İNSAN ATATÜRK
- mehmetasal
- 9 Kas 2022
- 8 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 27 Haz 2023

Bugün 10 Kasım... En büyük düşmanlarının bile "Böyle bir lider 100 yılda bir dünyaya gelir. O da Türklere nasip oldu" (İngiliz Başbakanı George Lloyd) dedikleri Mustafa Kemal Atatürk'ün sonsuzluğa uğurlanışının 84'ncü yıldönümü... 1- Fidel Castro nun, 12 Mayıs 1961 de Havana'da görevli genç Türk diplomatı Bilal Şimşir'den "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabı"nı istediğini,
2- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye Mao'nun: "Ben de Çin'in Atatürk'üyüm.” dediğini,
3- Yunan başkomutanı Trikopis`in, her yıl 29 Ekim günü Atina Türk Büyükelçiliğine gidip Atatürk’ün büstü önünde ihtiram duruşunda bulunduğunu,
4- 1938'de, General McArthur'un, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda sizleri değil ama büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
5- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran bir şiirde; "Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" dendiğini biliyor muydunuz?
Atatürk'ü bizlere hep siyasi ve askeri kişiliği ile tanıttılar... Oysa insani özelikleriyle de örnek bir kişiliktir Atatürk. Yani bizden biridir. Ben de bugün çeşitli kaynakları tarayarak Atatürk'ün az bilinen bazı özelliklerini sizlerle paylaşmak istedim. Bu sunumun adını da bu nedenle İNSAN ATATÜRK olarak belirledim. Önünde bir kez daha saygı ve minnetle eğilerek...
Atatürk’ümüz “ümmetten millet” “enkazdan devlet” ve “istibdattan cumhuriyet” yaratmış, dünya üzerinde bir benzeri daha olmayan tek liderdir.
Bu millet “Kuranı okumadan Müslüman”, “Nutku okumadan Atatürkçü” olamaz. Ancak kuranı sindirebilmek ve anlayabilmek için İslam tarihini ve Nutku okuyup anlayabilmek için ise İnkılap tarihini çok iyi bilmek gerekir. (Bknz. "NUTUK Ne zaman okunabilir?" başlıklı yazım)
Ne yazıktır ki sadece %35’i Lise ve üstü eğitimli, % 65’i cahil sayılabilecek bir ülkede her ikisinin de anlaşılmasını beklemek ne kadar nafile değil mi?... (Sayılar DİE 2019)
Atatürk’ümüzün bilinenler kadar bilinmeyen ya da az bilinen o kadar çok vasfı ve hikayesi vardı ki; Ben burada bu vesile ile;
MUSTAFA KEMAL ATATÜRKÜN BAZI HASSASİYET VE ÖZELLİKLERİNİ KISACA İFADE ETMEK İSTEDİM:
Her şeyden önce O tam ve mükemmel bir insandı.
Doğayı severdi, bir ağacı kestirmemek için Yalova köşkünü 1930 yılında raylar üzerinde taşıtacak kadar.
Çocukları severdi. Her gördüğünde ilgilenirdi. Evlatlık da edinmişti. Bu sevgi sonucu çocuklara dünyada ilk bayramı hediye eden lider olmuştur. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı,
İnsanları severdi. En büyük düşmanı, 2 Eylül 1922 de esir aldığı Yunan Orduları Başkumandanı Trikopis’i bile teselli etmiş, kılıcını almamış, Büyükada’da yaşayan eşine ve ailesine esir düştüğü ama sıhhatinin yerinde olduğu haberini iletmiştir,
Kadınlara karşı saygılıydı. Onlara Seçme ve Seçilme hakkını vermiştir.
Sanatsever biri idi. Çanakkale cephesinde tanıdığı Hattat Macit Ayaz’ı cepheden İstanbul’a göndererek “biz zor da olsa asker bulabiliriz ama bir sanatçı çok zor yetişiyor, savaştan sonra bu memleketin sana ihtiyacı olacak” demiştir.
Barışseverdi. (Yurtta sulh cihanda sulh ilkesi onun bu yönünü göstermeye yeterlidir.)
ATAMIZ;
Milletin ona layık gördüğü Atatürk ismini çok severdi. Ama ona "Ata" diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.
Annesinden sonra Atatürk’e ”Mustafa” diyebilen evrendeki tek adam çocukluk arkadaşı Nuri Conker’dir.
Manastır Askeri Lisesi'nde en sık çıkan yemek olan kuru fasulye-pilav, ömrü boyunca en sevdiği yemek olmuştur. Tatlıya düşkün değildi. Canı tatlı çektiği zaman gül reçelini tercih ederdi. Karnıyarık ve Pilavı birlikte sever ve karıştırarak yerdi. Sabahları kahvaltı etmeyi sevmezdi. Uyanınca yatağına bağdaş kurar, günün ilk kahvesiyle sigarasını orada içerdi. Günde 10-15 az şekerli kahve içtiği bilinirdi. Tabii hepsinin yanında sigara. Yıllar yılı en sevdiği yemek kuru fasulye pilav ikilisi olsa da Atatürk, Dolmabahçe’deki hasta yatağında son günlerini geçirirken yaverinden enginar istemiştir. İstanbul’da enginar bulunmadığı için hemen Hatay’a ısmarlansa da ne yazık ki Ata’mız enginar yiyemeden hayata gözlerini yummuştur.
Tek başına asla tıraş olmazdı. Özel berberini sürekli yanında bulundurur ve sadece ona tıraş olurdu.
En büyük hayallerinden biri dünya turuna çıkmaktı. Farklı kültürlere, farklı dillere, tarihe ve sanata duyduğu ilgiden ötürü Ata’nın en büyük hayali dünyanın en ücra köşelerine varana dek dolaşmaktı. Türk dili ve tarihi üzerine yaptığı araştırmaları, yerinde yaptığı tespitlere dayandırmak istiyordu. Ama üstlendiği sorumluluklar ve kısa hayatı maalesef buna yetmedi.
Ömrü boyunca 4 binden fazla kitap okuyan,(Tespit edilebilen sayı 3997) hepsinin sayfalarına notlar alan Atamızın en sevdiği roman ise Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu eseriydi.
Hayvanları çok severdi. Özellikle de atları ve köpekleri. Alp, Birinci Dünya Savaşı yıllarında kapısında nöbet bekleyen, efendisinden işaret almadan içeriye kimseyi bırakmayan köpeğinin adıydı. İri bir köpekti. Bulgaristan’daki Ateşemiliterliği sırasında onu almıştır. Çanakkale Savaşı sırasında da hep yanındaydı. Kurtuluş savaşı sırasında da Yunan komutanlarının birinin ortada kalan Alber adlı köpeğini sahiplenmişti. Sarı beyaz bir av köpeğiydi. Alber ölünce çok üzülmüştü. İşte Alber’in ölümüne üzüntüsü daha dinmemişken Foks, Gazi’nin köpeği olacaktı. Fox adını verdiği köpeğine hep şefkatle yaklaşırdı. O kadar şımartmıştı ki Protolün arasında bile serbestçe dolaşırdı. At sevgisi ağır bastığı bir gün yeni doğan bir tayı görmek için yavruyu ve annesini Çankaya Köşkü'nün kabul salonuna getirtmişti. Çankaya Köşkü'nde bizzat ilgilendiği bir de güvercinliği vardı. Gittiği yerlerde kendisi için kurban kesilmesini istemez, önüne getirilen tüm kurbanları bağışlardı.
Sevdiği Müzik ve danslar azdı “Cana Rakibi handan edersin”, “Vardar ovası, Vardar ovası…” ve “Canımı canan eğer isterse minnet canıma” en sevdiği şarkı ve türkülerdi. Vals yapmayı ve zeybek oynamayı çok severdi. Klasik Batı müziği eserlerini tercih eder ama türkülerden daha büyük keyif alırdı.
Tüm Giysilerini Kendisi Tasarlıyordu. Hazır dikilmiş giysiler giymekten hiç hoşlanmayan Atatürk, hayal ettiği giysileri kendi çizimleri ile kâğıda döker ve terzisine gönderirdi. Hep beyaz gömlek tercih eder ve lacivert takımlar giymekten uzak dururdu. Tüm gömlekleri beyazdı. Siyah rugan ayakkabı tercih ederdi. Ayak numarası 43 idi. Elbiselerini önceleri Avrupa'dan getirtirdi. Cumhuriyet sonrası yerli malını teşvik için Beyoğlu'nda özel terzisi Kordonciyan'a diktirmeye başlamıştı. 1.74 boyunda, 76 kilo civarındaydı. Ama ömrünün son yıllarında hastalığının etkisiyle 46 kiloya kadar düşmüştü.
Savaş meydanlarında geçirdiği son derece hareketli bir yaşamın ardından Cumhurbaşkanlığı ona çok sıkıcı ve monoton gelmişti. Çok sevdiği halkıyla yeterince iç içe olamamaktan ve sade bir vatandaş gibi yaşayamamaktan yakındığı biliniyordu. Bu nedenle sıklıkla Dolmabahçe’den çıkarak halkın arasına karışırdı. Bir Sabah yine bu şekilde Topkapı Sarayına gittiğinde Saray henüz saat itibarıyla ziyarete açılmamıştı. Kapıdaki memura “ Ben Cumhurbaşkanıyım. Beni biraz erken içeri alır mısın? “ Dediğinde kapıdaki memur kendisini tanımayıp ya da inanmayıp “Sen Gazi Paşa olsan bile almam” demiş o da bir kenara çekilip Sarayın açılma saatini beklemişti.
Hem kendi evinde hem de konuk olduğu mekanlarda eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat etmezdi. Bulunduğu her ortamda düzen ve tertip isteyen Atatürk, titizliği ve simetri takıntısıyla bilinirdi. Dolmabahçe Sarayı’ndaki tabloları sık sık hizalayan ve Atatürk Orman Çiftliği’nin düzenini teftiş eden Atatürk, yaşamının son gününe dek bu huyunu sürdürmüştür.
Nüktedan ve zeki idi. Kendisini muayene eden Dr. Fissinger günde kaç paket sigara içtiğini sormuş, Atatürk "Sekiz" demişti. Doktor bunu günde iki pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap vermişti: "Ben zaten iki paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle, doktor izniyle yapacağım."
Eşitsizliği hiç sevmezdi. Bir sabah milletvekilleri ile trene binmişti. Kondüktörün milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırmış, nedenini sormuştu. Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş, "Ne de güzel halkçılık yapıyoruz ama" demişti.
İlk mecliste üyelerden biri laiklik kavramını anlamadığını söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermişti: "Laiklik adam olmak demektir hocam, adam olmak!"
Girdiği sayısız muharebeye rağmen sivil hayatında kan görmeye dayanamazdı. Ömrünü geçirdiği savaş meydanları dışında ne zaman kan görse fena olurdu.
Son derece sportmen bir kişiliği vardı. Her gün at biner, yüzmeye gider ve bilardo oynardı. Spor olarak güreşi tercih ederdi.
Atatürk’ümüz “Başöğretmen” Unvanı Alan İlk ve Tek Liderdi
İlköğretimin herkes için ulaşılabilir, zorunlu ve ücretsiz olmasını sağlayan ve yaşamı boyunca eğitim konusunu her zaman çok fazla önemseyen Atatürk, bu çalışmaları neticesinde başöğretmenlik unvanını alan ilk lider olmuştur.
Bir Geometri Kitabı Yazmıştı
Matematiğe ve pozitif bilimlere olan ilgisi ve yeteneği ile bilinen Atatürk, 44 sayfalık bir geometri kitabı yazmasının yanı sıra Latince kökenli geometri kavramlarını da Türkçemize uyarlamıştır. Bugün kullandığımız geometri kavramlarının mucidi olmuştur. Üçgen, dörtgen, açı, kenarortay gibi onlarca isim ve tanım kendisine aittir.
52 Sayı Yayınlanan Bir Gazete Çıkarmıştı
Kara Harp Okulu yıllarında okul arkadaşı Fethi Bey ile Minber isimli bir gazete çıkarmıştır. El yazısıyla çoğaltılan ve bin bir emekle hazırlanan bu gazete 52 sayı boyunca yayımlanmıştır.
Ana Dili Türkçe Dışında 7 Dili Okuyup Yazabilen Bir Liderdi
Özenli ve temiz bir Türkçe kullanmaya çalışırdı. Ama yetiştiği toprakların etkisiyle bazı kelimeleri Rumeli şivesiyle telaffuz ederdi. Askeri lisede öğrendiği Fransızcasını daha sonraları dış temasları ve kendi çalışmaları ile geliştirmişti. Oldukça iyi konuşur ve yazardı. Bunun yanı sıra Yunanca, Bulgarca, Rusça, Almanca, İngilizce ve Farsça gibi dillere de hakimiyeti olan Ata’mız, yaşadığı sürece yeni diller öğrenmeye çok meraklıydı.
Atatürk, Norveççede Bir Deyime Konu Olmuştur
Norveççede “Atatürk gibi düşünmek” şeklinde bir deyim vardır ve bu deyim zorluklar karşısında pes etmemeyi, çaresiz gibi görünen durumları aşmak için alternatif çözümler üretmeyi ifade eder.
DAİMA BİLİMİ SEÇİN DERDİ:
“Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, sizler bilimi seçin.” Derdi. Bu bağlamda Atatürk’ün en çok rasyonel tarafı dikkat çekmektedir. Duygudan çok mantık ve bilim ışığında bir insan. Dogmaların ötesinde olayların bilim ışığında değerlendirilmesini öneren bir kişidir o.
Bizim için bu kadar kıymet taşıyan Atamızın dünya üzerinde 27 ülkede Büstleri Bulunur. Bunlar:
Washington – ABD Mexico City / Meksika Havana – Küba Santiago – Şili Bakü – Azerbaycan Bişkek – Kırgızistan Astana – Kazakistan Aşkabat – Türkmenistan Kabil – Afganistan Wakayama – Japonya Yeni Delhi – Hindistan Budapeşte – Macaristan Albany – Avustralya Bükreş – Romanya Amsterdam – Hollanda Dakka – Bangladeş Karlsbad – Çekya Sidney – Avustralya Wroclaw – Polonya Vise – Belçika Lima – Peru Santo Domingo – Dominik Cumhuriyeti Wellington – Yeni Zelanda Roma – İtalya Rotterdam – Hollanda Üsküp – Makedonya Yehud - İsrail dir.
Şimdi de Atamızın birkaç hikayesini özetlemek istiyorum.
SABİHA GÖKÇEN ANLATIYOR:
Askeri birlikleri teftişlerimiz sırasında yemeğe oturduğumuzda yaveri gelip kulağına bir şey söyledikten sonra sofrasındakilere afiyet olsun der yemeğe başlardık.
Bir gün bunun nedenini Atatürk’e sorunca "Sen karışma yemeğine devam et" dedi, İyice merak ettim. Gittim yaverine, "Sen Paşa’nın kulağına ne diyorsun da biz yemeğe başlıyoruz?" diye sordum.
"Birlikteki tüm Mehmetçik yemeğini yedi, şu anda bitirdi. Artık yemeğe başlayabiliriz Paşam."
KURTDERELİ PEHLİVAN 1000 TL ÖDÜL:
Atatürk, ünlü güreşçi Kurtdereli'ye ödül olarak 1000 liralık bir İş Bankası çeki hediye eder. Kurtdereli o tarihte Ankara Ulus’ta bulunan tek şubeye gider. Çeki alırlar ve kendisine 1000 TL öderler. O dönemde 1000 TL oldukça büyük bir paradır.
Kurtdereli hala beklemektedir. Veznedar Niye bekliyorsun daha diye sorar.
Verdiğim çeki der, Kurtdereli. Banka Müdürüne haber verilir.
"Parayı aldın, çek bizde kalacak" der banka Müdürü. Kurtdereli öfkelenir ve aldığı parayı uzatır.
"O zaman alin 1000 liranızı, verin çekimi" der. “Onda Atatürk'ümün imzası var.”
AZINLIKLAR MESELESİ:
İstanbul’da Cumhuriyet sonrası bir akşamüstü Başbakan İnönü saat 18.00 sularında Florya Köşkü'nde Atatürk'ü ziyaret eder...
- Hayırdır İsmet... Habersiz geldin.
- Paşam, azınlıklar meselesi... Konuyu Meclis'e getireceğiz... Ne diyorsunuz?
- İsmet bugün geç oldu... Yarın sabah erkenden gel, konuşalım.
İnönü çıkınca Atatürk "bütün görevlileri" toplar:
- Sadece laleler kalsın... Bahçedeki diğer bütün çiçekleri sökün, atın... Derhal.
İsmet Paşa sabah gelir, bahçenin "halini" görür ve "görevlilere" sorar:
- Ne oldu böyle?
- Gazi Paşa Hazretleri emrettiler, söktük.
Başbakan İnönü, Cumhurbaşkanı Atatürk'ün odasına girer:
- Paşam, bahçenin durumu nedir?
- Azınlıkları söküp attım İsmet. İsmet İnönü bir an duraksar sonra, "anladım" dercesine başını öne eğer.
Atatürk:
- İsmet, ben "Ne Mutlu Türküm Diyene" sözünü boş yere söylemedim... Kendini Türk hisseden herkes bu vatanın öz evladıdır... Ben hayatta olduğum sürece bu böyle bilinsin... Ve sakın azınlıklar ile ilgili bir kanun çıkarılmasın.
Nakleden: Ali Numan Kıraç ( Atatürk'ün Ziraat Mühendisi )
MUSTAFA KEMAL’İN YAPTIĞI İLK YENİLİK (SELAMIN ALEYKÜM):
(Millî Mücadelede büyük yararlıklar göstermiş Ziya Kılıç’tan nakildir.)
“1910 yılındayız. Beşinci Kolordu Genel Kurmayına bağlı Kolağası Mustafa Kemal de Selanik’te bulunuyor. Beşinci Kolorduya mensup 38. Merkez Alayı Kumandanı Miralay Sadettin Bey tedavi için İstanbul’a gidiyor ve izin alıyor.
Sadettin Bey’in kimi vekil bırakacağını herkes merak etmekteydi. Biz ve kumandanlar bu merak içinde iken hayretle gördük ve öğrendik ki, Kolağası Mustafa Kemal kendisine vekillik edecektir. Hayret ettik. Çünkü Mustafa Kemal kıdemli yüzbaşı idi, hâlbuki kendisinden çok üstün rütbede olanlar vardı.
Alayın teslim alınış gününü, tarihimizin mühim bir dönüm noktası olarak kabul etmemiz lâzımdır. O gün Atatürk beyaz bir ata binerek gelmişti. Bütün gözler onda idi. Alayın önünde kılıcını çekerek selâm vaziyeti aldı. Sonra atından hızla yere atladı, şimdi;
Selâmünaleyküm asker, demesini bekliyorduk. Fakat hiç beklemediğimiz bir durum ortaya geldi.
- ‘Merhaba asker...’
Bu, ilk defa meydana gelen olay idi. Askerler nasıl karşılık vereceklerini bilemiyorlardı. Bu birkaç saniyelik sessizliği, İstanbullu askerler doldurdular:
- ‘Merhaba beyim.’
Ordu, ilk defa bir kumandandan ‘Merhaba Asker’ şeklinde bir selam alıyordu. Mustafa Kemal, alayı teslim aldıktan sonra sert bir sesle rahat emrini verdi.
Ulu önderimiz, eşsiz insan ve devlet adamı ama aynı zamanda halk adamı, bizden biri, İnsan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çoğu bunlar gibi yüzlerce anısı ve hepsi birbirinden özel ve ders alınacak güzel hikayesi vardır.
Bize bu güzel yurdu, cumhuriyeti ve devrimleri sunan Atatürk’ü, onun Silah ve Milli mücadele arkadaşlarını bu ölüm yıldönümünü münasebetiyle bir kere daha saygı, minnet ve rahmetle anıyorum. Hepsi Işıklar içinde uyusunlar.
Mehmet ASAL
Bir solukta okudum. Yorulmadan. Bittiğini bile anlamadım. Sade ve güzel Türkçe ile siz tam bir Atatürk sevdalısısınız . Teşekkürler ♥️
Mehmet ağabeyciğim yine güzel bir makaleni keyifle okudum. Buğulu gözlerle ATAmızın güzide vasıflarını yad ettim. Aklına kalemine sağlık. Saygı ve selamlarımı iletirim.
Araştırmacı Yazar Mehmet ASAL olarak çok güzel ve doğru bilgiler için teşekkürler😃.