top of page

TÜRKLER TARİHİN HANGİ DÖNEMİNDE DENİZCİ OLABİLMİŞTİR?

Güncelleme tarihi: 7 Tem 2023

YAZAN: Mehmet ASAL


Bu yazıma doğrudan bir cevapla başlayacağım.


TÜRKİYE ASLA DENİZCİ BİR DEVLET DEĞİLDİR, BUGÜNE KADAR DA OLMAMIŞ, OLAMAMIŞTIR.

ANCAK DENİZCİ BİR DEVLET OLABİLME POTANSİYELİNE FAZLASIYLA SAHİP BİR ÜLKEDİR.


Bunun en önemli nedenleri;

· Kıyılarının uzunluğu ve çevreleyen denizler,

· Jeopolitik ve Stratejik konumu,

· Nüfus ve potansiyelidir.


DENİZCİLİĞİ İHMAL ETMİŞ, BU YÜZDEN KULAÇ MESAFESİNDEKİ ADALARINI BİLE KAPTIRMIŞ EŞİ BENZERİ ZOR BULUNUR BİR ÜLKEDİR.


Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle çevresindeki denizlerle yakın ilişkisi olan bir ülkedir. Üç tarafı deniz olan Türkiye; Karadeniz, Akdeniz ve Ege Denizi gibi önemli denizlere sahiptir. Tüm bu olumlu duruma rağmen Türk halkının denizlerle olan bağı ve denizcilik faaliyetleri tarihsel olarak hep zayıf kalmış ve bunun sonucunda Türkler de sürekli kaybetmiştir.


Osmanlı da Denizci olamadığı için yıkılmıştır.


TARİHİ SÜRECE BAKARSAK, Deniz Kuvvetlerimizin WEB Sitesinde de yazıldığı gibi ilk Türk Denizcisi ve Amiralinin Çaka Bey olduğunu görürüz. Kara askerliğinden yetişme ve Malazgirt Savaşında Alparslan’ın sol cenah komutanı olan Çaka Bey 1081 de İzmir’de bir Türk Beyliğini kurmuştur.

İzmir tarihindeki ilk Türk hâkimiyetini sağlayan Çaka Bey sonrasında Çeşme’de bir donanma oluşturur ve denize açılır. Bir müddet sonra egemenliğini genişleterek Ege Denizi'ndeki bazı adalar ile denizin kıyısında bazı bölgelerde hâkimiyet kurar. Bu suretle Çaka Bey, tarihteki ilk Türk amirali unvanını alır. Bugün Çeşme limanı yakınında Çaka Bey’in bir heykeli vardır.


Çaka Bey’in bu hizmeti Selçuklular tarafından karşılıksız bırakılmaz!...

Çaka Bey, 1092 yılında Bizans ile ittifak oluşturan Selçuklu Sultanı I. Kılıçaslan tarafından konuk olarak davet edilip, arşı alayla karşılanıp, ziyafet sırasında bizzat Sultan I. Kılıçaslan tarafından kılıçla öldürülür. (Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi The Journal of International Social Sciences, Cilt: 29, Sayı: 2, Sayfa: 369-383, TEMMUZ – 2019, Makale Gönderme Tarihi: 09.07.2019 Kabul Tarihi: 15.07.2019)

Çaka Bey, Türklerin denizde fiilen savaşan ilk ve son amiralidir. Çaka Bey’in Ege ve Akdeniz’deki faaliyeti de Türklerin ilk ve son deniz faaliyetidir.


Fransız tarihçi Frenand Braudel; Selçuklu, Osmanlın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bir denizci devlet, Türklerin de bir denizci millet olamayışı hakkında şöyle demektedir.


13. yüzyılda Moğol istilasında İslam’ın bütün şehir medeniyeti yıkılmış, kütüphaneleri yakılmış, milyonları öldürülmüş ve bu şekilde tüm İslam dünyası bir “kasaba”ya dönüştürülmüştür. Haçlı Seferleri de İslam’ı Akdeniz’den uzaklaştırıp karaya kapatmıştır. Bu maddi çöküşe psikolojik travmalar da eklenince İslam dünyasında mistisizm ve dogmatizm etkili olmaya başlamış zamanla devlet politikalarına dönüşerek kökleşmiştir. (Braudel, ''A History of Civilizations'', Penguin Yayınevi, 1995, sf. 85-92)


Braudel’in bahsettiği bu olaylardan da en çok Selçuklu ve Osmanlı etkilenmiştir. Hem Selçuklu ve hem de Osmanlı bu sürecin ve başka nedenlerin de etkisiyle karaya hapsolmuşlar, hiçbir zaman denizci bir devlet ve denizci bir millet olma özelliği kazanamamışlardıe. Türkiye Cumhuriyeti de bu sürecin bir devamıdır.


Barbaros Hayrettin ve kardeşleri; Oruç Reis, İlyas Reis, İshak Reis, ardından da Turgut Reis, Piri Reis Osmanlının Amiralleri/Denizcileri sayılırlar. Bu kahraman ve gözü pek denizciler gerçekte asla Osmanlının yetiştirdiği denizciler değildir. Osmanlı’nın hizmetine aldığı Akdeniz’de korsanlık yaparak kendilerini geliştiren ve güçlendiren denizcilerdir onlar.


Yaptığı dünya haritaları birçoğumuzun evlerimizi süsleyen, 1513 tarihinde ilk dünya haritasını çizen Piri Reis’in yaptığı hizmetleri de tıpkı ilk amiral Çaka Bey gibi karşılıksız kalmamış, Kanuni Sultan Süleyman'ın fermanı üzerine 1553'te Kahire'de boynu vurularak idam edilmiştir. (Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Journal Of Modern Turkish History Studies, XIII/26 (2013-Bahar/Spring), ss. 301-315.)


Her yıl 28 Eylül günü yıldönümünü kutladığımız Preveze Deniz Muharebesinde, Barbaros Hayreddin Paşa, Yunanistan'ın kuzeybatısında, Amiral Andrea Doria’yı mağlup etmişti…


Bu zaferden sonra söylenen ve bugünlere intikal eden türkü şöyle demektedir:


‘’Deniz üstünde yürür,

Düşmanı arar buluruz.

Öcümüz komaz alırız,

Bize Hayrettinli derler’’


Sözlere dikkat ederseniz, ‘’Bize Hayrettinli derler’’ demektedir. ‘’Bize Osmanlı derler’’ demez… Başka bir söze gerek var mı?

Ardından gelen yıllarda; İnebahtı, Çeşme, Navarin ve Sinop baskınları ve mağlubiyetleri ard arda gelir.


İnebahtı mağlubiyeti; Turgut Reis’in Yavuz Sultan Selim’e söylediği ve istediği gemilerin yenilenme işinin hiçbir zaman yapılmamasından kaynaklıdır.


Sokullu Mehmed Paşa, bu mağlubiyetten sonra yeni bir donanma hazırlamasını istediğinde Uluç Ali Paşa'ya, "Bütün donanmanın demirlerini gümüşten, halatlarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan yapabiliriz. Hangi geminin malzemesi yetişmezse gel benden al" demiş, altı ay içerisinde 150 adet kadırga inşa edilmiş ancak kadırgalar teknolojik olarak gelişen İspanyol ve Venedik gemileri karşısında yine çok zayıf kalmıştır. Çünkü o dönem de özellikle İspanyollar Ümit Burnu gibi uzak diyarların keşfi için daha büyük, daha teknolojik gemiler yapmakta ve bunları kullanmaktadırlar.


Gemilerin yetersizliğinden daha vahim olan; İnebahtı’nda kaybedilen denizci insan kaynağıdır. Bu denizciler bir daha asla yerine konamamıştır.


Çeşme Deniz Muharebesinde Rus Donanması "bir dünya" yolu dolaşıp gelmiş ve Çeşme de gaflet içindeki donamayı yok etmiştir.


İnebahtı mağlubiyeti, Navarin ve Sinop Baskınları da tam bir aymazlık ve taktik/strateji hatalarıdır. Özellikle Navarin'de Donanma 3 ülkenin aynı anda saldırısına maruz kalmıştır. Zira, tıpkı bugünlerde olduğu gibi Osmanlı tüm dünya ile kavgalı ve küstür.


Bu dört yenilgi ile Osmanlının artık deniz ile hiçbir ilgisi kalmamıştır.


Bu dönemden sonra Osmanlı daha güçlü gemilere sahip olsa da artık denizcileri kalmamıştır. Çünkü sadece güçlü gemilerin bir araya gelmesi ile bir Donanma kurulamaz. Önemli olan ona kumanda edecek eğitimli amiraller ve eğitmli denizciler bulabilmektir.


Sultan Abdülaziz döneminde (1861-1876) Osmanlı donanması yenilenmiştir. Ekonomik güçlüklere rağmen değişik boyutlarda savaş gemileri alınmıştır. 1867'de Bahriye Nezareti kurulmuştur. Abdülaziz döneminde Osmanlı donanmasında 30'u zırhlı, 70'i ahşap olmak üzere toplam 106 gemiye ulaşmıştır. O dönemde Osmanlı donanması dünyanın en büyük 3. donanması haline gelmiştir. II. Abdülhamit'e işte böyle büyük bir donanma miras kalmıştır. (TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E TÜRK DENİZ TARİHİ, Emre AYKAÇ, 2020)


Daha sonra, Padişah II. Abdülhamit'in kendisine komplo kurulabilir endişeleri ve aymazlığı nedeniyle Donanmanın Haliç’e tıkıldığı ve tamamen işlemez hale getirildiği bir dönem yaşanmıştır. Haliç’te tutulan Donanma zaten yeterli ve yetenekli Denizcinin de kalmamış olması nedeniyle 1897 Türk-Yunan Savaşında denize açılmaya çalışmış ancak Çanakkale’ye bile varamamıştır.

(TC Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih ana bilim dalı, tarih bilim dalı, Osmanlı modernleşmesinden ıı. Dünya savaşına: Cumhuriyet Donanması ve Gölcük Tersanesi’nin Kurulması ,Yüksek Lisans Tezi, Uğur Öztürk, Kocaeli -2017)


Özetle tarihi geçmişinden de görüleceği üzere Türkler Çakabey’den sonra Denizcilikle ilgilenmemiş ve her tarafı denizle çevrili bu coğrafyada sırtını Denize dönerek ana karacı vasfı kazanmışlardır. Böyle istisnai bir coğrafya için bir nevi ihanet olan bu durum, önce duraklamayı ardından da çöküşü getirmiştir.


Bugün yaşanan bu tarihten ve bu anlatılanlardan ders çıkarılmış ve Denizci bir devlet olma adımları atılmakta mıdır? Maalesef hayır.

Sadece “Mavi Vatan, Mavi Vatan” diyerek denizci karakter kazanılamaz.


1. Denizci millet (cumhuriyet) ne demektir.

"Denizci cumhuriyetler" tabiri (İtalyanca: Repubbliche Marina re) İtalya'da Orta Çağ'da ortaya çıkan ve gelişen şehir devletlerini tanımlar. Bunlardan en bilinenleri Pisa, Ceneviz ve Venedik'tir. Bu devletler birbirleriyle hem askeri hem de ekonomik anlamda rekabet halinde olmuşlardır.

"Denizci millet" ifadesi, denizlerle sıkı bir şekilde ilişkilendirilen, denizlerde ticaret, keşif veya askeri faaliyetlerde bulunan bir milleti tanımlar. Denizcilik geleneği ve denizlerle olan yakın ilişkisi nedeniyle denizlerin etrafında yaşayan veya denizlerde faaliyet gösteren bir ulusu ifade eder. Diğer bir ifade ile; Devletin bekası, halkın refahı ve mutluluğu için denizin veya suyun (göl ve akarsulara sahip ülkeler için) öncelikle ve yoğunlukla kullanılması sürecine, “denizcileşme” diyebiliriz. Daha akademik bir ifadeyle; denizcileşme, denizcilik gücüne hayat veren tüm alanlarda katma değer yaratma sürecidir. Bu süreç, devletin, siyasi, askeri, ekonomik, psiko-sosyal ve kültürel güç alanlarında denizin öncü rolünü benimsemekle başarıya ulaşır.


Denizci milletler genellikle;

· Denizcilik alanında büyük bir deneyim,

· Caydırıcı ve tecavüzleri önleyici büyüklükte Donanma,

· Gemi yapımı,

· Deniz ticareti,

· Balıkçılık,

· Deniz dibi yataklarında araştırma ve çıkarım,

· Dünya çapında deniz keşifleri,

· Deniz Sporları ve Turizmi,

· Denizcilikle ilgili diğer faaliyetlerde uzmanlaşmış bir toplumun üyesidir.


Bu çeşit milletin insanları; denizlere olan bağlılıklarıyla bilinirler ve denizlerdeki kaynaklardan faydalanarak yaşamlarını sürdürürler. Denizci Milletler: Denizlerdeki ticaret, ekonomik büyüme, kültürel etkileşimler ve jeopolitik güç açısından da önemli bir rol oynarlar.

Denizci millet örnekleri arasında tarihsel olarak İngilizler, Portekizliler, İspanyollar ve Hollandalılar gibi ülkeler öne çıkar. Bu ülkeler, sömürgecilik döneminde deniz yollarını kontrol ederek büyük deniz imparatorlukları kurmuşlardır.

Günümüzde de birçok ülke denizcilik faaliyetleriyle uğraşmakta ve denizlerin sunduğu fırsatları değerlendirmektedir.


Denizci bir millet nasıl olunur?


Denizci bir millet olmak ancak, bir ülkenin denizlerle olan ilişkisini güçlendirmesi ve denizcilik faaliyetlerine odaklanmasıyla gerçekleşir.

Denizci bir millet olmanın bazı yolları aşağıdadır:


· Denizcilik Kültürünü Geliştirmek: Denizcilik kültürü; denizlerle ilgili bilgi, beceri ve değerlerin birleşimidir. Denizci bir millet olmak için, denizcilik kültürünü yaygınlaştırmak ve desteklemek önemlidir. Denizcilikle ilgili eğitim ve bilinçlendirme programları düzenlemek, kültürel etkinlikleri teşvik etmek ve denizcilik geçmişine vurgu yapmak, denizci bir milletin oluşumunda yardımcı olabilir.


· Denizcilik Eğitimi ve Teknik Becerileri Geliştirmek: Denizcilik faaliyetlerine odaklanan bir millet olmak için, denizcilik eğitimi ve teknik becerilerin geliştirilmesi önemlidir. Denizcilik askeri ve sivil okulları, eğitim programları ve mesleki kurslar aracılığıyla denizcilik alanında uzmanlaşmak ve yetenekleri artırmak için fırsatlar aranmalıdır.


· Denizcilik Endüstrisini Desteklemek: Denizcilik endüstrisinin gelişimini desteklemek, denizci bir millet olmanın önemli bir parçasıdır. Gerek Harp Bahriyesi gerekse ticari bahriye için Gemi inşası, deniz taşımacılığı, liman işletmeciliği, balıkçılık, deniz dibi kaynaklara erişim gibi denizcilik sektörlerine yatırım yapmak, istihdamı artırmak ve ekonomik büyümeyi teşvik etmek için önemlidir.


· Deniz Araştırmalarına ve Keşiflere Destek Vermek: Denizlerin keşfi ve araştırılması, denizci bir milletin önemli bir özelliğidir. Deniz bilimleri araştırmalarını desteklemek, deniz eko sistemlerini koruma çabalarına katkıda bulunmak ve deniz kaynaklarının sürdürülebilir şekilde kullanımını teşvik etmek, denizlerle olan bağlantıyı güçlendirebilir.


· Deniz Güvenliği ve Deniz Hukuku Konusunda İş birliği Yapmak: Deniz güvenliği ve deniz hukukuna sahip çıkmak, denizci bir milletin vazgeçilmez unsurlarıdır. Denizlerde güvenliği sağlamak için deniz kuvvetleri ve Sahil Güvenlik birimleri arasında iş birliği yapmak, denizlerdeki yasadışı faaliyetlerle mücadele etmek, deniz hukukunun kurallarını çok iyi bilmek, dünyadaki benzer örnekleri incelemek, uluslararası divanlar ve mahkeme kararlarını bilmek ve uymak çok önemlidir.



Türkiye'nin denizcilikle ilgili bazı özellikleri/avantajları şunlardır:


Denizcilik Tarihi: Türk halkının denizlerle olan ilişkisi, batılı ülkeler kadar olmamış, olamamıştır. Buna rağmen az da olsa Osmanlı İmparatorluğu döneminden bu yana bir merak görülür. Osmanlı İmparatorluğu, kendisi imparatorluk gücüyle olmasa bile özellikle Türk Korsanları aracılığıyla Akdeniz ve Kızıldeniz gibi önemli denizlerde bir dönem etkili olmuş, deniz yollarını kontrol etmiştir. Ancak bu kontrol merkezi bir Donanma gücü yerine bireysel veya bölgesel anlamda Türk denizcilerinin, ticaret, keşif ve bazen de askeri faaliyetleriyle ortaya çıkmıştır. Sadece Sokullu Mehmet Paşa döneminde Türkler gemi yapımı işine girişmişse de yapılan gemiler Batılı Denizci ülkelerin gerisinde kaldığından, açık denizlere uygun olmadığından, Türkler giderek gerilemeye başlamış ve dünyada da etkili olamamıştır.


Denizcilik Potansiyeli: Türkiye, deniz taşımacılığı, tersane ve gemi inşa, liman işletmeciliği gibi denizcilik endüstrilerine sahip potansiyel bir ülkedir. İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı gibi önemli su yolları, Türkiye'yi stratejik bir konuma getirmektedir.


Denizcilik Altyapısı: Türkiye, birçok modern limana ve marinaya sahiptir. İzmir, İstanbul, Mersin, Antalya, İskenderun gibi limanlar, deniz ticaretinin yoğun olduğu bölgelerdir. Ayrıca, Türk Deniz Kuvvetleri, deniz güvenliğini sağlama ve Türk kara sularını koruma görevlerini yerine getiren modern bir deniz gücüdür.


Deniz Turizmi: Türkiye, güzel kumsalları, tarihi ve doğal güzellikleriyle turistler için popüler bir deniz turizmi destinasyonudur. Kendi halkına kapatmak pahasına da olsa, Özellikle Akdeniz ve Ege kıyıları, yelken, dalış, deniz sporları gibi aktiviteler için turistlere ve parası olanlara cazip bir ortam sunar.


Türkiye’nin coğrafi konumuna paralel bir denizci bir millet olamamasının en önemli bir nedeni de iç kısımlarında tarım, sanayi ve diğer sektörlerde faaliyet gösteren azımsanmayacak sayıda bir toplumun olması ve bunların ürettiklerini intikal ettirmede bile denize yönelmeyişleridir. Bu nedenle, Türkiye'nin denizlerle olan ilişkisi hiç bir dönemde tüm toplumu kapsamamıştır. Bu gidişle kapsamayacaktır da.


Osmanlı tıpkı birçok Sadrazamında olduğu gibi en önemli kaptanı deryalarını da öldürtmüştür. Bu durumda nasıl denizci olunabilir di? Tıpkı 2000 lerin başında Balyoz kumpasları ile en yetkin ve yetişmiş denizcilerinin intihara sürüklendiği, yıllarca hapislerde çürütüldüğü ve tasfiye edildiği olaylarda olduğu gibi.


Ancak, sadece bu durumun doğrudan doğruya "denizci millet olma" kavramıyla bir ilişkisi bulunmamaktadır. Denizci olmak için, bir bireyin denizlerle olan ilişkisini ve denizcilikle ilgili beceri ve bilgilerini geliştirmesi gerekir. Sadece belli bir kesimin değil, bahriyelilerin değil tüm toplumun ilgili ve duyarlı olması önem taşır.


BİR KİŞİ YA DA MİLLET DENİZCİ OLMAK İÇİN ŞU ADIMLARI İZLEYEBİLİR:


Denizcilik Eğitimi ve Becerileri Geliştirme: Denizcilik alanında eğitim almak veya mesleki kurslara katılmak, denizcilikle ilgili bilgi ve becerileri geliştirmenin önemli bir yoludur. Denizcilik okulları, üniversitelerdeki denizcilik programları veya denizcilikle ilgili mesleki sertifikalar, denizci olma yolunda yardımcı olabilir.


Denizcilik Endüstrisinde Deneyim Kazanma: Denizcilik endüstrisinde çalışmak veya staj yapmak, denizci olma sürecinde pratik deneyim kazanmanın önemli bir yolu olabilir. Gemi inşası, deniz taşımacılığı, liman işletmeciliği veya deniz turizmi gibi sektörlerde çalışarak, denizcilikle ilgili işlerde aktif rol alınabilir.


Denizcilik Kültürü ile İlgilenme: Denizcilikle ilgili kültürü araştırma, denizcilik tarihini ve geleneğini öğrenme, denizci topluluklarıyla etkileşimde bulunma gibi adımlar, denizcilikle bağlantı kurmanızı ve denizci olma yolunda daha fazla bilgi edinmenizi sağlar.


Denizcilik Aktivitelerine Katılma: Denizcilikle ilgili aktivitelere katılarak, denizcilerle bir araya gelme ve deneyimlerini paylaşma şansı bulunabilir. Yelken yapma, dalış, deniz sporları gibi aktiviteler, denizcilikle bağlantı kurmayı ve denizci becerileri geliştirmeyi sağlar.


Unutmayalım ki, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki olaylar, kişisel denizcilik becerileri ve alanlarıyla ilgili değildir. Denizci olmak, denizlere olan ilgi, denizcilik eğitimi ve denizcilik faaliyetlerine katılım üzerine kurulu bir süreçtir.


Denizcilik genlerle ilgili midir? ABD denizci bir ülke midir?

Kıta ülkesi ve etrafı denizlerle çevrili olduğu için ABD daha mı güvendedir?


Her ne kadar genlerle ilgisi var da dense yok da dense, Dünyada denizci millet, denizci ülke gibi kavramlar kullanılıyor ve oluşmuşsa bunu yadsıyamayız elbette.


3000’e ada ada ve adacığı elinde bulundurup lojistiğini ve güvenliğini idame edebilen bir Yunanistan ile 2 adasından birine (Gökçeada) kışın doğru düzgün ulaşım sağlayamayan Türkiye’nin genlerini kıyaslarsak eminim ki denizcilik alanında ciddi farklar görürüz.


Türk insanının yüzmeyi bilme oranı % 40 iken bu oran Yunanistan’da % 80 dir. Sadece bu basit istatistik bile çok şey anlatmıyor mu?


Elbette ki denizcilik bu sadece genlerle ilgili değil, coğrafya,gelenek, yetenek ve denize duyulan ilgi ile de bağlantılıdır. Zira Denizcilik, denizlerle olan ilişkiyi ve denizcilik faaliyetlerini içeren oldukça büyük bir alanı ifade eder. Bilgi, beceri ve deneyim gerektiren bir alandır. Bu beceriler başta az olsa bile zamanla öğrenilebilir ve geliştirilebilir. Ama bu konularda devletin çok ciddi desteği, üniversiteler ve tüm diğer eğitim kurumlarının teşviki ile.


ABD ye gelirsek; bir kıta ülkesi kabul edilebilir. ABD'nin önemli iki okyanusta uzun kıyılarının olması, denizcilik faaliyetlerinde ona büyük bir potansiyel sunar. Ülke Savunması bakımından da güçlü bir deniz gücü vasıtasıyla uzaktan korunma, tehdit kıyılarına yaklaşmadan bertaraf etme imkânı sağlar. Yani deniz gücü aynı zamanda denizci bir ülke olmasının da teminatı olmuştur.


Muharip deniz gücü, ABD’nin global denizcilik alanında ve dünya reel politiğinde de önemli bir rol üstlenmesini sağlar. ABD Deniz Kuvvetleri dünyanın en büyük ve en güçlü donanmasına sahiptir. Bunun yanı sıra, ABD'nin birçok limanı, deniz taşımacılığı ve uluslararası ticaret için stratejik öneme sahiptir.


Bu da gösteriyor ki Denizci bir ülke olmanın yolu önce güçlü bir Deniz Gücüne (Donanma) sahip olmaktan geçer.


Osmanlı’nın özellikle 1800’lü yıllar ve 1900’lerin başındaki ada ve toprak kayıplarının nedeni Donanmasının olmayışı, var gibi gösterilen fakat aslında çoğu Türk Korsanlarına ait gemilerin de Çeşme, İnebahtı, Navarin ve Sinop’ta yok edilmesidir.


Osmanlının özellikle II. Abdülhamit döneminden kötü bir mirası olan donanmasızlık, Abdülhamit'in o donanmayı korkusundan yıllarca kıpırdatmaması nedeniyle dönemin en büyük acısı olan Ege Adalarının kaybına neden olmuştur.


1912 kışı ile 1913 baharı arasında burnumuzun hemen dibindeki Ege adalarımızın tamamı kaybedilmiştir. Osmanlı o günlerde değil adalarını, Çeşme gibi İzmir’in yanı başındaki anavatan beldesini bile denizden koruyacak durumda değildir.


Görüldüğü ve ABD örneğinde olduğu gibi herhangi bir ülkenin denizlerle çevrili olması, otomatik olarak güvenlik taşıdığı anlamına gelmez. Denizlerin güvenliği, denizcilik politikaları, uluslararası iş birliği, denizden savunma önlemleri ve deniz hukuku kurallarına uyum gibi birçok faktörü içerir. Denizlerin güvenliği, bir ülkenin deniz kuvvetlerinin yetenekleri, deniz güvenlik teşkilatlarının etkinliği ve uluslararası iş birliğiyle ilişkilidir.


SONUÇ OLARAK, denizcilik bir ülkenin coğrafi konumuyla ilişkili olabilir, ancak denizcilik yetenekleri ve denizlerle olan ilişkisi daha çok o ülkenin politikaları, kaynakları ve denizcilikle ilgili faaliyetlere olan bağlılığına dayanır


Uluslar denizci doğmaz, denizci olurlar. Onları denizci yapan ise DEVLETtir. Denizcileşme, denizcilik gücüne hayat veren tüm alanlarda katma değer yaratma sürecidir. Türkiye gerek coğrafyası gerekse nüfusu ile denizcileşmeyi başaracak potansiyele sahiptir.

“Mavi uygarlığın sahibi denizci bir Türkiye”, erişilmesi zor bir ülkü değildir. Ciddiyet, sabır, çalışma, dürüstlük ve ilgi gerektirir.


DENİZLERE HAKİM OLAN CİHANA HAKİM OLUR. Barbaros (Hızır) Hayrettin


Sizi üzdüysem, hayal kırıklığı yaşattı isem affola. Gerçekleri bilmemiz ve ona göre davranmamız gerekli değil mi?


Tarih yazmak, tarih yapmak kadar zordur…. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtan bir hal alır…. “Gerçekleri söylemekten korkmayınız!”

Mustafa Kemal ATATÜRK


Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

bottom of page