top of page

Kıta Sahanlığı ve D. Akdeniz...

Güncelleme tarihi: 27 Haz 2023



Yazan : Mehmet ASAL 5 Mayıs 2020

Kıta sahanlığı, denize kıyısı olan bir devletin ülkesinin su altında doğal olarak devam eden deniz yatağı ve onun toprak altına verilen isimdir. 1958 Cenevre toplantısında adaların da Kıta sahanlığı olduğu konusu ilk defa belirtilip kabul edilmiştir. Bu sözleşmede kıyıları karşı karşıya bulunan İki ya da daha çok devletin kıta sahanlığının saptanmasında, aralarında bir anlaşma yapılması önerilmiştir. Böyle bir anlaşmaya varılmadığı takdirde eşit uzaklık esasına göre orta çizgi çizilmelidir denmektedir.


Kıta sahanlığı kavramı hukukta ilk olarak 28 Eylül 1945'te ABD Başkanı Truman'ın bir Bildirisi ile ortaya çıkmıştır.


Bunu takiben 1958 Cenevre Kıta sahanlığı sözleşmesi ve 1982 tarihli 3.ncü Deniz hukuku sözleşmeleri bu konudaki hukuk kavramları ve tartışmaların ciddi biçimde ortaya çıktığı toplantılardır. 1858 ve 1982 toplantılarda hem kıta sahanlığı hem de kara suları konularında çok farklı görüşler ortaya atılmıştır. 1982 Sözleşmesini; ABD, İsrail, Venezuela ve Türkiye imzalamamışlardır.


Ege'de Kıta sahanlığı sınırlandırılması konusunda Türkiye'nin öne sürdüğü görüşler şu şekildedir: 1. Kıta sahanlığı sınırlandırması bir anlaşma ile gerçekleştirilmelidir. 2. Kıta sahanlığı sınırlandırılmasında doğal uzantı esastır. 3. Bir kıta ülkesinin doğal uzantısında yer alan adaların kendi adlarına Kıta sahanlığı yoktur. 4. Andlaşma yapılmadığı zaman, sınırlandırma hakça ilkelere göre yapılmalıdır . 5. Adalar özel durum oluşturmaktadırlar. 6. Ege yarı kapalı Deniz olup burada Kıta Sahanlğı hakça ilkelere göre yapılır . 7. Ege'de Kıta sahanlığı sınırlandırılması öteki sorunlar gibi Lozan Antlaşması'nın kurduğu denge üzerine gerçekleştirilmelidir.


Hiçbir hukuk ya da mantık kuralı kendisinden kat kat büyük bir kıta Ülkesi karşısındaki adalara aynı boyutlarda Kıta sahanlığı verilmesini doğrulamaya yetmemektedir. Uluslararası Adalet Divanı 1969 Kuzey Denizi Kıta sahanlığı davalarına ilişkin kararında bir deniz alanına sahip olmak başka şey, orada kullanacak yetkilere ilişkin sözleşme hükümleri ile sınırlandırma sorunlarının ayrı şeyler olduğunu söylemektedir. Kararın 85 paragrafında "her devletin Kıta sahanlığı onun ülkesinin doğal uzantısı olmalı ve başka bir devletin ülkesinin doğal uzantısına girmemelidir" denmektedir. Türye savlarında bu kararı örnek göstermektedir.


Türkiye Yunanistan'a her vesile ile sorunların görüşmelerle çözülmesini önerdiği halde Yunanistan sorunu uluslararası forumlara ve Yargı yoluna çekmeye çalışmıştır. Bunun en iyi örneği 1978 yılında uluslararası Adalet divanınının verdiği yetkisizlik kararıdır. Yunanistan Kıta Sahanlığı konusunda Uluslararası Adalet Divanına gitmiş ancak Divan yetkisizlik kararı vermiştir.


Konuya bir de Adaların Gayri Askeri Statüsü boyutuyla bakmakta fayda vardır.

Gayri Askeri Statüdeki Ege Adaları üç grupta Mütalaa edilir. Birinc grup boğazönü Adaları dır.Bunlar Limni, Semadirek Bozcaada, İmroz ve Tavşan Adalarıdır. Doğu Sporad Adaları diye anılan adalar; Midilli, Sakız, Sisam Nikaris ve Güney Sporad Adaları Yani 12 Adalar, Trablusgarp Savaşı ve Balkan Savaşı esnasında elimizden çıkmıştır.


12 Adalar İtalya tarafından işgal edilmiş, 1947 Paris Andlaşması ile Gayri Askeri Statüde olmak kaydıyla Yunanistan'a bırakılmıştır.


Balkan Savaşı sırasında elimizden çıkan Doğu ve Güney Sporad adalarının da 1923 Lozan Sözleşmesi ile Gayri Askeri Statü altına alınmıştır.

Türkiye ve Yunanistan arasındaki deniz sınırının henüz bir anlaşmayla belirlenmemiş olmasına rağmen Yunanistan’ın Ege Denizi’nde bulunan 18 adayı uluslararası anlaşmalara aykırı olarak işgal etmiş ve askeri tahkimatta bulunmuştur.


Yunanistan’ın tam Egemenliğine verilmeyen, tam egemenlik hertürlü tasarrufu ve savunmayı da kapsar, Yunanistan’ın andlaşmalara uymayıp sonradan çıkan genel hukuk kavramları üzerinden egemenliğinde bile olmayan bu adalar için karasuyu ve kıta sahanlığı talebi son derece saçma ve hukuka aykırıdır.


Türkiye’nin ve Yunanistan’ın Ege Denizi’ndeki sahillerinin coğrafi konumu birbiri ile yan yana ve aynı zamanda karşı karşıyadır, bu da bir sınırlandırmayı gerekli kılmaktadır. Deniz alanlarının kesiştiği ya da bir noktada birleştiği yerlerdeki yakın ya da karşıt konumlar arasında bulunan deniz alanları sınırlarının anlaşmayla belirlenmesi gerekliliği uluslararası hukukun temel bir kuralıdır.”


TÜRKİYE – LİBYA

Türkiye’nin Libya ile imzaladığı Doğu Akdeniz’de iki ülke arasındaki deniz sınırlarını belirleyen harita Libya ile Türkiye arasında 18.6 millik (29.9 km) bir sınır çizgisiyle kıta sahanlığı (KS) ve münhasır ekonomik bölge (MEB) sınırları belirlendi. Libya mutabakatı, Türkiye’nin KKTC ile 2011’de yaptığı Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması’ndan sonra bölgede yaptığı ikinci deniz yetki sınırlandırma anlaşması. Ancak Türkiye, Akdeniz’de henüz MEB ilan etmedi. MEB sınırları balıkçılık sektörünü içerdiği için ilgili kurumlar arasında çalışmaların devam etmekte.


Doğu Akdeniz’de şu an yaşanan kriz, 2003 yılında Güney Kıbrıs ve Mısır arasında imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Sınırlandırma Anlaşması ile başlamıştır. Bu anlaşmayı 2007 ve 2010 yıllarında Lübnan ve İsrail ile yapılan anlaşmalar takip etmiştir.


Türkiye kendi hak ve menfaatlerini korumak için, Arap Baharı sonrasında Mısır ile hem askeri hem de politik alanda ilişkilerini en üst seviyeye çıkarmıştır.


Doğu Akdeniz’de ikili askeri tatbikatlar yapılmıştır. Bu yakınlaşmadan maksat; Mısır ile yapılacak bir MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) Sınırlandırma Anlaşması ile Doğu Akdeniz’de durum üstünlüğünü kazanmaktı. Ancak 2013 yılında Mısır’da yaşanan darbe ve sonrasında yaşanan iktidar değişikliği planın yarım kalmasına neden oldu.


Yunanistan, Libya – Türkiye arasında yapılan anlaşmanın Girit Adasını yok saydığını, hukuki bir temeli olmadığını iddia etmektedir.


Aslında Kıtanın doğal uzantısı üzerinde olan, ana kıtadan koptuğu bariz olan Adaların kendi kıta sahanlığı olamayacağı tezi, Türkiyenin yıllardan beri öne sürdüğü temel tez.

Türkiye 1982 BM Deniz Hukuk Sözleşmesi'ni imzalamadı ve taraf da değil. Sözleşmenin düzenlediği uyuşmazlıkların çözümünde zorunlu yargı yetkisine başvurulmasını da hem imzalamadığı hem de uygun görmediği gerekçesiyle kabul etmemektedir.


Türkiye sorunların zorunlu yargı yetkisi altında çözülmesi yerine, siyasi olarak tarafların eşitçe ve adilce hak paylaşımında bulunabileceği ikili ve çoklu müzakereler yoluyla sonuçlandırılması gerektiğini en başından bugüne kadar savunmuştur. Yunanistan’ın 1976 yılında Kıta Sahanlığı Konusunda Uluslararası Adalet Divanı (UAD)’na başvurmasına rağmen, Türkiye başvuru yapmayı kabul etmemiş ve Divan Sonuçta yetkisizlik kararı vermiştir.


Libya, Doğu Akdeniz deniz jeopolitiğimizin önemli Devletlerinden biridir.

Yunanistan 2014 yılında, Girit Adası ile Libya arasında kalan alanı ikiye bölen bir anlaşmayı Libya’ya dayatarak hem Türkiye’nin hem de Libya’nın haklarını gasp etmeye çalışmoştır.

Şimdi ise, Türkiye belli riskleri alarak Libya ile bir anlaşma imzalamış bulunmaktadır. . Böylece Libya’ya da geleceğe yönelik önemli bir kazanç sağlamıştır.


Bu anlaşmanın daha da geçerlik kazanabilmesi için bir şekilde Mısısr’ın da ikna edilmesi gereklidir. Ama şu sıralar bu mümkün değildir.


Bu durumda önümüzdeki dönemde hem Doğu Akdeniz’de hem de Ege’de Türkiye-Yunanistan ve Doğu Akdeniz’de Türkiye-Mısır arasında bazı krizler kaçınılmaz olacak.

Benim görüşüm, bu aşama da Suriye’nin ikna edilerek biran önce benzer bir anlaşmanın Suriye ile de yapılması ki bu durumda GKRY tam kuşatılmış olacak ve en azından Suriye’de, Kıbrıs Adasının MEB ve Kıta Sahanlığı olmadığını onaylamış olacaktır. Böylece Türk tezleri daha da güçlenebilecektir.

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

bottom of page