top of page

EĞİTİM, ÖĞRETİM VE ÖĞRENİM NE DEMEK?


Mehmet ASAL

K12 Okulları Yönetim ve İşletme Danışmanı


Bir çocuğun gelişiminde sporun çok ciddi fiziksel, psikolojik ve bilişsel faydaları vardır. Beden eğitimi çocukların; büyük kas grubunu, ince motorlarını geliştirdiği gibi zaman kontrolü, hızlı düşünme, problem çözme gibi bilişsel yeteneklerinin de gelişmesine katkı sağlar.

Eğitim kurumlarında gerçekleştirilen sanat çalışmalarının amacı da çocukta estetik duyarlılık, farklı bakış açısı, yaratıcı düşünme gibi becerilerin gelişmesine fırsat yaratmaktır.

Çocuk; yaparak yaşayarak ve eğlenerek kendi başarısını ortaya koyar ve psikolojik olarak rahatlar.

Ancak ülkemizde çocuklar sadece sınavlara odaklı, fiziksel ve sanatsal faaliyet zamanları bile ellerinden alınarak yarış atına çevrildikleri için ne yazık ki sağlıklı nesiller yetiştirememekteyiz. Ezbere dayalı, fiziksel ve zihinsel gelişmeden uzaklaştırıcı yapı değişmedikçe bizleri çok daha zayıf nesiller rakip edecek.



Bir ülke için olmazsa olmaz ilk konu BEKA, Ülkenin güvenliğidir. İkinci ve en az onun kadar önemli bir konu da EĞİTİM’dir.


Çok şanslı biri olmalıyım ki 27 sene Silahlı Kuvvetlerde, 20 sene kadar da Eğitim - Öğretim Kurumlarında işletme Müdürü, sonrasında da Danışman olarak görev yapmanın verdiği güven ve birikimle çok önemli olduğuna inandığım bir konuda, Eğitim konusunda bazı birikim ve düşüncelerimi dostlarım ve çevremdekilerle paylaşmak isteği ile bu yazıyı kaleme aldım.


Eğitim, Öğretim ve Öğrenim ne demektir?

İlk bakışta bu 3 kelimeyi birbirinden ayırmak ve farklarını söylemek oldukça zordur. Aslında buradaki belirsizlik ya da daha doğru bir söylemle bilgisizlik Türkiye’mizin içinde bulunduğu EĞİTİM Çıkmazının da kördüğümüdür. Düğümü çözebilmek için bu 3 kollu ipi iyice anlamamız gerekmektedir.


EĞİTİM: (Ailede başlar ve hayat boyu devam eder)

"Eğitim", genel olarak bireylere bilgi, beceri, değerler ve kültürel normlar gibi unsurları kazandırmak amacıyla yapılan sistematik bir süreçtir. Eğitim, bireylerin zihinsel, duygusal, sosyal ve fiziksel gelişimini desteklemek ve toplum içinde aktif bireyler olmalarını sağlamak için gerçekleştirilir. Eğitim, resmi (okullar, üniversiteler) ve gayri resmi (aile, çevre) olarak farklı şekillerde gerçekleşebilir.

Eğitim sözcüğünün kökenine bakacak olursak Latince bir kelime olan ‘Educa’ kelimesinden gelmektedir. ‘’Yani bitki, hayvan ve çocukların bakımını içeren süreç’’ anlamına gelir.

Bu kavrama biraz daha derinlemesine bakacak olursak ünlü eğitim psikologlarından Tyler’a göre eğitim; kişinin davranış örüntülerini değiştirme sürecidir. Durkchim’e göre fizik ve sosyal tabiatın insan üzerinde meydana getirdiği tesirlerdir. Gibi birçok tanım karşımıza çıkmaktadır.

Felsefi akımlara göre de eğitimin farklı ve çeşitli tanımları vardır. Örneğin;

İdealizme göre eğitim; özgür ve bilinçli insanoğlunun Tanrıya olan yükseltici uyum çabalarının sürecidir.

Realizme göre eğitim; yeni kuşak bireylere kültürel mirası aktararak hayata hazırlama süreci olarak ifade edilir. Yani genel olarak bu tanımlardan yola çıkarak eğitimi bireyin davranışlarını değiştirme süreci olarak ele alabiliriz. Bu süreç doğum ile başlayan ve ölüme kadar devam eden uzun ve kapsamlı bir yoldur.

ÖĞRETİM: (Okulda başlar, Öğrenci-Öğretmen ve Aile ayaklarından oluşur)


"Öğretim", bilgi ve becerilerin aktarılması amacıyla eğitimciler tarafından gerçekleştirilen faaliyetleri ifade eder. Öğretim, öğrenenlere belirli konuları anlatmak, rehberlik etmek, materyal sunmak ve öğrenme süreçlerini desteklemek için kullanılan yöntemleri içerir. Öğretim süreci, öğretmenlerin ders planları hazırlaması, sunumlar yapması, etkileşimde bulunması ve öğrencilerin öğrenmelerini değerlendirmesi gibi aşamaları içerir.

Bu iki kavramı karşılaştırdığımızda eğitim; iyi insan olma, ahlaki değerleri benimseme gibi hedefler barındırırken öğretimi ise bireye daha çok bilgi aktarımını sağlayan süreç olarak ifade edebiliriz. Yani eğitim kavramının öğretim kavramından çok daha geniş ve kapsamlı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Öğretim, öğretmeyi, bilgilendirmeyi, kendini geliştirmeyi, sormayı, sorgulamayı, aklını kullanmayı, bilim üretmeyi hedef alır.

Eğitim ise sosyalleşmeyi, iyi bir insan ve iyi bir yurttaş olmayı, paylaşmayı, milli ve manevi değerlere sahip çıkmayı ve en önemlisi de sevgiyi, saygıyı, dostluğu öğretir.

ÖĞRENİM: (Bireyin eğitim ve öğretimden aldığıdır)

"Öğrenim", bireylerin bilgi ve beceri kazanmak amacıyla eğitim sürecine aktif olarak katıldıkları aşamadır. Öğrenim, eğitim sürecinin temel öğesi olarak kabul edilir. Bireyler, öğrenim yoluyla yeni bilgiler edinir, beceriler geliştirir ve deneyim kazanır. Öğrenim süreci, farklı öğrenme stilleri ve yöntemleri kullanılarak gerçekleşebilir.

Bu kavramlar sıkça eğitim alanında kullanılır ve birbirleriyle iç içe geçmiş durumdadır.

Eğitim süreci, öğretim ve öğrenimi içerir.



Öğrenim ise; Eğitim ve Öğretimden alınanları kapsayan bireysel yetidir.

Ne yazık ki ülkemizde EĞİTİM ve ÖĞRETİM sağlıklı olmadığı için bunların doğal sonucu olarak ÖĞRENİM de sağlıksız ve yetersiz durumdadır.

Yine ülkemizin eğitim ve öğretime olan bakışını ele alacak olursak toplumumuzda ve daha kötüsü okullarımızda daha çok öğretimin ön planda tutulduğu, eğitimin ise çok daha geride kaldığını açıkça görebilmekteyiz. Okullar öğrencilere bilgi pompalayan makineler görevi görürken aileler de çocuklarının iyi bir meslek sahibi olma, statü elde etme, bol kazanç sağlama gibi sebeplerden dolayı eğitimi geri plana itip öğretimi kutsamaktadır. Bu yaklaşımla devam edileceğini düşünürsek ileride karşımıza baş edilemez sorunlar çıkaracaktır. (Sanki şimdilerde çıkmıyor mu?)

Eğitim ve öğretimde başarı elde etmiş ülkelerin sistemleri incelendiğinde; bireylere temelde iyi bir eğitimin verildiğini ve öğretim sürecinin bunun üzerine bina edildiğini görmekteyiz.

Mesela son yıllarda ismini sıkça duyduğumuz hatta bazen gına geldi dediğimiz Fin Eğitim Sistemi bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

Finlandiya eğitim bakanı oluşturulan yeni sistemin temel amacının “topluma faydalı iyi insanlar yetiştirmek” olduğunu söylemektedir. Yani yeni sistemin amacının Pisa sınavlarında birinci olmayı amaçlamadığını veya uluslararası rekabet olmadığını görmekteyiz. Baktığımızda eğitime verilen bu değer beraberinde bu alandaki başarıları da getirmiştir.

Eğitime bakış açısına ışık tutan bir diğer örnek de; Almanya’da bir lise müdürünün her sene başında öğretmenlere yolladığı mektuptur. Mektubun içerisinde şu ifadeler yer almaktadır.

“Ben toplama kampından sağ kurtuldum ve gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi doktorların zehirlediği çocukları, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekleri gördüm. Bu nedenle sizden ricam öğrencilerimizin iyi bir insan olması için çaba harcayın” şeklindedir.

Bu da ancak iyi bir eğitim üzerine inşa edilmiş öğretimle gerçekleşir. Kuru bir öğretim maalesef karşımıza insanlıktan uzak ve acımasız bireyler çıkarabilir.

Biz de toplum ve eğitime gönül verenler olarak konuya hak ettiği değeri verdiğimizde ve öğretimi kutsallaştırmayıp bireylerin akademik başarılarını ön planda tutmadan sistemimizi inşa ettiğimizde daha nitelikli ve insani değerlere bağlı bireyler yetiştirebiliriz.

Ülkemize geldiğimizde; anket ya da bir form doldurulurken en çok karşılaşılan soru:

Öğrenim Durumunuz Nedir? Olmaktadır. Yukarıdaki tanımlara bakınca da en cevap verilemeyecek sorudur bu? Amaçlanan Öğretim Durumunun sorulmasıdır. Yani bitirdiğiniz son okulun seviyesi. Öğretim durumuna yazabileceğiniz seçenekler;

  • İlköğretim, Ortaöğretim, Lise, Lisans, Yüksek Lisans, Doktora’dır.

Bu cevaplar tamamen nicelikseldir. Kurumsalı belirtir. Yani öğretim sistemimizin müfredat içeriği, kalite ve kalkınmamıza katkı yetersizliği ne en ufak bir ışık tutmaz. Öğretim; okullar, kurslar ve üniversiteler vasıtasıyla bireylere hayatta gerekli olan bilgi ve kabiliyetlerin sistematik bir şekilde verilmesidir.

Eğitim ise, bireyin doğumundan ölümüne süregelen bir olgu olduğundan ve politik, sosyal, kültürel ve bireysel boyutları aynı anda içinde bulundurduğundan, tanımının yapılması zor bir kavramdır. Bireylerin toplumun standartlarını, inançlarını ve yaşama yollarını kazanmasında etkili olan tüm sosyal süreçlerdir. Kişinin yaşadığı toplum içinde değeri olan, yetenek, tutum ve diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçlerin tümüdür. Seçilmiş ve kontrollü bir çevrenin (özellikle okulun) etkisi altında sosyal yeterlilik ve optimum bireysel gelişmeyi sağlayan sosyal bir süreçtir.

Diğer bir ifadeyle Eğitim, önceden saptanmış esaslara göre insanların davranışlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizesidir. Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı olarak istedik değişme meydana getirme sürecidir.

Eğitim iki alt kademeden oluşur:

1. Toplumsal Eğitim

2. Kurumsal Eğitim


1. Toplumsal eğitim (Ailesel eğitim de dahil)

Bireyin, toplumun bir parçası olarak aileden başlamak üzere çevresindeki sosyal yapıdan aldığı eğitimdir. Geleneklere, dine, sınıfa vb. bağlı olan bu eğitim bireyin değer yargılarının yapısını oluşturur ve bir şekilde toplumun devamını sağlar.

Daha sonraki yaşamında da beşerî ilişkileri veya öğrenci kariyeri anlamında aldığı eğitim de çok önemlidir.

Topluma yönelik eğitim faaliyetlerinin ortak noktası; okul dışı, bir başka ifadeyle örgün eğitimin dışında kalmasıdır. Dolayısıyla, sosyal pedagoji; mecburî eğitimini tamamlamış olan veya buna paralel olarak bazı sosyal sorunlu kişiler için, genelde kamu kurum ve kuruluşlarınca düzenli, plânlı ve sistemli bir şekilde yürütülen yaygın eğitim faaliyetlerinin bütünüdür.


2. Kurumsal eğitim (Öğretim)

Eğitimin okullaşmış halidir. Eğitimin profesyonel bir örgütlenme içinde bireye sağlanmasıdır.

Ülkemizde halen mevcut Kurumsal eğitim sisteminde;

Kalabalık sınıflara, okul sayısının yetersizliğine, eğitimin niteliği ve atanmayı bekleyen yeni mezun öğretmenlerin sayısının bir hayli fazla olmasına rağmen, okullarda yaşanan öğretmen sıkıntısına varıncaya kadar birçok sorun bulunmaktadır.

Bunların yanı sıra doğrudan öğretim süreciyle ilgili sorunlar da vardır. Bu sorunların bazılarını;

  • Öğrencilere gereksiz bilgi aktarım çabası, ya da tam tersi eksik bilgi verilmesi,

  • Bilginin etkili bir biçimde aktarılamaması,

  • Bilginin kalıcı ve anlamlı olmaması,

  • Öğretim programlarının yoğun olması,

  • Öğrenme ortamlarının niteliğinin yetersizliği,

  • Kaynak, materyal, araç-gereç yetersizliği,

  • Öğretmenlerden, öğrencilerden, çevreden kaynaklanan sorunlar ve

  • Doğru yöntemlerin kullanılamaması

Olarak sıralamak mümkündür.


Kurumsal Eğitim 3 bacaktan oluşur:

Öğrenci

Okul (Öğretmen)

Aile (Veli)


Bunlardan biri eksik olursa, tıpkı bir otomobil tekerleğinin sadece 2 vida ve somunla aks eksenine dik duramaması gibi, eğitim düzlemi de ayakta duramaz.

Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) eğitim endeksine de yansıyan çarpıcı veriler, "Türkiye'de eğitim sistemi neden istenilen seviyeye ulaşamıyor?" sorusunu da beraberinde getirmektedir.

Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, fırsat eşitsizliğinden kaynakların kullanılmasına kadar eğitim sisteminin iyileştirilemeyen yönlerini aşağıdaki şekilde sıralamaktadır:


1- Eğitim politikalarının sürdürülebilir olmaması: Ulusal bir eğitim politikamız yok. Bakandan bakana, Yükseköğretim Kurumu (YÖK) başkanından YÖK başkanına değişen eğitim sistemi dikiş tutmuyor. Türkiye'nin acilen ulusal bir eğitim politikasına ihtiyacı var. Ülkeleri ayakta tutan ve ileriye taşıyan yegâne alan eğitim ise onu siyaset üstü bir yaklaşımla ele almamız gerekiyor. Eğitimde sil-baştan mantığı bırakılmalı, yönetim değişikliğiyle birlikte değişmeyecek, uzun soluklu uygulamalar hayata geçirilmelidir.


2- Sınavlar: Okullar sınavlara giriş bileti veren binalar olmuştur. Sınavlar eğitim sisteminin en büyük sorunudur. Türkiye'de okul, bilgi vermenin yanı sıra yaşam becerisi kazandıran en önemli kurum olmaktan çıkarak, sınavlara giriş için gerekli olan belgenin alınacağı bir binaya dönüştü.

O nedenle okulu kıymetli yapmadığımız hiçbir sistemden verim bekleyemeyiz. Geldiğimiz süreçte sınavlar, eğitim-öğretim sürecinin olağan bir parçası olmanın ötesine geçti; tüm eğitim sisteminin amacı bir sıralama sınavına hapsedildi.

Yani "sınav için eğitim" anlayışı tüm sistemi esir aldı. O nedenle bugün pek çok liseli okulda vakit kaybetmemek ve sınavlara hazırlanmak için kaydını açık liseye alıyor. Unutulmamalı ki sınav sistemi, aileler için hem maddi hem manevi büyük bir külfet haline geldi.


3- Fırsat eşitsizliği/eğitimde adalet ya da adaletli eğitim: Fırsat eşitliğini, eğitimde adalet ya da adaletli eğitimde aramalıyız.

Anayasa'mızda belirtildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan her çocuğun eşit eğitim hakkı olmalı. Ancak, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde geleceği sınavlara bağlanan çocuklar için adil bir eğitim sürecinden bahsetmek mümkün değil. Bu farkı size birkaç örnekle açıklayayım.

Öğrencilerin Liselere Geçiş Sistemi'nde (LGS) başarıları ile en güçlü ilişkiye sahip değişkenlerden biri okulun ve öğrencinin sosyo-ekonomik düzeyidir. LGS'de anne-babasının eğitim düzeyi ilkokul olan öğrenci ile anne-babasının eğitim düzeyi lisansüstü eğitim olan öğrenci arasında 120 puan fark var.

Ülkeler arası değerlendirmelerde de en başarılı öğrencilerimiz sosyo-ekonomik olarak avantajlı olan ailelerin çocukları.

Türkiye, 43 ülke arasında PISA'da en iyi performans gösteren öğrencilerinin daha çok sosyo-ekonomik olarak iyi ailelerin çocukları oldukları görülüyor.

Türkiye'de en düşük ve en yüksek başarı ortalamalarına sahip bölgeler arasındaki başarı farkı, aynı sınıf seviyesindeki öğrenciler için neredeyse 3 yıllık öğrenme sürecine karşılık geliyor.


4- Eğitimin niteliği: Niceliğe boğulan eğitimde nitelik mumla aranıyor. Türkiye'de eğitim sistemi nicelik salgınına yakalandı. Yıllardır virüsü engellemek için aşı çalışmaları yapılıyor ama henüz sonuç alınamadı. Nicel ile nitel arasındaki anlam farkını çözdüğümüzde eğitimde yol almaya başlayacağız.

Olumlu gelişmeler yok mu? Elbette var, son yıllarda okullaşma oranları, sınıf mevcutları gibi konularda nicelik açısından önemli mesafeler kat edildi.

Ancak nitelik için aynı şeyi söylemek ne yazık ki mümkün görünmüyor. Örneğin;

  • İlkokulu bitirmiş yaklaşık yedi çocuktan biri okuduğu basit bir metni dahi anlayamıyor.

  • 12 yıllık zorunlu eğitimi tamamlayan bir öğrenci ancak 9 yıl eğitim almış kadar öğrenme düzeyine sahip olabiliyor.

  • İlkokul ve ortaokulda haftada 5 saat matematik dersi verilmesine rağmen 2022 LGS'ye giren yaklaşık 85 bin öğrenci bir soruyu dahi doğru yanıtlayamıyor.

  • 2022 Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) Temel Yeterlilik Testinde (TYT) tek bir neti olmayan aday sayısı yaklaşık 97 bin.


5- Temel becerilerin kazandırılamaması: Öğrenciler okuduğunu anlamıyor, dört işlem yapamıyor.

Türkiye'de temel eğitimi bitirmesine rağmen okuduğunu anlamayan, dört işlem becerisi dahi kazanamamış öğrencilerin oranları azımsanmayacak düzeyde.

Öyle ki, ilkokulu bitirmiş yaklaşık yedi çocuktan biri okuduğu basit bir metni anlayamıyor.

Oysa son yıllarda uluslararası değerlendirme çalışmalarındaki başarılarıyla dikkat çeken Singapur, Kore, Japonya, Avusturya gibi ülkelerdeki öğrencilerin neredeyse tamamı temel yeterlik düzeyinin üzerinde performans gösteriyor. En basit ifadeyle bu ülkelerdeki eğitim sistemleri, öğrencilerin içine doğdukları koşullardan bağımsız olarak onlara hayat boyu öğrenme fırsatları için gereken eğitim temelinin atılmasını sağlıyor.

Bizde ise çocukların yüzde 37'si matematikte, yüzde 26'sı okumada, yüzde 25'i fende temel becerilere dahi sahip değil.


6- Eğitimin istihdama geçişe hizmet etmemesi: Gençler, okulun geleceğe katkısına şüpheyle bakıyor. Üniversiteler işsizliği ertelemek için bir yola dönüştü.

Yüzlerce üniversite var ama genç yetişkinler işsiz, işverenler ise mezunların niteliğinden şikayetçi.

OECD raporuna göre Türkiye hem yükseköğretim mezunlarının hem de ortaöğretim mezunlarının istihdam oranlarının en düşük olduğu OECD ülkesi.

25-64 yaş aralığındaki ortaöğretim mezunu dâhi olmayanların istihdam oranı yüzde 50, ortaöğretim mezunlarının istihdam oranı yüzde 59, yükseköğretim mezunlarının istihdam oranı yüzde 72.

Türkiye'de eğitim düzeyinin artması, işsizliğin azalması yönünde beklenen katkıyı dahi sunmuyor. Türkiye'de yükseköğretim mezunlarının işsizlik oranları ile daha alt düzeyde eğitim almış olanların işsizlik oranları arasında önemli farklılıklar bulunmuyor.

25-34 yaş aralığındaki genç yetişkinler arasında ortaöğretim mezunu dâhi olmayanlar içinde işsiz olanların oranı yüzde 14, ortaöğretim mezunu olanların içinde işsiz olanların oranı yüzde 13 ve yükseköğretim mezunu olanların içinde işsiz olanların oranı ise yüzde 14 düzeyinde.

Türkiye'de, 18-24 yaş aralığındaki nüfusun yarısından fazlası (yüzde 59,9) eğitimde değil. Bu yaş grubunda eğitim sisteminin dışına çıkmış gençlerin nerede olduğuna bakıldığında ise yarısından (yüzde 27,7) daha azının istihdamda olduğu görülüyor; geri kalan kısmının (yüzde 32,2) ise ya işsiz olduğu ya da çalışmadığı ve iş aramadığı sonucuna ulaşılıyor.


7- Öğretmenin sistemdeki konumu-itibarı: Öğretmene atfedilen değer branşından çıkan soru sayısıyla doğru orantılı. Yıllar içinde bilgiye ulaşmanın yöntemleri değişti.

Eğitim sistemimiz ise ne yazık ki bu hıza ayak uyduramadı ve öğretmenliğin toplumsal statüsü değişti. Bugün öğretmenlik mesleği teknik sınav hazırlayıcı lığı ve mekanik bilgi aktarıcılığına indirgendi.

Öğretmenlere atfedilen değer ne yazık ki branşlarından çıkan soru sayısıyla doğrudan ilişkili hale geldi. Öğretmenler kısa zamanda daha çok içeriğin aktarılabileceği öğretim yöntemlerine yönelmek zorunda kalıyor, öğrenciler için bilgiyi anlamlandırmak ve öğrenmekten keyif almak geri plana atılıyor.

Öğretmenlik mesleğinin statüsünün ve itibarının yeniden tesis edilmesine ihtiyaç var.


8- Kaynakların verimli kullanılamaması: Kaynak var. Çıktı nerede? Türkiye'de her yıl merkezi bütçeden aslan payı eğitime ayrılır.

Ancak eğitime yapılan harcamaların pozitif ekonomik çıktılar sağlaması, eğitimin nitelikli insan kapasitesini artırma gücüne ve kaynakların etkin kullanımına bağlıdır. Bütçeden en yüksek pay eğitime ayrılsa bile, neredeyse yarım milyon öğrenci hala 50 kişilik sınıflarda eğitim görmektedir. 18-24 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 62'si eğitimlerini yarım bırakmaktadır. Yükseköğretim mezunu her 4 gençten 1'i işsizdir.

Her 3 gençten 1'i; ne eğitimde ne istihdamda. Öğrenci başına yapılan eğitim harcamaları OECD ortalamasının yarısından daha az. Hane halkının yüklendiği eğitim maliyeti OECD ortalamasından iki kat fazla. Bu göstergelerle eğitim sistemimizde kaynakların verimli kullanılabildiğini söylemek ne yazık ki mümkün değil.


9- Öğretmen yetiştirme süreçlerinin çağın ihtiyaçlarıyla uyumlu olmaması: Eğitim fakültelerine dikkat. Eğitim fakültelerinin geleceğe uygun bir programlamaya ihtiyacı bulunuyor. 21'inci yüzyıl Türkiye'sinde "Nasıl bir öğretmen yetiştirmek istiyoruz?" sorusunun cevabı net olarak ortaya konmuş değil.

Bu da etkili öğretmen yetiştirme modelinin oluşturulmasının önünde büyük engel teşkil ediyor. Bu sebeple, Türkiye'de hem uluslararası eğitim politika önerilerini hem de ulusal ihtiyaçları göz önünde bulundurarak oluşturulmuş öğretmen yetiştirme programlarından söz edemiyoruz.


10- İkili eğitimin sonlandırılamaması: Fırsat eşitliği bağlamında okullar arası altyapı ve imkân farklılıklarının giderilmesi ve her çocuğun hak ettiği nitelikli eğitimi alabilmesi için ikili eğitimin tamamen sonlandırılması artık bir tercihten ziyade zorunluluk haline geldi. 2021 yılı itibarıyla ikili eğitimde okuyan ilkokul öğrencilerinin oranı yüzde 37,3, ortaokul öğrencilerinin oranı yüzde 27,6 ve lise öğrencilerinin oranı ise yüzde 4,2.


EĞİTİM SADECE OKULDA MI VERİLİR?

Yazımın en başında belirtmiştim. Bunu tekrarlamakta büyük fayda görüyorum.

EĞİTİM: (Ailede başlar ve hayat boyu devam eder)


Çocukların anne şefkatini eksiksiz doya doya yaşaması psikologların altını özellikle çizdikleri bir konudur. Çocukların çok erken yaşlarda kreş ve okula gönderilmesinin de farklı travmalara yol açabileceği aynı uzmanlar tarafından vurgulanmaktadır.

Eğitimin sadece okulda verilebileceği, okul dışında bunun gerçekleştirilemeyeceği, gerçekleştirmek için de yeterli birikimin ve anlayışın olmadığı, ailede bile bu konuda yetersizlikler olduğu gerçeği de maalesef kabul edilmek zorundadır. Çünkü eğitim ailede başlar, okullarda koordineli hâle getirilir ve hayatın her merhalesinde yaşanır. Bu, eğitimin insanda vücuda gelmesinin ve davranışa dönüşmesinin yegâne şartıdır ki şu an bütün eğitim yükünü sadece okullara yüklemiş olmanın acı çaresizliği ile karşı karşıya bulunmaktayız.


Peki, gerçekten bu durum geçmişte de böyle miydi? Kesinlikle hayır!

Çünkü eğitim, hayatın her yerindeydi ve hayatın kendisiydi. İnsan hem sokakta/ çevrede hem ailede hem de toplum içinde eğitilirdi.


Geçmişte bir çocuğun anne ve babasından sonra köy, mahalle veya kasaba halkı, çocuk açısından otokontrol aracıydı. Eğitim; sadece okulun değil, başta aile olmak üzere çocuğun bütün paydaşlarının da vazifesidir. Bu paydaşlık durumu, aynı mahallede, aynı köyde, aynı çevrede beraber yaşamak olarak da tarif edilebilir.


Fakat hayatımızın her merhalesinde çeşitli değişim süreçleri ile karşı karşıya kalmaktayız. Günümüzde bir kimse başka birinin çocuğunu sorumluluk noktasında uyarmaya kalkıştığında çocuğun ailesinin, çocuğu uyaran şahıs öğretmen bile olsa kavgaya yeltenmesi başka nasıl açıklanabilir? Hata ve yanlışlarına rağmen bu aşırı sahiplenme refleksi hangi ruh hâlinin tezahürüdür?

Çocuğun eğitimini sadece bir kuruma havale ediyorsak ve diğer kurumlar da “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” anlayışına sahipse eğitim problemlerimizin çözülmesi mümkün müdür?

ROL MODEL SIKINTISI

Bugün eğitim açısından en büyük sıkıntılarımızdan biri de çocuğun önüne rol model şahsiyetler koyamama çaresizliğimizdir. Annenin ve babanın söyledikleri bazen çocuğa ters gelebilir.


Tecrübeli eğitimciler; ebeveynlerin, çocuk için değerli olan kimselerle iş birliği yapmasını tavsiye eder. Çocuğun değer verdiği kimse, eğer o çocuk için bir anlam taşıyorsa yapacağı nasihatler ve çizeceği yol haritaları da çocuk nezdinde karşılık bulacak ve biraz sitemle karışık tavsiyeler çocuğun hayatında çok özel dokunuşlara dönüşebilecektir ki anne babaların yapacağı bu kritik manevralar bazen hayati neticeler verebilir.


Bütün bu anlatılanların yanında, her çocuğun kendine ait bir ruh ve duygu dünyası olduğu da unutulmamalıdır. Öyle ki bir insana söylediğimiz sözün tesirli olabilmesi için öncelikle nasihatte bulunan kimsenin aynı konuya kendisinin hassasiyet göstermesi elzemdir.

“Davranışlarımızla ortaya koyduklarımız, sözlerimizle ilettiklerimizden daha tesirlidir.”

ÇOCUKLARIN ERKEN YAŞLARDA OKULA GÖNDERİLMESİ

Bütün bunların yanında çocukların temelden anne şefkatini eksiksiz doya doya yaşaması çocuk psikologlarının da altını özellikle çizdikleri bir konudur. Bugün modernizmin çarkları arasında ezilen hayatlar, daha rahat yaşamak ve para kazanmak adına çocuklarını hiç tanımadıkları kimselere emanet etmek zorunda kalabilmektedirler. Çocuğun öncelikle ailede yani yakın çevrede temel değerleri öğrenmesi çok önemlidir.


Sınavlarda daha iyi hazırlanmak isteyen milyonlarca öğrencimiz okulu bırakıp açık liseye yönelerek hataların en büyüğünü yapıyor. Haftanın 5 günü 40 saate yakın sürede sınıfta alamadığını, dinlenmesi, sosyalleşmesi gereken bir çocuğun hafta sonu 4*5 saatte almasını beklemek ne kadar akıl işidir? Gelişmiş ülkelerde bu tarz dershanelerin varlığını hiç duydunuz mu? Başta öğretmenleri, aileleri ve yakın çevreleri olmak üzere hiç kimse, onlara, okulun dershane olmadığını hatırlatmıyor mu? Peki biz ne yapıyoruz?

Eğitimi çoktan rafa kaldırdık, öğretimi de sınav kazanmaya indirgedik!

Sınavda soru çıkmayan dersleri külfet gibi gören, yılda 200 bin test çözmekle övünen gençler yetiştiriyoruz.

  • Eğitimden tek beklentimizi sınavlar mı?

  • Öğrencilerinizden tek beklentiniz hızlı test çözüyor olmak mı?

  • Açık öğretimin amacı, zamanında okula gidemeyen, çalışmak zorunda kalan ya da bilgilerini tazelemek isteyen yetişkinlere yeni bir şans yaratmak mı yoksa onları zorunlu eğitim çağındayken okulundan, öğretmeninden, spordan, sanattan, mesleki derslerden ve sosyal bilimlerden kopartmak mı?


Türkiye’de eğitim ve öğretim sürekli problemli. Eğitim hayat boyu. Öğretim ise bunun okullarda verilen kısmı olarak tanımlanıyor. Çocuklar öğretim alanında okullarda sadece sınav odaklı yetişiyor. Oysa özellikle 11-20 yaş arası gençlerin bedensel ve sanatsal beceri kazanmaya ve yeteneklerinin ortaya çıkarılmasına çalışılması gerekmez mi? Bu yolda Türkiye’de yapılan hatalar nelerdir? Daha sağlıklı, yetenekli ve bilgili gençler yetişmesi için eğitim ve öğretim sistemi ne şekilde reforme edilmelidir?

1. Çok Yönlü Bir Eğitim Anlayışı Benimsenmelidir: Eğitim sadece akademik başarıya dayalı olmamalıdır. Öğrencilerin bedensel, zihinsel, duygusal ve sanatsal gelişimini destekleyen bir müfredat oluşturulmalıdır. Spor, sanat, müzik, drama gibi alanlar da eğitimde yer almalıdır.


2. Öğrenci Merkezli Bir Yaklaşım Geliştirilmelidir: Öğrencilerin ilgi ve yetenekleri dikkate alınarak öğrenme deneyimleri tasarlanmalıdır. Bireysel farklılıkları gözetmek, öğrencilere kendi öğrenme yolculuklarını keşfetme fırsatı verir.


3. Eleştirel Düşünme ve Problem Çözme Yeteneklerini Geliştirilmelidir: Sadece bilgiyi ezberlemek yerine, öğrencilere eleştirel düşünme, analiz yapma ve problemleri çözme becerileri kazandırmaya odaklanan bir eğitim anlayışı benimsenmelidir. Bu, öğrencilerin gerçek dünya problemleriyle başa çıkabilmelerini sağlar.


4. Öğretmen Eğitimine Önem Verilmelidir: Öğretmenler, eğitim sistemini şekillendiren en önemli unsurdur. Onların mesleki gelişimine ve sürekli eğitimine yatırım yapılmalıdır. Modern öğretim yöntemleri, psikoloji ve pedagoji konularında güncel bilgilerle donatılmalıdır.


5. Sınav Odaklı Değil, Öğrenmeye Dayalı Değerlendirme yapılmalıdır: Sınavlar yerine proje tabanlı çalışmalar, sunumlar, portfolyolar gibi farklı değerlendirme yöntemleri kullanılmalıdır. Bu, öğrencilerin anlama ve uygulama becerilerini ölçmeye daha uygun olacaktır.


6. Teknoloji Eğitimde Etkin Kullanılmalıdır: Günümüzde teknoloji, öğrenme deneyimlerini zenginleştirebilir. Eğitim materyallerinin dijitalleştirilmesi, uzaktan eğitim seçeneklerinin sunulması ve eğitimde interaktif araçların kullanılması eğitimi daha erişilebilir ve çekici hale getirebilir.


7. İş birliği ve Öğrenci Katılımı Teşvik Edilmelidir: Öğrencilerin birbirleriyle iş birliği yapabileceği, projeler üretebileceği ve kendi öğrenme süreçlerine katkıda bulunabileceği ortamlar yaratılmalıdır. Grup çalışmaları ve bu gibi ortamlar öğrenmeyi daha anlamlı hale getirir.


8. Sürekli Değerlendirme ve İyileştirme: Eğitim sistemi düzenli olarak değerlendirilmeli ve ihtiyaç duyulan yerlerde iyileştirmeler yapılmalıdır. Öğrenci, öğretmen ve veli geri bildirimleri dikkate alınarak sistem sürekli olarak güncellenmelidir.


Unutmayalım ki eğitim reformu uzun vadeli ve kapsamlı bir çaba gerektirir. Bu öneriler, Türkiye'nin eğitim sistemindeki zorlukları aşmak için bir başlangıç noktası olabilir.

Yukarıdaki incelememizde de gördüğümüz gibi, Türkiye’de üniversiteler de özellikle nitelik ve kısmen de nicelikleri bakımından yetersizdir. Öğrenciler üniversitelere merkezi bir sınav sistemi sonucu yerleştirilir. Bu durumda da tüm Öğretim dönemi sınav ve test çözme odaklı geçmektedir. Gençler sadece ezbere dayalı ve soru çözme hızına bağlı olarak başarılı addedilmektedir. Bu yanlıştan kurtulmak için üniversitelere öğrenci seçilirken nasıl bir eliminasyon ya da seçim yapılabilir.


1. Çok Kriterli Seçim Süreci: Yalnızca merkezi bir sınav sonucuna dayalı değil, öğrencilerin genel akademik başarıları, ilgi alanları, yetenekleri, liderlik potansiyeli ve sosyal katkıları gibi bir dizi kriteri göz önünde bulunduran bir seçim süreci oluşturulabilir. Bu tür bir yaklaşım, öğrencilerin sadece sınav sonuçlarına değil, geniş bir yelpazede yeteneklerine ve potansiyellerine göre değerlendirilmesine olanak tanır.


2. Portfolyo Değerlendirmesi: Öğrencilere, lise yılları boyunca gerçekleştirdikleri projeler, yazılar, sanatsal çalışmalar ve diğer başarıları içeren portfolyolar hazırlama fırsatı verilebilir. Bu portfolyolar, öğrencilerin sadece akademik değil, aynı zamanda yaratıcılık, liderlik ve iş birliği gibi becerilerini de göstermelerine yardımcı olabilir.


3. Mülakat ve Yetenek Testleri: Öğrencilere bireysel veya grup mülakatları ile yetenek testleri gibi yöntemler uygulanabilir. Bu, öğrencilerin iletişim becerilerini, analitik düşünme yeteneklerini ve diğer özgün niteliklerini değerlendirmenin bir yolu olabilir.


4. Lise Eğitimi Kalitesinin Artırılması: Üniversiteye kabul sürecini iyileştirmenin yanı sıra, lise eğitimindeki sınav ve test odaklı yaklaşımın değiştirilmesi de önemlidir. Öğrencilere eleştirel düşünme, problem çözme, iletişim ve iş birliği gibi becerileri geliştirmeye yönelik bir müfredat sunulabilir.


5. Yurtdışı ve Batı Örneklerine Bakmak: Yurtdışındaki üniversite seçim süreçlerini inceleyerek, öğrenci seçiminde kullanılan farklı yöntemleri öğrenebilirsiniz. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'nde çok çeşitli kriterler kullanılarak öğrenci seçimi yapılır ve sınav sonuçları sadece bir parçasıdır. İngiltere'de ise UCAS başvuru sistemi, öğrencilerin kişisel beyanlarını, referanslarını ve ilgi alanlarını da değerlendirmeye alır.


6. Eğitimde Toplumsal Değişim ve Farkındalık: Eğitimde sadece bir reform yapmak yeterli değil, aynı zamanda toplumsal bir değişim ve farkındalık oluşturmak da önemlidir. Öğrenci, veli, öğretmen ve toplumun genelinde eğitimin amacı ve önemi konusunda farkındalık yaratmak, sistemin daha iyiye doğru evrilmesine yardımcı olabilir.


Türkiye'de gerçekleştirilecek reformların, Türk toplumunun ihtiyaçları, değerleri ve kaynaklarına uygun şekilde tasarlanması gerekmektedir. Yurtdışı örneklerini inceleyerek fikir edinmek faydalı olabilir, ancak kopyala-yapıştır bir yaklaşım yerine yerel ihtiyaçları gözeten özgün bir sistem oluşturmak daha etkili sonuçlar doğurabilir.

Ülkemizde gençlerden istenen ve eğitim sisteminden beklenen dört temel unsur vardır. Bunlar çocuklarımızın:

  • Özgüvenli yetişmesi,

  • İçindeki potansiyeli açığa çıkaracak bedensel ya da sanatsal uğraşısı olması,

  • İkinci bir dili anadil seviyesinde konuşup yazabilmesi,

  • Akademik yeterliliğe sahip olmasıdır.


Saygılarımla.

Mehmet ASAL

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

bottom of page