top of page

TÜRKİYE İNCİRLİK VE DİĞER ÜSLERİ KAPATAMAZ!..

  • Yazarın fotoğrafı: mehmetasal
    mehmetasal
  • 1 May 2022
  • 7 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 27 Haz 2023

Yazan: Mehmet ASAL




Önce hemen ne demek istediğimi yazayım ki daha en baştan olmaz demeyin. Buradaki “kapatamaz” ifadem İngilizcede yer alan “can” …ebilmek, … abilmek anlamında değildir. O anlamda elbette ki Türkiye üsleri kapatabilir.


Şimdi ne demek istediğimi açıklayayım.

Konu malum. ABD CAATSA yaptırımlarını (ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) Türkiye’ye uygulama kararı aldı. 20 Ocak'ta yapılacak törenle başkanlığı ABD'nin seçilmiş başkanı Joe Biden’ a devredecek olan Trump, 2021 NDAA yasasını imzalamadan, 2020 NDAA yasasını baz alarak Türkiye'ye yaptırım uyguladı. Aslında bu yolla Trump, Beyaz Saray'daki koltuğunu bırakmadan önce söz konusu yaptırım kararlarını alarak, Biden'ın elindeki Türkiye'ye yönelik önemli bir kartı da yok etmiş oldu. Yani Biden ile Türkiye – ABD Maçı yeniden ve 0-0 beraberlikten başlayacaktır.



Bu yaptırımlar çok önemli sonuçları olmasa da yıllardır müttefiklik ilişkisi içinde olduğumuz ama aslında da her defasında “TOKAT YEDİĞİMİZ” ABD’nin Emperyalist amaçları ve gücünün hala tarafımızdan anlaşılmak istememesinden kaynaklanıyor.

ABD ile geçmişteki ilişkilere bir göz atarsak (Bknz. ABD’NİN TÜRKİYE ÜZERİNDE BİTMEYEN OYUNLARI isimli makalem)

  • 1962, Küba Krizinde Türkiye’nin yem gibi Ruslara sunulması ve nükleer tehdit,

  • 1964, Johnson Mektubu

  • 1975, Kıbrıs Barış Harekâtı onrası Ambargo

  • 1992, TCG Muavenet Muhribimizin batırılması ve 5 şehidimiz

  • 1993, 17 Şubat günü Jandarma Komutanı Org. Eşref Bitlis’in öldürülmesi

  • 1996, Üç adet Perry Sınıfı Firkateynin Türkiye’ye verilmemesi

  • 1999, Fetullah Gülen’in Türkiye’ye karşı kullanılmak üzere ABD’ne kabulü;

  • 2003, askerimizin başına Süleymaniye’de çuval geçirilmesi olayı

  • 2008, Ergenekon ve Balyoz Kumpaslarının organizasyonu ve servis edilmesi

  • 2009, Kozmik Odaya girilmesi ve tüm harekât planlarının ABD’ne götürülmesi

  • 2013, 17-25 Aralık olayları

  • 2014 yılından itibaren YPG/PYD’ye destek, silah ve eğitim

  • 2015, 24 Kasım, Rus uçağının Türkiye’ye düşürtülmesi

  • 2016, 15 Temmuz Darbe girişimi

  • 2016, 19 Aralık, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un öldürtülmesi

  • 2016 yılından itibaren Fetullah Gülen’in iade edilmemesi

  • 2018, Rahip Brunson Krizi

  • 2019, 12 Aralık, ABD Parlamentosunun Ermeni Soykırım Yasasını Onaylaması

Size her biri aslında bir kırılma noktası olan, başka iki ülke arasında geçse savaş çıkartabilecek 18 ayrı, büyük olay.


Son CAATSA Yaptırımları da bir ambargo niteliğindedir.

Türkiye daha önceki 18 olayda çok büyük bir tepki vermezken bu defa neden rest çekebilmiştir.



Bunun en önemli nedeni ABD’nin 15 Temmuz Darbe girişimini ABD’den organize ederek Cumhurbaşkanımızın hayatına kastetmeye ve ülkeyi FETÖ Elemanlarına teslim etmeye tevessül ve cüret etmesidir.


Foreign Policy Research Institute Araştırma Direktörü ve Türkiye uzmanı Aaron Stein'a göre ABD halen Türkiye aleyhine üç engelleme yapılmaktadır:

  • F-16’ların yenilenmesi anlaşması

  • ATAK helikopterlerinin motorları için Türkiye'ye ihracat lisansı verilmesi

  • Türkiye'nin F-35 programından çıkarılması.

Aaron Stein bunlardan en önemlisinin F-35 programından çıkarılmak olduğunu belirtmektedir.

Aslında geçmişe baktığımızda kısa dönemde sıkıntı yaratsa da uzun vadede her ambargo, Türkiye’yi daha da güçlü kılmıştır. Türk savunma sanayiinde bir itici güç etkisi yaratıp geliştirmiştir.


Türkiye 1952 yılında NATO’ya girmiş ve o tarihten sonra da Batı ve özellikle de ABD ile inişli çıkışlı ilişkileri olmuştur. Türkiye ne zaman İsrail ile iyi ilişki içinde olduysa ABD ile olan ilişkileri de düzelmiş veya öyle gözükmüştür.



Türkiye – NATO - ABD ilişkilerinin en önemli ayaklarından birini Türkiye’deki askeri üsler oluşturmaktadır. Türkiye’nin NATO’ya üye olma sürecindeki zorlu görüşmeler büyük ölçüde kurulacak üslerin statüsüne ilişkin pazarlıklara ilişkindir. Soğuk Savaş süresince ise Türkiye açısından NATO yükümlülüklerinin en somut yansıması üslerin kullanımına dair olmuştur. ABD ile ilişkilerle iç içe geçen Türkiye’nin NATO kapsamında üstlendiği bu rol her zaman tartışmaların merkezinde yer almış, ilişkilerle birlikte üslerin statüleri, fonksiyonları sorgulanmış ve süreç içinde dönemsel olarak değişiklikler göstermiştir.


Halen ABD ve NATO’nun Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi hariç altı bölgesinde askeri üsleri mevcuttur. 40’a yakın tesislerin hepsinde ABD Askeri vardır. İncirlik üssünde nükleer füzeler de mevcuttur.


Türkiye bu bakımdan Almanya kadar olmasa da ABD’ye üs temin eden ülkeler arasında oldukça önde yer almaktadır.


Şunu unutmamak gerekir ki bu üsler ve tesisler Türkiye’nin rızası ve hatta isteği ile kurulan alanlardır. Bunlardan en önemli iki tanesi İncirlik ve Kürecik’tir. Bu nedenle de ABD ile ilişkiler söz konusu olduğunda ve misilleme gündeme geldiğinde kolaylıkla; İncirliği ve Kürecik’i kapatalım denebilmektedir.


Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiye yeni düzene dâhil olarak düzenin yürütücüsü ABD’yle birlikte hareket etmeyi seçmiştir. Şimdi SSCB gibi tek ve belirgin bir tehdit kaynağı bulunmamaktadır. Fakat Türkiye şimdi eskisinden daha fazla tehdit altındadır.

Aslında şu anda dost ya da yakın gibi görülen Rusya ve İran’a ne kadar güven duyabiliriz. Birkaç gün önce Azerbaycan’da okunan bir şiir nedeniyle İran ile ilişkilerimiz bir anda kopma noktasına gelebilmiştir.



İncirlik ve Kürecik Türkiye'nin elindeki son Kozlardır. Özellikle de Kürecik kapatıldığı takdirde sadece ABD değil bütün NATO ülkeleri nezdinde mızıkçı ve NATO’yu yüzüstü bırakmış ülke durumuna düşeceğimiz çok açıktır.


Aslında İncirlik için de aynı şey söz konusudur. Kapamak Son kozumuzu da kullanmamız anlamına gelir ki bundan sonra yapılacak şey NATO'dan çıkmak olabilir. Bu da bence tarihi ve büyük bir yanılgı olur. Türkiye’nin NATO, Avrupa ve Ortadoğu ilişkileri olumsuz etkilenir.

İncirlik ve Kürecik Türkiye’nin savunması için kurulmuştur. Bunların Ortadoğu bölgesiyle ilgili görevleri vardır. Kaldı ki TSK da NATO sistemi dışında kalmayı arzu etmez. 70 yıldır NATO neşriyat, kitap, kılavuz ve standardizasyonu içindedir. Buna mukabil hali hazırda Rusya ile de birçok konuda anlaşmazlığımız mevcuttur.


İncirlik Üssü, Türkiye’nin kendi askeri üssüdür ama sadece ABD değil NATO üyelerine açık bir NATO askeri üssüdür.




Kürecik Radar Üssü ise, NATO’ya tahsisli bir NATO üssü statüsüne sahiptir.

Eğer Türkiye, İncirlik ve Kürecik’i kapatma yoluna giderse ki bunu isterse yapabilir neler olabileceğine dikkatlice bakılması gerekir.

  • Birincisi, Türk – Amerikan ilişkilerini dönülmesi çok zor bir noktaya getirir.

  • İkincisi, sadece ABD’nin değil NATO müttefiklerimizi de rahatsız ettiği üzere Türkiye’nin gün geçtikçe savunma alanında Rusya’ya bağımlı ve gereğinden fazla yakın bir ilişki içerisine girdiği anlamına gelir.

  • Üçüncüsü, Türkiye’nin zaten kırık vaziyetteki Avrupa Birliği ve NATO’daki Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini de olumsuz etkiler.

  • Dördüncüsü, Türkiye’nin Ortadoğu coğrafyasındaki ağırlığı bakımından da olumsuz etkisi olur, çünkü Türkiye’nin bölgedeki ağırlığı batı coğrafyası içerisinde yer alması ve özellikle de NATO üyesi olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer bu algı kaybolursa Türkiye, bugün dış politikada yalnızlaşmış bir ülke olma durumunun da ötesinde ayrıca zayıflamış bir ülke noktasına da sürüklenebilecektir.

Türkiye İncirlik Üssü’nden sadece ABD askerlerini çıkarıp diğer NATO üyelerine açık tutma kararı da alabilir. Ama bu da NATO dayanışması bakımından kötü bir fotoğraf oluşturur ve ileride bir İran nükleer tehdidine karşı Türkiye’yi tamamen savunmasız bırakabilir.


ABD kararlarını geçmişteki uygulamalarına baktığımızda görürüz ki; Amerikan Kongresi bu tür bir karar aldığında Amerikan derin devleti devreye girer, sonuçları ve etkilerini yumuşatmaya çalışır. Yani Pentagon, Dışişleri Bakanlığı ve Beyaz Saray araya girer ve ortam yatıştırılır.

Ermeni tasarısında da öyle olmuş, ilk defa 2020 yılında ABD Parlamentosu da karar almasına rağmen Başkan Trump bu kararı Pentagon da isteğiyle onaylamamıştır. Buradan hareketle ve ders çıkartılarak; ABD her sene nasıl Ermeni soykırım tasarısını Demokles’in kılıcı gibi başımızda sallıyorsa bizde İncirlik ve Kürecik gibi Tesisleri kapatmadan ama kapatabilir gibi yaparak belki avantaj sağlayabiliriz.



Üsleri kapadığımız takdirde Rusya ile çok iyi ilişkilerimiz, tarihi iş birliği ve ittifakımız olması gerekir ancak biliyoruz ki Libya' da olsun Suriye'de olsun Azerbaycan'da olsun Rusya ile ilişkilerimiz aslında kıldan bir köprü ile birbirine bağlı. Yani NATO'dan çıkmak bundan sonrası için ön görülemeyecek büyük tehlikeler oluşturabilir.


Bugün Türkiye ABD'den sonra NATO’daki en güçlü orduya sahip ülkedir. Diğer NATO ülkeleri de Türkiye'nin NATO'dan ayrılmasını istemezler. Bunu hem doğudan batıya süregelen göçmen krizi nedeniyle hem Rusya'dan ve İran’dan ileride gelebilecek bir tehdit nedeniyle istemezler. Bu bakımdan üsleri kapama veya NATO'dan çıkma gibi konular stratejik ve dönüşü olmayan kararlardır. Çok ciddi olarak düşünülmeli ve değerlendirilmelidir.


New York Times’da yazan Lara Jakes, 14 Aralık 2020 tarihli makalesinde;

Türkiye’nin Savunma Sanayii Başkanlığı’na ve dört üst düzey yetkilisine yönelik ekonomik ve seyahat cezalarının, Moskova’dan silah ve diğer askeri teçhizat almayı düşünen Hindistan, Mısır ve Suudi Arabistan da dahil olmak üzere diğer ülkeler için bir uyarı olduğunu yazmaktadır. Yani olayın sadece Türkiye’yi cezalandırmak değil Türkiye üzerinden de tüm dünyaya mesaj vermeyi içerdiğini söylemektedir. ABD, Türkiye'ye S-400'ler konusunda ses çıkarmasa liderliği sorgulanacak, kendi müttefiklerine bile söz geçirememiş bir ülke olarak görülebilecekti demektedir.


S-400 inadı uğruna Türkiye dünyanın en gelişmiş savaş uçağı sistemini almaktan vazgeçmiş görülmektedir.


“Pasif bir füze savunma sistemi mi? Yoksa aktif bir savaş uçağı sistemi mi?”

1991, 2003 ve 2011'de Patriot sistemleri Türkiye’nin isteği üzerine ülkemize getirilmiştir. Türkiye için asıl ihtiyaç hava savunma sistemi değildir. Yeni nesil hava taarruz gücüdür.

S-400 kararı ve F-35’lerden vazgeçmek askeri ve teknik nedenlerden çok siyasal nedenlerle alınmış bir karardır.


Yazımızın başlığında; TÜRKİYE İNCİRLİK VE DİĞER ÜSLERİ KAPATAMAZ, derken aslında neden kapatmaması gerektiğini açıklamak istemiştim.


Ne ABD, ne Almanya, ne de Fransa, bölgede Türkiye’yi “dışlayarak, karşılarına alarak” çıkarlarını sürdüremezler. Halihazır statüko lehlerinedir. AB açısından, bugün onların lehine işleyen “doğal bir iktisadi entegrasyon” söz konusudur. Türkiye, Gümrük Birliği’ndeki tek yanlı bağlarla, üyelik dışarıda tutularak, üçüncü dünya ülkeleri nezdinde “haksız rekabet” ortamı içine sokulmuş, AB ülkelerine avantaj sağlanmıştır.


Bu emperyalist, ayrılıkçı ve çıkarcı devletlerin hedefleri ve ilkeleri kolay kolay değişmeyecektir. Bu nedenle Türkiye çok dikkatli, çok akıllı ve tarafsız olmak ve bundan sonra ABD’nin ve AB’nin kuracağı tuzaklara düşmemek zorundadır. Ancak ABD’ye ve AB’ye karşı dikkatli olmak, yüzümüzü Batıdan doğuya çevirmek de olmamalıdır.


ABD’nin ve AB’nin daha fazla ambargolarla ve kararlarla Türkiye üzerine gelmesi Ankara’yı, Rusya, İran ve Çin’e doğru zoraki itelemek anlamına da gelecektir. İşte bu nedenle ABD de AB de Türkiye’yi dışlayamazlar; havuç-sopa yöntemini sürdürürler. Aynen Trump’ın Ankara mektubunda yazdığı gibi!


CAATSA kararının ardından Rusya’nın, Türkiye’ye daha ‘şirin’ gözükmeye çalışacağı da kesindir. Türkiye’yi “kendisine doğru daha da çekmeye çalışacak belki perde arkasından da ilerisi için S-400'lerin ötesinde S-500'ler için de birtakım sözler” verebilecektir.

Rusya, NATO içindeki kırılmalar bakımından da bunu istismara çalışacaktır. Bugüne kadar yaptıkları açıklamalar bunu göstermektedir. Rus Dışişleri Bakanı'nın bu bağlamda, ‘uluslararası hukuk' sözü etmesi de çok ilginçtir. Türkiye bu konuda da dikkatli olmalı, Rusya'nın göz kırpmalarına çok fazla yüz vermemelidir.


Rusya stratejik ve iktisadi sorunlar, daha ucuz enerji veya düşük faizli kredi gibi konularda Türkiye'ye ekonomik açıdan yardımcı olmadığı gibi dış politika konularında da arkasında durmamaktadır. Ne Libya'da var ne de Suriye'de tam olarak yoktur. Doğu Akdeniz'de de Rusya'nın bir desteğini görmemekteyiz.


1975'teki silah ambargosunun ardından Türkiye NATO'ya yabancılaşmıştı. ABD’nin uyguladığı ambargo sonrasında Amerikan askeri üslerinden çoğunun kapatılması Türkiye-SSCB ilişkilerinin gelişmesine olumlu etki yapmıştır.


Türk ekonomisi 90’lı yıllara göre daha güçlü olmakla birlikte, küreselleşme sürecinde rekabet edebilmek için gerek ABD ile gerekse AB ile dengeli ekonomik birliktelikler kurması büyük önem taşımaktadır.


Yüksek teknoloji ürünü askeri malzemenin sağlanabileceği en önemli kaynak yine Batı’dır. Türkiye’nin sadece savunma amaçlı S-400’leri almak uğruna, stratejik bir saldırı gücü kazandıracak yeni nesil F-35 projesinden vazgeçmesi akla ve mantığa uygun değildir. Ülkenin onuru elbette önemlidir ama hiçbir zaman BEKA’sından daha önemli değildir. Bu nedenle Türkiye ulusal menfaatlerini düşünerek uluslararası ilişkilerinde bazı değişiklikler yapmak durumundadır.


Türkiye’deki ABD ve NATO Üslerinin faaliyetlerinin devamı da bu menfaatlerin en önemlilerindendir.


Batı ile Doğu arasında denge kurma politikası iflas etmiştir. Türkiye olarak klasik denge politikasının değişmez ilkelerini hayata geçirmeye çalışmalı ve devam etmeliyiz. Ancak hem doğu ile hem batı ile aynı anda ülkemizin menfaatine ilişkiler geliştirmek hiç de kolay değildir. Türkiye bunu tarihinde bir kere başarabilmiştir. Başarabilmiş tek Lider de ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk dür.


Esen kalın.

Mehmet ASAL

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

bottom of page