top of page

Unutulmayacak bir gece ve çıkarılacak dersler..

Güncelleme tarihi: 27 Haz 2023



YAZAN : Mehmet ASAL 20 Ocak 2021

Bundan tam 36 sene önceydi….


21 Ocak 1985 tarihinde Gölcük’ten başlayan Türk Deniz Kuvvetlerinin en büyük planlı tatbikatı “Denizkurdu I/85”in İzmir’e kadar olan bölümünde, filoların harbe hazırlık durumları denenmiş, suüstü, denizaltı savunma ve hava savunma eğitimleri gerçekleştirilmiş, Marmara Denizinde torpito, Saroz Körfezinde kara bombardımanı ve uçaksavar atışları yapılmıştı.


Muhrip, hücumbot, denizaltı, mayın dökme, tarama gemileri ve lojistik destek unsurlarından oluşan 70 üzerinde gemi, 27 Ocak sabahı tam 08.00 da İzmir Limanına demirlemişti.

Tatbikatın IV.ncü safhası için 29 Ocak 1985 günü önce kırmızı ardından da mavi roldeki birlikler İzmir Limanından ayrıldı. Dördüncü safha, iki bölümden oluşuyordu. Birinci bölümde, Ege’nin uluslararası sularında kırmızı ve mavi birlikler olarak muharebe taktikleri denenecek, ikinci bölümde Doğanbey Bölgesine çıkarma harekâtı yapılacaktı.


Fırtına takviminde 25-28 Ocak olarak görülen Ayandon fırtınası gecikmiş, 29 Ocak günü deniz ve hava şartları giderek ağırlaşmaya başlamıştı. Her zaman olduğu gibi Yunan Savaş gemileri ve Rus istihbarat gemisi tatbikatı yakından izliyordu.


Gece yarısı Ayandon fırtınasının hızı artmış deniz iyice kabarmaya başlamıştı. Zaman zaman 45-50 knots’ı bulan Ayandon Fırtınası denizi birbirine katıyordu. Hava buz gibiydi. İçinde bulunduğum Yücetepe Muhribi dalgalar nedeniyle bir sağa bir sola yatıyordu. O tarihte Harekât Subayı idim. Gemi zaman zaman 30-35 derece yatmaya başlamıştı. Özellikle dönüşler esnasında bu daha da artıyordu. Hava iyice ayaza döndü.


Tatbikat kapsamında Donanma Komutanlığı unsurları hava savunma, suüstü savunma ve denizaltı savunma harbi eğitimleri icra ederken, Güney Deniz Saha Komutanlığı unsurları 30 Ocak sabahı Doğanbey Körfezi’ne amfibi harekât icra edecekti.


Hava iyice bindirmeye başlamıştı. Serdümen ve makine telgrafçısını bellerindeki kayıştan dümen evindeki güvenlik teline bağlamıştık.


O gece gemide yemek çıkarılamamış, yemek salonlarına bol miktarda haşlanmış patates, köfte ve kızartılmış ekmek servis edilmişti.


30 Ocak sabah 05.20’de acı haber ulaştı. Deniz Kuvvetlerimize ait bir tank çıkarma gemisi, fırtına nedeniyle batmıştı. Suüstü radarı ekranına bakıldığında çıkarma gemileri denizde, tespih taneleri gibi dizilmişler, çıkarma bölgesine intikal etmeye çalışıyorlardı.


Yağmur gibi mesajlar yağmaya başladı. TCG Ç-136; içerisindeki 50 personel ve araçlarla birlikte batmıştı.


TCG Yücetepe’nin de aralarında bulunduğu 6 muhripten oluşan bir arama kurtarma birliği oluşturuldu.


Geminin 300 ün üzerindeki tüm personeli ayakta, endişeli ve üzgündü.

Tüm subaylar ve gözcüler, porsun astsubayları ellerinde dürbün, azgın dalgaları gözetliyor, canlı olarak kurtarılabilecek askerleri arıyordu.


Herkes tek vücut olmuştu. Denizdeki ufacık bir görüntü, karaltı üzerine gidiliyor, deniz ışıldaklarla sürekli taranıyor, radar da görülen en küçük temaslar bile değerlendirmeye alınıyordu. Ellerde can simitleri, can yelekleri, kancalar, denizden gelecek karaltılar bekleniyordu.


Deniz o anda kimseyi tutmuyordu. Dalga yükseklikleri artıyor, gemiler bir sancağa bir iskeleye yatıyor ama kimse aldırmıyordu. Ege’nin meşhur “Ayandon”u artık hiçbirimizi korkutmuyordu.

Herkes suskundu. 39 asker kaybolmuştu. O esnada deniz ışıldaklarla taranıyor, günün ağarmasından itibaren de uçak ve helikopterler aramalara katılıyordu. Helikopterler havadan gördükleri her karaltı için, deniz üzerinde yanan işaret fişekleri/sis kutularını bırakıyor, yakınındaki ilk muhrip o bölgeyi tarıyordu. Aslında hava şartları uçar deniz vasıtaları için de riskli idi.


Tüm arama ve kurtarma çalışmaları sonucunda batan LCT Ç-136’da bulunan 50 personelden 11 kişi kurtarılabilmiş, 2’sinin cesedi çıkarılmıştı. 37'sinin kayıp olduğu anlaşılıyordu. Ancak deniz ve hava şartları onların canlı kurtarılabileceğine ihtimal vermiyordu.

Daha sonra Çanakkale Boğaz komutanlığı sahasında bu 39 şehidimiz için bir şehitlik yapılacaktı.


Denizde arama ve kurtarma çalışmaları sürerken, 210 Borda numaralı Yunan Muhribi Temistokles bölgeden biraz uzaklaşmış, ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu.

Geminin battığı yerden itibaren rüzgâr ve akıntı hızı hesaplanarak askerlerin bedenlerinin sürüklenebileceği bölgede, azgın dalgalar arasında arama çalışmaları yapılıyordu. Bu esnada balıkçı teknesini andıran bir diğer gemi ortaya çıktı. Üzerinde kalpaklı 3-5 kişi bulunan ve elektronik cihaz donanımlı gemi, yakından izlemedeydi.


Bordasında “KYPC” yazısı yer alan, köprü üstünde yıldızı, kıç üstünde de korsan bayrağını andıran siyah bayrağı bulunan gemi tüm aramalar sırasında, gece gündüz bölgede dolaştı. Zaman zaman yakın seyreden ufak Sovyet gemisi azgın dalgalar arasında bata çıka ilerlerken, köprü üstündekiler, ellerinde fotoğraf makineleri ve dürbünle görünüyordu.

Tatbikat bu elim kaza nedeniyle sona erdirildi. O gün tatbikata katılan, görev yapan birçok subay, o ağustos ve ilerdeki yıllarda rütbeler aldı.


Kış ayında ve önceden bilinen fırtınalı bir dönemde, bu tarzdaki rüzgar ve denize dayanıklılığı nispeten az olan çıkarma gemileriyle bir tatbikat planlanmasının hata olduğu ya da en azından o bölümün iptal edilmesi gerektiği ve can yeleklerinin yeterince su üstünde tutamadığı gibisinden iddialar konuşuldu, yazıldı. Özellikle can yeleklerine ilişkin ciddi bir çalışma da başlatıldı.


Bu olayı yakından yaşamış, hissetmiş biri olarak ne düşündüm? Burada bizlerin de hatası var mıydı? Elbette ki vardı. Olmasa 39 can yok olur muydu?

Her ne kadar bu çaplı büyük tatbikatlarda bazı kazaların oluşmasını engellemek çok zor olsa da muharebe/tatbikat zayiatı gibi kavramlar ortaya atılsa da konu insan hayatı olunca iş değişiyor. Ne gibi?


1. Kış ayında ve önceden bilinen fırtınalı bir dönemde, bu tip fırtınalı denize dayanıklılığı az olan çıkarma gemileri ile bir tatbikat planlanması acaba bir hata mıydı?

2. Hava şartlarının çok kötü olduğu bilindiği ve görüldüğü halde (Fırtına hızı zaman zaman saatte 45-50 Knot) tatbikatın ya da en azından amfibi çıkarma harekatının iptal edilmesi gerekmez miydi? Burada da ayrıca en önemli eksiklikler olarak;

a. İnisiyatif kullanılmadığı düşünülebilir mi?

b. Terfi beklentileri nedeniyle tatbikatın iptali konusunda sessiz kalınmış olunması bir ihtimal midir?

3. Su alarak batan gemideki 50 kişiden 39’unın şehit verilmesine gelince;

a. LCT tahliye tulumbaları tam olarak işlevini yapabilmiş miydi?

b. Can salları yeterli, sağlam ve kolay kullanılabilir durumda mıydı?

c. Can yelekleri askerleri yeterince su üstünde tutabilme özelliğine sahip miydi?

d. Gemideki askerlerin tamamı yüzme bilmekte miydi? /yeterli eğitime sahip miydi?

Bu elim olayın 36.ncı yıl dönümünde kaybettiğimiz şehitlerimizi rahmetle anarken bu olaydan gerekli dersleri çıkartmış olmamız umuduyla…


Mehmet ASAL

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

bottom of page