top of page

EVREN VE SONUMUZ

DERLEYEN : Mehmet ASAL


ÖNSÖZ:

Evren nasıl meydana geldi?

Ne kadar zamanda oluştu?

Gök cisimleri neden hep yuvarlaktır?

Kaç yılda yuvarlaklaşmıştır?

Yuvarlak olmayan gök cismi var mıdır?

Gezegenler de 1 gün ve 1 yıl eşit midir?

Evrenin sonu olacak mıdır?


Bu konular hep merak edilen ve bilimsel açıklamalarına ihtiyaç duyulan konulardır.


Ben de aslında binlerce sayfa tutabilecek bu cevapları hem kendi merakımı gidermek hem de sitemi ziyaret edecek dostlarıma belki faydalı olur düşüncesi ile derledim.


Bu soruları cevaplamaya çalıştım.


Evren veya kâinat, uzay ve uzayda bulunan tüm madde ve enerji biçimlerini içeren bütünün adıdır. Pozitif bilimler açısından Evren, gök cisimlerini barındıran uzay ve uzayda yer alan her şeyin toplamıdır.


Enerji dalga veya partikülleri homojen ve dengeli olarak çözüldüğünde 'var oluş' ile 'anti-varoluş' olamayacağı ya da toplam karşıtları 'yok oluşta' ise bir patlama olamayacağından, Evren soğuyor mu, ısınıyor mu, Evrenin durması sonu mudur, Büyük patlama Evrenin merkezi mi, başlangıcı mıdır, güneş Evrenin merkezinde midir gibi problemler hareket veya başka deyişle zamanın popüler sorularını teşkil etmiştir.


Evrenin oluşumuna dair günümüzde en çok benimsenen teori, Büyük Patlama teorisidir. Bu teoriye göre Evren, sıfır hacimli ve çok yüksek bir enerji potansiyeline sahip, sıkışmış bir noktanın patlamasıyla oluşmuştur.



İlk patlamanın nasıl oluştuğu, Evren meydana gelmeden önce Evrenin yerinde ne olduğu ya da Evrenin neyin içinde genişlediği sorularına günümüzde bile tam olarak bilimsel bir cevap bulunamamıştır, bununla birlikte Evren öncesi durum, Evren dışı varoluş hakkında çeşitli hipotezler öne sürülmüştür.


Büyük Patlama sonucunda uzun bir dönem boyunca cisimler/gezegenler/yıldızlar birbirlerinden bağımsız hareket etmiştir. Sürekli genişleyen Evrenin her yerinde geçerli olan fizik kanunlarından “Kütle Çekimi” kanunu vasıtasıyla bağımsız gazlar birleşerek galaksileri (Gök adaları) oluşturmuştur.


Aynı Evrensel fizik kanunu neticesinde gökadalar da birbirlerine yaklaşarak devasa gruplar oluşturmuştur.


Galaksiler içinde yıldızlar ve bazı yıldızların çevresinde sistemler oluştu.

İçinde yaşadığımız Güneş Sistemi bunlardan birisidir. Keşfedebildiğimiz Evrende 400 milyardan fazla galaksi ve 300 sextillion (3 × 1023)yıldız olduğu tahmin edilmektedir.



EVRENİN YAŞI:

Büyük Patlama”dan günümüze dek geçen zamandır. Şu anki teori ve gözlemler, Evren'in yaşının 13,5 ile 14 milyar yıl arası olduğunu önermektedir.


Bu yaş aralığı birçok bilimsel araştırma projesinin görüş birliğiyle elde edilmiştir. Bu projeler arasında “arka plan ışınımı ölçümlerini ve “Evren'in genişlemesinin ölçümü için kullanılan diğer pek çok farklı yöntemi de içerir. Arka plan ışınımı ölçümleri Evren'in “Büyük Patlama” dan bu yana olan soğuma süresini verir.



Büyük patlamanın zaman ve mekânın mutlak başlangıç noktası olduğu, bütün bilim dünyası tarafından kabul edilmiş bir teori değildir.


Kendi üzerine çöken ve yeniden genişleyen Evren modelleri de farklı çevrelerde kabul gören Evren teorilerindendir.


EVRENİN SONU:

Evrenin yaşı gibi Evren'in sonu, bu "son" un zamanı ve gerçekleşme şekli değişik Evren modellerine göre farklılık gösteren, teorik fiziğin çalışma alanlarındandır. Örneğin çoklu Evren modellerinde Evren için bir başlangıç ve son öngörülmez, ancak bir Evrensel alan, bir karadelik veya solucan deliği üzerinden başka bir Evrensel alana aktarılır.

Bilinen Evren için öngörülen sonun zamanı ise Evren'in hesaplanan13,5 milyar yaşından daha uzun, 20 milyar yıldır.


BÜYÜK ÇÖKÜŞ:

Evren teorisine göre Evrenin itme gücü bitince çekme gücü başlayacak ve böylece tüm evren büzüşecek, gök cisimleri çarpışarak kaynaşacak ve büyük bir patlamayla Evren tekrar genişlemeye başlayacaktır. Gold Evreni olarak bilinen bu modelde, Evren Büyük Patlama ile başlar sonra yükselen Entropi ve zamanın termodinamik oku genişlemeyi işaret eder. Evren, çok düşük yoğunluğa ulaşınca da çekilmeye başlar. Böylelikle entropi çok fazla alçalır ve zamanın termodinamik oku bu kez ters istikameti işaret eder ve Evren çok düşük entropi çok yüksek yoğunlukta Büyük Çöküş ile sona erer.


Büyük Patlama”nın daha önceki Büyük Çöküşlerden meydana geldiği ihtimalini ortadan kaldırmamasına rağmen, Özellikle Evrenin genişlemesinin hızlanması ve karanlık enerjinin keşfi ile eski popülerliğini kaybederek yerini bilimsel çevrelerde 'Heat Death' adı verilen, Evrenin en sonunda ısı ölümü ile tamamen son bulabilmesi görüşüne bırakmıştır.



BÜYÜK DONMA:

Teorilerine göre ise sıcak patlama ve kaotik bir karmaşa ile var olan Evren zaten soğumaya çalışmaktadır. Evren genişlemeye devam edecek, yeteri kadar büyüyünce yoğunluğu aşırı azalacak ve sıcaklığı gittikçe düşecek, bunun sonunda kutupsal graviteler eşdeğer düzeye inecek ve Evren donacaktır.


Karanlık enerji; “Big Bang” (Büyük Patlama)den itibaren 5 milyar yıl geçinceye kadar Evrenin genişleme hızı yavaş yavaş azalıyordu, fakat bilinmeyen ve bu sebeple karanlık olarak nitelenen bir etki (karanlık enerji) nin varlığı hızlanmayı yavaşlatan Evrenin kütlesel çekim gücünü yenerek genişlemenin gittikçe hızlanmasına yol açmıştır.


GÜNEŞ SİSTEMİ


Güneş Sistemi, Güneş ve çekim etkisi altında kalan sekiz gezegen ile onların bilinen 150 uydusu, beş cüce gezegen (Ceres, Plüton, Eris, Haumea, Makemake) ile onların bilinen toplam 8 uydusu ve milyarlarca küçük gök cisminden oluşur. Küçük cisimler kategorisine asteroitler, Kuiper kuşağı cisimleri, kuyrukluyıldızlar, gök taşları ve gezegenler arası toz girer.

Dört adet Yer benzeri iç gezegen, küçük, kaya ve metal içerikli asteroitlerden oluşan bir asteroit kuşağı, dört dev dış gezegen ve Kuiper kuşağı denen buzsu cisimlerden oluşan ikinci bir kuşaktan ibarettir.


Neye Gezegen diyoruz: Güneş'in etrafında dolanan, kendine küresel bir biçim verecek kadar kütlesi olan ve yörüngesinin yakın çevresini (doğal uyduları dışında) temizlemiş gök cisimlerine gezegen denir.

Güneş'ten olan uzaklıklarına göre gezegenler sırasıyla Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün'dür. Bu sekiz gezegenin altısının çevresinde doğal uydular döner. Ayrıca dış gezegenlerin her birinin toz ve diğer parçacıklardan oluşan halkaları vardır.

Dünya dışındaki tüm gezegenler adlarını Eski Grek ve Roma mitolojisinin tanrılarından alır. Beş cüce gezegen ise; Kuiper kuşağında yer alan Plüton, Haumea ve Makemake; asteroit kuşağındaki en büyük cisim olan Ceres ve seyrek diskte yer alan Eris'tir. Plüton bilinen en büyük cüce gezegendir. Kuiper kuşağının ötesinde ise seyrek disk, gündurgun (İngilizce: heliopause) ve en son olarak da varsayımsal Oort bulutu bulunur.

Konuyu biraz daha açmak gerekirse; Güneş etrafındaki bir yörüngede dolanan cisimler bilim insanlarınca üçe ayrılır:

  • Gezegenler,

  • Cüce Gezegenler

  • Küçük Güneş Sistemi Cisimleri.


24 Ağustos 2006'da Uluslararası Astronomi Birliği (IAU), Plüton'u dışarıda bırakarak "gezegen" teriminin tanımlamasını değiştirdi. Plüton ile birlikte, Eris, Ceres, Haumea ve Makemake yeni 'cüce gezegen' sınıflaması içerisinde tanımlandı.


Cüce gezegenler, “Kütle Çekimi” dairesel bir şekle sahip olmalarına yeten fakat yörüngeleri etrafındaki diğer cisimleri temizlemeye yetmeyen gök cisimleridir. Cüce gezegen sınıflamasına aday gösterilen gök cisimleri ise Vesta, Pallas, Hygiea ve Charon'dur. (IAU tarafından Charon'un uydu mu yoksa ikili bir sisteminin parçası mı olduğuna henüz karar verilmemiştir. IAU'da Charon'un cüce gezegen olduğuna dair görüşler daha fazla olduğu için, söz konusu karar netleştiğinde Charon'da cüce gezegen olarak sınıflandırılacaktır.)


Plüton, 1930 yılındaki keşfinden, 2006 yılına kadar geçen sürede Güneş Sistemi'nin dokuzuncu gezegeni olarak kabul edilmiştir. Ancak 20. yüzyılın sonlarında ve 21. yüzyılın başlarında Plüton'a benzer birçok gök cismi keşfedilmiştir. Bu cisimlerin arasında en çok dikkati çeken Plüton'dan az küçük olan Eris'tir

Bunların dışında kalan ve Güneş'in etrafında dolanan gök cisimlerine Küçük Güneş Sistemi Cisimleri denir.


Doğal uydular ya da aylar Güneş'in çevresinde değil de gezegenlerin, cüce gezegenlerin ya da küçük Güneş Sistemi cisimlerinin etrafında dolanan gök cisimleridir.


Bir gezegenin Güneş'ten olan uzaklığı kendi yılı boyunca değişir. Güneş'e en çok yaklaştığı duruma günberi, en uzak olduğu duruma da günöte denir.



Gök bilimciler, Güneş Sistemi içindeki uzaklıkları genellikle astronomi birimi (AB) ile ölçer. Bir AB, Güneş ile Dünya arasındaki yaklaşık uzaklıktır ve kabaca 149.598.000 km’dir. Plüton Güneş'ten yaklaşık 38 AB uzaktayken Jüpiter kabaca 5,2 AB uzaklıktadır. Yıldızlararası uzaklık birimlerinin en bilineni olan bir ışık yılı kabaca 63.240 AB'dir. (AB Astronomik birim (ya da astronomi birimi), astronomide çok sık kullanılan uzaklık birimlerinden biridir. Dünya ve Güneş arasındaki mesafe olan yaklaşık 150 milyon kilometrelik mesafeyi ifade eder. ... Sembolik olarak kısaca AB olarak gösterilir, İngilizcede ise AU (astronomical unit) olarak ifade edilir.)

Güneş Sistemi bazen gayri resmî olarak farklı bölgelere ayrılır. İç Güneş Sistemi, dört Yer benzeri gezegenden ve asteroit kuşağından oluşur. Bazıları Dış Güneş Sistemi tanımını asteroitlerin ötesindeki her şey olarak yapar. Diğerleri ise dört gaz devini "orta bölge" olarak tanımlayıp Dış Güneş Sistemi'ni Neptün ötesi bölge olarak nitelendirir.


YAPISI:

Clementine uzay sondasından çekilen ve Ay'ın ardından gelen günışığıyla görünen tutulum çemberi. Soldan sağa: Merkür, Mars, Satürn.


Güneş Sistemi'nin asıl bileşeni sistemin bilinen kütlesinin %99,86'sını oluşturan ve çekim kuvveti ile sistemi bir arada tutan ana kolda yer alan G2V tipi bir sarı cüce olan Güneş'tir. Sistemin kalan kütlesinin % 90'ından fazlasını da Güneş'in etrafında dolanan en büyük iki gök cismi olan Jüpiter ve Satürn oluşturur.



Güneş etrafında dolanan büyük gök cisimlerinin çoğu Dünya'nın yörüngesinin tutulum adı verilen düzleminde bulunur. Gezegenler tutuluma çok yakın bulunurken kuyruklu yıldızlar ve Kuiper kuşağı gök cisimleri tutulum çemberi ile büyük açılar yapar.

Güneş Sistemi'nde bulunan gök cisimlerinin ölçekli yörüngeleri. (Sol üstten başlayarak saat yönünde)


Gezegenlerin hepsi ve diğer gök cisimlerinin çoğu, Güneş'in kuzey kutbunun üzerindeki bir noktasından bakıldığında, Güneş'in çevresindeki yörüngede saat yönünün tersinde dolanmaktadırlar. Ancak Halley kuyruklu yıldızı gibi istisnalar bulunur.


Gök cisimleri Güneş'in çevresinde Kepler yasalarına uygun olarak devinirler. Her gök cismi, odak noktalarından birinde Güneş'in bulunduğu yaklaşık bir elips yörünge üzerinde hareket eder. Güneş'e daha yakın olan gök cisimleri daha hızlı hareket eder. Gezegenlerin yörüngeleri hemen hemen daireseldir ama birçok kuyruklu yıldız, asteroit ve Kuiper kuşağı gök cisimleri oldukça dar eliptik yörüngeler izler.


Güneş Sistemi gösterimlerinde çok büyük uzaklıkları tasvir etme zorluğuna karşı, yörüngeler genellikle eşit uzaklıkta gösterilir. Gerçekte, birkaç istisna dışında bir gezegen ya da kuşağın Güneş'e olan uzaklığı arttıkça bir önceki yörünge ile olan uzaklığı da büyür.


Örneğin Venüs, Merkür'den 0,33 AB daha dışarıdadır, Satürn ise Jüpiter'den 4,3 AB daha uzaktadır. Neptün de Uranüs'ten 10,5 AB daha uzaktadır. Bu yörünge uzaklıkları arasında bağıntı kurmaya çalışan Titius-Bode yasası gibi bazı girişimler olmuş ama kabul gören bir teori çıkmamıştır.



OLUŞUMU VE EVRİMİ:

Güneş Sistemi'nin ilk olarak Emanuel Swedenborg tarafından 1734 yılında öne sürülen, daha sonra Immanuel Kant tarafından 1755 yılında genişletilen bulutsu varsayıma uygun olarak oluştuğuna inanılmaktadır. Benzer bir teori Pierre-Simon Laplace tarafından bağımsız olarak 1796'da üretilmiştir.


Bu teoriye göre Güneş Sistemi 4,6 milyar yıl önce dev bir moleküler bulutun çökmesi sonucu oluşmuştur. Bu ilk bulutun birkaç ışık yılı genişliğinde olduğu ve birkaç yıldızın doğumuna sebep olduğu sanılmaktadır.


Çok eski gök taşlarının incelenmesi sonucunda; ancak çok büyük patlayan yıldızların merkezinde oluşabilecek kimyasal elementlere rastlanması Güneş'in bir yıldız kümesi içinde ve birkaç süpernova patlamasının yakınında oluştuğuna işaret eder. Bu süpernovalardan gelen şok dalgası çevrede bulunan bulutun içinde yüksek yoğunluk bölgeleri oluşturarak iç gaz basıncını yenecek ve içe çöküşe neden olacak “Kütle Çekimsel” kuvvetlerin oluşmasına izin vererek Güneş'in oluşmasını tetiklemiş olabilir.


Sonradan Güneş Sistemi olacak olan ve Güneş öncesi bulutsu olarak bilinen bölge 7.000 ile 20.000 AB çapında ve Güneş'in kütlesinden biraz daha fazla bir kütleye sahipti (0,1 ile 0,001 Güneş kütlesi kadar). Bulutsu içe doğru çöktükçe açısal momentumun korunması nedeniyle daha da hızlı dönmeye başladı. Bulutsunun içindeki maddeler yoğunlaştıkça içindeki atomlar artan frekanslarla çarpışmaya başladı. Hemen hemen kütlenin tamamının toplandığı merkezin sıcaklığı, etrafındaki diske göre giderek daha da arttı. “Kütle Çekimi”, gaz basıncı, manyetik alanlar ve dönüş, küçülen bulutsuyu etkiledikçe kabaca 200 AB çapında kendi etrafında dönen gezegen öncesi bir diske dönüştü ve merkezde sıcak ve yoğun bir ön yıldız oluştu.

Güneş'in evriminin bu dönemine benzeyen, genç, birleşme öncesi Güneş kütlesine sahip Tauri yıldızları üzerine yapılan incelemeler sıklıkla gezegen oluşumu öncesi disklerin bu tür yıldızlarla bir arada bulunduğunu gösterir. Bu diskler birkaç yüz astronomik birim genişliğe ve en sıcak oldukları noktada ancak bin Kelvin sıcaklığa ulaşırlar.


Işık yılları genişliğinde, güneşin oluştuğu öncül bulutsuya benzeyen, Orion Bulutsusu'nda gezegen öncesi disklerin Hubble tarafından çekilmiş görseli Yaklaşık 100 milyon yıl sonra içeri çöken bulutsunun merkezinde bulunan hidrojenin yoğunluğu ve basıncı ön yıldızın nükleer füzyona başlamasına yetecek miktara gelmişti. Termal enerjinin “Kütle Çekimsel” daralmaya karşı durabildiği hidrostatik dengeye ulaşana kadar bu artış devam etti. İşte bu noktada Güneş artık tam bir yıldız olmuştu.


Geride kalan gaz ve tozdan ibaret Güneş bulutsusundan çeşitli gezegenler oluşmuştur. Bu oluşumun kaynaşma süreciyle olduğuna inanılmaktadır. Kaynaşma; gezegenlerin merkezde yer alan ön yıldız çevresinde dönen toz taneleri olarak başlamaları, yavaş yavaş bir ile on metre çapında topaklar hâline gelmeleri, daha sonra çarpışarak 5 km çapında gezegenciklere dönüşmeleri ve SONRAKİ BİRKAÇ MİLYON YIL boyunca çarpışmalara devam ederek her yıl kabaca 15 cm kadar büyümeleri sürecidir.



İç Güneş Sistemi, su ve metan gibi uçucu moleküllerin yoğunlaşmasına izin vermeyecek kadar çok sıcaktı, dolayısıyla oluşan gezegencikler gezegen öncesi diskin yalnızca %0,6 kütlesinden ,ibaretti ve genel olarak silikatlar ve metaller gibi yüksek erime noktasına sahip olan kimyasal bileşiklerden oluşmuşlardı. Bu kayasal gök cisimleri sonunda Yer benzeri gezegenler oldu. Daha ötelerde Jüpiter'in “Kütle Çekimsel” etkisi gezegen öncesi gök cisimlerinin bir araya gelmesini engelledi ve geride asteroit kuşağı kaldı.


Daha da ötede, donma hattının gerisinde, daha uçucu olan buzlu bileşiklerin katı kalabileceği yerde, Jüpiter ve Satürn gaz devi hâline geldi. Uranüs ve Neptün daha az madde yakalayabildi ve çekirdeklerinin hidrojen bileşiklerinden oluşan buzdan meydana geldiğine inanıldığı için buz devi olarak bilinirler.


Genç Güneş enerji üretmeye başladıktan sonra Güneş rüzgârı gezegen öncesi diskte bulunan gaz ve tozu yıldızlararası uzaya doğru gönderdi ve böylece gezegenlerin oluşumunu durdurdu. Tauri yıldızları daha kararlı ve eski yıldızlara nazaran daha güçlü yıldız rüzgârlarına sahiptir.


Gök bilimciler Güneş Sistemi'nin Güneş ana koldan uzaklaşmaya başlayıncaya kadar bugünkü hâliyle kalacağını tahmin etmektedir. Güneş hidrojen yakıtını yaktıkça geride kalan yakıtı yakabilmek için giderek ısınır, dolayısıyla da daha hızlı yakmaya devam eder. Sonuç olarak kabaca her 1,1 milyar yılda bir yüzde on oranında parlaklığı artmaktadır.

Tahminlere göre bugünden yaklaşık 6,4 milyar yıl sonra Güneş'in çekirdeği o kadar sıcak olacak ki daha az yoğun olan üst katmanlarda da hidrojen kaynaşması oluşmaya başlayacak. Bunun sonunda Güneş şu anki çapının kabaca 100 katı kadar genişleyecek ve bir Kırmızı dev olacaktır. Sonra da oldukça artmış olan yüzey alanı nedeniyle soğumaya başlayacak ve parlaklığını yitirecektir.


En sonunda Güneş'in dış katmanları ayrılacak ve geride olağanüstü derecede yoğun bir gök cismi olan beyaz cüce kalacaktır. Bu beyaz cüce Güneş'in ilk kütlesinin yarısına sahip olacak ancak büyüklüğü Dünya kadar olacaktır.


GEZEGENLER NEDEN YUVARLAKTIR?

Bakmakla görmek arasında çok fark var. Belki de birçoğunuz bu başlığı okuyunca fark ettiniz tüm gezegenlerin yuvarlak olduğunu. Nedenine gelirsek...


Sebebi çekim kuvvetidir. Yuvarlak olmayan gezegenlerinin, merkezden uzak kısımları kütle çekimine karşı koyamaz çöker. Yuvarlak gezenlerde yüzeyde çekim kuvveti sabittir. Jeolojik olaylar dağları oluşturur ancak gezegen boyutlarında dağlar önemsizdir.

Tam küre değil de elips olma sebepleri de kendi eksenleri etrafında dönüşlerinin merkezkaç kuvveti yüzünden, dönüş düzlemine kütlelerinin yayılmasıdır.


Meteor, kuyruklu yıldız vs. yuvarlak olmayabilir. Bunların kütle çekimleri, kendini yuvarlayacak kadar olmadığından. Bir noktadan eşit uzaklıkta çizilen doğrular kümesi r³'de Küre tanımını verir. Newton’ın keşfettiği Kütle Çekimi Kanunu bugün hala pratikte işimize yaradığı için küresel yapıyı açıklamada onu kullanabiliriz.


Evrende bulunan kütleler yakınlıklarına bağlı olarak birbirlerine bir çekim uygularlar; bunun sonucunda ise öbeklenerek gruplar, kümeler oluştururlar. Oluşan grup ve öbekler de giderek küresel veya çembere ait bir geometri oluşturur.


Newton'un Evrensel çekim yasasına bakacak olursak f=g.m1.m²/r² dir. Yani merkezdeki çekim kuvvetinin belirli bir sabit olduğunu düşünürsek öyle bir nokta düşünmeliyiz ki o noktaların olduğu her yerde aynı kuvvet uygulansın.

Daha da somutlaştırırsak, küp şeklinde bir gezegen düşünelim ve merkezden bir kütle çekim kuvvetimiz olsun. Yüzeylere olan uzaklıklar merkeze göre eşit olacaktır (çekim kuvvetinin etki edebileceği maksimum yerin yüzeyler olduğunu varsayarak) fakat köşeleri ve ayrıtları düşününce oralarda eşit olmayacaktır ve uzaklıkla ters orantılı olan kuvvetimiz bu noktalarda daha az oranda etkiyecektir. Bu durumda daha az kuvvete maruz kalan kısımlar kendini bu çekim kuvvetinden kurtaracaktır ve buna bağlı olarak merkeze göre bütün noktaların eşit olduğu noktalara kadar bütün noktalar elimine olacaktır. Küpümüz de adeta törpülenmiş gibi küre şeklinde dengeye ulaşacaktır.



Daha da derine inelim şimdi;

Kürenin yüzeyinden derine indik ve iç katmanlardayız. Iç katmanlarda olan çekim kuvveti dış katmanlara göre daha fazla etki göstereceğinden bu kuvvete karşı ağırlıklarını artırarak etki gösterirler tanecik bazında. Sıcaklık ve yüksek basıncın da etkisiyle tanecikler birbirleriyle çarpışırlar ve daha büyük tanecikleri oluştururlar. Böylece bu kuvvete karşı koyabilirler, bu olaya füzyon denir. Tanecikler en sonunda öyle bir noktaya gelir ki çok ağırlaşıp yeni bir element oluşturamaz hale gelirler, böylece kütle çekim kuvvetiyle aralarında olan çekişmeyi kütle çekimi kazanır ve içe doğru bir çökme meydana gelir. Bu çökme sırasında katmanlar arasındaki basınç farkından dolayı patlama meydana gelir buna Süpernova denir.

Süpernova sırasında en son ağırlığına ulaşan parçacıklar (demir) proton bombardımanına maruz kalır ve böylece daha büyük tanecikleri meydana getirir böylece demirden ağır elementler oluşur. Evrendeki elementlerin oluşumu Süpernovalar sayesindedir anlayacağınız.

Bir gökcisminin şeklini belirleyen en önemli etken “Kütle Çekimi”dir.


Yıldızlar, gezegenler ve gezegenlerin uyduları yuvarlak şekle sahipken daha küçük gökcisimlerinin, örneğin asteroitlerin, şekilleri düzensiz olabilir. Bir gökcisminin şeklini belirleyen en önemli etken “Kütle Çekimi”dir. Yoğunluğu ne kadar yüksek olursa olsun, gökcismi yeterince büyükse şekli “Kütle Çekim” etkisi nedeniyle zaman içinde küreselleşir. Ancak daha küçük gökcisimlerinin “Kütle Çekimi” bunun için yeterli değildir.


Örneğin çapı yaklaşık 950 kilometre olan Ceres cüce gezegeni küresel bir şekle sahipken, uzunluğu yaklaşık 34 kilometre olan Eros asteroidinin şekli yer fıstığına benzer.


Ancak görece büyük gökcisimleri olan gezegenlerin, kusursuz bir şekilde küresel oldukları söylenemez, yüzeylerinde bazı girintiler ve çıkıntılar görülebilir. Örneğin “Kütle Çekimi” Dünya’dan yaklaşık üç kat küçük olan Mars’taki en yüksek dağ Everest’ten üç kat daha yüksektir. Ancak bilim insanları, “Kütle Çekimi” Dünya’dan 10 milyar kat daha büyük olan bir nötron yıldızının yüzeyindeki en büyük çıkıntının yüksekliğinin 1 milimetreden daha küçük olacağını tahmin ediyor.


Gökcisimlerinin kendi etraflarındaki dönüşleri de şekillerini etkiler. Örneğin her 24 saatte bir kendi etrafında dönen Dünya’nın Ekvator hizasındaki yarıçapı (6378 km), kutuplardaki yarıçapından (6357 km) daha büyüktür.


Uzaydaki pek çok cisim yuvarlak bir şekle sahip. Fakat bunun gerçekleşmesi için, cismin yaklaşık 965 kilometre ya da daha geniş bir çapa sahip olması lazım. Gök taşları ya da kuyruklu yıldızlar gibi küçük olan ve zayıf kütle çekimine sahip cisimlerin şekilleri daha garip olabilir.


Gezegenimiz kendi etrafında döndükçe, kara ve su kütleleri, bu durumun yol açtığı kuvvetin bir sonucu olarak merkezden uzaya doğru yönelirler. Dünyanın kütle çekim kuvveti, dönüş boyunca her şeyi yerinde tutabilecek kadar güçlü olmasına karşın ekvator biraz çıkıntılıdır.

Bununla birlikte, Ay da Dünya’nın şeklini bozar. Ay’ın Dünya üzerinde oluşturduğu gel-git etkisi, okyanusların yükselmesine neden olur. Sadece okyanuslar değil; karalar da gelgit etkisiyle Dünya’nın orta bölgelerinde çok az bir miktarda yükselir.


Dönen her cisim, Ekvator bölgesinden dış yönde savrulur. Ucuna top bağlı bir ipi çevirdiğinizde, yeterli hızda çevirirseniz dışarıya doğru fırlamaya çalışacaktır. Buna benzer sebeple ekvator yönünde daha büyük yarıçapa sahip bir yapı ortaya çıkar. Biz bu yüzden gök cisimlerinin yarıçaplarını aşağıdaki gibi iki şekilde ifade ederiz, kutup bölgelerden ve ekvator bölgelerden. Çünkü kutuplarda bu etki en az iken, ekvatorda en fazladır.

Dünya’nın kutuplardan basık, ekvatordan şişkince olması böylelikle açığa kavuşmakta ve şeklinin kusursuz yuvarlak değil geoit olduğunu söylememiz mümkün.


Bu değerlere baktığımızda ise:


Ekvator yarıçapı: 6378,1 km Kutup yarıçapı : 6356,8 km

Bu ortalamaya oranlandığında 1.000’de 3’lük bir kusur. Güneş ise neredeyse kusursuz bir küresel yapıya sahiptir. 10 saatte bir dönüşünü tamamlayan Jüpiter’de ise ekvator yarıçapı kutup yarıçapından tam 5000 km fazladır. Bu neredeyse Dünya’nın yarıçapına eşit bir değer.

Genel olarak baktığımızda bunlar, büyük bir gezegen için çok ufak kusurlar. Tüm bunlara rağmen, Dünya’ya, hatta Mars’a çıplak gözle baktığınızda, kusursuz birer küre gibi görünürler. Nedeninin de kütle çekim kuvveti



GEZEGENLERDE GÜNLER VE YILLAR NE KADAR SÜRER?

Güneş sistemimizi biraz tanıyanlar sekiz gezegen olduğunu, bu gezegenlerin yörüngesinde bulunan uyduların olduğunu ve yakın zamanda Plüton’un gezegen statüsünden düşürüldüğünü bilir. Peki bu gezegenlerde bir gün ne kadar sürmektedir? Veya diğer gezegenlerde bir yıl ne kadar sürüyor. Soruyu cevaplayabilmek için tabii ki kendi gezegenimizde var olan zaman kavramanı kullanıp, diğer gezegenlere uyarlayacağız. Örneğin bizim gezegenimizde 1 gün 24 saat sürüyor. Bu demek ki Dünya’mız kendi ekseni etrafında tam bir dönüşünü 24 saatte tamamlıyor. Öyleyse diğer gezegenlerde bir gün kaç dünya günü ve saati sürüyor? Aynı şekilde gezegenimizde bir yıl 365 gün sürer. Yani Güneş etrafındaki tam bir turunu 365 günde tamamlar. Buradan yola çıkıp diğer gezegenlerin Güneş etrafındaki tam bir turunu kaç günde tamamladıklarını bulmuş olacağız. Diğer gezegenlerde günler ve yıllar ne kadar sürer.


Umarım ve dilerim ki bilgileriniz biraz tazelenmiştir. Mehmet ASAL


Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

bottom of page