İkinci Cumhuriyetçiler ve kutuplar...
- mehmetasal
- 1 May 2022
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 8 May 2022
YAZAN : Mehmet ASAL

Sovyetler Birliği'nin çöküşü; bir yandan "Küreselleşme" sürecini tetiklerken öte yandan "İkinci Cumhuriyetçi" denilen, demokrasi adına demokrasiyi tahrip edecek dinciliğe ve etnik ayrılıkçılığa destek veren, mensup olduğu milletin
Atatürk’e hayran ve onun izinde giden kesiminin davranışlarını sürekli olarak karalamaya ve aşağılamaya çalışan, Atatürk’ü ve yaptıklarını basite indirgeyerek hatta zaman zaman küçümseyerek kendince alay ve tenkit konusu haline getirmeye çalışan, ulusunu sürekli basit ve aşağı gören ve ona hakaret edebilmeyi büyüklük ve aydınlıkçılık addeden, bu maksatla her türlü fitne ve fesadı yaymakta ve emperyalist güçlerden çıkar karşılığı maddi menfaat almakta hiçbir mahzur görmeyen, “bir kadın memesini vatan toprağına değişebileceğini” söyleyebilecek kadar basit, milli duygularını yitirmiş ve aymaz, ABD ve Avrupa hayranı, "aşırı liberal" bir gurubun Türkiye’de ortaya çıkmasına neden olmuştur.
"İkinci Cumhuriyet kavramı", esas olarak rejimin üzerindeki ordu vesayetini terk etmek anlamına İkinci Cumhuriyet olarak nitelenmiştir. Tartışmalarda ya Fransa örneği verilmekte ya da bunun daha önce söylendiği hatırlatılmaktadır.
Ülkemizin ikinci cumhuriyetçileri ise, bunu asla Fransa'da ki anlamıyla algılayamayarak, Cumhuriyetin askeri yapıyla 'ilişkisini kesme' anlamına 'ikinci' olarak tanımlanmıştır.' Bu amaçla da Ergenekon adı verilen sözde davanın müştekileri sıfatıyla her fırsatta Silahlı Kuvvetlere saldırmayı bir görev edinmişlerdir. Kimdir bu kişiler, hangi nefret, kin, öç alma duygusu bunları bu hale getirmiştir. En belli başlı ve sivri isimler aşağıdadır.
Murat Belge , Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Cüneyt Ülsever ,Mehmet Altan, Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Mehmet Ali Birand, Emre Aköz, Etyen Mahcupyan, Orhan Pamuk, Eser Karakaş, Şahin Alpay, Ali Ertuğrul, Ali Bayramoğlu, Seyfettin Gürsel, Alper Görmüş, Metin Soysal, Alev Er, …… dir.
Tüm bu kişilerin ortak paydası;
Atatürk nefreti ve düşmanlığı,
Silahlı Kuvvetler düşmanlığı ve onun yıpratılması,
Laik kesimin ve Atatürk ilke ve inkilaplarının küçümsenerek Kemalizmin yok edilmesidir.
İkinci Cumhuriyet fikri, içerdiği argümanlarla Türk siyasal yaşamında "yeni" bir tartışma başlatmıştır. "Cumhuriyeti demokratik kılma" çabası olarak özetleyebileceğimiz İkinci Cumhuriyet, 1923'te kurulan cumhuriyetin demokratik özden yoksun olduğunun, merkeziyetçi ve otoriter özelliklerinin ağır bastığının, siyasal ve ekonomik egemenliğinin halka değil, bürokrasiye ve orduya ait olduğunun altını çizerek bu siyasal sistemin yeniden yapılanması gereğini savunur.
Küreselleşmeyle birlikte Türkiye'de de yekpare Türk kimliği parçalanmaya uğramıştır. Bastırılmış kimliklerin ve değişim taleplerinin ortaya çıkışı, kendisini tek tip bir kimlikle tanımlayan ulus-devletin sorgulanmasını da beraberinde getirmiştir. Siyaset, iktisat ve kültür alanında devletin yüklendiği rol, elitist-otoriter yapı ile bağlantılı olarak, demokratik bir yapı oluşmasının engeli olarak görülmüştür.
Küresel dünyanın bir parçası olmanın ve bilgi toplumuna ulaşmanın yolu devletin ekonomiden eğitime her alanda yapacağı dönüşümle mümkündür. İkinci Cumhuriyet bu dönüşümün kaçınılmazlığına dikkatimizi çekerek küresel dinamikleri daha çok ön plana çıkarır ve üretken, demokratik bir toplumun batı tipi liberal demokrasiye sahip olunarak gerçekleşebileceğini iddia eder.
Birinci Cumhuriyet diye niteledikleri, Türkiye Cumhuriyetinin asker tarafından kurulduğunu, her türlü kurumlarda askerin izi olduğunu söylerler.
Kendilerine sormak gerekir; askerden başka hangi sınıf, hangi güç bir devlet kurabilirdi. Türkiye o dönemde emperyalist tahakküm altındaydı, köylü ağır şartlarda sömürülüyordu, ülkede sanayileşme diye bir şey yoktu, sanayi yatırımları çok azdı, olanlarda yabancıların elindeydi.
Ne burjuva sınıfı nede işçi sınıfı vardı.
Klasik Batı demokrasilerinde görülen sınıfların bulunmadığı bir toplumu neyle ileriye götürebiliriz? Neyle yeni bir devlet kurabiliriz? Yeni devlet hangi sınıflara dayanarak varlığını sürdürebilir?
Ülkede en okumuş, en aydın, en bilinçli kesim olan asker yani ordu, hem ülkeyi düşman işgalinden kurtarmış hem de yeni bir devlet kurmuştur.
Bundan başka ne yapılabilirdi ki, kapitalist rejimin yerleşmesini, sınıfların oluşmasını mı beklemeliydiler?
İkinci Cumhuriyetçilerin söyledikleri, ucuz birtakım ezberlerden ibarettir. Olayları nedensellik ilişkileri içinde analiz etmeden, sebep sonuç ilişkileri çıkarmadan, birtakım ucuz sloganlarla demagoji yapmaktadırlar.
Serbest piyasa ekonomisinin neden kurulmadığına ve neden devletçilik yoluna gidildiğine bakarsak şunları görürüz:
Gelişmiş hiçbir ülke, ABD’sinden Japonya’sına, İngiltere’den Fransa’ya kadar liberal ekonomi ile kalkınmasını sağlamamıştır. Bu ülkelerin hepsi, bizdeki devletçilik benzeri bir ekonomik yapı ile kalkınmışlardır. Onların BURJUVA sınıfı gerçek anlamda milli olduğu ve başka ülkeler tarafından sömürülmedikleri için kalkınmışlardır.
Bizde klasik anlamda burjuva sınıfı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde çeşitli nedenlerle (en son Balta Limanı Anlaşmasının emperyalist ülkelere tanıdığı ayrıcalıklar sonucu) oluşmadığından, ülkeyi burjuva sınıfının kalkındırmasını beklemek sadece bir hayaldir.
Cumhuriyetin kuruluşunda burjuva sınıfı olmadığı için cumhuriyetin ekonomist kadroları büyük sıkıntı çekmişler, sonunda bu sınıfı yaratma yoluna gitmişlerdir. Bu nedenle önce yabancı şirketlerin ve ülkelerin ellerinde olan çeşitli tesisler, bankalar, fabrikalar devletleştirilmiştir. Sonra ticaret azınlıkların elinden alınarak yerli girişimcilere verilmiştir. Birinci 5 yıllık plan ile bu amaca çok büyük ölçüde ulaşılmıştır. İkinci 5 yıllık plan Atatürk’ün ölümü sonucu uygulamaya konmamıştır. Bu da Türkiye’nin sanayileşmesini ve kalkınmasını engellemiştir. Arpalık diye nitelenen ve sürekli olarak yerilen KİT’ler şayet olmasaydı, bugünkü gelişmişlik düzeyimizin çok altında olacağımız kabul etmemiz gereken önemli bir gerçektir. O devirde hangi özel sektör, Etibank’ı, Sümerbank’ı, dokuma, şeker fabrikalarını, demir çelik fabrikalarını kurabilirdi. KİT’lerin özelleştirilmesine karar verildiği 1980li yıllarda, özel sektörün tüm mal varlığı, bu KİT’lerden bir tanesini bile satın almaya yetemiyordu.
Türkiye’de aydın olmanın en kolay yolu, Fransa’dan tercüme kitaplar okuyup, adamlar yapmış bizde niye yok demektir. Biz adam olamayız demektir. İşin zor tarafı ise, her dönemin şartlarını inceleyerek sağlıklı yorumlar yapmaktır. Bu da ezbere alışmış Türk aydını için pek kolay olmamaktadır.
İkinci Cumhuriyetçi dediğimiz bu sözde aydınların da büyük katkıları ile Türkiye halen dört guruba bölünmüş durumdadır. Birinci Cumhuriyetçiler, İkinci Cumhuriyetçiler, Ulusalcılar, İslamcılar.
İkinci Cumhuriyetçilerle, İslamcılar birçok konuda aynı düşünmelerine rağmen aralarında çok temel bazı ayrımlar da vardır. Örneğin İkinci Cumhuriyetçiler türbanı özgürlük adına savunmaktadırlar, İslamcılar ise görev gereği. Çünkü İslamcılar kendilerini “hayatını cemaat bayrağını burca dikmeye adamış nefer” olarak görürler. Çoğunun karşı çıkamayacağı, direnemeyeceği, gelen talimatları sorgusuz sualsiz kabul edeceği cemaatleri vardır. Onlar için önemli olan da o cemaattir, Ulus kavramını tanımazlar ve bilmezler, sıkı bir Ümmet kavramı peşinde gece ışığında gözleri kamaşan kelebekler gibi kör kör giderler. İkinci Cumhuriyetçilerle aralarındaki en büyük farkı da bu ulus-ümmet ayrılığı oluşturmaktadır. İslamcılar düne kadar ikinci Cumhuriyetçilerle birlikte anılmaktan hoşnuttu. Ama son dönemde artık yavaş yavaş kendi formalarını giymeye başlamışlardır. Kafa karışıklığı öteki cephede de vardır.
Birinci Cumhuriyetçilerle, Ulusalcılar da birbirlerine karışmış durumdadır. Birinci Cumhuriyetçilerin ortak özelliği Kemalist olmak ama bu uğurda demokrasiden taviz vermemektir. Büyük bir çoğunluğu aslında inançlı olmasına rağmen şekilsel ibadet uygulamaları ya azdır ya da bunu belli etmek istemezler. Laiklik ise en hassas oldukları konudur. Ulusalcıların içinde hemen her neviden insan vardır.
Ulusalcılarla İslamcılar da karşı karşıya gelebilirler ama hükümetlerin bunu yatıştırması nispeten kolaydır.
Şunu kesinlikle unutmamak gerekir, Bugün karşımıza “Ermenilerden özür diliyoruz “ kampanyası ile çıkan bu kişiler, yarın Çanakkale Muharebeleri için, Anzaklardan ve İngilizlerden, hatta Anadolu yarımadasına çıkarak ninelerimize, annelerimize tecavüz eden Yunalılardan bile özür dileyebilirler. Bu bizleri şaşırtmamalıdır.
Bu nedenle, bunların başlattığı her kampanyaya karşı bir kampanya ile cevap vermek yerine, tüm bu ikinci cumhuriyetçileri, bundan böyle her ortamda dışlayarak, çıkardıkları ve çıkaracakları gazete, dergi ve kitapları satın almayarak /okumayarak, kürsülerinde bu kişilerin derslerini almayarak, bu dersleri girmeyip kınayarak, bunların katılacakları konferans ve forumları protesto ederek ve daha burada yazılmamış aklınıza gelebilecek “her türlü demokratik yoldan” bu aymaz ülkeyi parçalamayı ve kadın memesine sahip olmayı ilke edinmiş güruhu, toplum dışına ve hatta ülke dışına itmemizin zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Esen kalınız.
İkinci Cumhuriyetin Yol Hikayesi, Mehmet Altan
Comments