top of page

Doğu Akdeniz'in Stratejik Önemi

YAZAN: Dz. Yzb. Mehmet ASAL Bu makale 1981 yılında kaleme alınmıştır.



Etrafını saran AVRUPA, ASYA ve AFRİKA kıtalarını birleştiren AKDENİZ, tarih boyunca büyük medeniyetlerin beşiği ve büyük mücadelelerin sahnesi olmuştur.


AKDENİZ bölgesi; toprak altı ve toprak üstü kaynaklarının zenginliği ve coğrafi konumu itibariyle, bugün de geçmişte olduğu gibi jeostratejik ve jeopolitik önemini muhafaza etmektedir.


MAHAN, “Hal ve şartlar, Akdeniz’in, dünya tarihinde gerek ticari ve gerekse askerî açıdan aynı büyüklükte diğer sulardan daha fazla rol oynamasına sebep olmuştur” demekle, onun tabii yapısına çok benzeyen denizler içindeki müstesna yerine belirtmiştir.


Milattan önce 9 ncu yüzyıldan itibaren ELEN-KARTACA, 4 ncü yüzyılda ELEN-MAKEDONYA, daha sonraları KARTAL-ROMA mücadelelerini, ARAPLAR’ın Akdenizi geçerek İspanya’da ENDÜLÜS Devletini kurmalarını, bilahare de OSMANLI İmparatorluğu’nun Akdeniz’in mutlak hâkimi olmasını, bu denizin tarihi geçmişi içindeki belli başlı olaylar olarak sayabiliriz.

Bu denizde kuvvetli olan devletler, AVRUPA siyasetinde de o derece söz sahibi olmuşlardır. DOĞU Akdeniz’in hür dünya için askeri ve iktisadi önemi tahminlerin çok üstündedir.

  • Birincisi, sahip olduğu zengin etrol yatakları ile Avrupa’nın ihtiyacının büyük bir kısmını karşılaması,

  • İkincisi, Doğu ile Batı arasındaki deniz ulaştırma yollarının odak noktası oluşu ve,

  • Üçüncüsü, SOVYETLER Birliği’nin tampon devletlere sahip olmadığı yegâne bölge oluşudur.

Amiral Arthur RADFORT, “Rusların siyasi, askeri ve iktisadi bakımdan Akdeniz’e bu derece önem vermelerinin nedeni; önce bu bölgede güvenlik endişelerinin kalmaması için bölgeyi emniyet altına almak, ikinci olarak da bu yolla AVRUPA-AFRİKA ve AMERİKA arasındaki ATLAS Okyanusuna uzanabilmektir” demektedir.


Her ikisi de Amerikalı olan MAHAN ve SPYKMAN’ın jeopolitik nazariyelerinin ruhunda, AKDENİZ mücadelesinin nedenleri yatmaktadır.


Bu gayenin gerçekleşmesi, güçlü bir ekonomiye ve yüksek bir harp potansiyeline ihtiyaç gösterir. Bu da dünya da yeraltı ve yerüstü servetlerinin bol olduğu bölgeleri elde etmek veya onlardan, istifade etmekle mümkün olabilir.


Bugün dünya üzerinde bu servetlerin bol olduğu ve Doğu ile Batı Bloklarının çıkar çatışmalarına sahne olan iki bölge öncelik almıştır.


Bunlardan birisi; Güney Doğu Asya

Diğeri ise Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’dur.


Her iki bölgede de mevcut devletlerin henüz gelişmemiş olması, yabancı tesirlerine karşı hassas ve kendilerine yeterli olmayışları, bölgelere nüfus imkanını arttırdığı nispette mücadeleyi de şiddetlendirmektedir.


Bu itibarla Akdeniz ve Ortadoğu gerek jeopolitik ve jeostratejik önemi ve gerekse iktisadi değeri dolayısıyla tabii bir mücadele merkezi olmaktadır.

Yine bu harekât alanı; Türkiye’nin AVRUPA, ASYA ve AFRİKA kıtaları arasında bir irtibat bölgesi olup, müttefik yardımların Türkiye’ye ulaşmasına en müsait liman ve kolaylıkları ihtiva eder.


Ortadoğu’ya irtibat sağlanması, Ortadoğu petrollerine, Basra Körfezi'ne ve Süveyş kanalına el atmak için imkanların mevcudiyeti bu alanın stratejik önemini daha da iyi açıklamaktadır.

Son Ortadoğu savaşında da örneği görülen petrol bunalımının yarattığı ekonomik ve politik sorunlar, Ortadoğu petrollerinin ve bölgenin dünya çapındaki önemini bir kere daha ortaya koymuştur.


Bu petrol kaynaklarının başlangıçta mütecavizin eline geçmesi, müteakip harekatın başarısı üzerinde büyük tesir yaratabilir. Halen SOVYETLER Birliği bu stratejik bölgeyi HİNT OKYANUSU ve KIZILDENİZ' den kuşatacak şekilde faaliyetlerini arttırmaya devam etmektedir.

Bugün, jeopolitik bakımından büyük bir önem kazanan Ortadoğu’yu AVRUPA’ ya OKYANUSLAR ‘a bağlayan DOĞU AKDENİZ ile birlikte, bu bölgede bulunan limanların değeri bir kat daha artmıştır.


Türkiye’nin jeopolitik durumu gereği Dünya ile olan irtibatı AKDENİZ' den olacaktır ve olmaktadır. İhracat, ithalat ve askeri yardım bakımından deniz nakliyatına ihtiyaç vardır.

Türkiye ithalatının %90’ını AKDENİZ yoluyla sağlamaktadır. Akdeniz’den SÜVEYŞ Kanalı yoluyla HİNT Okyanusu'na ulaşan denizyolunun trafik hacmi, her geçen gün daha da artmaktadır. Ortadoğu petrolünün "PIPE LİNES" ile Türkiye’nin YUMURTALIK, Suriye’nin TARTUS limanlarına ulaştırılması, Süveyş’teki petrol nakliyatı ile ilgili trafik hacmini azaltamamıştır.


Türkiye’nin bu denizdeki ulaştırmasının halihazır terminal limanları İSKENDERUN ve MERSİN olup, ANTALYA limanı da Anadolu’ya olan bağlantı yollarının tamamlanmasıyla büyük bir potansiyele sahip olabilecektir.


Bu limanlardan AVRUPA, EGE ve MARMARA limanlarına yapılan nakliyatta odak noktaları olarak KIBRIS kuzeyi ile ANADOLU arasında kalan deniz sahası, GİRİT Güneyi, RODOS ve SKARPANTO geçitleri önem arz eder.


Bölge de SOVYETLER Birliği’ne yakınlığı ile tanınan ve sınır komşumuz olan SURİYE ve dolayısıyla SURİYE deniz gücü, SOVYETLER Birliği tarafından desteklenmektedir. Suriye’nin bugün için esas hedefi kısa bir zaman önce GOL AN tepelerini de ilhak eden İSRAİL olmakla birlikte, son olarak tek yanlı bir kararla karasularını 35 mile çıkarmış olması, Hatay’ı geri alabilme emelleri ve müteakip gelişmelerin dikkatle izlenmesi gereklidir.


SOVYETLER Birliği’nin bölgeye nüfusu, gerektiğinde SURİYE liman ve üslerinden istifadesi, DOĞU Akdeniz’de bir Tehdit unsuru olmuş ve bölgenin önemini arttırmıştır.


Bölgede mevcut bütün ihtilaflarda az çok payı olan ve Amerika Birleşik Devletleri’nin bir nevi himayesi altında bulunan İsrail’in, komşuları ile olan problemlerini halletmedikçe, bağımsızlık ve var olma mücadelesini kazanmadıkça Türkiye’ye karşı denizden bir tehdit teşkil etmesi söz konusu değildir. Ancak nükleer silahlara ve millet olarak büyük bir potansiyele sahip olduğu bilinen İsrail’in politik ve teknolojik gelişmeleri ve Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerinin dikkatle takip edilmesi gerekmektedir.


Bölgenin en büyük ve kıyılardan uzak yegâne adası olan KIBRIS, DOĞU AKDENİZ sahillerimizi ve deniz ulaştırmamızı kontrol altında bulundurması ve adada bulunan TÜRK toplumunun hak ve hürriyetlerinin korunması, ada üzerindeki hak ve hukukumuzun sağlanması bakımından büyük önemi haizdir.


KIBRIS RUM Hükümeti stratejik durumun kendisine sağladığı olanaklardan azami yarar sağlamayı ummaktadır. Bunu yaparken de kendisinin ARAP ülkeleriyle imtiyazlı ilişkiler kurmasına imkân veren bağlantısızlık politikası ile İNGİLİZ üslerinin varlığını bir koz olarak elinde bulundurmaktadır.


Şurası tarihi bir hakikattir ki, daima destekleyici bir ülke ile birlikte YUNANİSTAN, Kıbrıs’ı da ilhak ederek, Türkiye’ye batı ve Güneybatı dan emniyet zincirini, Türkiye’nin güneyine kadar uzatarak, TÜRKIYEYİ, kendini çevreleyen denizlerde sıkıştırma çabasında ve bu denizde de varlığını hissettirme yolundadır.


Akdeniz’in stratejik öneminin oluşumunda en büyük etken örneği son" Ortadoğu Savaşında da görüldüğü gibi, iki süper devletin bölge üzerinde nüfus edinme mücadelelerinden ve SOVYETLER Birliği’nin kendi güvenlik kuşkularından doğmaktadır.

Zira, SOVYETLER Birliği’ nin kendisi için en tehlikeli sektör olarak gördüğü yer, güneybatı kanadıdır.


Amerika Birleşik Devletleri’ne ait 6.Filo, SOVYET Rusya’nın böğrüne her an saplanabilecek bir hançer gibi varlığını sürdürmektedir.


Zira bu filo, Poİarls'A-3 ve Poseidon C-3 tipi Nükleer başlıklı füzelerle donatılmış denizaltılarıyla, GİRİT yakınlarındaki bir mevkiden yalnız MOSKOVA, LENİNGRAD, KİEV ya da VOLGOGRAD'ı değil, aynı zamanda MURMANSK, PERM, TYUMEN, MAGNITOGORSK ya da KARAGANDA gibi uzak hedefleri de güvenle tahrip edebilecek durumdadır.


Bu filo, Amerika Birleşik Devletleri’nin AKDENİZ, ORTADOĞU ve KUZEY AFRİKA politikasını askeri bakımdan desteklemek için doğrudan doğruya WASHINGTON tarafından kullanılabilir.

Stalin’in II. Dünya Harbi sonunda TÜRKIYE, YUNANİSTAN ve İRAN’a karşı uyguladığı saldırgan politikasının davet etmiş olduğu bu tehdidi AKDENİZ havzasından uzaklaştırmak, hiç olmazsa azaltmak için, SOVYET yönetimi, pek çok araçlardan ve manevralar dan oluşan çok yönlü bir sistem kullanmaktadır.


1964’den beri devamlı olarak “‘Akdeniz’de bulunan büyük bir donanma da bu karmaşık sistemin, askeri "bölümünü' oluşturmaktadır.


SOVYETLER Birliği, Karadeniz limanları ve üsleri “AKDENİZ Görev Kuvveti” için destek unsurlarıdır. Gemiler periyodik olarak değiştirilmektedir.


1972’de Mısır’daki hava üslerini, 1976’ da İSKENDERİYE’ deki son deniz Üssünü boşaltmak zorunda kaldıktan sonra bu hatırı sayılır donanmayı güçlükle ayakta tutabilmektedir.

Bugün 'SOVYETLER Birliği, 'Akdeniz’de kıyısı olan' devletlerden ancak birkaçında, ki bunlar SURİYE, LİBYA, CEZAYİR, YUGOSLAVYA’ dır, kimi çok sınırlı tamir ve bakım kademeleriyle, belirli limanlarda ikmal tesisleri kurma hakkına sahiptir.


Amerikan 6. Filosunun aksine, Sovyet Filosu, harekât yaptığı bölgelerde gerçek hava ve deniz üslerinden durumu idare etmek zorundadır.


SOVYETLER Birliği’nin, Suriye’nin LAZKİYE ya da TARTUS limanında üs imtiyazı elde etmek veya LİBYA’ dan hava ya da deniz üsleri almak için şimdiye kadar harcamış olduğu çabalar, kesin ve etkili bir sonuca ulaşamamıştır.


Halen SOVYETLER Birliği, TÜRK-AMERİKAN NATO ortaklığını büyük ölçüde zedeleyen TÜRK-YUNAN, KIBRIS anlaşmazlığının şu veya bu şekilde çözümlenmesine engel olmak için büyük gayretle çalışmaktadır. PAPANDREA hükümetiyle içine girmiş olduğu sıkı iş birliği ve elde ettiği küçük te olsa bazı neticeler bunun en iyi örneklerini teşkil etmektedir.


1967 Haziranından itibaren SOVYETLER Birliği ile ARAP devletlerinin çoğu arasında, kimi uzun kimi kısa süren pek çok ittifak yapılmış ancak bunlar hiçbir zaman SOVYETLERİN arzuladığı şekilde gerçekleşmemiştir.


26 Mart 1979’ da imzalanan MISIR-İSRAİL barışı, bir zamanlar ARAP Birliğinin lideri olan Mısır’ın reddinden sonra, SURİYE ve IRAK yönetiminde Kahire’ye karşıt bir ARAP Birliği kurulması ile SOVYETLER hesabına büyük yararlar sağlayabilecekken, SOVYETLER Birliği bunu da tam olarak gerçekleştirememiştir.


Böylece, devamlı bir üsse sahip olamadığından, Akdeniz’deki SOVYET GÖREV KUVVETİ, ikmal ve bakım için SOVYET tankerlerinin ve lojistik gemilerinin devamlı bulundukları “demirleme bölgelerine" gitmek zorundadır. Doğu Akdeniz’de bu demir yerlerinden biri KIBRIS kuzeyinde diğeri KIBRIS doğusunda bulunmaktadır.


Görünüşe göre SOVYET AKDENİZ GÖREV Kuvveti’nin üç esas görevi vardır.


Birincisi-AMERİKAN 6’ncı filosunun faaliyetlerini gözetlemek, hareket serbestisini daraltmak, bunalımlarda kullanılmasını engellemek ve SOVYETLER Birliği’nin desteklediği devletlere karşı girişilecek harekatın riskini arttırmak.


İkincisi-Süper devletlerin çatışması halinde 6’ncı filonun gemilerine özellikle POLARİS ve POSEIDON füzeleri taşıyan denizaltılarına önleyici ya da savunucu darbeler indirmek.


Üçüncüsü-SOVYETLER Birliği’nin Akdeniz’deki güç faktörü olarak gösteride bulunmak ve böylece SOVYETLER’ in bu bölgedeki çıkar politikasına askeri dayanak sağlamaktır.


AMERİKAN 6’ncı filosunun bu denizdeki görevleri ise?

  • NATO’nun güneydoğu kanadını örtmek,

  • Akdeniz’deki deniz ulaştırma yollarını güvence altına almak,

  • Bir "deniz Kuvveti’nin gücünü, çok sayıda olası "Kara hedefine" yansıtmak amacıyla çeşitli muharebe görevlerini yerine getirmeye daima hazır olmaktır.

SOVYET AKDENİZ GÖREV KUVVETİ hava desteğinden yoksundur. Bu nedenle ne deniz ulaştırma yollarını güvence altına alacak, ne de deniz kuvvetinin gücünü kara hedefleri’ ne yansıtacak durumda olamamıştır.

Bu durum ise; bir savaş halinde, birkaç saat içinde NATO Deniz Kuvvetleri ya da karada üstlenmiş uçakları tarafından, SOVYET AKDENİZ GÖREV KUVVETİ gemilerinin batırılması sonucunu doğurabilir.


Bu gerçeğin SOVYETLER Birliği’nce çok iyi bilindiği de düşünülecek olursa, AKDENİZ GÖREV Kuvveti’nin birdenbire bu denizden çekilmesi, SOVYETLER’ in ciddi savaş amacının bir işareti olarak değerlendirilebilir.


Bu nedenle SOVYETLER Birliği; uçak gemilerini kolaylıkla Akdeniz’e indirmek ve derhal Karadeniz’e dönmek isteyecek harp gemileri için 8 günlük bildirme süresini kaldırmak istemektedir. (Bknz. Montrö Sözleşmesi) Bu ise, ancak Türkiye’nin kabulü ile mümkün olabilir.

Her İki süper devletin Ortadoğu’da ki etkisi evvelce olduğu gibi şimdi de sınırlıdır. Son yıllarda cereyan eden olaylar ortamı, her iki süper devletin etkilerini düzeltmelerine daha elverişli bir duruma getirmiştir.

İsrail’in şimdi eskisi kadar tehdit altında olmadığı kesindir. Yakın gelecekte büyük bir askeri çatışma olacağı da tasavvur edilemez.


Netice olarak denilebilir ki;

DOĞU AKDENİZ bölgesi her şeyden önce Dünya barışının sık sık tehlikeye girdiği, uluslararası çıkar ve nüfus mücadelelerinin en açık şekilde sergilendiği, bu yüzden gelişmelerin ve değişikliklerin her an büyük bir dikkatle izlenmesini gerektiren, çok yönlü ve önemli stratejik bir bölgedir.

Comments


© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

bottom of page