göz önünde bulundurarak oluşturulmuş öğretmen yetiştirme programlarından söz edemiyoruz. 10- İkili eğitimin sonlandırılamaması: Fırsat eşitliği bağlamında okullar arası altyapı ve imkân farklılıklarının giderilmesi ve her çocuğun hak ettiği nitelikli eğitimi alabilmesi için ikili eğitimin tamamen sonlandırılması artık bir tercihten ziyade zorunluluk haline geldi. 2021 yılı itibarıyla ikili eğitimde okuyan ilkokul öğrencilerinin oranı yüzde 37,3, ortaokul öğrencilerinin oranı yüzde 27,6 ve lise öğrencilerinin oranı ise yüzde 4,2. EĞİTİM SADECE OKULDA MI VERİLİR? Yazımın en başında belirtmiştim. Bunu tekrarlamakta büyük fayda görüyorum. EĞİTİM: (Ailede başlar ve hayat boyu devam eder) Çocukların anne şefkatini eksiksiz doya doya yaşaması psikologların altını özellikle çizdikleri bir konudur. Çocukların çok erken yaşlarda kreş ve okula gönderilmesinin de farklı travmalara yol açabileceği aynı uzmanlar tarafından vurgulanmaktadır. Eğitimin sadece okulda verilebileceği, okul dışında bunun gerçekleştirilemeyeceği, gerçekleştirmek için de yeterli birikimin ve anlayışın olmadığı, ailede bile bu konuda yetersizlikler olduğu gerçeği de maalesef kabul edilmek zorundadır. Çünkü eğitim ailede başlar, okullarda koordineli hâle getirilir ve hayatın her merhalesinde yaşanır. Bu, eğitimin insanda vücuda gelmesinin ve davranışa dönüşmesinin yegâne şartıdır ki şu an bütün eğitim yükünü sadece okullara yüklemiş olmanın acı çaresizliği ile karşı karşıya bulunmaktayız. Peki, gerçekten bu durum geçmişte de böyle miydi? Kesinlikle hayır! Çünkü eğitim, hayatın her yerindeydi ve hayatın kendisiydi. İnsan hem sokakta/ çevrede hem ailede hem de toplum içinde eğitilirdi. Geçmişte bir çocuğun anne ve babasından sonra köy, mahalle veya kasaba halkı, çocuk açısından otokontrol aracıydı. Eğitim; sadece okulun değil, başta aile olmak üzere çocuğun bütün paydaşlarının da vazifesidir. Bu paydaşlık durumu, aynı mahallede, aynı köyde, aynı çevrede beraber yaşamak olarak da tarif edilebilir. Fakat hayatımızın her merhalesinde çeşitli değişim süreçleri ile karşı karşıya kalmaktayız. Günümüzde bir kimse başka birinin çocuğunu sorumluluk noktasında uyarmaya kalkıştığında çocuğun ailesinin, çocuğu uyaran şahıs öğretmen bile olsa kavgaya yeltenmesi başka nasıl açıklanabilir? Hata ve yanlışlarına rağmen bu aşırı sahiplenme refleksi hangi ruh hâlinin tezahürüdür? Çocuğun eğitimini sadece bir kuruma havale ediyorsak ve diğer kurumlar da “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” anlayışına sahipse eğitim problemlerimizin çözülmesi mümkün müdür? ROL MODEL SIKINTISI Bugün eğitim açısından en büyük sıkıntılarımızdan biri de çocuğun önüne rol model şahsiyetler koyamama çaresizliğimizdir. Annenin ve babanın söyledikleri bazen çocuğa ters gelebilir. Tecrübeli eğitimciler; ebeveynlerin, çocuk için değerli olan kimselerle iş birliği yapmasını tavsiye eder. Çocuğun değer verdiği kimse, eğer o çocuk için bir anlam taşıyorsa yapacağı nasihatler ve çizeceği yol haritaları da çocuk nezdinde karşılık bulacak ve biraz sitemle karışık tavsiyeler çocuğun hayatında çok özel dokunuşlara dönüşebilecektir ki anne babaların yapacağı bu kritik manevralar bazen hayati neticeler verebilir. Bütün bu anlatılanların yanında, her çocuğun kendine ait bir ruh ve duygu dünyası olduğu da unutulmamalıdır. Öyle ki bir insana söylediğimiz sözün tesirli olabilmesi için öncelikle nasihatte bulunan kimsenin aynı konuya kendisinin hassasiyet göstermesi elzemdir. “Davranışlarımızla ortaya koyduklarımız, sözlerimizle ilettiklerimizden daha tesirlidir.” ÇOCUKLARIN ERKEN YAŞLARDA OKULA GÖNDERİLMESİ Bütün bunların yanında çocukların temelden anne şefkatini eksiksiz doya doya yaşaması çocuk psikologlarının da altını özellikle çizdikleri bir konudur. Bugün modernizmin çarkları arasında ezilen hayatlar, daha rahat yaşamak ve para kazanmak adına çocuklarını hiç tanımadıkları kimselere emanet etmek zorunda kalabilmektedirler. Çocuğun öncelikle ailede yani yakın çevrede temel değerleri öğrenmesi çok önemlidir. Sınavlarda daha iyi hazırlanmak isteyen milyonlarca öğrencimiz okulu bırakıp açık liseye yönelerek hataların en büyüğünü yapıyor. Haftanın 5 günü 40 saate yakın sürede sınıfta alamadığını, dinlenmesi, sosyalleşmesi gereken bir çocuğun hafta sonu 4*5 saatte almasını beklemek ne kadar akıl işidir? Gelişmiş ülkelerde bu tarz dershanelerin varlığını hiç duydunuz mu? Başta öğretmenleri, aileleri ve yakın çevreleri olmak üzere hiç kimse, onlara, okulun dershane olmadığını hatırlatmıyor mu? Peki biz ne yapıyoruz? Eğitimi çoktan rafa kaldırdık, öğretimi de sınav kazanmaya indirgedik! Sınavda soru çıkmayan dersleri külfet gibi gören, yılda 200 bin test çözmekle övünen gençler yetiştiriyoruz. Eğitimden tek beklentimizi sınavlar mı? Öğrencilerinizden tek beklentiniz hızlı test çözüyor olmak mı? Açık öğretimin amacı, zamanında okula gidemeyen, çalışmak zorunda kalan ya da bilgilerini tazelemek isteyen yetişkinlere yeni bir şans yaratmak mı yoksa onları zorunlu eğitim çağındayken okulundan, öğretmeninden, spordan, sanattan, mesleki derslerden ve sosyal bilimlerden kopartmak mı? Türkiye’de eğitim ve öğretim sürekli problemli. Eğitim hayat boyu. Öğretim ise bunun okullarda verilen kısmı olarak tanımlanıyor. Çocuklar öğretim alanında okullarda sadece sınav odaklı yetişiyor. Oysa özellikle 11-20 yaş arası gençlerin bedensel ve sanatsal beceri kazanmaya ve yeteneklerinin ortaya çıkarılmasına çalışılması gerekmez mi? Bu yolda Türkiye’de yapılan hatalar nelerdir? Daha sağlıklı, yetenekli ve bilgili gençler yetişmesi için eğitim ve öğretim sistemi ne şekilde reforme edilmelidir? 1. Çok Yönlü Bir Eğitim Anlayışı Benimsenmelidir: Eğitim sadece akademik başarıya dayalı olmamalıdır. Öğrencilerin bedensel, zihinsel, duygusal ve sanatsal gelişimini destekleyen bir müfredat oluşturulmalıdır. Spor, sanat, müzik, drama gibi alanlar da eğitimde yer almalıdır. 2. Öğrenci Merkezli Bir Yaklaşım Geliştirilmelidir: Öğrencilerin ilgi ve yetenekleri dikkate alınarak öğrenme deneyimleri tasarlanmalıdır. Bireysel farklılıkları gözetmek, öğrencilere kendi öğrenme yolculuklarını keşfetme fırsatı verir. 3. Eleştirel Düşünme ve Problem Çözme Yeteneklerini Geliştirilmelidir: Sadece bilgiyi ezberlemek yerine, öğrencilere eleştirel düşünme, analiz yapma ve problemleri çözme becerileri kazandırmaya odaklanan bir eğitim anlayışı benimsenmelidir. Bu, öğrencilerin gerçek dünya problemleriyle başa çıkabilmelerini sağlar. 4. Öğretmen Eğitimine Önem Verilmelidir: Öğretmenler, eğitim sistemini şekillendiren en önemli unsurdur. Onların mesleki gelişimine ve sürekli eğitimine yatırım yapılmalıdır. Modern öğretim yöntemleri, psikoloji ve pedagoji konularında güncel bilgilerle donatılmalıdır. 5. Sınav Odaklı Değil, Öğrenmeye Dayalı Değerlendirme yapılmalıdır: Sınavlar yerine proje tabanlı çalışmalar, sunumlar, portfolyolar gibi farklı değerlendirme yöntemleri kullanılmalıdır. Bu, öğrencilerin anlama ve uygulama becerilerini ölçmeye daha uygun olacaktır. 6. Teknoloji Eğitimde Etkin Kullanılmalıdır: Günümüzde teknoloji, öğrenme deneyimlerini zenginleştirebilir. Eğitim materyallerinin dijitalleştirilmesi, uzaktan eğitim seçeneklerinin sunulması ve eğitimde interaktif araçların kullanılması eğitimi daha erişilebilir ve çekici hale getirebilir. 7. İş birliği ve Öğrenci Katılımı Teşvik Edilmelidir: Öğrencilerin birbirleriyle iş birliği yapabileceği, projeler üretebileceği ve kendi öğrenme süreçlerine katkıda bulunabileceği ortamlar yaratılmalıdır. Grup çalışmaları ve bu gibi ortamlar öğrenmeyi daha anlamlı hale getirir. 8. Sürekli Değerlendirme ve İyileştirme: Eğitim sistemi düzenli olarak değerlendirilmeli ve ihtiyaç duyulan yerlerde iyileştirmeler yapılmalıdır. Öğrenci, öğretmen ve veli geri bildirimleri dikkate alınarak sistem sürekli olarak güncellenmelidir. Unutmayalım ki eğitim reformu uzun vadeli ve kapsamlı bir çaba gerektirir. Bu öneriler, Türkiye'nin eğitim sistemindeki zorlukları aşmak için bir başlangıç noktası olabilir. Yukarıdaki incelememizde de gördüğümüz gibi, Türkiye’de üniversiteler de özellikle nitelik ve kısmen de nicelikleri bakımından yetersizdir. Öğrenciler üniversitelere merkezi bir sınav sistemi sonucu yerleştirilir. Bu durumda da tüm Öğretim dönemi sınav ve test çözme odaklı geçmektedir. Gençler sadece ezbere dayalı ve soru çözme hızına bağlı olarak başarılı addedilmektedir. Bu yanlıştan kurtulmak için üniversitelere öğrenci seçilirken nasıl bir eliminasyon ya da seçim yapılabilir. 1. Çok Kriterli Seçim Süreci: Yalnızca merkezi bir sınav sonucuna dayalı değil, öğrencilerin genel akademik başarıları, ilgi alanları, yetenekleri, liderlik potansiyeli ve sosyal katkıları gibi bir dizi kriteri göz önünde bulunduran bir seçim süreci oluşturulabilir. Bu tür bir yaklaşım, öğrencilerin sadece sınav sonuçlarına değil, geniş bir yelpazede yeteneklerine ve potansiyellerine göre değerlendirilmesine olanak tanır. 2. Portfolyo Değerlendirmesi: Öğrencilere, lise yılları boyunca gerçekleştirdikleri projeler, yazılar, sanatsal çalışmalar ve diğer başarıları içeren portfolyolar hazırlama fırsatı verilebilir. Bu portfolyolar, öğrencilerin sadece akademik değil, aynı zamanda yaratıcılık, liderlik ve iş birliği gibi becerilerini de göstermelerine yardımcı olabilir. 3. Mülakat ve Yetenek Testleri: Öğrencilere bireysel veya grup mülakatları ile yetenek testleri gibi yöntemler uygulanabilir. Bu, öğrencilerin iletişim becerilerini, analitik düşünme yeteneklerini ve diğer özgün niteliklerini değerlendirmenin bir yolu olabilir. 4. Lise Eğitimi Kalitesinin Artırılması: Üniversiteye kabul sürecini iyileştirmenin yanı sıra, lise eğitimindeki sınav ve test odaklı yaklaşımın değiştirilmesi de önemlidir. Öğrencilere eleştirel düşünme, problem çözme, iletişim ve iş birliği gibi becerileri geliştirmeye yönelik bir müfredat sunulabilir. 5. Yurtdışı ve Batı Örneklerine Bakmak: Yurtdışındaki üniversite seçim süreçlerini inceleyerek, öğrenci seçiminde kullanılan farklı yöntemleri öğrenebilirsiniz. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'nde çok çeşitli kriterler kullanılarak öğrenci seçimi yapılır ve sınav sonuçları sadece bir parçasıdır. İngiltere'de ise UCAS başvuru sistemi, öğrencilerin kişisel beyanlarını, referanslarını ve ilgi alanlarını da değerlendirmeye alır. 6. Eğitimde Toplumsal Değişim ve Farkındalık: Eğitimde sadece bir reform yapmak yeterli değil, aynı zamanda toplumsal bir değişim ve farkındalık oluşturmak da önemlidir. Öğrenci, veli, öğretmen ve toplumun genelinde eğitimin amacı ve önemi konusunda farkındalık yaratmak, sistemin daha iyiye doğru evrilmesine yardımcı olabilir. Türkiye'de gerçekleştirilecek reformların, Türk toplumunun ihtiyaçları, değerleri ve kaynaklarına uygun şekilde tasarlanması gerekmektedir. Yurtdışı örneklerini inceleyerek fikir edinmek faydalı olabilir, ancak kopyala-yapıştır bir yaklaşım yerine yerel ihtiyaçları gözeten özgün bir sistem oluşturmak daha etkili sonuçlar doğurabilir. Ülkemizde gençlerden istenen ve eğitim sisteminden beklenen dört temel unsur vardır. Bunlar çocuklarımızın: Özgüvenli yetişmesi, İçindeki potansiyeli açığa çıkaracak bedensel ya da sanatsal uğraşısı olması, İkinci bir dili anadil seviyesinde konuşup yazabilmesi, Akademik yeterliliğe sahip olmasıdır. Saygılarımla. Mehmet ASAL

  • YANLIŞ BİLDİKLERİMİZ

    DERLEYEN : Mehmet ASAL Güzel Türkçemizde çok anlamlı deyişler ve sözler vardır. Bizler bunları sıklıkla kullanmamıza rağmen birçok kere bilmeden hatalı söyler anlamını yanlış düşünürüz. . Ben aşağıda sizlere tam 34 adet deyiş vereceğim. Kendinizi bir test edin. Bakalım kaçını doğru biliyor/doğru kullanıyorsunuz? SIRA NO : 1 YANLIŞ BİLİNEN : "Su küçüğün, söz büyüğün." DOĞRUSU : Sus küçüğün, söz büyüğün. AÇIKLAMASI : İlk cümlede geçen su ile ikinci cümlede geçen söz arasında bir bağ kurulamaz, çünkü saçma bir anlam çıkar ortaya! Ama doğrusunu okuduğumuz zaman tamam deriz. SIRA NO : 2 YANLIŞ BİLİNEN : "Su uyur, düşman uyumaz." DOĞRUSU : Doğrusu: Sü uyur, düşman uyumaz. AÇIKLAMASI : Sü, 'asker' demek. Yani deyimimiz diyor ki, "Asker uyur, düşman uyumaz." SIRA NO : 3 YANLIŞ BİLİNEN : "Güzele bakmak sevaptır." DOĞRUSU : Güzel bakmak sevaptır. AÇIKLAMASI : İslam dini, hatta tüm dinler canlılara “güzel” bakmayı emreder. SIRA NO : 4 YANLIŞ BİLİNEN : "Saatler olsun!" DOĞRUSU : Sıhhatler olsun! AÇIKLAMASI : Genelde tıraş olduktan sonra sağlıklı olunması temennisidir SIRA NO : 5 YANLIŞ BİLİNEN : "Sıfırı tüketmek." DOĞRUSU : Zafiri tüketmek AÇIKLAMASI : Zafir, 'nefes' demektir, yani 'nefesi tüketmekten' bahsediliyor. SIRA NO : 6 YANLIŞ BİLİNEN : "Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz." DOĞRUSU : Ane gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz. AÇIKLAMASI : Deyimde aslında bahsedilen Ane, Bağdat'ta / Bağdat Yolu üzerindeki bir yar, yani bir uçurum. "Ane gibi uçurum olmaz demek. SIRA NO : 7 YANLIŞ BİLİNEN : "Azimle sıçan mermeri deler! DOĞRUSU : Azimli sıçan mermeri deler! AÇIKLAMASI : En saçma değişime uğramış sözdür. Fareler isterse mermeri delebilir. SIRA NO : 8 YANLIŞ BİLİNEN : "Enikonu." DOĞRUSU : Önü sonu. AÇIKLAMASI : Doğrusu 'önü sonu'. Deyimin kullanılma yeri de 'bir şeyin etraflı şekilde belirtmek' anlamındadır... SIRA NO : 9 YANLIŞ BİLİNEN : "Göz var nizam var." DOĞRUSU : Göz var izan var. AÇIKLAMASI : İzan: anlayış, anlama yeteneği. Nizam: düzen, kural SIRA NO : 10 YANLIŞ BİLİNEN : "Elinin körü." DOĞRUSU : Ölünün kûru. AÇIKLAMASI : Kûr: mezar, gömüt SIRA NO : 11 YANLIŞ BİLİNEN : "Aptala malum olurmuş." değil DOĞRUSU : Abdal'a malum olurmuş. AÇIKLAMASI : Abdal: Ermiş, bilgin. Bilgin kişi hemen sezer. SIRA NO : 12 YANLIŞ BİLİNEN : "Geçti Bolu'nun pazarı, sür eşeği Niğde'ye." değil DOĞRUSU : Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye. AÇIKLAMASI : Bor, Niğde’nin her hafta pazar kurulan bir İlçesi. SIRA NO : 13 YANLIŞ BİLİNEN : "Haydan gelen huya gider." değil DOĞRUSU : Hayy'dan gelen Hu'ya gider. AÇIKLAMASI : Hayy, Hu: Tanrı’nın İslam dinindeki isimlerinden ikisi SIRA NO : 14 YANLIŞ BİLİNEN : "Kısa kes Aydın havası olsun!" DOĞRUSU : Kısa kes Aydın abası olsun! AÇIKLAMASI : Aba bir giysidir ve Aydın efesinin abası kısa ve dizleri açıktır SIRA NO : 15 YANLIŞ BİLİNEN : "Fukaranın düşkünü beyaz giyer kış günü." değil DOĞRUSU : Zürafanın düşkünü, beyaz giyer kış günü. AÇIKLAMASI : Daha önce iyi bir durumda olan kişi bu konumunu kaybettiğinde uygun olmayan, yersiz davranışlarda bulunur demektir. Ancak buradaki zürafa bizim bildiğimiz hayvan türü zürafa değil zarafetine önem veren kişi anlamındadır . Denizciler arasında espri mahiyetinde bu deyiş şöyle de kullanılır. DENİZCİNİN ŞAŞKINI BEYAZ GİYER KIŞ GÜNÜ. SIRA NO : 16 YANLIŞ BİLİNEN :"Altı kaval, üstü şişhane." değil DOĞRUSU : Altı kaval, üstü şeşhane AÇIKLAMASI : Kaval: namlu mermiyi nereye atacağı çok da kestirilemeyen düz bir borudur. Şeşhane: mermiyi atış ekseni etrafında döndürerek çok daha hassas nişan almayı sağlayan altı yivli namludur SIRA NO : 17 YANLIŞ BİLİNEN : "Eşek hoşaftan ne anlar?" DOĞRUSU : Eşek hoş laftan ne anlar? AÇIKLAMASI : Eşek ile hoşafın doğrudan bir ilgisi olmayıp, yanlış bilenler suyunu içer tanesini bırakır diye açıklarlar. Oysa eşek hoşaf verildiğinde tanelerini de yemektedir. Buradaki konu üzüm değil, HOŞ KELAM anlamında, hoş laftır. SIRA NO : 18 YANLIŞ BİLİNEN : "Su içene yılan bile dokunmaz." DOĞRUSU : Su içen yılana bile dokunulmaz. AÇIKLAMASI : Muhtaç ve biçare kişilere dokunulmamalı anlamında SIRA NO : 19 YANLIŞ BİLİNEN : "(Kaba) ağaç dalıyla gürle." DOĞRUSU : (Kaba) ağaç yaprağıyla gürler. AÇIKLAMASI : İnsan önemli işleri akrabası, yakınları, yandaşlarından güç alarak daha kolay yapar. SIRA NO : 20 YANLIŞ BİLİNEN : "Ziyaretin kısası makbuldür." DOĞRUSU : Ziyaretin kısas’ı makbuldür. AÇIKLAMASI : Yani karşı ziyaret yapılması gerekir. SIRA NO : 21 YANLIŞ BİLİNEN : "İnce eleyip sık dokumak." DOĞRUSU : İnce eğirip sık dokumak.. AÇIKLAMASI : Eğirmek, yün pamuk gibi İpliklerin iğ ile bükülüp iplik durumuna getirildikten sonra dantelin/giysinin sık şekilde örülmesi anlamındadır. SIRA NO : 22 YANLIŞ BİLİNEN : "Burası Muş’tur Yolu yokuştur." DOĞRUSU : Burası Huş’tur Yolu yokuştur. AÇIKLAMASI : Meşhur Yemen Türküsünde Burası Muş`tur, yolu yokuştur. Sözünün doğrusu, Burası Huş`tur şeklindedir. (Huş, Yemen`in vilayetidir. Yemen neresi, Muş, neresidir Allah aşkına? SIRA NO : 23 YANLIŞ BİLİNEN : "Kelli Felli." DOĞRUSU : Kerli, Ferli. AÇIKLAMASI : Ker: kuvvet Fer: İktidar anlamındadır. SIRA NO : 24 YANLIŞ BİLİNEN : "Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer!" DOĞRUSU : Sütten ağzı yanan ayranı üfleyerek içer! AÇIKLAMASI : Ayran ve süt içilen gıdalar olup süt sıcak ve soğuk içilmesine rağmen ayran her zaman soğuk içilir. SIRA NO : 25 YANLIŞ BİLİNEN : "Darısı başıma." DOĞRUSU : Darisi başıma. AÇIKLAMASI : Darisi (ilacı) başıma. Saçı dökülenler için söylenmiş söz. SIRA NO : 26 YANLIŞ BİLİNEN : "Eski camlar bardak oldu." DOĞRUSU : Eski Çamlar bardak oldu. AÇIKLAMASI : Eski çam ağaçları oyulup tahta bardak yapılırmış Deyim oradan geliyor. Zaten camın eskisi diye bir tabir olmaz. Beydağlarında konuşlanmış, ormancılıkla ilgilenen Yörükler yaşını başını almış çamları keser kereste yapıp, arta kalan materyalden bardak kap kacak gibi şeyler yaparlar. BAZI DEYİMLER : SIRA NO : 27 DEYİM : "TABAKANEYE BOK YETİŞTİRMEK’ AÇIKLAMASI : Eski deri atölyelerinde derinin işlendiği, yani tabaklanıp kullanıma hazır hale getirildiği yerlere tabakhane denir. Henüz tabakama işlemi kimyasallarla yapılmadığı dönemlerde derileri tabaklamak için köpek pisliği kullanılırdı. Bunun sebebi ise; köpek pisliğinde bulunan ve tabaklama reaksiyonlarının gerçekleşmesi için gereken enzimlerdir. Ve tabi ki bu enzimlerin faaliyet gösterebilmeleri için malzemenin çok acil olarak tabakhaneye yetişmesi gerekir. SIRA NO : 28 DEYİM :‘ "İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK’ AÇIKLAMASI : Giyim kuşamına özen göstermiş şık kıyafetleriyle dikkat çeken insanlar hakkında ”iki dirhem bir çekirdek” sözü kullanılır. Bu yakıştırma ağırlık ölçüsü olarak okkanın kullanıldığı eski devirlerden kalmadır. Belki biliyorsunuz; bir okka bugünkü ölçülerle 1283 gram tutar. Okkanın dört yüzde birine dirhem adı verilir (Şimdiki gram ile aynı birim olduğunu sanarak gram diyecek yerde dirhem denilmesi hatalıdır.) Dirhem daha ziyade hassas teraziler için kullanılan bir ölçüdür. Ancak sarraflar dirhemden daha hassas ölçümler için bir ağırlık birimi daha kullanırlar. Buna çekirdek (keçiboynuzu çekirdeği) denir ki toplam 5 santigram karşılığıdır. Eski devirlerin en kıymetli parası olan bir Osmanlı altını toplam iki dirhem bir çekirdek ağırlığa sahiptir. Bu durumda süslenmiş kimselere iki dirhem bir çekirdek yakıştırmasında bulunanlar mecaz yoluyla onlara altın demiş olurlar ki bizce pek zarif bir nüktedir. SIRA NO : 29 DEYİM : "PABUCU DAMA ATILMAK" AÇIKLAMASI : Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkârların bağlı bulunduğu teşkilat, ticaretin yanında sosyal hayatı da düzene sokuyordu. Kusurlu işin önüne geçmek için de ilginç bir önlem alınmıştı. Tamir ettirdiniz ayakkabı kusurlu çıktı diyelim. Böyle durumlarda heyet şikâyeti ve sanatkârı dinliyor. Eğer şikâyet eden gerçekten haklıysa, o ayakkabıların bedeli şikâyetçiye ödeniyordu. Ayakkabılar da ibret-i âlem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılıyordu. Böylece pabuçları dama atılan ayakkabıcı maddi kazançtan da oluyor ve gerçekten pabucu dama atılmış oluyordu. SIRA NO : 30 DEYİM : "AĞZINA TÜKÜRMEK’ AÇIKLAMASI : Vaktiyle, saçma sapan şiirler yazan bir şair, Molla Camii’nin meclisinde, -Üstat, demiş, dün gece rüyamda şiirler yazıyordum ki Hızır Aleyhi selamı gördüm. Mübarek ağzının tükürüğünden bir parça benim ağzıma tühledi. Molla Camii, adamın şiirlerinde keramet sezilmesi için böyle söylediğini ve yalancı şöhret peşinde koştuğunu anlayıp cevabı yapıştırmış: - Be ahmak, öyle değil. Bence Hızır Aleyhi selam bu şiirleri senin yazdığını görünce yüzüne tükürmek istemiş, ama o sırada ağzın açık olduğundan, tükürük ağzına girmiş! (İstanbul/EVRENSEL) SIRA NO : 31 DEYİM : "TEŞBİHTE HATA OLMAZ" AÇIKLAMASI : TDK: "yeri geldiği zaman çirkin, kaba bir benzetme ile anlatıma daha etkili bir hava verilmesi, saygısızca bir davranış değildir, kimse bundan alınmamalıdır" anlamında kullanılan bir söz. Doğrusu: ''Teşbih hata kaldırmayan bir durum olup, benzetme yapılırken hata yapılmaması gerektiği anlamını taşır.'' Kaynak: Aksoy, Ömer Asım (1995). Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü 2 Deyimler Sözlüğü. İstanbul: İnkılâp Kitabevi Velhasıl kelam, toplum içinde çeşitli sebeplerden dolayı derin anlamları olan ve günlük hayatta kültürümüzü arttıran bu güzelim söz ve deyimler değişime uğramış ve anlamlarını yitirmişler. Bize düşen ise, bu mirası doğru kullanmak ve gelecek nesillere aktarmak. Unutulmamalı ki, dil ve iletişim bir ülkeyi, bir toplumu ayakta tutan en önemli öğelerin başında geliyor. SIRA NO : 32 DEYİM : "AVA GİDEN AVLANIR' AÇIKLAMASI : Burada anlatılmak istenen ava giden kişin av olabileceği değil. Atasözünde tembellikten kaçınılmayı öğütlemekte ve sadece ava giden kişilerin avlanabileceği vurgulanıyor. Yani sadece ava gidenler avlanabilir, evde oturup yatanlar değil. SIRA NO : 33 DEYİM : "YALANCININ MUMU YATSIYA KADAR YANAR" AÇIKLAMASI : Bu söz insanlar tarafından yalancının yalanı en kısa sürede anlaşılır diye yorumlanıyor. Bu yorum doğru olmakla birlikte eksik ve hatta yanlıştır. Zira bu sözün ortaya çıkışı şöyle imiş: eskiden yatsıyı kılmadan yatan bazı kişiler dışardan bakanlar yatsıyı kılıyor sansınlar diye yatmadan önce yatsının sonuna kadar yanacak bir mum yakarlarmış. Sözün aslı da budur. SIRA NO : 34 DEYİM : "ASLAN YATTIĞI YERDEN BELLİ OLUR." AÇIKLAMASI : Çoğu kişi bu sözü yatağın temizlenmesi anlamında algılar ama aslan yattığı yeri temizler mi ki temizlik için aslan örnek gösteriliyor. Hâlbuki sözün asıl anlamı 'Bir aslanın aslan olduğunu belli etmesi için ayağa kalkıp kükremesine bile gerek yoktur yattığı yerde bile o aslandır.' şeklindedir.

  • GÜZEL TÜRKÇEMİZ...

    YAZAN: Mehmet ASAL Her birimizin; hangi işi yapıyor, hangi eğitim düzeyinde ve toplumun hangi kesiminde olursak olalım, ana dilimizi doğru kullanmak gibi bir yükümlülüğüz olduğu tartışılamaz. Özellikle o kişi kitle iletişim aracıyla kamuya sesleniyorsa (Spiker gibi) bu yükümlülük daha da artar. Görsel medyada veya kendi aramızdaki yazışma ve haberleşmelerde ciddi Türkçe kullanım hataları yapmaktayız. Mesela; GÜNAYDINLAR diye bir hitap, sesleniş olmaz, olamaz. SAYGILAR, SEVGİLER diye bir deyiş olmaz. Saygı ve sevgi çiçek gibi birşey midir ki? Hayır. Bir kişiye ya da benliğe ait olup bir başka kişiye veya topluluğa sunulur. Az okuyan bir toplumuz. Bu yüzden de kelimeleri ve doğru kullanımını öğrenemiyoruz. Bunun eğitimini de almıyoruz” İlkokulda en önemsemediğimiz ders Dilbilgisi. Anlamak istemediğimiz gibi çevremizdekilerin çoğu yanlış kullandığında alınan derslerin de bir anlamı kalmıyor. Yaşar Kemal’i, Peyami Safa’yı, Sabahattin Ali’yi, Yakup Kadri’yi, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, Ömer Seyfettin’i …… bilmeyen ya da yeterince okumamış nesillerin Türkçeyi güzel konuşması beklenebilir mi? Son dönemde dikkatimi fazlaca çeken ve ısrarla yanlış kullanılan kelimeler, deyişler var. Aklıma gelen bazı örnekleri aşağıda paylaştım. Bunları çoğaltabiliriz. Lütfen hepimiz özenli olalım. Özelikle de torunlarımız ve gelecek nesillerimiz için. Saygılarımla. YANLIŞ KULLANIM : Saygılar sunarım, sevgiler sunarım DOĞRUSU : Saygılarımı sunarım, sevgilerimi sunarım AÇIKLAMA : Saygı bir isim değildir. Kişisel bir özellik ya da tanımdır. O nedenle bir kişiye ait ruhsal veya manevi bir durumu ifade eder ve sahiplik gerektirir. Bireysel bir duygudur. YANLIŞ KULLANIM : Saygılar, Sevgiler DOĞRUSU : Saygılarımla, Sevgilerimle AÇIKLAMA : Yukarıda da belirtildi. Yabancı dillerde de bu böyledir. Saygılarını sunmak teriminin Türkçe-İngilizce sözlükte ki anlamı. "Pay one's respects to, commend · to pay one's respects (to sb) · commend · pay one's respects" ... Dikkat edilirse hep bir sahiplik vardır. Ortada duran bir SEVGİ veya SAYGI olmaz. YANLIŞ KULLANIM : Günaydınlar DOĞRUSU : Günaydın AÇIKLAMA : Günaydın bir tanımlama ve selamlama işaretidir. Bir ünlemdir. Gününüz aydınlık olsun anlamında, sabahtan öğleye yakın zamanlara değin söylenebilen, bir esenleme sözüdür. Çoğullaştırılamaz. Anlamını yitirir. Şimdi şunu sorabilirsiniz. O zaman "İyi akşamlar" deyişinde neden çoğul kullanıyoruz? Akşam bir isimdir ve çoğul kullanılabilir ama günaydın isim değil bir ünlemdir ve çoğulu olmaz. YANLIŞ KULLANIM : Cansız Beden DOĞRUSU : Ceset AÇIKLAMA : Ceset veya naaş, ölü bir insanın bedeni için kullanılır. Cenaze ise tören için hazırlanmış cesede denir. Yani enkazdan cenaze çıkmaz ceset çıkar. O yıkanıp kefenlendiğinde cenaze olur. YANLIŞ KULLANIM : Meşin Yuvarlak DOĞRUSU : Top AÇIKLAMA : Meşin Yuvarlak, topun ne olduğu ya da tanımıdır. "Meşin yuvarlak" bir isim değildir oysa "top" isimdir. YANLIŞ KULLANIM : Gayet (Gayet sevdim) DOĞRUSU : Gayet (Gayet çok/az sevdim) AÇIKLAMA : Gayet, TDK sözlük anlamına göre pek, pek çok ya da aşırı bir biçimde anlamına gelmektedir. zf. (ga:yet) Gayet bir zarftır. Bir Zarf veya belirteç; bir fiilin, fiilimsinin, sıfatın veya başka bir zarfın anlamını yer, zaman, durum ve miktar bakımından niteler. Zarflar fiile yöneltilen, Neden? Ne zaman? Nereye? Ne kadar? ve Nasıl? sorularının cevaplarını oluşturur. Tek başlarına kullanılmazlar. Sıfatları veya fiilleri pekiştirirler. (Örnek: Gayet güzel, Gayet çirkin) YANLIŞ KULLANIM : Uçaktaki beş mürettebat hayatını kaybetti. DOĞRUSU : Uçaktaki beş kişilik mürettebat hayatını kaybetti. AÇIKLAMA : Bir gemide veya uçakta bulunan, taşıtın bütün işlerini gören, yöneten görevlilerin tümüne mürettebat denir. YANLIŞ KULLANIM : İlgi ve alakanıza teşekkür ederim DOĞRUSU : İlginize teşekkür ederim veya alakanıza teşekkür ederim AÇIKLAMA : İlgi ve alaka biri Türkçe ikincisi Arapça kökenli aynı anlama gelen kelimedir. Bab-ı Ali yüksek kapısından mürur edip geçerken bir atlı süvariye tesadüfen rast geldim. (İlk bakışta anlamlı gibi görülen bu cümle de aslında her kelime iki defa kullanılmıştır. Şöyleki; Bab: Kapı, Ali: Yüksek, Mürur etmek: Geçmek, Süvari:Atlı, Tesadüf etmek: Rast gelmek) YANLIŞ KULLANIM : Esnaflar, Evraklar, Personeller, Eşyalar, Ebatlar, DOĞRUSU : Esnaf, Evrak, Personel, Eşya, Ebat AÇIKLAMA : (Bunlar zaten çoğuldur. Nasıl sular içtim demez, şekerler demez, tuzlar demezsek Esnaflar da diyemeyiz) YANLIŞ KULLANIM : Bir sürü insan DOĞRUSU : Birçok insan AÇIKLAMA : Sürü hayvanlar için kullanılan bir tabirdir. İnsnalardan bahsederken kullanılmaz YANLIŞ KULLANIM : Bilmemezlikten gelmek DOĞRUSU : Bilmezlikten gelmek AÇIKLAMA : Bilmemezlikten gelmek yanlış bir kullanımdır. YANLIŞ KULLANIM : Üç tane konuğum var DOĞRUSU : Üç konuğum var AÇIKLAMA : Tane demek, konuklara patates, soğan muamelesi yapmak gibi olur. YANLIŞ KULLANIM : İnce bir nüans farkı var DOĞRUSU : Nüans var AÇIKLAMA : Nüans zaten ince bir fark demektir. YANLIŞ KULLANIM : Eninde sonunda DOĞRUSU : Önünde sonunda Bu örneklerin çoğalmaması dileği ile. Saygılarımla. Mehmet ASAL

  • TÜRKLER TARİHİN HANGİ DÖNEMİNDE DENİZCİ OLABİLMİŞTİR?

    YAZAN: Mehmet ASAL Bu yazıma doğrudan bir cevapla başlayacağım. TÜRKİYE ASLA DENİZCİ BİR DEVLET DEĞİLDİR, BUGÜNE KADAR DA OLMAMIŞ, OLAMAMIŞTIR. ANCAK DENİZCİ BİR DEVLET OLABİLME POTANSİYELİNE FAZLASIYLA SAHİP BİR ÜLKEDİR. Bunun en önemli nedenleri; · Kıyılarının uzunluğu ve çevreleyen denizler, · Jeopolitik ve Stratejik konumu, · Nüfus ve potansiyelidir. DENİZCİLİĞİ İHMAL ETMİŞ, BU YÜZDEN KULAÇ MESAFESİNDEKİ ADALARINI BİLE KAPTIRMIŞ EŞİ BENZERİ ZOR BULUNUR BİR ÜLKEDİR. Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle çevresindeki denizlerle yakın ilişkisi olan bir ülkedir. Üç tarafı deniz olan Türkiye; Karadeniz, Akdeniz ve Ege Denizi gibi önemli denizlere sahiptir. Tüm bu olumlu duruma rağmen Türk halkının denizlerle olan bağı ve denizcilik faaliyetleri tarihsel olarak hep zayıf kalmış ve bunun sonucunda Türkler de sürekli kaybetmiştir. Osmanlı da Denizci olamadığı için yıkılmıştır. TARİHİ SÜRECE BAKARSAK, Deniz Kuvvetlerimizin WEB Sitesinde de yazıldığı gibi ilk Türk Denizcisi ve Amiralinin Çaka Bey olduğunu görürüz. Kara askerliğinden yetişme ve Malazgirt Savaşında Alparslan’ın sol cenah komutanı olan Çaka Bey 1081 de İzmir’de bir Türk Beyliğini kurmuştur. İzmir tarihindeki ilk Türk hâkimiyetini sağlayan Çaka Bey sonrasında Çeşme’de bir donanma oluşturur ve denize açılır. Bir müddet sonra egemenliğini genişleterek Ege Denizi'ndeki bazı adalar ile denizin kıyısında bazı bölgelerde hâkimiyet kurar. Bu suretle Çaka Bey, tarihteki ilk Türk amirali unvanını alır. Bugün Çeşme limanı yakınında Çaka Bey’in bir heykeli vardır. Çaka Bey’in bu hizmeti Selçuklular tarafından karşılıksız bırakılmaz!... Çaka Bey, 1092 yılında Bizans ile ittifak oluşturan Selçuklu Sultanı I. Kılıçaslan tarafından konuk olarak davet edilip, arşı alayla karşılanıp, ziyafet sırasında bizzat Sultan I. Kılıçaslan tarafından kılıçla öldürülür. (Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi The Journal of International Social Sciences, Cilt: 29, Sayı: 2, Sayfa: 369-383, TEMMUZ – 2019, Makale Gönderme Tarihi: 09.07.2019 Kabul Tarihi: 15.07.2019) Çaka Bey, Türklerin denizde fiilen savaşan ilk ve son amiralidir. Çaka Bey’in Ege ve Akdeniz’deki faaliyeti de Türklerin ilk ve son deniz faaliyetidir. Fransız tarihçi Frenand Braudel; Selçuklu, Osmanlın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bir denizci devlet, Türklerin de bir denizci millet olamayışı hakkında şöyle demektedir. 13. yüzyılda Moğol istilasında İslam’ın bütün şehir medeniyeti yıkılmış, kütüphaneleri yakılmış, milyonları öldürülmüş ve bu şekilde tüm İslam dünyası bir “kasaba”ya dönüştürülmüştür. Haçlı Seferleri de İslam’ı Akdeniz’den uzaklaştırıp karaya kapatmıştır. Bu maddi çöküşe psikolojik travmalar da eklenince İslam dünyasında mistisizm ve dogmatizm etkili olmaya başlamış zamanla devlet politikalarına dönüşerek kökleşmiştir. (Braudel, ''A History of Civilizations'', Penguin Yayınevi, 1995, sf. 85-92) Braudel’in bahsettiği bu olaylardan da en çok Selçuklu ve Osmanlı etkilenmiştir. Hem Selçuklu ve hem de Osmanlı bu sürecin ve başka nedenlerin de etkisiyle karaya hapsolmuşlar, hiçbir zaman denizci bir devlet ve denizci bir millet olma özelliği kazanamamışlardıe. Türkiye Cumhuriyeti de bu sürecin bir devamıdır. Barbaros Hayrettin ve kardeşleri; Oruç Reis, İlyas Reis, İshak Reis, ardından da Turgut Reis, Piri Reis Osmanlının Amiralleri/Denizcileri sayılırlar. Bu kahraman ve gözü pek denizciler gerçekte asla Osmanlının yetiştirdiği denizciler değildir. Osmanlı’nın hizmetine aldığı Akdeniz’de korsanlık yaparak kendilerini geliştiren ve güçlendiren denizcilerdir onlar. Yaptığı dünya haritaları birçoğumuzun evlerimizi süsleyen, 1513 tarihinde ilk dünya haritasını çizen Piri Reis’in yaptığı hizmetleri de tıpkı ilk amiral Çaka Bey gibi karşılıksız kalmamış, Kanuni Sultan Süleyman'ın fermanı üzerine 1553'te Kahire'de boynu vurularak idam edilmiştir. (Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Journal Of Modern Turkish History Studies, XIII/26 (2013-Bahar/Spring), ss. 301-315.) Her yıl 28 Eylül günü yıldönümünü kutladığımız Preveze Deniz Muharebesinde, Barbaros Hayreddin Paşa, Yunanistan'ın kuzeybatısında, Amiral Andrea Doria’yı mağlup etmişti… Bu zaferden sonra söylenen ve bugünlere intikal eden türkü şöyle demektedir: ‘’Deniz üstünde yürür, Düşmanı arar buluruz. Öcümüz komaz alırız, Bize Hayrettinli derler’’ Sözlere dikkat ederseniz, ‘’Bize Hayrettinli derler’’ demektedir. ‘’Bize Osmanlı derler’’ demez… Başka bir söze gerek var mı? Ardından gelen yıllarda; İnebahtı, Çeşme, Navarin ve Sinop baskınları ve mağlubiyetleri ard arda gelir. İnebahtı mağlubiyeti; Turgut Reis’in Yavuz Sultan Selim’e söylediği ve istediği gemilerin yenilenme işinin hiçbir zaman yapılmamasından kaynaklıdır. Sokullu Mehmed Paşa, bu mağlubiyetten sonra yeni bir donanma hazırlamasını istediğinde Uluç Ali Paşa'ya, "Bütün donanmanın demirlerini gümüşten, halatlarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan yapabiliriz. Hangi geminin malzemesi yetişmezse gel benden al" demiş, altı ay içerisinde 150 adet kadırga inşa edilmiş ancak kadırgalar teknolojik olarak gelişen İspanyol ve Venedik gemileri karşısında yine çok zayıf kalmıştır. Çünkü o dönem de özellikle İspanyollar Ümit Burnu gibi uzak diyarların keşfi için daha büyük, daha teknolojik gemiler yapmakta ve bunları kullanmaktadırlar. Gemilerin yetersizliğinden daha vahim olan; İnebahtı’nda kaybedilen denizci insan kaynağıdır. Bu denizciler bir daha asla yerine konamamıştır. Çeşme Deniz Muharebesinde Rus Donanması "bir dünya" yolu dolaşıp gelmiş ve Çeşme de gaflet içindeki donamayı yok etmiştir. İnebahtı mağlubiyeti, Navarin ve Sinop Baskınları da tam bir aymazlık ve taktik/strateji hatalarıdır. Özellikle Navarin'de Donanma 3 ülkenin aynı anda saldırısına maruz kalmıştır. Zira, tıpkı bugünlerde olduğu gibi Osmanlı tüm dünya ile kavgalı ve küstür. Bu dört yenilgi ile Osmanlının artık deniz ile hiçbir ilgisi kalmamıştır. Bu dönemden sonra Osmanlı daha güçlü gemilere sahip olsa da artık denizcileri kalmamıştır. Çünkü sadece güçlü gemilerin bir araya gelmesi ile bir Donanma kurulamaz. Önemli olan ona kumanda edecek eğitimli amiraller ve eğitmli denizciler bulabilmektir. Sultan Abdülaziz döneminde (1861-1876) Osmanlı donanması yenilenmiştir. Ekonomik güçlüklere rağmen değişik boyutlarda savaş gemileri alınmıştır. 1867'de Bahriye Nezareti kurulmuştur. Abdülaziz döneminde Osmanlı donanmasında 30'u zırhlı, 70'i ahşap olmak üzere toplam 106 gemiye ulaşmıştır. O dönemde Osmanlı donanması dünyanın en büyük 3. donanması haline gelmiştir. II. Abdülhamit'e işte böyle büyük bir donanma miras kalmıştır. (TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E TÜRK DENİZ TARİHİ, Emre AYKAÇ, 2020) Daha sonra, Padişah II. Abdülhamit'in kendisine komplo kurulabilir endişeleri ve aymazlığı nedeniyle Donanmanın Haliç’e tıkıldığı ve tamamen işlemez hale getirildiği bir dönem yaşanmıştır. Haliç’te tutulan Donanma zaten yeterli ve yetenekli Denizcinin de kalmamış olması nedeniyle 1897 Türk-Yunan Savaşında denize açılmaya çalışmış ancak Çanakkale’ye bile varamamıştır. (TC Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih ana bilim dalı, tarih bilim dalı, Osmanlı modernleşmesinden ıı. Dünya savaşına: Cumhuriyet Donanması ve Gölcük Tersanesi’nin Kurulması ,Yüksek Lisans Tezi, Uğur Öztürk, Kocaeli -2017) Özetle tarihi geçmişinden de görüleceği üzere Türkler Çakabey’den sonra Denizcilikle ilgilenmemiş ve her tarafı denizle çevrili bu coğrafyada sırtını Denize dönerek ana karacı vasfı kazanmışlardır. Böyle istisnai bir coğrafya için bir nevi ihanet olan bu durum, önce duraklamayı ardından da çöküşü getirmiştir. Bugün yaşanan bu tarihten ve bu anlatılanlardan ders çıkarılmış ve Denizci bir devlet olma adımları atılmakta mıdır? Maalesef hayır. Sadece “Mavi Vatan, Mavi Vatan” diyerek denizci karakter kazanılamaz. 1. Denizci millet (cumhuriyet) ne demektir. "Denizci cumhuriyetler" tabiri (İtalyanca: Repubbliche Marina re) İtalya'da Orta Çağ'da ortaya çıkan ve gelişen şehir devletlerini tanımlar. Bunlardan en bilinenleri Pisa, Ceneviz ve Venedik'tir. Bu devletler birbirleriyle hem askeri hem de ekonomik anlamda rekabet halinde olmuşlardır. "Denizci millet" ifadesi, denizlerle sıkı bir şekilde ilişkilendirilen, denizlerde ticaret, keşif veya askeri faaliyetlerde bulunan bir milleti tanımlar. Denizcilik geleneği ve denizlerle olan yakın ilişkisi nedeniyle denizlerin etrafında yaşayan veya denizlerde faaliyet gösteren bir ulusu ifade eder. Diğer bir ifade ile; Devletin bekası, halkın refahı ve mutluluğu için denizin veya suyun (göl ve akarsulara sahip ülkeler için) öncelikle ve yoğunlukla kullanılması sürecine, “denizcileşme” diyebiliriz. Daha akademik bir ifadeyle; denizcileşme, denizcilik gücüne hayat veren tüm alanlarda katma değer yaratma sürecidir. Bu süreç, devletin, siyasi, askeri, ekonomik, psiko-sosyal ve kültürel güç alanlarında denizin öncü rolünü benimsemekle başarıya ulaşır. Denizci milletler genellikle; · Denizcilik alanında büyük bir deneyim, · Caydırıcı ve tecavüzleri önleyici büyüklükte Donanma, · Gemi yapımı, · Deniz ticareti, · Balıkçılık, · Deniz dibi yataklarında araştırma ve çıkarım, · Dünya çapında deniz keşifleri, · Deniz Sporları ve Turizmi, · Denizcilikle ilgili diğer faaliyetlerde uzmanlaşmış bir toplumun üyesidir. Bu çeşit milletin insanları; denizlere olan bağlılıklarıyla bilinirler ve denizlerdeki kaynaklardan faydalanarak yaşamlarını sürdürürler. Denizci Milletler: Denizlerdeki ticaret, ekonomik büyüme, kültürel etkileşimler ve jeopolitik güç açısından da önemli bir rol oynarlar. Denizci millet örnekleri arasında tarihsel olarak İngilizler, Portekizliler, İspanyollar ve Hollandalılar gibi ülkeler öne çıkar. Bu ülkeler, sömürgecilik döneminde deniz yollarını kontrol ederek büyük deniz imparatorlukları kurmuşlardır. Günümüzde de birçok ülke denizcilik faaliyetleriyle uğraşmakta ve denizlerin sunduğu fırsatları değerlendirmektedir. Denizci bir millet nasıl olunur? Denizci bir millet olmak ancak, bir ülkenin denizlerle olan ilişkisini güçlendirmesi ve denizcilik faaliyetlerine odaklanmasıyla gerçekleşir. Denizci bir millet olmanın bazı yolları aşağıdadır: · Denizcilik Kültürünü Geliştirmek: Denizcilik kültürü; denizlerle ilgili bilgi, beceri ve değerlerin birleşimidir. Denizci bir millet olmak için, denizcilik kültürünü yaygınlaştırmak ve desteklemek önemlidir. Denizcilikle ilgili eğitim ve bilinçlendirme programları düzenlemek, kültürel etkinlikleri teşvik etmek ve denizcilik geçmişine vurgu yapmak, denizci bir milletin oluşumunda yardımcı olabilir. · Denizcilik Eğitimi ve Teknik Becerileri Geliştirmek: Denizcilik faaliyetlerine odaklanan bir millet olmak için, denizcilik eğitimi ve teknik becerilerin geliştirilmesi önemlidir. Denizcilik askeri ve sivil okulları, eğitim programları ve mesleki kurslar aracılığıyla denizcilik alanında uzmanlaşmak ve yetenekleri artırmak için fırsatlar aranmalıdır. · Denizcilik Endüstrisini Desteklemek: Denizcilik endüstrisinin gelişimini desteklemek, denizci bir millet olmanın önemli bir parçasıdır. Gerek Harp Bahriyesi gerekse ticari bahriye için Gemi inşası, deniz taşımacılığı, liman işletmeciliği, balıkçılık, deniz dibi kaynaklara erişim gibi denizcilik sektörlerine yatırım yapmak, istihdamı artırmak ve ekonomik büyümeyi teşvik etmek için önemlidir. · Deniz Araştırmalarına ve Keşiflere Destek Vermek: Denizlerin keşfi ve araştırılması, denizci bir milletin önemli bir özelliğidir. Deniz bilimleri araştırmalarını desteklemek, deniz eko sistemlerini koruma çabalarına katkıda bulunmak ve deniz kaynaklarının sürdürülebilir şekilde kullanımını teşvik etmek, denizlerle olan bağlantıyı güçlendirebilir. · Deniz Güvenliği ve Deniz Hukuku Konusunda İş birliği Yapmak: Deniz güvenliği ve deniz hukukuna sahip çıkmak, denizci bir milletin vazgeçilmez unsurlarıdır. Denizlerde güvenliği sağlamak için deniz kuvvetleri ve Sahil Güvenlik birimleri arasında iş birliği yapmak, denizlerdeki yasadışı faaliyetlerle mücadele etmek, deniz hukukunun kurallarını çok iyi bilmek, dünyadaki benzer örnekleri incelemek, uluslararası divanlar ve mahkeme kararlarını bilmek ve uymak çok önemlidir. Türkiye'nin denizcilikle ilgili bazı özellikleri/avantajları şunlardır: Denizcilik Tarihi: Türk halkının denizlerle olan ilişkisi, batılı ülkeler kadar olmamış, olamamıştır. Buna rağmen az da olsa Osmanlı İmparatorluğu döneminden bu yana bir merak görülür. Osmanlı İmparatorluğu, kendisi imparatorluk gücüyle olmasa bile özellikle Türk Korsanları aracılığıyla Akdeniz ve Kızıldeniz gibi önemli denizlerde bir dönem etkili olmuş, deniz yollarını kontrol etmiştir. Ancak bu kontrol merkezi bir Donanma gücü yerine bireysel veya bölgesel anlamda Türk denizcilerinin, ticaret, keşif ve bazen de askeri faaliyetleriyle ortaya çıkmıştır. Sadece Sokullu Mehmet Paşa döneminde Türkler gemi yapımı işine girişmişse de yapılan gemiler Batılı Denizci ülkelerin gerisinde kaldığından, açık denizlere uygun olmadığından, Türkler giderek gerilemeye başlamış ve dünyada da etkili olamamıştır. Denizcilik Potansiyeli: Türkiye, deniz taşımacılığı, tersane ve gemi inşa, liman işletmeciliği gibi denizcilik endüstrilerine sahip potansiyel bir ülkedir. İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı gibi önemli su yolları, Türkiye'yi stratejik bir konuma getirmektedir. Denizcilik Altyapısı: Türkiye, birçok modern limana ve marinaya sahiptir. İzmir, İstanbul, Mersin, Antalya, İskenderun gibi limanlar, deniz ticaretinin yoğun olduğu bölgelerdir. Ayrıca, Türk Deniz Kuvvetleri, deniz güvenliğini sağlama ve Türk kara sularını koruma görevlerini yerine getiren modern bir deniz gücüdür. Deniz Turizmi: Türkiye, güzel kumsalları, tarihi ve doğal güzellikleriyle turistler için popüler bir deniz turizmi destinasyonudur. Kendi halkına kapatmak pahasına da olsa, Özellikle Akdeniz ve Ege kıyıları, yelken, dalış, deniz sporları gibi aktiviteler için turistlere ve parası olanlara cazip bir ortam sunar. Türkiye’nin coğrafi konumuna paralel bir denizci bir millet olamamasının en önemli bir nedeni de iç kısımlarında tarım, sanayi ve diğer sektörlerde faaliyet gösteren azımsanmayacak sayıda bir toplumun olması ve bunların ürettiklerini intikal ettirmede bile denize yönelmeyişleridir. Bu nedenle, Türkiye'nin denizlerle olan ilişkisi hiç bir dönemde tüm toplumu kapsamamıştır. Bu gidişle kapsamayacaktır da. Osmanlı tıpkı birçok Sadrazamında olduğu gibi en önemli kaptanı deryalarını da öldürtmüştür. Bu durumda nasıl denizci olunabilir di? Tıpkı 2000 lerin başında Balyoz kumpasları ile en yetkin ve yetişmiş denizcilerinin intihara sürüklendiği, yıllarca hapislerde çürütüldüğü ve tasfiye edildiği olaylarda olduğu gibi. Ancak, sadece bu durumun doğrudan doğruya "denizci millet olma" kavramıyla bir ilişkisi bulunmamaktadır. Denizci olmak için, bir bireyin denizlerle olan ilişkisini ve denizcilikle ilgili beceri ve bilgilerini geliştirmesi gerekir. Sadece belli bir kesimin değil, bahriyelilerin değil tüm toplumun ilgili ve duyarlı olması önem taşır. BİR KİŞİ YA DA MİLLET DENİZCİ OLMAK İÇİN ŞU ADIMLARI İZLEYEBİLİR: Denizcilik Eğitimi ve Becerileri Geliştirme: Denizcilik alanında eğitim almak veya mesleki kurslara katılmak, denizcilikle ilgili bilgi ve becerileri geliştirmenin önemli bir yoludur. Denizcilik okulları, üniversitelerdeki denizcilik programları veya denizcilikle ilgili mesleki sertifikalar, denizci olma yolunda yardımcı olabilir. Denizcilik Endüstrisinde Deneyim Kazanma: Denizcilik endüstrisinde çalışmak veya staj yapmak, denizci olma sürecinde pratik deneyim kazanmanın önemli bir yolu olabilir. Gemi inşası, deniz taşımacılığı, liman işletmeciliği veya deniz turizmi gibi sektörlerde çalışarak, denizcilikle ilgili işlerde aktif rol alınabilir. Denizcilik Kültürü ile İlgilenme: Denizcilikle ilgili kültürü araştırma, denizcilik tarihini ve geleneğini öğrenme, denizci topluluklarıyla etkileşimde bulunma gibi adımlar, denizcilikle bağlantı kurmanızı ve denizci olma yolunda daha fazla bilgi edinmenizi sağlar. Denizcilik Aktivitelerine Katılma: Denizcilikle ilgili aktivitelere katılarak, denizcilerle bir araya gelme ve deneyimlerini paylaşma şansı bulunabilir. Yelken yapma, dalış, deniz sporları gibi aktiviteler, denizcilikle bağlantı kurmayı ve denizci becerileri geliştirmeyi sağlar. Unutmayalım ki, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki olaylar, kişisel denizcilik becerileri ve alanlarıyla ilgili değildir. Denizci olmak, denizlere olan ilgi, denizcilik eğitimi ve denizcilik faaliyetlerine katılım üzerine kurulu bir süreçtir. Denizcilik genlerle ilgili midir? ABD denizci bir ülke midir? Kıta ülkesi ve etrafı denizlerle çevrili olduğu için ABD daha mı güvendedir? Her ne kadar genlerle ilgisi var da dense yok da dense, Dünyada denizci millet, denizci ülke gibi kavramlar kullanılıyor ve oluşmuşsa bunu yadsıyamayız elbette. 3000’e ada ada ve adacığı elinde bulundurup lojistiğini ve güvenliğini idame edebilen bir Yunanistan ile 2 adasından birine (Gökçeada) kışın doğru düzgün ulaşım sağlayamayan Türkiye’nin genlerini kıyaslarsak eminim ki denizcilik alanında ciddi farklar görürüz. Türk insanının yüzmeyi bilme oranı % 40 iken bu oran Yunanistan’da % 80 dir. Sadece bu basit istatistik bile çok şey anlatmıyor mu? Elbette ki denizcilik bu sadece genlerle ilgili değil, coğrafya,gelenek, yetenek ve denize duyulan ilgi ile de bağlantılıdır. Zira Denizcilik, denizlerle olan ilişkiyi ve denizcilik faaliyetlerini içeren oldukça büyük bir alanı ifade eder. Bilgi, beceri ve deneyim gerektiren bir alandır. Bu beceriler başta az olsa bile zamanla öğrenilebilir ve geliştirilebilir. Ama bu konularda devletin çok ciddi desteği, üniversiteler ve tüm diğer eğitim kurumlarının teşviki ile. ABD ye gelirsek; bir kıta ülkesi kabul edilebilir. ABD'nin önemli iki okyanusta uzun kıyılarının olması, denizcilik faaliyetlerinde ona büyük bir potansiyel sunar. Ülke Savunması bakımından da güçlü bir deniz gücü vasıtasıyla uzaktan korunma, tehdit kıyılarına yaklaşmadan bertaraf etme imkânı sağlar. Yani deniz gücü aynı zamanda denizci bir ülke olmasının da teminatı olmuştur. Muharip deniz gücü, ABD’nin global denizcilik alanında ve dünya reel politiğinde de önemli bir rol üstlenmesini sağlar. ABD Deniz Kuvvetleri dünyanın en büyük ve en güçlü donanmasına sahiptir. Bunun yanı sıra, ABD'nin birçok limanı, deniz taşımacılığı ve uluslararası ticaret için stratejik öneme sahiptir. Bu da gösteriyor ki Denizci bir ülke olmanın yolu önce güçlü bir Deniz Gücüne (Donanma) sahip olmaktan geçer. Osmanlı’nın özellikle 1800’lü yıllar ve 1900’lerin başındaki ada ve toprak kayıplarının nedeni Donanmasının olmayışı, var gibi gösterilen fakat aslında çoğu Türk Korsanlarına ait gemilerin de Çeşme, İnebahtı, Navarin ve Sinop’ta yok edilmesidir. Osmanlının özellikle II. Abdülhamit döneminden kötü bir mirası olan donanmasızlık, Abdülhamit'in o donanmayı korkusundan yıllarca kıpırdatmaması nedeniyle dönemin en büyük acısı olan Ege Adalarının kaybına neden olmuştur. 1912 kışı ile 1913 baharı arasında burnumuzun hemen dibindeki Ege adalarımızın tamamı kaybedilmiştir. Osmanlı o günlerde değil adalarını, Çeşme gibi İzmir’in yanı başındaki anavatan beldesini bile denizden koruyacak durumda değildir. Görüldüğü ve ABD örneğinde olduğu gibi herhangi bir ülkenin denizlerle çevrili olması, otomatik olarak güvenlik taşıdığı anlamına gelmez. Denizlerin güvenliği, denizcilik politikaları, uluslararası iş birliği, denizden savunma önlemleri ve deniz hukuku kurallarına uyum gibi birçok faktörü içerir. Denizlerin güvenliği, bir ülkenin deniz kuvvetlerinin yetenekleri, deniz güvenlik teşkilatlarının etkinliği ve uluslararası iş birliğiyle ilişkilidir. SONUÇ OLARAK, denizcilik bir ülkenin coğrafi konumuyla ilişkili olabilir, ancak denizcilik yetenekleri ve denizlerle olan ilişkisi daha çok o ülkenin politikaları, kaynakları ve denizcilikle ilgili faaliyetlere olan bağlılığına dayanır Uluslar denizci doğmaz, denizci olurlar. Onları denizci yapan ise DEVLETtir. Denizcileşme, denizcilik gücüne hayat veren tüm alanlarda katma değer yaratma sürecidir. Türkiye gerek coğrafyası gerekse nüfusu ile denizcileşmeyi başaracak potansiyele sahiptir. “Mavi uygarlığın sahibi denizci bir Türkiye”, erişilmesi zor bir ülkü değildir. Ciddiyet, sabır, çalışma, dürüstlük ve ilgi gerektirir. DENİZLERE HAKİM OLAN CİHANA HAKİM OLUR. Barbaros (Hızır) Hayrettin Sizi üzdüysem, hayal kırıklığı yaşattı isem affola. Gerçekleri bilmemiz ve ona göre davranmamız gerekli değil mi? Tarih yazmak, tarih yapmak kadar zordur…. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtan bir hal alır…. “Gerçekleri söylemekten korkmayınız!” Mustafa Kemal ATATÜRK

  • DEPREMİN TÜRKİYE EKONOMİSİNE ETKİSİ Özet

    YAZAN: Mehmet ASAL Türkiye nüfusu kabaca 85 Milyon. Depremden etkilenen bölge nüfusu 13,4 Milyon. Yani nüfusun %15’i kadar. Türkiye’de toplam 81 il var. Depremden etkilenen il sayısı 10. Daha sonra bu illere Elazığ’da eklenmiştir. Ancak bu illerden büyük hasar gören asıl il sayısı 7 dir. Bu illerin MİLLİ GELİRE KATKISI %9,3, TARIMA KATKISI %14,3 dür. Türkiye genelinde kişi başına 9.600 dolar olan milli gelir deprem illerinde ortalama 5.600 dolardır. Türkiye gelir ortalamasını 10 kabul edersek bölge aslında 5,5 seviyesindedir. Bölge daha çok OSB tarzında sanayileşmiştir. Sanayi tesisleri dağlık ve sağlam zeminli bölgede olduğundan iskân edilen yerler kadar hasar görmemiştir. Bu nispeten olumlu bir durumdur. Bu 11 ilin en fazla katkısı olan sektörler ise; TEKSTİL, HAZIR GİYİM, ÇELİK, ÇİMENTO, ENERJİ, GIDA VE TARIM’dır. Depremde yaklaşık 50 000 can kaybı, 50 000 ciddi yaralı var. Bu sayı elbette ki insan gücü bakımından önemli bir kayıp ancak bölgenin Milli Gelire katkısı nispeten düşük olduğu ve 2-3 ay içerisinde tarım ve sanayii tesislerinin tekrar % 80-90 faaliyete geçebileceği dikkate alındığında Milli Gelirde olacak kaybın, 3 aylık gecikme süresi bile dikkate alındığında %9,3 değil ancak % 2 civarında olacağı değerlendirilmektedir. Tarıma olan katkı da benzer şekilde ele alınabilir. Burada en ciddi kayıp ölüm ve iş göremezlik nedeniyle kaybedilecek vasıflı insan sayısıdır. Bunun da Türkiye’de toplam 30 Milyon olan nitelikli işgücü içinde orantısal olarak büyük olmadığı kolayca görülebilir. Ayrıca ülkede 3,5 milyon işsiz olduğu dikkate alındığında, deprem bölgesine kaydırılabilecek işsizlerle bu konudaki açığında kapanabileceği düşünülebilir. Bölge de en büyük sıkıntı Eğitimin eskiye döndürülmesi ve şehirlerin inşasıdır. Bundan sonra yapılacak en ciddi çalışma, inşaat sektörü alanında olacaktır. Hem Türkiye’nin hem de bölgenin bu konuda önemli bir avantajı vardır. Demir-çelik ve çimento bölgenin güçlü sektörleridir. Keza enerji bakımından da bölge de herhangi bir sıkıntı yoktur. Ayrıca; Türkiye inşaat malzemeleri ihracatında dünya 5.ncisidir. 2021 yılı rakamlarına göre Türkiye'nin inşaat malzemeleri ihracatından aldığı pay 30,83 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. İnşaat malzemeleri ithalatı ise 8,6 milyar dolardır. Bu sektördeki ithalatın esasını; hurda demir-çelik, akaryakıt ve enerji oluşturmaktadır. SONUÇ: Türkiye’nin inşaat sanayiindeki avantajları, bölgenin aynı konudaki imkanları, depremden etkilenen alanın coğrafi olarak büyüklüğüne rağmen milli gelire olan etkilerinin düşük olduğu dikkate alındığına; ciddi bir planlama, dürüst çalışma ve projelerle birkaç yıl içerisinde bölgenin eskisinden daha iyi bir hale getirilebileceği ve bunun da sanıldığı kadar 80-100 Milyar Dolar bir maliyeti olmayacağı, bu modellemenin tüm ülkeye de örnek olabileceği değerlendirilmektedir. Elbette ki giden canlar en büyük kaybımızdır. Hepsinin ruhu şad olsun.

bottom of page