RUSYA - UKRAYNA KRİZİ
- mehmetasal
- 9 May 2022
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 27 Haz 2023
YAZAN: Mehmet ASAL Bu makale 4 Mart 2022’de yazılmıştır.

İkinci Cihan Savaşından sonra geçen 40 yıllık Soğuk Savaş Dönemi (1949-1989) ABD liderliğinde Batını Üstünlüğü ve zaferle sonuçlanmış, Sovyetler Birliği kaybedip çözülmüş ve Rusya dahil 15 ülke ortaya çıkmıştır.
Bu dağılma ve çözülme sonucunda Moskova, Doğu Avrupa’dan, Güney Kafkasya’dan ve Orta Asya’dan büyük ölçüde çekilmek zorunda kalmıştır.
Rusya 1994’te NATO’nun Barış İçin Ortaklık Programına katılmıştır. 20-21 Mart 1997’de Clinton ve Yeltsin Helsinki’de bir araya gelerek NATO-Rusya arasında bir sözleşme imzalayarak, “NATO’nun Savunma işlevini sürdüreceği ama arttırmayacağı, NATO’nun üye ülkelere asker ve nükleer güç yerleştirmeyeceği ve artık Rusya ve NATO’nun birçok alanda ortak hareket etmesi kararı almıştır. Bu sürdürüldü mü? Elbette hayır. Çünkü ABD’nin bir türlü gözü doymuyordu.
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ortaya çıkan “Yeni Dünya Düzeni” adı verilen nizam aslında adil, eşitler arasında olan ve sürdürülebilir bir düzen de değildi. NATO 1994 ve 1997’de Rusya ile artık işlevine gerek kalmadığına karar vermek yerine daha da büyüme kararıyla “açık kapı” politikası uygulamaya başladı. Bir dönme “Potansiyel düşman” gibi görülen dağılan “Varşova Paktı’nın üyeleri ABD’nin başını çektiği NATO şemsiyesi altına katılmak için sıraya girdiler.

Kendini Dünyanın tek hükümdarı olarak gören ABD’nin dayatması sonucu 12 Mart 1999’da Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya NATO’ya kabul edildi. Bunu 2002’de Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya izledi.

Sovyetlerin dağılması sonrası ABD dünya liderliğine eline geçirmiş ve dünya tek kutuplu hale dönmüştür. ABD düzeni ise uluslararası ilişkilerde karşılıklı saygıya, güvene ve çıkara değil bir tarafın baskı hegemonyasına dayanan bir sistem olmuştur. Direnenleri ezmeye çalışan, kural ve hukuk tanımayan, rejimleri değiştirmeye çalışan, tüm dünyayı yeniden şekillendirmek isteyen, yeni siyasi haritalar yaratma peşinde koşan eli kanlı ve acımasız bir düzen haline gelmiştir.
NATO’nun işlevsiz kalmaması ve onun patronunun (ABD) da bir daha böyle bir ittifak kuramayacak olma endişesi NATO için yeni düşman tanımları geliştirilmesini gerekli kılıyordu. Bu dönemde NATO adeta bir savunma paktından saldırı paktına dönüştürüldü.
NATO, Sovyetler Birliği dönemi sonrası Rusya’nın içinde bulunduğu şaşkınlık, yapılanma, ekonomik sıkıntı ve istikrarsız ortamdan istifade ile eski Varşova Paktı devletlerini pakta üye kabul ederek Moskova’ya doğru genişlemeye başlamıştır. NATO’nun 16 olan üye sayısı Varşova Paktı’ndan gelenlerle 30’a çıktı. Bir başka deyişle NATO melezleşerek büyüdü.
Bu, Rusya’nın güvenlik stratejisi açısından kabul edilebilir değildi. Nitekim Rusya kapalı bir odada köşeye sıkıştırılan bir kedi gibi karşısındakilerin üstüne atlamaya ve onları parçalamaya hazır hale gelmişti.

Aradan geçen 30 yıl içinde artık 1990’lardaki gibi, ekonomisi güçsüz ve istikrarsızlık içinde bulunan bir Rusya yoktu. Putin liderliğinde Rusya pek çok sorununu aştı. Birçok Batı ülkesini kendisine bağımlı hale getirdi. Dağılma sonrasında yaşadığı kayıplar Rusya’yı kendine getirdi. Etrafındaki çemberin giderek daraltılması ve sıkıştırılma sonucunda Ukrayna, güvenlik açısından Rusya’nın kırmızıçizgisi haline geldi.
Aslında Rusya, durumun bu tarzda gelişeceği mesajını daha 2014’te, Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’e yapılan Batı yanlısı darbe sonrası Kırım’ı ilhak ederek göstermiş ve NATO’nun ve Batı’nın artık doğuya doğru genişlemesini kabul etmeyeceği mesajını vermiştir.
Bu noktada Batı’nın ve özellikle ABD’nin yanlış hesaplar yaptığı açıktır. Eğer Ukrayna’daki Rusya yanlısı ayrılıkçıları maddi olarak destekleyip Batıya müzahir hale getirebilse, CIA, M16, BND, MOSSAD gibi yapıları daha etkin kullanıp, NATO Hudutlarını bu kadar genişletmeden eski Varşova Paktı ülkeleri ile Ukrayna’yı etki altına alabilse, bugünkü Rus işgali ve savaş yaşanmayabilirdi.
ABD hala Ukrayna konusunu zorluyor. Esasında ABD açısından gerçek sorun Ukrayna da değildir. Esas problem; tek kutuplu düzenini sürdürmek, Özellikle son 20 yılda Çin’in de olağanüstü büyümesi ile, dünyanın ekonomik, siyasi ve askeri ağırlık merkezinin Atlantik üzerinden Asya-Pasifik bölgesine doğru kayış ve kaymasını engellemektir.
ABD bu kaymayı frenleyebilmek için NATO’yu kullanıyor, AB’yi kullanmaya çalışıyor, Rusya ve Çin’i aynı Sovyetler Birliği’ne yaptığı gibi kuşatmaya, çevresini istikrarsızlaştırmaya çalışıyor, ticaret savaşları ve yaptırımlar ile bu durdurmaya çalışıyor.

Bu yeni Soğuk Savaşın genel anlamda iki tarafı var. Birincisi ABD liderliğinde, ABD ve AB. İkinci tarafı ise liderliği olmayan, gelişmelerin ve ABD’nin hegemonik girişimlerine karşı tepkisel olarak yan yana gelmiş olan Çin ve Rusya.
Rusya; güvenlik endişelerini gidermek için, savunma durumundan saldırı durumuna geçmiştir. Bugün Ukrayna üzerinden yaşanan gerginliğin esas tarafları ise Ukrayna ve Rusya değil, ABD ve Rusya’dır.
Gürcistan, Kırım, Donbas, Suriye, Libya ve şimdi tekrar Ukrayna, bu yeni Rus stratejisinin hesaplı hamleleridir.

Rusların şarklı olmalarının yanı sıra sert güç kullanmaya meyilli oldukları da hiçbir zaman unutulmamalıdır. Ukrayna gerilimini Rusya’nın güvenlik endişeleri üzerinden Putin arttırmış, ABD’de ateşe benzin dökmüştür.
Putin öyle bir yola çıkmıştır ki eğer İstediklerini alamaz ve somut kazanımlar elde edemezse kendi sonunu getirebilecektir. Dünya nezdinde geri adım atan bir lider konumuna düşecek, bu da onu bir anda hem Rusya hem de kendi destekçileri nezdinde tamamen itibarsızlaştıracaktır.
ABD; Ukrayna konusunda AB’nin desteğini almış gibi görünse de aslında Fransa ve Almanya bu konuda çok kararlı duruşlar da sergilememektedir.

Bu noktada ABD ve özellikle Biden’ın yapmaya çalıştığı şey Almanya’yı ikna etmektir. Almanya AB’nin lider ülkesi ve jeopolitik konumu nedeniyle Rusya karşıtlığında mutlaka desteği alınması gerekli ülkedir.
ABD daha önce Merkel’i ikna edememiştir ama Almanya’nın yeni Şansölyesi Olaf Scholz’u ikna edebilmesi biraz daha kolay gibi görünmektedir. Netice de Scholz; nispeten deneyimsiz ve Merkel kadar güçlü olmayan bir liderdir.
Aslında ABD isteseydi ya da tercih etseydi Irak’ta yaptığı gibi NATO içinden ya da dışından birçok ülkenin katılımıyla bir koalisyon gücü oluşturur ve Ukrayna’yı savunabilirdi. Ama ABD bunu da istemedi aksine “yalnız değilsiniz” sözleriyle kışkırttığı Ukrayna’yı ortada bıraktı. Ya da bir başka teze göre; Ukrayna’yı yem olarak kullanıp Rusya’yı batağa çekmek için tuzak kurdu.
Rusya’nın Ukrayna’yı/belli bölgelerini işgali nasıl sona erdirilebilir. Bu konuda en güçlü silah Rus kamuoyu ve dünya medyasıdır. Haberleşme araçlarının ve sosyal ağların bu kadar yoğun olduğu 2022’de eğer Rusya harekâtı sonlandırırsa bunda en büyük etken Rus halkının baskısı ve insani bakış açısı olacaktır. Rusya istilaya başladığı bir hafta içerisinde o kadar çok ekonomik ve siyasi baskıya maruz kalmıştır ki bunun bir örneği geçmişte yoktur.
Rus parası çok ciddi değer kaybetmiş, ekonomik ambargo ciddi şekilde hissedilmeye başlamış, Ukrayna Başkanı telekonferans yöntemi ile tüm dünyaya ve özellikle Batıya hitap etmiş, her gün edebilmekte ve büyük destek toplamaktadır.
Ukrayna halkı bir Afgan, Suriye halkı değildir. Bugün Ukraynalıların %70’i inançlı ve bunların neredeyse tamamı Hristiyan’dır. Yani nüfusun büyük bir çoğunluğu Hristiyan’dır. Bunların da %67’si Ortodoks tur.
Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de halkın neredeyse tamamı Müslüman olduğu için bu insanları umursamayan ABD ve Batı için bu defa durum farklıdır.

Rus halkı Rusya Uçaklarına kapanan hava sahaları ve uluslararası havaalanları nedeniyle giderek dünyadan kopmakta ve uzaklaşmaktadır. Sberbank, VTB gibi ülkenin önemli finans kurumlarının yanı sıra, Rusya Merkez Bankası da yaptırımların hedefi olurken, Avrupa ve ABD gibi bölgelerdeki hava sahaları Rus uçaklarına kapandı.
Batılı ülkeler, Rus bankalarının uluslararası para transferi sağlayan SWIFT sisteminden çıkarılması yönünde de karar alırken, ABD, Japonya ve Avrupa ülkeleri ayrıca Rusya'nın 640 milyar doları bulan rezervlerinin yarısını dondurmuş durumdadır. Gelişmeler nedeniyle Moskova piyasaları kapalı kalırken, Rusya Merkez Bankası, yaptığı açıklamada ülkedeki nakit talebinin geçen haftaya göre 25 kat artarak 1,4 trilyon rubleye ulaştığını duyurmuştur.
Ülke vatandaşlarının ise banka kartlarında sorunlar yaşanabileceği endişesiyle ATM’ler önünde kuyruklar oluşturdukları görülmektedir. Ruslar karamsarlık yaşamaktadır. Muhabirlerin sorularını yanıtlayan Rus vatandaşları, gelişmelerden ötürü endişeli olduklarını ve kısa süre içerisinde barış sağlanması gerektiğini söylemektedir. Sosyal haberleşme siteleri, telefon ağları kapandıkça ve Rus halkı giderek zorluklarla karşılaştıkça Putin’in durumu daha da zorlaşacaktır. Kaldı ki her iki ülkede de akrabaları, dostları yaşayan çok sayıda Rus ve Ukraynalı vardır.
Tüm dünya Rusya’ya ve operasyona karşı iken 9 ülkenin desteği görülmektedir. Bunlar; BELARUS, KÜBA, NİKARAGUA, ÇİN, HİNDİSTAN, İRAN, KUZEY KORE, SURİYE, BAE dir.
Aslında bir sürpriz göze çarpmamaktadır. BAE biraz şaşkınlık yaratmışsa da önemsenecek bir ülke değildir. Çin ve Hindistan’ın şimdilik ÇEKİMSER kalmaları ve BM’de bu yönde oy kullanmaları bile Ukrayna karşıtı olmadıkları yönünde düşünmek için olumlu değerlendirilebilir.
Türkiye’nin konumuna gelince; Türkiye bu savaşta Ukrayna’dan sonra en çok kaybeden ikinci ülke olma potansiyeline sahiptir.

İthal ettiğimiz ayçiçeğinin yüzde 54'ünü Rusya'dan, yüzde 14'ünü Ukrayna'dan almaktayız.
Buğdayın yüzde 64-65'i Rusya'dan, yüzde 13-14'ü de Ukrayna'dan gelmektedir. Bu iki ülkeye yaş sebze ve meyve ihraç ediyoruz. 2021'de Ukrayna ile 7,4 milyar dolar olan ticaret hacmi Rusya’yla 34,7 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiştir. Ukrayna ile ticaret hacmi genişlerken enerji ithalatı nedeniyle Rusya’ya bağımlılık giderek artmıştır. Halen doğalgazımızın %34’ünü Rusya’dan ithal etmekteyiz.
İthalatta ve ihracatta bu ülkelere bağımlı olmamız sıkıntı yaratacak, savaşın uzun sürmesi, oradaki toprakların ve tarım arazilerinin zedelenmesi bizim o ürünlere ulaşmamızda sıkıntı doğuracaktır. Dolayısıyla bu, gıda enflasyonu ve fiyat artışı olarak ülkemize kaçınılmaz olarak yansıyacaktır. Hem tahıl, akaryakıt, doğalgaz ve diğer tarım ürünlerinin öncelikle ithalatı ve sonrasında çiftçilerimizin tarım ihracatı nedeniyle, hem de Rus ve Ukraynalı turistlerin uzunca bir dönem ülkemize gelemeyecek olmaları nedeniyle.
Her ne kadar insani yönden Ukrayna’yı desteklemek doğru gibi görünse de ülkemizin menfaatleri açısından Türkiye; bu savaşa fazla bulaşmamalı, tarafsız kalmalı, SİHA’lar da dahil olmak üzere silah satmamalı veya vermemeli, NATO’nun daha fazla büyümesini desteklememelidir.
Rusya ekonomisi ise uzun sürecek gerginlikleri, ambargoları, Ukrayna’yı tamamen istila etme seçeneğini ve yükünü kaldıracak durumda değildir. Buna Batı kadar kendi halkının da dayanamayacağını değerlendiriyorum. Ayrıca unutulmamalıdır ki ABD kendini rakipsiz ve dünyayı tek kutuplu gördüğü sürece istese de istemese de gelişmeler dünyayı çok kutuplu bir sisteme doğru götürecek, yeni bir denge düzeni oluşacaktır. Belki de bu yeni düzen tamamen hegemon ve emperyalist tek bir ülke tarafından sürekli istismar edilmekten daha iyi bir durum oluşturabilir.
Bir an önce aklın ve sağduyunun egemen olması dileği ile esen kalın..
Mehmet ASAL
Comments