top of page

TÜRK MİLLİ EĞİTİM SİSTEMİ NASIL OLMALIDIR?

Güncelleme tarihi: 8 Ağu 2023

YAZAN : Mehmet ASAL - Fatma Candan ASAL

Bu rapor, Milli Eğitim Sistemimizin çağın ve teknolojinin gereklerine uygun şekilde yeniden ve doğru bir şekilde yapılandırılabilmesi ve bu konuda Dünya’ya örnek teşkil eden ülkelerdeki Eğitim Sistemlerinin temel unsurları esas alınarak Mehmet Asal ve Fatma Candan Asal tarafından hazırlanmıştır.


Bu çalışmada metot olarak; bugüne kadar yapılmış çalışmaların ve araştırmaların sonuçlarından yararlanarak bir Senteze gitmek görüşü benimsenmiştir. Aksi takdirde bu çalışmanın aylarca sürebileceği, on binlerce sayfaya ulaşacağı ama yine de istenilen sonucu veremeyebileceği değerlendirilmiştir.


İNCELEME BAŞLIKLARI

  1. Giriş

  2. Türk Milli Eğitim Sisteminin geçmişi, (Özet)

  3. Türk Milli Eğitim Sisteminin bugünü, (Özet)

  4. Türk Milli Eğitim Sistemi nasıl olmalıdır?

    1. Dünya Eğitim Sistemi Mottoları,

    2. Dünyada örnek eğitim sistemlerinin temel yapısı, (Finlandiya Modeli)

    3. Türk Milli Eğitiminin önündeki en önemli engeller,

    4. Türk Milli Eğitim Politikası nasıl olmalıdır?

    5. Sonuç ve öneriler.

İNCELEME:

  1. 1. Giriş

Dünyamız tahminlerimizin ötesinde bir değişim süreci içerisindedir. Ekonomiden siyasete, devlet yönetimine, eğitime, bilime ve teknolojiye varıncaya kadar birçok alanda baş döndürücü gelişmeler yaşanmaktadır. Bilgi çağı adını da verebileceğimiz ve Globalleşme ile birlikte ele alınması gereken bu inanılmaz değişimi anlayabilmenin bir yolu da mevcut durumla beklenen gelecek arasında kıyaslama yapmak ve rakamlarla farkları görebilmektir.

Bizler, Öğrencilerimizi şu anda henüz var olmayan mesleklere hazırlıyoruz. Henüz problem olduğunu bilmediğimiz problemleri çözmeye çalışıyoruz. Geçen her iki senede bir, teknik bilgi iki katına çıkmaktadır. Bu, dört yıllık üniversite eğitimine başlayacak öğrenciler için şu anlama gelmektedir. İlk senede öğrenmiş oldukları bilginin yarısı, üçüncü seneye geldiklerinde artık güncelliğini yitirecektir. 2030 senesine gelindiğinde bu sayının, Her 72 saatte bir iki katına çıkacağı öngörülmektedir.


2022 senesinde en çok rağbet görecek ilk 10 meslek, 2016 senesinde, dünya üzerinde mevcut bile değil.


Bu durumda, sizce klasik ve müfredata dayalı, siyasi ve dini çıkarlar üzerine oluşturulmuş, laiklikten uzak bir Eğitim Sistemi Türkiye’yi 22nci yüzyıla taşıyabilir mi?


Elbette TAŞIYAMAZ.


2. Türk Milli Eğitim Sisteminin Geçmişi:

Türk Eğitim Sistemi tarihi gelişimi içerisinde Selçuklulardan önceki dönem, Selçuklular ve Osmanlılar dönemi, Osmanlı Yükselme Dönemi ve Cumhuriyet Dönemi olmak üzere dört başlıkta ele alınabilir. İlk üç dönemde yapılanlar ve yapılmak istenenlerin tamamı, dördüncü dönemde yapılmış olan ve yapılmak istenenlerle kıyas kabul etmez. Bizler burada geçmişe odaklanmak yerine geleceğe bakmak üzere çaba sarf ettik. Yoksa geçmişte olduğu gibi tamamen Medreselerin etkisi ile kurulmuş, bedensel ve zihni gelişim ile uyarlılık sağlamamış ve sağlayamayacak “Sıbyan Mekteplerini yeniden açmak” gibi geçmişte uygulanmış ama sonuç vermemiş ve gelişmeye engel olmuş sistemleri yeniden gündeme getirmek sadece zaman kaybı olacak ve çağdaş dünya anlayışıyla asla uyuşmayacaktır.


Bizler burada sizlere, OSMANLI DÖNEMİ EĞİTİMİ İLE CUMHURİYET DÖNEMİ EĞİTİMİ ARASINDA KISA BİR KARŞILAŞTIRMA yapacağız.

  1. a. Osmanlı Dönemi Eğitimi:

Kapsamsızdır (çağın gereklerini ve toplumun gereksinimlerini karşılayamamaktadır.), bölünmüştür ve ulusal değildir. O dönemde laik tabanlı eğitime paralel ve şiddetli bir rakip olarak bir de dini hedefli eğitim teşkilatı vardır.


Genel eğitimde dini etkiler egemendir. Hatta sosyal bilimlerle fen bilimlerine ait olayların dini inanışlarla uyuşması tavsiye olunmuştur. Söz gelimiDin dersleri programında “ay tutulması” olayının bilimsel açıklamasından söz edilmemiştir.


Eğitimin hedefi, saltanata bağlı tebaalar ve saltanat hükümetlerine memurlar yetiştirmektir.

Okul disiplini de o dönemin sosyal hayatını yansıtan bir şekildedir. Korkuya dayalı otomatik bir uyum, bütün disiplinlerin ruhudur.

  1. b. Cumhuriyet Dönemi Eğitimi:

Kapsamlıdır (Çağın gereklerine ve toplumun gereksinimlerine uygun program içeriklidir.), ulusaldır ve laiktir.


Cumhuriyet Dönemi eğitim ve öğretiminin genel hedefi: Türk ulusunu uygarlık düzeyinde en ileriye götürmek ve yeni nesilleri, Türk olmak onurunun gerektirdiği aşk, irade ve kudretle yetiştirmektir.


Eğitimin hedefi; ulusal bilinç ve iradeye sahip, devletteki hak ve görevini kavramış, sosyal yeteneklerle donanmış özgür vatandaşlar yetiştirmektir.


Öğretim tamamıyla özgürdür. Programlarda ve derslerde yalnız bilimlerin yöntemleri egemendir. Din derslerinin programlarda düşünceyi daraltıcı egemenliğine son verilmiştir. Özgür düşünce teşvik edilmiştir.


Okullardaki disiplin şekli de, öğrencilerin okul toplumunun hak ve görevlere sahip özgür bireyleri gibi hareket etmesi ve doğrudan kendi kendilerini yönetmeye alışmaları ilkesine dayalıdır.


3. Türk Milli Eğitim Sisteminin bugünü:


a. TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN YASAL TEMELLERİ

Türkiye eğitimine sistem kavramını, 14 Haziran 1973’te kabul edilen 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu getirmiştir. Bu kanun 1973 yılına kadar eğitimdeki gelişmeleri ve Yüksek Planlama Kurulunca onaylanan stratejiyi esas alarak Türkiye Eğitim sistemini yasalaştırmıştır.

Milli Eğitim Temel Kanunu eğitim sistemini iki bölüme ayırmaktadır: Birinci ana bölüm örgün eğitim, ikinci ana bölüme ise yaygın eğitimdir.


Örgün eğitimi, okulöncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim oluşturmaktadır. Yaygın eğitim ise, örgün eğitimin dışında yapılan her türlü planlı eğitimi kapsamaktadır.

Yasada yaygın eğitim kendi içinde de genel ve mesleki olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu kapsamın içine diğer kuruluşların yaptığı halk eğitimini, hizmet içi eğitimi de katmak gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, eğitim sisteminin yaygın eğitim bölümü, örgün eğitim bölümünden ne kapsam, ne de önem bakımından geride değildir.


Eğitim sistemini örgün ve yaygın eğitim olarak ikiye ayırmak, uygulamada birçok sakıncalar getirmiştir. Bunlardan en önemlisi örgün eğitimi, eğitim sisteminin asıl görevi olarak görüp yaygın eğitimi önemsememektedir. Bu eğilimle yaygın eğitime çok az ödenek ayrılmaktadır. Ayrıca okullar, yaygın eğitimi kendi görevlerinin dışında saymaktadır. Oysa eğitimin, insanın yaşamı boyunca sürmesi gerektiği, aynı yasanın süreklilik ilkesinde yer almaktadır.

Onuncu Milli Eğitim Şûrası, eğitim sistemindeki bu sorunların kaldırılabilmesi için kararlar almıştır. Bu kararlardan en önemlisi, örgün ve yaygın eğitimin birbirini tamamlayacak biçimde bir bütünlük içinde geliştirilmesinin sağlanması, bu ikisinin arasındaki kopukluğun giderilmesidir. Bunu sağlayabilmek için yaygın eğitim programlarının uygulanmasından okulların da sorumlu olması bir ilke olarak benimsenmiştir.


Sistem özelliği gösterebilmesi için, eğitim sistemini oluşturan tüm sistemlerin (okulların ve öbür eğitim yerlerinin) aynı amaçlar, ilkeler doğrultusunda çalışması zorunludur. Bu zorunluluğu yerine getirecek olanlar Eğitim Yöneticileridir. Her Eğitim Yöneticici, yönettiği okulu, eğitim örgütünü Milli Eğitim Temel Kanununun gösterdiği amaçlar ve ilkeler doğrultusunda yönettiğinde sistem bütünleşir.


b. EĞİTİMİN GENEL AMAÇLARI

Türk Milli Eğitiminin genel amaçları Milli Eğitim Temel Kanununun 2. maddesinde gösterilmiştir. Bu amaçlar, 1983de yapılan değişikliği de içerecek şekilde aşağıya alınmıştır.

Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini;

Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışa; insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;

Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip; insan haklarına saygılı; kişilik ve teşebbüse değer veren; topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek;

İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların kendilerini mutlu kılacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak;

Böylece bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı seçkin bir ortağı yapmaktır.


c. EĞİTİMİN ÖZEL AMAÇLARI

Yasa bu genel amaçlardan sonra eğitimin özel amaçlarını da şöyle sıralamıştır:

Özel amaçlar; Türk eğitim ve öğretim sistemi bu genel amaçları gerçekleştirecek şekilde düzenlenir ve çeşitli derece ve türdeki eğitim kurumlarının özel amaçları, genel amaçlara, temel ilkelere uygun olarak tespit edilir.

Yukarıda sayılan eğitimin genel ve özel amaçları, her eğitim etkinliğinde uyulması gereken amaçlardır. Bu genel ve özel amaçlar bir bakıma eğitime bir çerçeve vermektedir. Bu çerçeve içinde eğitimi daha işlevsel yapacak eğitim amaçlarına (hedeflere) gereklilik vardır.


d. EĞİTİMİN ÇAĞDAŞ GÖREVİ

Eğitimin çağdaş görevi, eğitilenlerin sorunlarının çözülmesine yardım etmektir. İnsanlar sorunlarına çözüm yolu bulmak, daha iyi koşullar içinde yaşamak, kariyer sahibi olmak vebir meslekte başarı göstermek için eğitimi gereksemektedir. Bu gereksinimi karşılamak için eğitimin hem nitelikçe değişmesi hem de herkese kapılarını açması kaçınılmazdır.

Çağdaş eğitimin amacı bir tek cümleyle özetlenebilir. Eğitilenin sorun çözme gücünü geliştirmek. Böylece eğitilen, hem yaşadığı sorunlarını çözerek yaşam kalitesini arttıracak, hem de bu gücünü gelecek yaşamında kullanabileceğine inanarak geleceğe güvenle bakabilecektir. Bu tür bir eğitim, eğitileni hem şimdiki hem de gelecek yaşamına hazırlayacaktır. Bu da çağımızın eğitimden beklediği görevdir.


Eğitilenin sorun çözme gücünü geliştirerek onu şimdiki ve gelecekteki yaşamını hazırlayacak eğitimin aşağıdaki hedefleri gerçekleştirmesi gerekir:

Eğitim, eğitilen kişinin duygu, düşünce, gereksinim ve sorunlarını türlü araçlarla anlatabilmesi için ona iletişim yeterliği kazandırmalıdır.

Eğitim, eğitilenin, demokrasi kültürünün gerektirdiği biçimde toplumsallaşabilmesi, diğer insanlarla olumlu ilişkiler kurabilmesi, ortaklaşa amaçlar için birlikte çalışabilmesi, katılımcılık, özgürlük, çoğulculuk, girişimcilik için ona işbirliği yeterliği kazandırmalıdır.



Eğitim, eğitilenin sorunlarını çözebilmesi için gereken bilgiyi toplayabilmesi, becerileri kazanabilmesi, sorunlarına olumlu ve yapıcı bir tutumla savaşım açabilmesi için ona sorgulama ve araştırma yoluyla öğrenme ve birikim vebelge sağlama yeterliği kazandırmalıdır.

Eğitim, eğitilenin kendi bedenine bakabilmesi, onu koruyabilmesi; çevre sağlığı için gerekenleri yapabilmesi, başkalarının sağlığını tehlikeye atmaması için ona sağlıklı yaşama yeterliği kazandırmalıdır.


Eğitim, eğitilenin kendine ve topluma hizmet edebilmesinde temel öğe olan bir mesleği seçebilmesi, mesleği başarıyla yürütebilmesi, kazandığını tutumlu olarak kullanabilmesi, yurt zenginliğini kendi mesleği içinde değerlendirebilmesi için ona yaratıcı üretim ve tasarruf yeterliliği kazandırmalıdır.


Bu sayılanlar, eğitilenleri yaşam sorunlarını çözmeye hazırlayan eğitimin hedefleridir. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesini sağlayacak dersler ve derslerin konuları eğitimin türüne göre değişebilir.

  1. e. EĞİTİME İLİŞKİN GERÇEK DURUM

Öğretmenler arasında yapılan kapsamlı bir çalışmanın sonuçlarına göre, Eğitimimizdeki sorunlar, 170 Puan üzerinden ve yüzdeleri itibarıyla aşağıda gösterilmiştir. ( The Journal of Academic Social Science Studies Number: 25-I , p. 177-187, Summer I 2014)



Bu sorunları biraz daha gruplaştırarak çözüme odaklanırsak görmekteyiz ki; Eğitimdeki ana sorunlar;

  • Eğitimcilerin yetiştirilmesi ve konumlandırılması sorunları,

  • Eğitim Tesisleri, Fiziksel alt yapı ve donanım yetersizlikleri ve standartlar sorunu,

  • Eğitimde siyasi ve dini ideolojik yaklaşımların terk edilmemesinin getirdiği sorunlar,

  • Müfredata dayalı Eğitim Sisteminin getirdiği sorunlar ve yanışlar,

  • İlköğretim, Ortaöğretim ve Yükseköğretime geçiş sınavlarının sebep olduğu sorunlar,

  • Eğitimin Özelleştirilememesi sorunu,

  • ÖSS’nin, yetenekli işgücü yetiştirmeyi engellemesi.

Bunlar, mevcut sorunların neredeyse % 76 sını oluşturmaktadır ki, sorunun temeli maddi kaynak ve para sorunundan ziyade, akılcı Eğitim Politikalarının olmamasından/ oluşturulmamasından kaynaklanmaktadır.


Ülkemizde halen mevcut eğitim sisteminde;

Kalabalık sınıflara, okul sayısının yetersizliğine, eğitimin niteliği ve atanmayı bekleyen yeni mezun öğretmenlerin sayısının bir hayli fazla olmasına rağmen, okullarda yaşanan öğretmen sıkıntısına varıncaya kadar birçok sorun bulunmaktadır.

Bunların yanı sıra doğrudan öğretim süreciyle ilgili olan sorunlar da vardır. Bu sorunların bazılarını;

  • Öğrencilere gereksiz bilgi aktarım çabası, ya da tam tersi eksik bilgi verilmesi,

  • Bilginin etkili bir biçimde aktarılamaması,

  • Bilginin kalıcı ve anlamlı olmaması,

  • Öğretim programlarının yoğun olması,

  • Öğrenme ortamlarının niteliğinin yetersizliği,

  • Kaynak, materyal, araç-gereç yetersizliği,

  • Öğretmenlerden, öğrencilerden, çevreden kaynaklanan sorunlar ve

  • Doğru yöntemlerin kullanılamaması

Olarak sıralamak mümkündür. Eğitim sistemimizin önündeki en büyük engellerden biri her seçim sonrasında iktidara gelenlerin, öncelikle Milli Eğitimin yönetici kadrosunu hedef almasıdır. Okullardaki bu yönetici değişimleri eğitim sistemimizi olumsuz yönde etkilemektedir. Eğitim politikalarının her türlü siyasi ve dini yapılanmadan uzak ve çağın gereklerine uygun şekilde titiz bir çalışmayla hazırlanması ve bir kere hazırlandıktan sonra artık değiştirilmemesi yönünde gerekli tedbirler alınmalıdır.


Ancak, Türk Eğitim Sistemi, sürekli değişen eğitim politikaları nedeniyle, varılmak istenen hedefe giderek uzaklaşmaktadır. Yapılması hedeflenen değişiklikler ve yeni uygulamalarda süreklilik sağlanamadığı için, beklenen düzeyden giderek uzaklaşmaktadır. Toplumun çeşitli kesimlerinde farklı eğitim koşulları nedeniyle ortaya çıkan eşitsizlikler ve eğitim kurumlarının fiziksel altyapı eksiklikleri, eğitim sistemimizi giderek zayıflatmaktadır.

Maddi imkânsızlıklar ve okulun ihtiyaçlarının karşılanması için okul müdürlerinin adeta kendi kaderlerine terk edilmesi, okul müdürlerini asıl görevleri olan eğitimden uzaklaştırmaktadır. Okul müdürleri; "okuldaki eğitim kalitesi nasıl yükseltilebilir?" sorusuna cevap aramak yerine, "okula hangi yollarla kaynak sağlayabilirim?" sorusuna odaklanmış durumdadır. Türkiye’deki eğitim sisteminde yaşanan maddi sıkıntılar; okulların eğitim kalitesini, gerek idarecilerin, gerekse öğretmenlerin kaliteyi yakalamak konusundaki çabalarını ciddi ölçüde baltalamaktadır. Hâlbuki eğitim için harcanacak her kuruş, ülkemizin gelişimi, kalkınması, nitelikli işgücü, kısaca geleceğimiz için bir yatırımdır. Bu açıdan bakıldığında ülkemizin eğitimi için kaynak ayırmak son derece önemli ve öncelikli bir konu olarak ele alınmalıdır.

Özellikle son yıllarda bütçeden eğitime ayrılan kaynaklarda artış olduğu ifade edilse de, ülkemizin okul çağındaki genç nüfusu ve özellikle de her yıl bu nüfusun hızla arttığını dikkate aldığımızda ayrılan payın yeterli olduğu söylenemez.


Genç nüfusun hızlı artışı, eğitim sistemimizin başarıya ulaşmasının önündeki en önemli engellerden biridir. Ülkemizdeki mevcut okulların sayısı, bu okullarda görev verilen öğretmen sayısının azlığı ve niteliği ve okullara ayrılan ödenekler, ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalmaktadır.


Okulların büyük çoğunluğu, öğrencilerin sosyal ve bedensel açıdan gelişimini sağlayacak ideal fiziki koşullara sahip değildir. Temizlik elemanları yetersiz, teknolojik imkânlar sınırlıdır. Okullarda kalabalık sınıf mevcutları, okulun olumsuz fiziki koşulları ile birleştiğinde birçok farklı sorun ortaya çıkmaktadır. Okullarımızı öğrencilerin temel fiziksel özelliklerini ve ihtiyaçlarını dikkate almadan yapılandırmamız mümkün değildir. Eğitim politikalarının yanlışlığı ve sürekli değişmesi, sınıflardaki öğrenci mevcutlarının kalabalık olması, okulların fiziki ve teknolojik imkânsızlıkları, öğretmen ve öğrencileri büyük ölçüde olumsuz etkilemektedir. Çünkü sınıf içinde uygulanan yöntem, teknik ve stratejiler mükemmel olsa bile, fiziksel yeterlilik sağlanmadığı sürece, o okulda verimli bir eğitim-öğretimin gerçekleşmesini beklemek yanılgıdır.

İçinde yaşadığımız çağ, sürekli değişim ve gelişimi öngören, teknolojik alanda son sürat gelişmelerin yaşandığı bir çağdır. Okul dışındaki zamanlarını teknoloji ile iç içe geçiren öğrenciye, okulda da aynı imkânları sunmak ve onlara farklı öğrenme ortamları yaratmak gerekliliği kaçınılmazdır.


Okullarımızın temel fiziki şartlarının yetersizliğinin yanında, uygulamada da sorunlar mevcuttur. Başka bir ifadeyle öğretim sürecinde kullanılan yöntemler, tutum ve davranışlar ve yapılan programlarda da bir takım sıkıntılar yaşanmaktadır.


Şu an uygulanan müfredat, sözde ve prensipte öğretimin daha çok öğrenci-merkezli olarak yapılmasını, öğrencinin aktif olarak derse katılımının sağlanmasını öngörmektedir. Bu sisteme göre öğretmen tek bilgi kaynağı olarak görülmemeli, aynı zamanda bir yol gösterici olarak hareket etmeli, öğrenciler bilgiye nasıl ulaşabileceğini, neyi nasıl öğreneceğini ve neleri üretebileceğini fark edebilmelidir.


Bunun sağlanabilmesi için öncelikle her öğretmen kendi alanına hâkim olmalıdır. Öğretmenler uyguladıkları yöntem, teknik ve stratejiler açısından devamlı kendilerini güncellemeli; çağın gerektirdiği teknolojik donanıma sahip olmalı ve bunları etkin şekilde eğitim-öğretimde kullanabilmelidirler. Ancak mevcut öğretmenlerin yetiştikleri fakülteler ve kendilerine verilen eğitimin kalitesi, dil konusundaki genel eksiklikleri, teknolojiyi çoğunlukla sosyal medya dışında kullanamamaları konulan hedefe ulaşılmasını engellemekte, yeni sistemin uygulanması özellikle bu iki noktada tıkanmaktadır.


Eskiden beri alışılagelmiş öğretme-öğrenme süreci ezbere dayalı bir yapıdadır. Öğretilenlerin gerçek yaşamdan kopuk oluşu, öğrencilerin bütünü görmesini sağlamak yerine öğretilecek konuların parçalara ayrılarak verilmesi, öğrencilerin problem çözme becerilerinin gelişmesini olumsuz etkilemekte, öğrenciler öğrendiklerini gerçek yaşama transfer edememektedirler. Bu olgu, çözüm üretme ve sorumluluk üstlenme gibi davranışlara büyük engel teşkil etmektedir.


Öğrencilere ilgi alanlarını çeşitlendirebilecekleri ve daha katılımcı olabilecekleri, deneyimleyerek, sosyalleşerek ve teknolojiyle aktif etkileşim içinde problemlere bütüncül çözümler geliştirebilecekleri, tasarladıkları çözümleri sürekli olarak güncelleyebilecekleri ortamlar sağlanmalıdır.


Sanat ve sporun bilişsel ve duygusal gelişimi olduğu kadar demokrasi kültürünün gelişmesini de olumlu etkilediği kanıtlanmıştır. Bu nedenle, her çocuğun kendi potansiyelini geliştirebilmesi için okulların sadece bilişsel becerilere ağırlık vermemesi sanat, müzik ve sportif becerilerin de önemsemesi gerekmektedir. Fiziksel imkansızlıklar, öğretmen kalitesi ve hepsinden önemlisi sürekli olarak giriş sınavlarına hazırlanılmasını empoze eden bir sistem buna imkan tanımamaktadır.


Bunun için de Eğitimcilerin alışkanlıkları sorgulayarak nitelikli alternatiflerle değiştirmeleri, dijital gereçlerin ve sosyal medyanın gücünü dizginlemeyi öğrenmeleri ve uygulamalarını etik kurallar içinde gerçekleştirerek model olmaları gerektiği kabul edilmiş bir gerçektir.

Yeni uygulamaların önündeki en büyük engel ise OKS ve ÖSS sınavlarıdır. Yeni müfredat ile öğrencilerin elde etmesi beklenen kazanımlar, sınavlarda sorulan sorularla örtüşmemekte ve öğretmenler yeni müfredata rağmen, hala öğrencileri sınavlara hazırlamak zorunda olduklarından eğitim içeriği konusunda ikilem yaşamaktadırlar. Bir yanda öğrencilerin pratik yaparak ve yaşayarak öğrenmesini, bilgiye araştırarak ulaşmasını öngören bir sistem, diğer yanda ise, hala öğrencileri ezberciliğe iten bir sınav sistemi bulunmaktadır. Maalesef öğretmenlerin başarıları da öğrencilerinin bu sınavlarda doğru cevapladıkları soru sayısına bağlı olduğundan, öğretmenlerimiz öğrencilerini pratik bilgilerle hayata hazırlama yerine, sınava hazırlamayı tercih etmektedirler.


Bu sınavlar nedeniyle öğrenciler, okulun yanı sıra bir de özel dershanelere devam etmek zorunda bırakılmaktadırlar. Her ne kadar geçtiğimiz yıl Dershaneler kapatılmış ise de mevcut sistem öğrencileri hala dershane benzeri özel ders gruplarına veya merdiven altı dershanelere itebilmektedir.


Öğrencinin yaşına uygun olmayan konular ile ilgili geleneksel öğretim ve bu öğretimdeki anlamsız bilgi yüklemesi, öğrencilerin motivasyonunu düşürmekte, eğitim sürecinde isteksiz olmalarına yol açmaktadır.


Bütün bu sorunların üstesinden gelebilmek için, genel eğitim sistemi, gerçekçi ve yenilikçi bir bakış açısı ve anlayışı ile ele alınmalıdır. Öğrenci, öğretmen, okul, yönetici, veliler, öğretim programları bir bütün oluşturan parçalardır. Bu parçalar arasında sağlanacak uyum, eğitimi daha nitelikli bir hale getirecektir. Nitelikli bir eğitim için, okullar daha etkili hale getirilmelidir. Bunu sağlayacak olan en temel unsurlar, okullarda demokratik ortamların sağlanması, öğretmenlere sürekli verilecek eğitimlerle, yeterli bilgi ve kültür donanımına sahip olmalarının sağlanması, bütün bilgi birikimlerinin öğrencilere aktarabilecek yeterlilikte kılınması, veliler ve çevre ile etkili iletişim kurulmasıdır.


Müfredat yapısı, öğrencinin verimli bir öğrenme süreci geçirmesi için uygun hale getirilmelidir: Böylece öğrencilerin dünya standartlarındaki başarı düzeyini arttıracak becerilere sahip olmaları sağlanmalıdır.


Öğrencilere, eğitim ve iş hayatlarına yönelik fırsatlar sağlanmalıdır: Türkiye eğitim sisteminden kaynaklanan aksaklıklardan endişe duymayı bırakıp, bunun yerine enerjisini öğrencilerin daha iyi ve nitelikli bir kariyere sahip olmaları için gereken yeteneklerini ortaya çıkaracak ve seviyelerini her yönden yükseltecek tedbirleri alıp, onlara destek olmalıdır.

Eğitim politikasının geliştirilmesinin en önemli ayaklarından birini de öğretmen/eğitmen eğitimi ve kalitesi sorunu oluşturmaktadır. Araştırmalar, aile ve toplumsal faktörlerden sonra öğrencinin verimliliği ile performansı üzerindeki en büyük etkiye öğretmenlerin sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Buna karşılık, “öğretmen hazırlama programları”nın çok az bir kısmı öğrencinin aktif katılımını sağlayacak öğrenme ve öğretme tekniklerini içermektedir. Araştırmalarda, klasik yöntemlerle öğrenciye uygulama, takip ve yansıtma fırsatı verilmemesi nedeniyle etkin sonuçlara erişilmediği görülmektedir.

Öğretmen kariyer planlaması, devletin yeni politika stratejilerinden yararlanabileceği ikinci bir alan olarak ortaya çıkmaktadır.


Kaynakların eşit dağılımı: Var olan eğitim sisteminin yapısı okulların ihtiyaçlarına cevap vermediği gibi, öğrencilerinin yetenek ve becerilerini artırmaya çaba gösteren öğretmenleri ve okul yetkililerini de destekler konumda değildir. Uzmanlar, yaşanan bu sorunları ve eksiklikleri Türkiye'nin oldukça merkeziyetçi bir eğitim sistemine sahip olmasına bağlamaktadır. OECD verilerine göre, Türkiye'deki eğitim kararlarının yüzde 94'ü merkez tarafından alınmaktadır. Bu merkeziyetçilik sayesinde eğitim kalitesinin ülke genelinde benzer bir tablo çizmesi beklenirken, ilçelerden bölgelere kadar her ölçekte ciddi farklılıklar olduğu tespit edilmiştir. Aslında eğitim sistemi, beklenen eşitliği sağlayacak potansiyele sahipken, bazı kriterlerin eksikliği dengesiz ve adil olmayan bir yapıyı ortaya çıkarmıştır.


Araştırma sonuçlarına göre, Türkiye, kaliteli eğitimi nasıl sağlayacağını bildiği halde, gereklerini yerine getirmekte zorluk yaşamaktadır.


Meslek liseleri, öğrencileri iş dünyasına hazırlamak konusunda beklenen sonucu vermediği gibi, mezuniyet sonrası istihdam rakamları da meslek lisesi mezunlarının genel lise mezunlarına oranla iş alanında daha şanslı olmadıklarını göstermektedir. Bunun yanısıra ÖSS'nin Türkiye'nin gelecekteki işgücüne yönelik yetenekleri geliştirme amacına uygun olmadığı Eğitim Uzmanları tarafından sıklıkla belirtilmektedir. Aksine tüm göstergeler, ÖSS'nin eğitim ve öğretim kalitesini düşürdüğüne işaret etmektedir.

Öğrencilerin geleceğini belirleyen, medyanın da her fırsatta öğrenciler üzerindeki psikolojik baskıyı arttırdığı bu tek oturumluk sınav, bireysel eğitim harcamalarını ciddi oranda tüketmektedir. Bu oran, GSMH'nin yaklaşık yüzde 1'i kadardır. Ayrıca, eğitim kalitesini arttırmaktan uzak olan bu sınav sistemi, katma değeri çok düşük oranda olan bir "sınava hazırlık" sektörünü de beraberinde getirmektedir.

Eğitim sisteminin bu yapısı, Türkiye'yi yaratıcı ve rekabetçi işgücü geliştirme hedeflerinden uzaklaştırmaktadır.

  1. 4. Türk Milli Eğitim Sistemi Nasıl Olmalıdır?

Dünyanın gelişmiş hangi ülkesine giderseniz gidiniz, aşağıdaki özdeyişlere göre bir eğitim sistemi oluşturulduğunu görürüz.

a. Dünya Eğitim Sistemi Mottoları,

  • Her çocuk öğrenme kapasitesiyle doğar. Öğrenme yaşam boyu devam eder.

  • Bedensel ve fiziksel gelişim en az zihinsel ve beyinsel gelişim kadar önemlidir.

  • Her bireyin sanatsal ya da bedensel ya da zihinsel başarabileceği potansiyel becerileri ve ilgi alanları vardır. Önemli olan bunları açığa çıkarabilecek fırsatları vermek/yaratmaktır.

  • Öğrenmeyen çocuk yoktur öğretilemeyen çocuk vardır.

  • İkinci bir dili öğrenmenin ve anadil gibi konuşabilmenin en uygun yaşı 3 ila 6 yaş arasıdır.

  • Her insan farklı şekilde öğrenebilir. Önemli olan öğretimde beş duyuya da hitap edebilmektir.

  • Öğrenmeyi öğrenen birey, öğretilmek istenen her şeyi algılar ve benimser.

  • Etkin öğrenme hem zihinsel hem de fiziksel etkinliği içerir.

  • Çocuklar kendi kişisel ilgilerini ve amaçlarını gerçekleştirdiklerinde en iyi şekilde öğrenirler.

  • Eğer yetişkinler destekleyici ve sevecen olurlarsa, çocuklar da başkalarıyla kurdukları ilişkilerde destekleyici ve sevecen olmayı öğrenirler.

  • Eğitim 3 bacaktan oluşur. Öğrenci - Okul - Aile. Bunlardan biri eksik olursa eğitim düzlemi ayakta duramaz. Aksar.

  • İkinci bir dil – özgüven ve akademik mükemmeliyet demektir. Ancak yukarıda yazılan faktörlerin beraberliği ile sağlanabilir.

b. Dünyada örnek eğitim sistemlerinin temel yapısı,

Bugün Dünyada hemen tüm ülkeler tarafından en kabul gören Eğitim Sistemi Finlandiya Eğitim Sistemidir. Bu noktada fazla detaya girmeden, Finlandiya Eğitim Sistemi ile Türk Eğitim Sistemi arasındaki farklılıkları ortaya koymak gerekir.


Finlandiya'nın eğitimdeki başarısı en çok mutlulukta yatmaktadır. Finlandiya Eğitim Sisteminde; öğrenci de, öğretmen de mutludur. Hatta velinin bile mutlu olduğu söylenebilir. Çünkü bu sistemde eğitimin yeri okuldur ilkesi benimsenmiştir. Evde çocuğunun ödevlerini yapan anne babalar yoktur, hatta ödev diye bir şey de yoktur.


Sürekli yarıştırılan, bakalım kimin öğrencisi TEOG sınavında daha başarılı olacak diye koşullandırılan öğretmenler, komşunun çocuğuyla kıyaslanan öğrenciler yoktur.

Türkiye’de ki gibi daha 5nci sınıfta iken “yarış atı gibi” sınavlara hazırlanan çocuklar olmadığı gibi, bırakın sınavı, ilk altı yıllık eğitimin sonuna kadar öğrencilere kesinlikle not dahi verilmediği, sekizinci sınıfın sonuna kadar da not verme zorunluluğu bulunmadığı düşünüldüğünde, eğitim sistemleri arasındaki korkunç fark ortaya çıkmaktadır.

Finlandiya Eğitim Müfredatı özellikle bu yıllarda genel bir çerçeve tanımlamaktan ibarettir.

Öğrenciler kendi programlarını ilgi ve ihtiyaçlarına göre kendileri planlamakta, Öğretmenler gün boyu ortalama 4 saat sınıf ortamında bulunmakta ve haftada 2 saat mesleki gelişimleri için eğitimlere katılmaktadır.


Bu durum tamamen her bireyin tek ve özel olduğu düşüncesinden kaynaklanmaktadır.

Dolayısıyla hem öğrenci hem de öğretmen kendi başarısını maksimize etmek için çabalamaktadır. Maksimize etmekten kasıt nedir?


Bizdeki gibi öğrencilerin sürekli bir yarış halinde bulunması söz konusu değildir. Başarının birlik ve beraberlik duygusuyla rekabetçilik yerine eşitlikçilik ilkesiyle maksimize edilmesi tercih edilmektedir.

Eğitim sistemi tam bir dayanışma içindedir. Bütün okullar birbirinin destekçisidir.


Oysa ülkemizde “şu okul daha başarılı denir ve bütün öğrenciler o okula kayıt olmak için uğraşırlar.


Buna karşın Finlandiya’da çocuğunu belli bir okula yazdırmak için uğraşan anne-babalar yoktur. Eşitlik ve dayanışma sayesinde tek tek öğrenciler değil tüm öğrenciler başarıyı yakalarlar.


Finlandiyalı öğrencilerin spor için ayırdıkları zaman oldukça fazladır.


Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur" sözü Finlandiya’da bilinen ve uygulanan bir Motto’ dur.


Teorik olarak Türkiye de de spora önem veriliyor gibi görülmektedir ancak uygulamada büyük zorluklar yaşanmaktadır. Birçok okulun bırakın spor salonu olmasını, spor malzemeleri bile yoktur.


Kısaca Finlandiya eğitim sistemi, öğrencilere birey olarak değer veren ve öğrencilerin kendi sorumluluğunu bilen bireyler olarak yetiştirildiği, öğretmenlerin sürekli kendini geliştirdiği, rekabetin değil eşitliğin önemli olduğu bir eğitim hayatı sunmaktadır.


Ülkemizde böyle bir eğitim anlayışının sunulmamasının birinci koşulu olarak öğrenci sayısı gösterilmektedir. Oysa bu kadar çok öğrencisi olan bir ülkede herkese aynı eğitim programı sunmanın, aynı dersleri vermenin neden tercih edildiğini anlamak olanaklı değildir.

Ülkemizde eğitim kurumları ve öğrenci potansiyeli bakımından bölgesel olarak farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıkları değerli bir maden gibi işlemek varken hepsine sadece kömür olmayı öğretmek elbette anlaşılabilir değildir.


Tamamen tarımla geçinen bir bölgedeki öğrencinin ihtiyacı ile İstanbul’da okuyan bir öğrencinin temel eğitim dışında ihtiyacı nasıl aynı olabilir.


Aynı okuldaki öğrencileri bırakın, aynı sınıftaki öğrencilere bile aynı dersi anlatmak, aynı programa uymalarını istemek belki de en büyük yanlışlarımızdan biridir. Herkese ihtiyacı oranında eğitim verilmelidir. Bunu yapamadığınız zaman derslerden ve okuldan kopan öğrencilerle karşılaşmak kaçınılmazdır. Ülkemizde olduğu gibi.


Pek çok örneği görüldüğü gibi, başarısız olan öğrenci bir daha başaramayacağına inandığı anda arkadaşlarına, okuluna ve öğretmenlerine karşı saldırgan bir tutum sergilemeye başlayabilir. Böylece huzur ve güven ortamını sarsılır, dolaylı olarak diğer öğrencilerin öğrenmeleri de etkilenebilir. Bu noktaya gelindiğinde artık rehberlik yapmanın da bir anlamı kalmayacaktır.


İhtiyaçları kadar eğitim göremeyen öğrencilerin büyüdüklerinde "ben matematikten nefret ederdim hiç anlamam” ya da “ben tarih derslerini hiç sevmem" gibi cümleler kuran bireylere dönüşmeleri bu yüzden değil midir?


Aşağıda Finlandiya Sisteminin ana esasları verilmektedir:


(1) Finlandiya’da zorunlu okula başlama yaşı 7 dir. Okul Öncesi zorunlu olmayıp isteğe bağlıdır. Ancak anne ve babaların Eğitim Düzeyinin % 90 civarında Yüksek Öğrenim olduğu dikkate alındığında, ülkemizde Okul Öncesi Eğitimin ne kadar önemli olduğu bir kere daha anlaşılmaktadır. Yani Finlandiya’da zorunlu olmayan 7 yaş öncesi eğitimin biz de olması bu bakımdan anlaşılabilir.


(2) Türkiye’de çocuklar birkaç sokak ötedeki okullarına bile servisle gitmektedir. Finlandiya’da ise çocuklar birinci sınıftan itibaren okula yürüyerek veya bisikletle giderler. Özel durumlar haricinde çocuklar okula aileleri tarafından götürülmez.


(3) Türkiye’de müfredat ve ders kitapları eğitimin baş aktörleri olarak bilinir. Eğitim kalitesindeki zayıflık genelde bu ikisinin suçu olarak görülür. Ama Finlandiya’da çok basit bir müfredat vardır ve pek kolay değişmez. Öğretmenler okutulacak kitapları kendileri seçerler ama yine de ortalıkta pek ders kitabı gözükmez. Yani Fin eğitim sisteminde ders kitapları bırakın aktör olmayı, figüran bile değildir.


(4) Finli öğrencilere okulun ilk altı yılında not verilmez. Buradaki öğrenciler ilk olarak 16 yaşına geldiklerinde ülke genelinde bir sınava girerler.


(5) Finlandiya’da öğrenciler okulun tüm işlerini nöbetleşe sistemde birlikte yaparlar. Yani Fin okullarında hizmetli yoktur, tüm işler öğrenciler tarafından yapılır. Böylece sorumluluk duyguları en erken yaştan itibaren gelişir. Hâlbuki Türkiye’de öğrencilere çöp attırsanız ertesi gün muhtemelen velileri okulu basıp olay çıkarırlar.


(6) Finlandiya’daki okullar öğrencilerin rahat edebileceği şekilde tasarlanır. Sınıflarda yaparak-yaşayarak öğrenme modeline uygun alanlar mevcuttur. Binaların fiziksel özellikleri öğrencilerin evdeymiş gibi rahat etmelerini sağlayacak şekilde düşünülür. Türkiye’de ise her durumu olağan karşılamaya şartlandırılan öğrenciler yıllardır komutla rahatlar. “Beni rahatta dinleyin” diye bağıran müdürün karşısında ne kadar rahat olunursa tabi…


(7) Türkiye’deki özel okullarda ders saati 8’dir. Ama yetmediği için okul çıkışında etütler, hafta sonu kursları ve özel derslerle bu sayı günde 12-14 saat bandını yakalar. Finlandiya’da ise günlük ortalama ders saati 4 tür. Dünya eğitim ligindeki sıralamamıza baktığımızda, nitelik ve nicelik kavramlarının ne kadar önemli olduğu gün yüzüne çıkmaktadır.


(8) Finli öğretmenler haftada en az 2 saat hizmet içi eğitime katılmak zorundadır. Oysa Türkiye’de bütün öğretmenler kendilerini mesleğin zirvesinde görür. Sınav sonuçları kötü geldiğinde genelde öğrenme güçlüğünden bahsedilir. Öğretme güçlüğü çeken öğretmenlerin durumu hep göz ardı edilir. Bu yüzden mesleki gelişimle ilgili düzenli bir çalışma yoktur. Türkiye’de, “Hiçbir şey olamazsa, bari öğretmen olsun,” mantığı devam etmekteyken Finlandiya’da öğretmenlik mesleği toplumun en gözde mesleklerinden biridir. Öğretmenler “Master” derecesi olanlar arasından seçilir. Lise mezunları arasında öğretmenlik için müracaat edenlerin ancak yüzde onu öğretmen yetiştirme programına kabul edilir.


(9) Ülkemizde öğretmen olabilmek için KPSS denen sınavdan geçer, puan almak yeterlidir. Finlandiya’da ise adaylar, öğretmen olabilmek için üç aşamalı bir testten geçmek zorundadır. Bu aşamalar arasında mülakat, ders anlatma gibi bölümler de vardır. Ülkemizde heykeltıraş olmak isteyenlere özel yetenek sınavı uygulanırken, etten kemikten gerçek insanı şekillendirecek olan öğretmenlerin çoktan seçmeli sorularla mesleğe kabul edilmesi kabul edilebilir bir şey değildir.


(10) Türkiye’de en başarılı öğretmen en çok ödev verendir anlayışı hala devam ederken Finlandiya’da öğrencilere ödev verilmez. Öğrenmenin yeri okul olarak görülür. Bu yüzden Finlandiya’da akşamları çocuğunun proje ödevi için kartona boncuk dizen veli yoktur.


(11) Finlandiya’da hiçbir kimse bir öğrenciyi resim dersinden alıp matematik çalıştıramaz. Bizde ise öğrenciler matematik dersinde sıkılıp defterlerine resim yaparlar. Sonra matematik öğretmeni çocuğu resim dersinde yakalayıp matematik çalıştırmaya götürür. Döngü bu kadar kısırken, sistemin üretken bireyler yetiştirmesini beklemek elbette mümkün değildir.


(12) Türkiye’de bütün öğrenciler yerlerinde oturuyor ve ses çıkmıyorsa, o sınıfın öğretmeni övgü alır. Ama Finlandiya’da durum tam tersidir. Eğer bir sınıftan hiç ses çıkmıyorsa, öğrenciler sıralarında oturuyor ve hiç kalkmıyorlarsa o öğretmen soruşturmaya alınır. Çünkü Fin eğitim sisteminde ders anlatan bir öğretmen yoktur. Hep birlikte etkinlik yapan sınıflar vardır.


(13) Finlandiya’daki okulların kantinlerinde su, süt ve meyveden başka hiçbir şey yoktur. Finlandiya sisteminin bu detayda anlatılmasının sebebi, Türkiye’de mevcut sistemle Dünyanın en iyi sisteminin nasıl tamamen zıtlıklar içinde olduğunu gösterip daha sonuç bölümüne gitmeden düşünmeye sevk etmektir.


c. Türk Milli Eğitiminin önündeki en önemli engeller:

(1) Eğitimin gelişmesine engel olan Eğitim üzerindeki Siyasi anlayış ve beklentiler,

(2) Eğitimin üzerinde sürekli etkin kılınmaya çalışılan dini baskı ve beklentiler,

(3) Okulların Fiziksel altyapı eksiklikleri, sınıf ve laboratuvar imkânlarının yetersizliği,

(4) Okullarda Görev alacak öğretmen ve idarecilerin yetiştirilmesi ve beklentilerinin karşılanmasındaki eksiklikler,

(5) Ezbere ve konuya dayalı eğitim sistemi uygulamalarının sürdürülmesi,

(6) K12 Eğitim sistemi bütünlüğüne geçilememesi, müfredat arasında yatay ve dikey uyum ve geçişin sağlanamaması,

(7) Eğitim ve müfredat programlarının konuya dayalı olması nedeniyle yetersizliği,

(8) Yabancı dil öğretme yöntemi ve bu maksatla ayrılan zamanın yetersizliği/azlığı,

(9) Öğrencilerin bedensel ve ruhsal gelişmesine gerekli özenin gösterilmemesi ve öğrencilerin tamamen sınav ve not odaklı yetiştirilmesi,

(10) Özel Okulların sayı ve kalite yetersizliği,



d. Türk Milli Eğitim Politikası nasıl olmalıdır?

(1) Eğitim bir ulusun her alanda kalkınması için en gerekli ve vazgeçilemez gücüdür, bu nedenle eğitim tüm dünyada siyasi partilerin en çok ilgilendiği alandır,


(2) Okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasını, ilk aşamada ana sınıfı dâhil edilerek zorunlu temel eğitim süresinin 8 yıldan 9 yıla çıkarılmasını ve orta vadede de gerekli alt yapı oluşturularak zorunlu temel eğitimin süresinin 13 yıla yükseltilmesinde yarar görülmektedir,


(3) Okullarda psikolojik danışmanlık servisleri geliştirilmeli, öğrenci odaklı çoklu zekâ modelleri aktif uygulanmalı, öğretmenler bireysel eğitim programlarına göre eğitilmelidir,


(4) Teknolojinin tüm olanakları, en ücra köşedeki okullara kadar ulaştırılmalıdır,


(5) Yabancı dil eğitimi(burada ikinci dil olarak İngilizce amaçlanmakta ve zorunlu olması önerilmektedir) daha erken yaştan başlayacak şekilde planlamaya alınmalı ve bu dersi verecek öğretmen nicelik ve niteliklerinde yeni düzenlemelere gidilmelidir,


(6) Devletin önemli yükünü hafifletmek, kaliteli eğitim için rekabet ortamı yaratmak üzere özel okullar teşvik edilmeli, özel okulların vergi yükü ve eğitim KDV oranları düşürülmelidir,


(7) Ülkemiz beyin göçü veren değil alan bir ülke haline getirilmeli, üniversiteler özerk gerçek ilim/bilim yuvaları haline dönüştürülmelidir. Bu amaçla mezunlar ülkelerinde kalıp çalışabilecek şekilde motive edilirken gerekli istihdam ortamı yaratılmalıdır.


(8) Eğitim kalitesi sürekli yükseltilmeli, sınava ve dershanelere endeksli öğrenciler yerine bilime ve çağdaş teknolojiye endeksli gençler yetiştirecek şekilde eğitim programları ve giriş sınavlarını revize edilmelidir,


(9) Öğrencileri bir sınav yarışçısı haline dönüştüren ve dünya üzerinde uygulaması pek olmayan model terk edilerek ruh ve bedenen daha sağlıklı ve bilinçli bireyler yetiştirilmelidir,


(10) Din ve ahlak dersleri dinlerin uygulamalarını değil, tüm dinlerin ve sosyal toplumun gerektirdiği ahlaklı davranış biçiminin gereklerini ve nedenlerini açıklar mahiyette ve genel ahlak kuralları doğrultusunda verilmeli, din derslerini veren öğretmenlerin buna uygun fakültelerden ve uygun müfredat programları ile yetişmeleri sağlanmalıdır,


(11) Türk Cumhuriyetleri ile eğitim alanında sıkı bir işbirliği oluşturulmalı ve daha fazla sayıda başarılı öğrencinin Türkiye’de ki okullarda ve üniversitelerde eğitim alabilmeleri sağlanmalıdır,


(12) Öğrencilerin ilgi ve yeteneklerini mümkün olduğunca erken yaşlarda ortaya çıkarabilecek ve o dallarda yoğunlaşmalarını sağlayacak modeller oluşturulmalıdır,


(13) Yurt dışındaki Türk çocuklarının kültürel kimliklerini korumaları ve geliştirmeleri için sağlanan eğitim olanakları artırılmalıdır,


(14) Üniversiteler; ülkemizin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, araştırma yaparak bilim ve teknoloji üreten, toplumsal gelişmeye önderlik eden, bilimsel yöntemlerle meselelere çözüm üreten, dünya üniversiteleriyle yarışan eğitim kurumları hâline getirilmelidir,


(15) YÖK yeni baştan ele alınmalı, Yüksek Öğretim sistemi daha demokratik ve üretken bir yapıya kavuşturulmalı, rektör seçimleri tamamen üniversite yönetimlerine bırakılmalı; öğrenci, kurum ve akademik kadrolar arasında iş birliği ve uyumu artıracak düzenlemeler yapılmalıdır,


(16) Yaşam boyu öğrenme anlayışı çerçevesinde her türlü yaygın eğitim olanakları geliştirilmeli, özellikle üniversiteye giremeyen gençlere beceri kazandırma ve meslek edindirme faaliyetleri artırılmalı, mahallî idareler, gönüllü kuruluşlar ve özel sektör de bu konuda desteklenmelidir,


(17) Tüm bireyler yeteneği ve ilgisi doğrultusunda Yüksek Öğrenim görme imkânına sahip olmalıdır. Bu amaçla Yüksek Öğrenim veren özerk yapıya sahip üniversite ve eğitim kurumlarının nicelikleri ve nitelikleri arttırılmalıdır,


(18) İki yıllık Meslek Yüksek Okullarının nicelik ve nitelikleri artırılmalıdır,


(19) Eğitim ve öğretim kurumlarının tamamı teknolojinin her türlü gelişmesine ayak uyduracak ve bilgi çağının gereklerine uygun bir şekilde donatılmalı, bu olanakların ülkemizin tüm bölgelerine eşit olarak yayılmalı, eğitim ve öğretim faaliyetinin temeli olan öğretmenlerimizin özlükhakları yeterli seviyeye çıkartılmalıdır.


(20) Daha fazla kişinin bilimsel tez hazırlayabilmesine yönelik yüksek lisans ve doktora programları artırılmalı ve akademisyenlerin bilimsel tezleri için maddi destek olanağıyaratılmalıdır.


(21) Türkiye’de 2016 yılı itibarı ile özel okulda okuyan öğrenci sayısının toplam öğrenci sayısına oranını % 7,11 dir. Üç yıl önce bu rakamın % 3 olmasına bakarak ciddi bir artış olduğu söylenebilir. Ama şu da unutulmamalıdır ki bu yeni açılan okulların neredeyse tamamı dershaneden dönüşen ve ideal bir okulun fiziksel gereksinimlerini hiç karşılayamayan, oyun ve bahçe alanları olmayan ya da öğrenci başına asgari 2 m² bahçe ihtiyacını karşılayamayan yapılardır. Yani bu rakam aslında aldatıcıdır. AB ülkelerinde ise özel okulda okuyan öğrenci sayısının genel öğrenci sayısına oranı yüzde 17 iken Türkiye için hedeflenen oran yüzde 12 olarak ifade edilmektedir.


(22) Özel okullar ile ilgili devletin teşvik edici politikalar uygulaması gerekir. Bu hem velileri hem yatırımcıları özel okul açmaya teşvik edeceği gibi devletin yükünü özel sektör ile paylaşır hale getirecektir. Tüm Türkiye’de, özel okul sayısı halen 8350 dir. Örgün eğitimdeki okul sayısının tamamının yaklaşık 60 000 olduğu düşünülecek olursa, özel okullar, Devletin yükünü azaltma konusunda, ciddi bir katkı sağlamaktadır. Özellikle, 2015-2016 eğitim öğretim yılında, dershaneden okula dönen eğitim kurumlarını da düşünecek olursak, bu katkının önemi daha iyi anlaşılacaktır. Özel Okullaşma oranı, eğitim desteği, ya da devlet teşviki dediğimiz katkı ile % 4’ten % 7ye çıkarak az da olsa bir artış sağlamıştır. Bu desteğin en az % 15-20’lere çıkarılması gereklidir. Özel okulların vergilendirilmesinde getirilecek bazı istisnalar ve ciddi teşvik yasaları bu sayıyı arttırabilecektir.


(23) Halen üniversite ve yüksekokullarda okuyan öğrencilerin en önemli özellikleri, teknolojinin her şeye hâkim olduğu bir ortamı soluyarak büyümeleri, anne babalarından çok daha farklı bir iş gücüne katılacak olmalarıdır. Birden fazla alanda faaliyet gösteren ve hızla gelişen teknolojileri kullanmaları gerekirken, bir yandan da değişen iş ortamlarında yaratıcı yaklaşımlar sergilemeleri gerekecektir. Yapılan bir araştırmaya göre önümüzdeki 25 yıl içerisinde bilinen meslek sayıları % 20 oranında azalırken adını halen bilmediğimiz yeni meslekler % 40 oranında artacaktır.


5. Sonuç ve Öneriler:

Tüm Dünya müthiş bir değişim ve bilimsel gelişme içerisindedir. Öyle ki halen en çok rağbet gören 10 meslek, bundan altı sene önce, yani 2010 yılında Dünya da henüz bilinmiyordu.

Bu şekilde bir değişim ve gelişim döneminde, gençleri geleceğe hazırlayabilmek, eğitimin kalitesinin yüksek olması demek, nitelikli işgücü ve dinamik bir toplum anlamına gelmektedir.

Böyle bir toplum içinde yer alan bireyler de, uygun koşullar sağlandığında, ülkenin gelişimine önemli katkıda bulunacaklardır.


Bu nedenledir ki, eğitimde yapı taşı görevini gören okullar, Dünyanın ve mesleklerin bu hızlı değişim süreci içerisinde nitelikli insan yetiştirmede ve ülkenin refah düzeyinin artırılmasında hayati bir önem taşımaktadır.


Eğitimin her türlü siyasi ve dini mülahazadan uzak şekilde, dünya üzerinde örneği ve uygulamaları olan okullar örnek alınarak, yaz- boz tahtası gibi sürekli değiştirilip oynanmadan rayına oturtulması büyük önem taşımaktadır. Sadece dini gerekçeler ileri sürülerek plansız olarak teşvik edilen bir nüfus artışı, eğitim sisteminin geliştirilmesinin önündeki en büyük engellerden biridir. Zira mevcut ama çağ dışı kalmış okulları düzeltemeden, depremde yıkılma riski taşıyan okulları yıkıp sağlamlarını yapamadan, her yıl yüzlerce yeni okul binası ihtiyacı doğmaktadır.


Her yıl artan genç nüfus, yeni dersliklerin açılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu da mevcut imkânların iyileştirilmesinin önünde engel teşkil edebilmektedir. Bu bakımdan “nüfus artış politikaları” “eğitim kalitesi” ile birlikte ele alınıp daha gerçekçi bir tabloya oturtulması gereklidir.


Mevcut uygulamada, Birinci kademe, yani; 1-4 sınıfların ve ikinci kademe, yani; 5-10. sınıfların ayrı binalarda eğitim görmeleri uygundur. Ancak ergenlik yaşına gelmiş çocukların ilkokul çocuklarıyla aynı binada okumaları doğru değildir. Ortaokul ve liselerin birleştirilmesi halinde çok büyük okullara ihtiyaç duyulacaktır. Okulları dini mülahazalarla kız ve erkek okulları olarak ayırmak, kişisel gelişim ve uyum açısından uygun olmadığı gibi dünya gerçekleri ile de bağdaşmamaktadır.


Üniversiteye gidecek öğrenciler için 12 sene okula devam edilmesi uygundur. Ancak mesleğe devam edecek öğrenciler için 12 sene zorunlu eğitim Türkiye şartlarında gereksiz ve uzundur.

Herkesin Üniversite okuması anlamsız ve gereksizdir. Bu amaçla ihtiyaçlar doğru şekilde saptanarak gençler meslek okullarına yönlendirilmelidir. Ve tabii bunun da ilk şartı meslek okulların fiziksel şartlarının ve eğitim olanaklarının, mezuniyet sonrasındaki istihdam olanaklarının cazip hale getirilmesidir. Böylelikle ilerleyen zaman içerisinde Üniversite Giriş Sınavlarına olan talep azalabilecek ve belki de ileri de bu sınavlar kaldırılabilecektir.

Yeni eğitim sisteminde çok fazla sayıda dersliğe ve öğretmene ihtiyaç vardır. Eğitimin kalitesini yükseltmek istiyorsak, her şeyden önce bir sınıfta 25-30 dan fazla öğrencinin okumasına müsaade edilmemelidir.


Öğrenciler tam gün eğitimde dersler yanında, okulda ev ödevlerini de yapmalı, sosyal etkinliklere katılmalı, öğle yemeğini yiyebilmelidir. Okulların sosyal olanakları, laboratuvar ve atölye sayıları arttırılmalıdır.


Müfredat programları ve ders kitapları yukarıda açıklanan yapılanmaya göre yeniden hazırlanmalı ancak konu esaslı eğitim sistemi yerine, kişisel gelişim, meslek, coğrafi ve bölgesel ihtiyaç esaslarına uygun, Finlandiya Modeli bir sistem uygulanmalıdır. Ders konuları seçilirken düşey ve yatay bütünleşme sistemleri esas alınarak, yıllar arasında giderek artan ve 12nci sınıf sonunda nihai hedefe ulaşan, ancak yatay olarak ta aynı yıl içerisindeki konuların birbirleriyle uyumunu ve sıralı geçişini sağlayan bir sistem uygulanmalıdır. (PYP, MYP gibi, Primary Yearly Program, Middle Yearly Program) İyi ve kaliteli öğretmen yetiştirmeye ve öğretmenlerin yaşam seviyesini yükseltmeye önem verilmelidir. Öğretmenler sürekli olarak “mesleki gelişim programları”na alınmalıdır.

Yabancı dil eğitimi daha erken yaştan başlayacak şekilde planlamaya alınmalı ve bu dersi verecek öğretmen nicelik ve niteliklerinde yeni düzenlemelere gidilmelidir, Öğrenciler için yabancı dili ve özellikle dünyanın neredeyse tamamının konuştuğu İngilizceyi ikinci dil olarak ele alan ve bunu ciddiyetle öğreten bir sistem oluşturulmalıdır.


Öğrencileri sınav sisteminden uzak tutacak bir sistem içerisinde ezberden kaçınan, bireysel gelişime ve çoklu zekâ kullanımına imkân veren uygulamalara geçilmeli, öğrencinin okulu seveceği bir model yaratılmaya çalışılmalıdır.


Öğrencinin bedensel ve ruhsal gelişimini öne çıkaran, sanat ve beceri yeteneklerini tespit edip yönlendiren ve geliştiren sistemler ortaya konulmalı ve bu amaçla okulların bedensel ve sanatsal yetenekleri ortaya çıkaracak fiziksel ve eğitsel olanaklara kavuşması sağlanmalıdır.

Okullarda psikolojik danışmanlık servisleri geliştirilmeli, öğrenci odaklı çoklu zekâ modelleri aktif olarak uygulanmalı, öğretmenler “bireysel eğitim programları”na göre eğitilmelidir,

Teknolojinin tüm olanakları, en ücra köşedeki okullara kadar ulaştırılmalıdır,


Özel okullar teşvik edilmeli ama geçtiğimiz iki yıl olduğu gibi apartman katından ya da apartmandan okula dönüşmüş garip, eğitimin amaçlarından uzak binalara onay verilmemeli, gerekiyorsa devlet destekli ama ciddi standartlara sahip özel okul sayısı hızla arttırılmalıdır.

Bu prensipler doğrultusunda yeni bir yapılanmaya gidilirken, müfredat programları da esnek, birbirleriyle dikey ve yatay uyumlu, çağdaş ve teknolojik gelişmelerle paralel hale getirilmelidir.

Mehmet ASAL Fatma Candan ASAL


Comments


© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

bottom of page