Search Results
Boş arama ile 110 sonuç bulundu
- TÜRKİYE'NİN SİYASİ VE EKONOMİK KRİZİ: Çözüm için acil seçim şart.
Türkiye, son yıllarda hem ekonomik hem de siyasi açıdan derin krizlerle karşı karşıya kalmıştır. Özellikle geçmişte yaşanan Balyoz ve Ergenekon davaları, yargının siyasi amaçlarla kullanıldığına dair ciddi tartışmalara yol açmış, yıllar sonra bu davaların birer kurgu olduğu ortaya çıkmıştır. O dönemde bu sürece destek veren siyasi iktidar, hatalı yönlendirmelere maruz kaldığını belirterek sorumluluktan kaçınmaya çalışmıştır. Ancak, bu tür hukuk dışı uygulamalar zaman içinde farklı şekillerde tekrar gündeme gelmiş ve benzer yöntemlerle yeni siyasi aktörler hedef alınmaya başlanmıştır. Günümüzde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yönelik bazı girişimler, geçmişteki bu hukuksuz süreçleri hatırlatmaktadır. Kamuoyunun geniş kesimleri tarafından destek gören ve gelecekte önemli bir siyasi figür olarak değerlendirilen İmamoğlu'nun, çeşitli iddialarla yıpratılmaya çalışılması, demokratik rekabet açısından kaygı vericidir. Ayrıca, anayasal haklarını kullanarak demokratik tepkilerini dile getiren üniversite öğrencileri ve basın mensuplarının baskı altına alınması, Türkiye'de hukuk devleti ilkesinin zedelendiğine dair endişeleri artırmaktadır. Tüm bunlara ek olarak, Türkiye ekonomisi tarihinin en zorlu süreçlerinden birini yaşamaktadır. Uygulanan ekonomik politikaların piyasa gerçekleriyle örtüşmemesi, yüksek enflasyon, işsizlik ve artan hayat pahalılığı gibi sorunları derinleştirmiştir. Ekonomik zorluklarla boğuşan toplum, aynı zamanda siyasi istikrarsızlıkla da mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Bu durum, halkın refah seviyesini ciddi şekilde düşürmekte ve toplumsal huzursuzluğu artırmaktadır. Türkiye'nin içinde bulunduğu bu çok yönlü krizden çıkış yolu, demokratik sistemin yeniden güçlendirilmesi ve halkın iradesinin sandık yoluyla belirleyici olmasıdır. Mevcut koşullar göz önüne alındığında, ülkenin daha fazla zaman kaybetmeye tahammülü olmadığı açıktır. Bu nedenle, erken seçim kaçınılmaz hale gelmiş ve ülkenin geleceğini şekillendirecek en sağlıklı çözüm olarak öne çıkmıştır. Demokratik değerlerin korunması, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve ekonomik istikrarın yeniden tesis edilmesi adına, halkın iradesine başvurulması kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir. Zira, her türlü gecikme, ülkenin geleceği açısından büyük bir risk oluşturmaktadır ve zaman kaybı, Türkiye'yi daha derin bir çıkmaza sürükleyebilir. Mehmet ASAL TÜRKİYE'S POLİTİCAL AND ECONOMıC CRISIS: Urgent Elections Are a Must for a Solution. In recent years, Turkey has faced deep crises both economically and politically. In particular, the Sledgehammer and Ergenekon cases in the past have led to serious discussions about the use of the judiciary for political purposes, and years later, it was revealed that these cases were fictions. The political power that supported this process at the time tried to avoid responsibility by stating that it was subject to wrong guidance. However, such unlawful practices have resurfaced in different ways over time, and new political actors have begun to be targeted with similar methods. Currently, some attempts against Istanbul Metropolitan Municipality Mayor Ekrem İmamoğlu are reminiscent of these unlawful processes in the past. The attempts to wear down İmamoğlu, who is supported by large segments of the public and is considered an important political figure in the future, with various allegations are worrisome in terms of democratic competition. In addition, the suppression of university students and members of the press who voice their democratic reactions by exercising their constitutional rights increases concerns that the principle of the rule of law in Türkiye is being damaged. In addition to all this, the Turkish economy is going through one of the most difficult processes in its history. The fact that the implemented economic policies do not match the market realities has deepened problems such as high inflation, unemployment and the increasing cost of living. The society struggling with economic difficulties is also forced to struggle with political instability. This situation seriously reduces the welfare level of the people and increases social unrest. The way out of this multifaceted crisis that Türkiye is in is to re-strengthen the democratic system and to let the will of the people be decisive through the ballot box. Considering the current conditions, it is clear that the country cannot afford to waste any more time. Therefore, early elections have become inevitable and have emerged as the soundest solution that will shape the future of the country. In order to protect democratic values, ensure the rule of law and re-establish economic stability, it has become an inevitable necessity to appeal to the will of the people. Because any delay poses a great risk to the future of the country and loss of time can drag Türkiye into a deeper impasse. Mehmet ASAL
- FİLİSTİNLİLERİN GAZZE'DEN KOVULMASI...
YAZAN: Mehmet ASAL, E.Dz .Kur.Kd.Albay (Washington E.Dz . Ataşesi) Gazze Filistin'in güneybatısında bulunan, Gazze Şeridi'nin en büyük şehridir. Akdeniz kıyısında yer alan ve İsrail ile Mısır arasında sıkışmış bir bölgedir Akdeniz sahilinden 4 km içeride kurulmuş olan Gazze'nin nüfusu yaklaşık 650 bindir. Gazze'deki insan yerleşim tarihi bu şehri dünyadaki en eski şehirlerden biri yapacak şekilde 5 bin yıla ulaşmaktadır. Kuzey Afrika ve Levant arasındaki Via Maris denilen ticaret rotası üzerinde yer aldığı için tarihinin büyük bir bölümünde Güney Filistin'in değerli bir antreposu ve Kızıldeniz üzerinden gelen Baharat Yolu üzerinde önemli bir mola yeri olarak işlev görmüştür.Bu bölgenin birkaç önemli özelliği bulunmaktadır: Coğrafi Konum: Gazze Şeridi, stratejik olarak önemli bir konumda yer alır. Hem deniz kenarında olması hem de Mısır ve İsrail gibi güçlü komşulara yakınlığı, bölgeyi jeopolitik olarak önemli hale getirir. Filistin’in Siyasi Durumu: Gazze, Filistin topraklarının bir parçasıdır ve burada Filistin'in en güçlü siyasi güçlerinden biri olan Hamas yönetimi bulunmaktadır. 2007 yılından bu yana Hamas, Gazze'yi kontrol etmektedir, ancak bu durum, Filistin yönetiminin Batı Şeria'da olan kısmı ile siyasi çatışmalar yaşamasına yol açmıştır. İsrail ile İlişkiler: Gazze, İsrail ile olan ilişkiler açısından da oldukça karmaşık bir bölgedir. İsrail, Gazze'yi ve oradaki altyapıyı defalarca hedef almış ve Gazze’ye yönelik kara, deniz ve hava ablukası uygulamaktadır. Bu ablukalar, bölgedeki yaşam koşullarını zorlaştırmaktadır. İnsani Durum: Gazze dünya genelinde en yoğun nüfusa sahip yerlerden biridir ve burada insan yaşamı ve haysiyeti ile uyuşmayan davranışlar yaşanmaktadır. Ekonomik kaynakların kısıtlı olması ve sık sık yaşanan çatışmalar, Gazze halkının yaşam koşullarını son derece zorlaştırmaktadır. Bölge, insani yardımların sağlanmasında önemli bir zorlukla karşı karşıyadır. Savaşlar ve Çatışmalar: Gazze, 2000'lerin başından itibaren birçok büyük çatışmanın merkez üssü olmuştur. İsrail ile Hamas ve diğer Filistinli gruplar arasında sık sık çatışmalar yaşanmakta, bu da bölgedeki güvenlik ve barış sürecini etkileyen önemli bir faktör olmaktadır. Uluslararası Politika: Gazze, sadece bölgesel değil, uluslararası düzeyde de önemli bir tartışma konusudur. Birçok ülke, Gazze'deki durumu ve İsrail'in politikalarını eleştirirken, bu durum Birleşmiş Milletler gibi uluslararası platformlarda da sıkça gündeme gelmektedir. ABD Başkanı Trump'ın Gazze Şeridi'nden Filistinlileri çıkarma planı, 2020'lerin başındaki Orta Doğu politikasının önemli bir parçasıydı. Bu planın açık ve kapalı amaçları, olası etkileri ve ilgili tarafların nasıl yaklaşacağı konusu aşağıdaki gibi özetlenebilir: 1. Açık Amaçlar: Trump'ın planının açık amacı, Gazze'deki Filistinli nüfusun, özellikle Hamas yönetimi altındaki bölgeden, başka bir bölgeye taşınmasını sağlamaktır. Böylelikle; • İsrail'in güvenliğini artırmak, • Gazze'nin demografik yapısını değiştirmek ve • Hamas'ın kontrolünü sonlandırmak mümkün olabilecektir. Ayrıca, bu plan, Filistinliler için bir çözüm yolu sunmayı ve İsrail ile Filistin arasında kalıcı barışı sağlamayı sağlıyor gibi görünse de söz konusu Başkan Trump olunca ikna edici yanı yoktur. Trump'ın bu önerisi, aynı zamanda "İsrail'in egemenliğini" güçlendirmeyi ve Filistinlilerin gelecekteki devlet kurma haklarını sınırlamayı amaçlayan bir yaklaşım olarak doğrudan göze çarpmaktadır. 2. Kapalı Amaçlar: Planın kapalı amaçları daha karmaşıktır ve birçok uluslararası aktör tarafından eleştirilen unsurlar taşımaktadır: • Siyonist Hedefler: Trump'ın planı, Filistinlilerin Gazze'den ve Batı Şeria'dan sürülmesi, İsrail'in daha fazla toprak kazanmasını sağlayarak Siyonist idealleri pekiştirebilir. • Bölgedeki Güç Dengelemesi: Trump, Arap ülkelerinin İsrail ile daha yakın ilişkiler kurmasını ve İran’a karşı daha güçlü bir cephe oluşturmayı hedeflemiş olabilir. • Filistin Devleti ve Bağımsızlık: Plan, Filistinlilerin kendi devletlerini kurma hakkını sınırlayarak onları gelecekteki müzakerelerde daha zayıf duruma sokmayı hedefleyebilir. 3. Gerçekleşebilir mi? Bu planın gerçekleşebilirliği çok düşük olarak değerlendirilmektedir. Filistin halkının ve bazı Arap devletlerinin güçlü karşıtlıkları, bu tür bir planın uygulanabilirliğini zorlaştırmaktadır. Ayrıca, uluslararası hukuk, Filistinli mültecilerin yerinden edilmesi gibi uygulamalara karşı oldukça katıdır. Gazze'deki Filistinli nüfusun başka bir yere yerleştirilmesi, büyük insani ve lojistik sorunlar doğurur. Gerçekleşmesi durumunda ise büyük bir insani kriz, toplu göç ve sivil direnişler gibi olumsuz etkiler ortaya çıkabilir. Bunun dışında, uluslararası toplumun tepkisi çok sert olabilir. 4. Ne Olur? • İsrail: Eğer bu plan uygulanabilirse, İsrail'in güvenliği artabilir, ancak bölgede kalıcı bir barışa ulaşmak daha zor hale gelebilir. Filistinlilerin yerinden edilmesi, İsrail’in zaten iyice zayıflamış olan uluslararası itibarı üzerinde olumsuz bir etki yaratabilir, özellikle Batı'da. • Filistinliler: Gazze'deki milyonlarca insanın yerinden edilmesi, büyük bir insan hakları ihlali olur. Bu durum, Filistinlilerin zaten hassas olan durumunu daha da kötüleştirir, öte yandan da uluslararası direnişle karşılaşabilir. • Uluslararası Tepkiler: Özellikle Birleşmiş Milletler, AB ve birçok ülke, bu planı bir işgal ve insan hakları ihlali olarak değerlendirebilir. 5. İsrail, Avrupa Birliği ve Özellikle Almanya ve Fransa'nın Tepkileri: • İsrail : İsrail hükümeti Trump’ın planını başlangıçta genellikle desteklemiştir çünkü plan İsrail'in güvenliği için tehdit oluşturduğu düşünülen Hamas'ın etkisinin azalmasını sağlayabilir ve İsrail’in egemenliğini daha fazla güçlendirebilirdi. Ancak, planın uygulama aşamasında çok ciddi iç ve dış sorunlar çıkabileceği için İsrail de bu konuda dikkatli olmak zorundadır. • Avrupa Birliği: Avrupa Birliği genellikle iki devletli çözümün savunucusudur ve Trump’ın planı, AB tarafından geçmişte şiddetle eleştirilmiştir. AB, Filistinli mültecilerin yerinden edilmesini ve Gazze'nin etnik temizlikle karşı karşıya kalmasını kabul etmez. • Almanya ve Fransa: Almanya ve Fransa, özellikle Filistin halkının haklarını savunma konusunda oldukça duyarlıdır. Bu iki ülke de Trump’ın planını büyük bir eleştirilerle karşılamıştır, çünkü bu tür bir plan, barışçıl çözüm için hiçbir yol bırakmamakta ve bölgedeki gerilimi artımaktadır. Almanya, tarihi sorumluluğundan dolayı özellikle bu konuda daha fazla duyarlılık gösterebilir. • Suudi Arabistan ve Mısır: Suudi Arabistan, Netanyahu’nun Filistinlilerin topraklarından çıkarılmasına yönelik açıklamalarını sert bir dille reddetmiş, Riyad, Filistin devleti kurulmadan İsrail ile ilişkilerin normalleşmeyeceğini vurgulamıştır. Mısır’da benzer şekilde tepki göstermiş ve 27 Şubat’ta Arap Birliğimi bu konuda toplantıya davet etmiştir. 6. SURİYE’ye etkileri: Trump'ın Filistinlileri Gazze'den çıkarma planı, Suriye'yi pek çok açıdan etkileyebilir. Bu plan, özellikle bölgedeki etnik, dini ve siyasi dinamiklerle bağlantılı olarak hem olumlu hem de olumsuz sonuçlar doğurabilir. Suriye, bölgedeki stratejik ilişkilerini ve iç çatışmalarını göz önünde bulundurmalı, bu planın olumlu ve olumsuz etkilerini dikkatle değerlendirmelidir. Filistin meselesi, Suriye için tarihi ve dini bir öneme sahiptir ve bu meseledeki gelişmeler, Suriye'nin iç dinamiklerine de büyük ölçüde etki edebilir. Olumlu Yönleri: A. Suriye'nin Bölgesel Huzuruna Katkı: Eğer Gazze'deki Filistinli mülteciler başka bir bölgeye yerleştirilirse, bu durum Suriye'nin içinde bulunduğu iç savaş ortamından ve bölgesel çatışmalardan doğrudan etkilenmeyebilir. Bu, Filistinlilerin Suriye'ye olan göç dalgasını engelleyebilir, çünkü Suriye zaten içsel çatışmalarla boğuşmaktadır. B. Yeni Bir Devlet Kurma Çabalarıyla Suriye'nin Destek Alması: Trump'ın planı, bazı Arap ülkelerinin Filistinli mülteciler için yeni bir devlet kurma planına destek vermesini sağlayabilir. Bu, Suriye'nin özellikle bölgedeki Arap ülkeleriyle olan ilişkilerinde pozitif bir etki yaratabilir. Suriye'nin Arap dünyasıyla olan ilişkilerini onarması, ekonomik destek almasına veya siyasi izole olmaktan kurtulmasına yardımcı olabilir. C. Filistin Sorununda Yeni Bir Perspektif: Eğer Trump'ın önerdiği gibi, Gazze'deki Filistinlilerin başka bölgelere yerleştirilmesi ve Gazze'nin bir şekilde kontrol edilmesi sağlanırsa, bu durum Filistin sorununun çözümü için yeni bir fırsat yaratabilir. Suriye, bu çözüm sürecinde taraf olarak yer alabilir ve bu durum ülkenin uluslararası konumunu güçlendirebilir. Olumsuz Yönleri: A. Suriye İçindeki Filistinli Mülteciler İçin Zorluklar: Filistinli mültecilerin başka bölgelere yerleştirilmesi, Suriye’deki Filistinli mültecilerin durumunu daha da karmaşık hale getirebilir. Filistinliler, Suriye'deki iç savaşın başından itibaren zorluklarla karşı karşıya kaldılar. Trump’ın planı, daha fazla göçmen dalgası yaratabilir ve bu, Suriye’nin ekonomik ve sosyal yapısına ek yük getirebilir. B. Bölgesel Çatışmaların Derinleşmesi: Suriye'nin hükümeti, Trump'ın planını İsrail'in Filistinlilere yönelik baskılarını artıran bir hamle olarak değerlendirebilir. Bu, Suriye’nin İsrail ile olan ilişkilerini daha da kötüleştirebilir ve bölgedeki çatışmaların tırmanmasına yol açabilir. Suriye'nin Filistin davasına olan desteği, Trump'ın planıyla zıt bir noktaya çekilebilir ve bu da bölgedeki güvenlik tehditlerini artırabilir. C. Suriye'deki Müslüman Topluluklar Arasında Tepkiler: Eğer Trump’ın planı Filistinlilerin Gazze'den çıkarılması yönünde büyük bir adım atarsa, bu durum Suriye’deki Müslüman topluluklar arasında büyük bir tepki yaratabilir. Suriye, uzun yıllardır Filistinli mültecilerin destekçisi olmuştur ve bu desteğin kaybolması, iç kamuoyunda hoşnutsuzluğa yol açabilir. D. Suriye'nin Siyasi ve Askeri Karışıklığı: Trump’ın planı, bölgesel güçlerin stratejilerini yeniden şekillendirmesine yol açabilir. Bu durum, Suriye iç savaşının daha da karmaşıklaşmasına neden olabilir. Özellikle Rusya ve İran gibi Suriye'nin destekçileri, bu planı olumsuz olarak değerlendirebilir ve bu, uluslararası alanda daha fazla çatışmaya neden olabilir. 7. TÜRKİYE’YE ETKİLERİ: Trump’ın Filistinlileri Gazze’den çıkarma planı, Türkiye’yi birçok açıdan etkileyebilir. Türkiye’nin hem Filistin meselesine hem de bölgedeki stratejik ilişkilerine dair bir dizi çıkarı olduğu için bu plan, özellikle Türkiye'nin iç siyaseti, dış politikası ve ABD ile olan ilişkileri üzerinde önemli etkiler yaratabilir. Ayrıca, Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkileri de bu plan doğrultusunda yeniden şekillenebilir. A. Türkiye Üzerindeki Etkiler Olumlu Yönler: (1) Filistin Davasına Destek: Türkiye, tarihsel olarak Filistin davasının güçlü bir destekçisi olmuştur. Eğer Trump’ın planı, Filistinlilerin Gazze’den çıkarılmasıyla birlikte Filistin topraklarında daha fazla adaletsizlik yaratıyorsa, Türkiye bu durumu kınayarak Filistinli mültecilerin haklarını savunmaya devam edebilir. Bu, Türkiye'nin Arap dünyasında ve Müslüman dünyasında daha güçlü bir liderlik pozisyonu elde etmesine katkı sağlayabilir. Türkiye’nin bu konuda aktif rol oynaması, hem içerdeki milliyetçi ve İslamcı tabanı hem de dışarıda Arap ülkeleriyle olan ilişkilerini güçlendirebilir. (2) Bölgesel Liderlik ve Güçlü Diplomasi: Türkiye, Gazze’deki gelişmeleri ve Filistinlilerin geleceğini kendi ulusal güvenlik çıkarları doğrultusunda ele alabilir. Eğer Türkiye, Filistin davasına sahip çıkmak için daha fazla diplomatik baskı uygularsa, bu bölgesel güç olarak imajını pekiştirebilir. Ayrıca, Türkiye’nin bu tavrı, Arap dünyasındaki ülkelerle olan ilişkilerini daha da derinleştirebilir. Olumsuz Yönler: (1) ABD ile İlişkilerde Gerginlik: Trump’ın planı, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde ciddi gerginliklere yol açabilir. Türkiye, Filistinlilerin Gazze'den çıkarılmasının bir yönüyle ve özellikle ABD'nin İsrail ile ilişkilerini desteklemesi ve Filistin halkının çıkarlarını göz ardı etmesi nedeniyle tepki gösterebilir. Türkiye, Batı dünyasının bu yaklaşımını eleştirebilir ve Amerika’yla olan ilişkilerinde daha fazla diplomatik veya ekonomik baskı kullanabilir. (2) Suriye'ye Dair Stratejik Çatışmalar: Gazze meselesi, Suriye’deki durumu etkileyebilir. Türkiye, bölgedeki güvenliğini sağlamak amacıyla sık sık Suriye'ye müdahale edebilmektedir. Trump’ın Filistinlileri Gazze'den çıkarma planı, Suriye’deki Arap milliyetçiliği ve İran'ın nüfuzuna karşı Türkiye’nin stratejisini zorlaştırabilir. ABD'nin bu tür adımlarına karşı Türkiye'nin politikalarını savunma şekli, bölgesel jeopolitik dengelerdeki oyunları değiştirebilir. B. ABD ve Türkiye İlişkileri Trump’ın Filistinlileri Gazze’den çıkarma planı, Türkiye’nin ABD ile olan ilişkilerini birkaç şekilde etkileyebilir. Olumlu Yönler: (1) Orta Doğu’daki İlgili Rollerde İş birliği: ABD’nin Filistinlilerle ilgili politikaları, Türkiye'nin kendi stratejik öncelikleriyle uyumsuz olduğunda bile, bazı konularda ortak çıkarlar bulunabilir. Örneğin, her iki ülke de bölgedeki bazı terör örgütlerine karşı mücadele etmeye devam etmektedir. Türkiye, bu konularda ABD ile iş birliğini sürdürebilir, böylece stratejik ortaklık zayıflamadan devam edebilir. (2) Diplomatik Tartışma ve Hedefli Görüşmeler: Trump’ın bu planı, Türkiye'ye daha fazla diplomatik baskı uygulayarak Amerikan yönetimiyle daha sıkı temas kurmasına neden olabilir. Türkiye, Filistinlilerin çıkarlarını savunma konusunda önemli bir aktör olarak kendini konumlandırabilir ve ABD ile bu konuda özel görüşmeler yaparak daha fazla diplomatik etki sağlamayı hedefleyebilir. Olumsuz Yönler : (1) İsrail ve Filistin Politikaları Üzerindeki Ayrışma: Türkiye, İsrail’e karşı zaman zaman sert açıklamalar yaparak Filistin halkının haklarını savunduğunu dile getirmiştir. Trump’ın Filistinlileri Gazze’den çıkarma planı, İsrail’in Filistinlilere yönelik baskısını artırabileceğinden, bu durum Türkiye ile ABD ve İsrail arasında daha fazla ayrışmaya neden olabilir. Türkiye, bu konuda daha sert bir duruş sergileyebilir ve ABD ile ilişkilerde gerilime yol açabilir. (2) Ekonomik ve Askeri Yaptırımlar: Trump’ın politikaları, Türkiye’nin ekonomik ve askeri ilişkilerini de zorlayabilir. Özellikle Türkiye’nin, ABD’ye olan bağımlılığını azaltmak için bağımsız bir dış politika izleme çabaları bu süreçte daha fazla öne çıkabilir. Ancak bu durum, ABD’den gelen ekonomik ve askeri yaptırımların artmasına yol açabilir. C. Türkiye ile İsrail İlişkileri Trump’ın Filistinlileri Gazze’den çıkarma planı, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilere de doğrudan etki edebilir. Olumlu Yönler: (A) İsrail ile İleri Düzey Diplomasi: Trump’ın planı, Türkiye ile İsrail arasında bazı diplomatik açılımlar yaratabilir. Özellikle İsrail, bölgedeki güvenliğini sağlamak için Türkiye ile daha yakın iş birliği yapma yoluna gidebilir. Türkiye, bölgesel dengeyi sağlamak adına İsrail ile daha stratejik bir ortaklık geliştirebilir. (B) Filistin ve İsrail Arasındaki Dengeleme: Türkiye, Filistinlilerin haklarını savunmaya devam ederken, İsrail ile de ekonomik ve ticari ilişkilerini normalleştirme yönünde adımlar atabilir. Bu, iki ülke arasında pragmatik bir ilişki kurulmasına yol açabilir. Olumsuz Yönler: (A) Bölgesel Gerginliklerin Artması: Türkiye’nin, Filistinlilerin haklarını savunma konusunda daha sert bir tutum alması, İsrail ile yeniden gerilim yaşanmasına yol açabilir. Trump’ın planı, özellikle Türkiye'nin Filistin davasına duyduğu bağlılık nedeniyle İsrail ile ilişkilerde yeniden çatlaklar yaratabilir. (B) Halk Tepkisi ve İç Politika: Türkiye içindeki halk, Filistin meselesi konusunda duyarlı olduğu için hükümetin İsrail ile yakın ilişkiler kurması, özellikle AKP'nin tabanında tepki yaratabilir. Bu, iç politikada da sorunlara yol açabilir. Trump’ın Filistinlileri Gazze’den çıkarma planı, Türkiye için hem fırsatlar hem de zorluklar sunmaktadır. Türkiye, bölgedeki Filistinli mültecilerin haklarını savunmak için aktif bir politika izleyecekse, ABD ve İsrail ile ilişkilerinde gerginlikler yaşanabilir. Ancak bu durum, Türkiye'nin bölgesel güç olarak konumunu pekiştirebilir ve dış politikasında daha bağımsız adımlar atmasını da sağlayabilir. Sonuç: Trump’ın Gazze’yi bir "turizm merkezi" haline getirme önerisi, yalnızca insanlık dışı bir tehcir planını değil, aynı zamanda Filistin halkının vatansızlaştırmayı hedeflemektedir. Bu talep, dünyanın pek çok ülkesinde ve insan hakları örgütlerinde sert tepkilerle karşılanmışken, Türkiye’nın bu konuda sessiz kalması düşündürücüdür. Trump'ın Gazze'den Filistinlilerin çıkarılması planı, ciddi bir diplomatik krizler yaratabilir ve uluslararası alanda birçok ülkenin tepkisini çekebilir. Uygulama olasılığı düşük olsa da bu tür bir çözümün hayata geçirilmesi Orta Doğu’da kalıcı barışı sağlamaktan çok daha fazla çatışma yaratabilir ve bölgesel dengeyi bozan büyük bir insani krize yol açabilir. EK VE ÖNEMLİ BİR BİLGİ NOTU : ÖNEMLİ BİR TARİHİ OLAY. Lütfen okumadan geçmeyin. Birçok kişi Trump’ın çılgın olduğunu düşünüyor, çünkü Gazze Şeridi’nin sakinlerini sürmek istiyor… Hayır. Amerika Birleşik Devletleri’nin tarihteki en korkunç tehcirlerinden birini nasıl gerçekleştirdiğine dair dehşet verici bir olayı anlatacağım… Trump’tan çok önce gerçekleşmiş bir olay. Amerika, 1965 yılında son derece stratejik bir bölgeye göz dikti… Bölgenin adı: Hint Okyanusu’ndaki Chagos Takımadaları. Bu bölgenin iki büyük meselesi vardı… Birincisi, resmen Mauritius’a ait olmasıydı. İkincisi ise Mauritius’un İngiliz egemenliği altında bulunmasıydı. Peki, Amerika ne yaptı? İngiltere ve Mauritius ile gizli bir anlaşma yaptı… Anlaşmanın muhtevası şuydu: İngiltere, Mauritius’a bağımsızlık verecek, ancak karşılığında Mauritius, Chagos Takımadaları üzerindeki haklarından vazgeçecekti. Amerika da bunun karşılığında İngiltere’ye çok ihtiyaç duyduğu bir teknolojiyi -Polaris denizaltılarını- verecekti. Fakat bu projenin önünde iki büyük engel vardı… Birincisi, Mauritius’un resmî olarak topraklarını sattığını açıklayamamasıydı… Ama bu kolayca çözülebilirdi. Mauritius Cumhurbaşkanı, kamuoyuna “Biz Chagos’u satmadık” diye açıklamalar yapacaktı, oysa perde arkasında halkını satmanın karşılığında 3 milyon dolar almıştı. İkinci engel ise çok daha büyüktü… Adalarda binlerce insan yaşıyordu! Amerika onlarla ne yapacaktı? Halkı zorla yerinden etmek, uluslararası hukuka göre devasa bir suçtu… Ama uluslararası hukuk Amerika’yı durdurabilir miydi? Elbette hayır! Dönemin ABD Başkanı Lyndon B. Johnson, Amiral Greatham liderliğinde bir komite kurdu. İngilizler de bu komitede Amiral Sir Greatbatch liderliğinde yer aldı. Ve bu iki komutan, Chagos Takımadaları’nın sakinlerini zorla sürmek için dehşet verici bir plan hazırladılar. Amerikalılar ne yaptı? Bu hikâyeyi size Avustralyalı gazeteci John Pilger’in “Özgürlük Bir Sonraki Seferde” adlı kitabının “Bir Milletin Çalınışı” başlıklı ilk bölümünden aktarıyorum. (s. 37-97). Amerikalılar ve İngilizler, 30 savaş gemisi ile Chagos kıyılarına çıkarma yaptı. Halkı açlığa mahkûm ettiler, su ve elektriği kestiler, adanın dört bir yanına binlerce asker konuşlandırdılar. Sadece bu mu? Hayır… Bu başlangıçtı… Chagos halkının hayatında büyük bir yeri olan hayvan vardı. Çobanlık ve avcılık için kullanılan köpekler… İşte bu, Amerikalılar için harika bir fırsattı… Adadaki bütün köpekleri topladılar, büyük bir ateş yaktılar ve halkın gözü önünde köpekleri diri diri yaktılar! İtiraz edenlere ne yaptılar dersiniz? Ayaklarından bağlayıp ateşte evcil hayvanlarıyla birlikte yaktılar! Bitti mi sanıyorsunuz? Hayır! Bütün kümes hayvanlarını ve çiftlik hayvanlarını da köpeklerle birlikte yaktılar. Bitti mi? Hayır! Karşı çıkan halktan bazılarını baş aşağı bağlayarak başlarını suya sokup boğdular. Bu korkunç sahneyi, sevdiklerinin can çekişerek ölmesini izleyen halkın gözü önünde yaptılar. Bitti mi? Hayır! Genç kızlara aklınızın alamayacağı vahşetler yaşatıldı… Ve aylar süren açlık, işkence ve aşağılanmanın ardından çaresiz halk, Amerikan ve İngiliz gemilerine binmek zorunda kaldı. Peki sonra ne oldu? Acıdılar mı onlara? Hayır, asla! Amerikalılar ve İngilizler, atalarının Afrika kıyılarından köleleri alıp Orta Amerika’daki şeker tarlalarına götürdüğü zamanlardaki gibi hareket ettiler. Meşhur Zong Köle Gemisi hikâyesini (1) bilir misin? O geminin kaptanı Collingwood, hastalanan Afrikalı köleleri denize atıp ölüme terk etmişti… Tam olarak aynı şey tekrarlandı! Hastalıklı Chagos sakinleri seçildi, bağlandı ve Hint Okyanusu’na atıldı… Tam 400 kişi köpek balıklarına yem edildi! Hayatta kalanlar mı? İngiltere ve diğer ülkelere götürüldüler ama sokaklara terk edildiler. Ne vatandaşlık hakkı ne de barınacak bir yer verildi. Chagos halkının çoğu, dilencilik yapmayı ve kızlarını satmayı reddettiği için kendini asarak intihar etti. Ve Amerika, hedefine ulaştı! Bugün Chagos Takımadalarında ABD’nin denizaşırı en büyük askerî üssü olan “Diego Garcia” Üssü bulunmaktadır. Bu stratejik bölgeyi kontrol altına almak için bir halkı yok ettiler… Bir milleti açlıkla, ateşle, sürgünle, sokaklarda ölüme terk ederek ortadan kaldırdılar… Bu anlattıklarım çok eski bir tarihte değil! 1965 yılında oldu! Yani? Bu, Amerika’nın geçmişidir… Trump ve ondan önceki tüm başkanlar… Mazlumların kaderi hep sürgün ve yok edilmek olmuştur. ABD; yağma, talan, gasp, sürgün ve yerli halkları acı çekmeye mahkûm etme medeniyetinin sadık bir temsilcisi! Gazze Şeridi, Amerika’nın yeni Chagos’udur! Orayı tatil beldeleri, ileri askerî üsler ve villalarla donatılmış bir sahil şeridi yapmak istiyorlar. Ve Filistinlileri Mısır’a, Ürdün’e, hatta belki Endonezya ve Filipinler’e göndermek istiyorlar. Peki ne hakla? (1) Zong Köle Gemisi trajedisi, köle ticaretinin acımasız gerçeklerini gözler önüne seren en korkunç olaylardan biridir. Zong Katliamı (1781) Zong, 18. yüzyılda Afrika’dan Amerika’ya köle taşıyan bir İngiliz gemisiydi. 6 Eylül 1781’de, Kaptan Luke Collingwood yönetiminde Gana kıyılarından Jamaika’ya doğru yola çıktı. Gemide 442 köle vardı bu, geminin kapasitesinden çok fazlaydı. Yolculuk boyunca susuzluk, hastalıklar ve kötü şartlar nedeniyle birçok köle öldü veya ölmek üzereydi. Kasım ayında, kaptan ve mürettebat, kölelerin hızla öldüğünü fark etti. O dönemde sigorta kurallarına göre, köleler doğal sebeplerle ölürse sigorta ödeme yapmıyordu, ancak “denize atılarak kaybedilmeleri” durumunda tazminat alınabiliyordu. Bu yüzden kaptan, sigortadan para almak için köleleri kasıtlı olarak okyanusa attı. 29 Kasım – 1 Aralık 1781 tarihleri arasında, toplam 133 köle canlı canlı denize atıldı. Dava ve Tepkiler Limanlarına vardıklarında gemi sahipleri, kaybettikleri “yük” için sigortadan tazminat talep etti. Ancak sigorta şirketi ödeme yapmayı reddetti ve olay mahkemeye taşındı. 1783’te Londra’daki dava, kölelerin insan mı yoksa sadece “mülk” mü olduğu konusunu gündeme getirdi. Mahkemede kölelerin “mülk” olduğu savunuldu ve davada katliam meselesi yerine sigorta meselesi tartışıldı. Nihayetinde köle sahipleri davayı kaybetti. Bu olay, İngiltere’de köle karşıtı hareketleri güçlendirdi ve 1807’de köle ticaretinin yasaklanmasına giden süreci hızlandırdı. Zong Katliamı, köle ticaretinin vahşetini gözler önüne seren bir trajedi olarak tarihe geçti. (Mütercim) Ayrıntı İçin Linki Tıklayıp Bakabilirsiniz: 👇https:// t24.com.tr/yazarlar/talat-kiris/zong-katliami-insanligin-en-asagilik-hali
- TRUMP PANAMA'YI NEDEN İSTİYOR?
YAZAN : Mehmet ASAL, Washington E. Deniz Ataşesi 1. PANAMA KANALININ COĞRAFİ VE FİZİKİ ÖZELLİKLERİ Panama Kanalı, Orta Amerika'da, Panama üzerinde yer alan bir su yoludur. Atlas Okyanusu ile Pasifik Okyanusu'nu birbirine bağlar ve dünya deniz taşımacılığında önemli bir rol oynar. Kanalın coğrafi ve fiziksel özellikleri şu şekildedir: A. Coğrafi Özellikler: (1) Konum: Panama Kanalı, Panama İsthmusu boyunca uzanır. Atlas Okyanusu'ndan (Karayip Denizi) başlar ve Pasifik Okyanusu'na (Golfo de Panama) kadar devam eder. Kanal, yaklaşık 51 Mil (82 km) uzunluğundadır. Kanal boyunca yolculuk yaklaşık 9 saat sürmektedir. (2) Yerleşim Alanları: Kanal, Panama’nın başkenti Panama Şehri'nin batısında yer alan Balboa ile doğusunda ki Colón arasında uzanır. (3) Kanalın Yüksekliği: Kanalın en yüksek noktası, deniz seviyesinden yaklaşık 85 feet (26 metre) yüksekliktedir. Bu üst noktaya kanalın en zorlu kısmı olan Gatun Gölü üzerinden geçerken ulaşılır. (4) Okyanuslar arası yükseklik farkı: Pasifik Okyanusu, Atlantik Okyanusu'ndan yaklaşık 20-30 cm daha yüksektir. Bu fark, okyanusların genişlikleri, suyun sıcaklığı ve tuzluluğu gibi birçok faktörden kaynaklanır. Pasifik Okyanusu'nda su daha sıcak ve daha az tuzlu olduğunda, suyun hacmi biraz artmaktadır bu da Pasifik'in seviyesinin Atlantik'ten biraz daha yüksek olmasına yol açar. Ancak, bu fark genel olarak küçük olsa da, Panama Kanalı gibi geçiş noktalarında önemli mühendislik çözümlemeleri gerektirir. Panama Kanalı'ndaki kilit (lock) sistemleri, deniz seviyesi farklarını dengeleyerek gemilerin güvenli bir şekilde geçmesini sağlar. B. Fiziksel Özellikler: (1) Genişlik ve Derinlik: En geniş kısımları 300 metreye kadar ulaşabilirken, derinliği ise yaklaşık 12 metre civarındadır. Ancak bazı kısımlarında bu ölçülerin daha dar ve sığ olabileceği unutulmamalıdıfr. Kanala uygun inşa edilmiş gemilere PANAMAX denir. Panamax gemileri, Panama Kanalı'nın kiriş genişliği kısıtlamalarını optimize etmek için titizlikle ölçülen ve hesaplanan belirgin boyutlarıyla ünlüdür. Bu gemilerin maksimum ölçümleri 106 fit (32 metre) genişliğinde ve 965 fit (294 m) uzunluğundadır. Panama kanalında son yıllarda yapılan genişletme çalışmaları ile gemi genişliği 54 m ye çıkarılmıştır. Non-Panamax gemiler de artık kanaldan istifade edebilmektedir. Fakat bunun sonucunda ortaya çıkan su harcaması, Gatun gölünün su kapasitesini aşmaktadır. Bu tasarım kısıtlaması, kanalda sorunsuz bir şekilde gezinmelerini sağlayarak onları küresel deniz ticaretinde kritik bir dişli haline getirir. (2) Kapatma Sistemi (Kilitleme Sistemi): Kanalda, deniz seviyesinin farklı seviyelerine ulaşmak için yukarıda da bahsedildiği gibi kilitleme (lock) sistemleri kullanılır. Gemiler, bu kilitler sayesinde, Gatun Gölü'nün yüksekliğine kadar çıkarlar ve sonra Pasifik Okyanusu'na ya da Atlas Okyanusu'na geçerler. Kilitler, deniz seviyesindeki farklı yükseklik farklarını aşmak için önemli bir mühendislik çözümüdür. (3) Gatun Gölü: Kanalın büyük bir kısmı, Gatun Gölü üzerinden geçer. Bu yapay göl, kanalın inşası sırasında oluşturulmuş olup, gemilerin geçişi sırasında kullanılan suyu sağlar. Göl, kanalın en yüksek noktası olarak bilinir. (Deniz seviyesinden Yaklaşık 26 metre yüksek) (4) İklim ve Yağış: Kanalın çevresi tropikal iklime sahip olup, yüksek yağış alır. Yıllık yağış miktarı, bölgedeki zengin flora ve faunanın gelişmesine olanak tanır. Yağışlar özellikle Mayıs ile Ekim ayları arasında yoğunlaşır. Panama Kanalı, dünya ticaretinde kritik bir rol oynamaya devam etmektedir. Bu nedenle hem coğrafi hem de fiziksel özellikleri itibarıyla büyük bir stratejik öneme sahiptir. 2. PANAMA’NIN KONUMU VE KANALIN TARİHİ Panama, her şeyden önce Kuzey ve Güney Amerika’yı birbirine bağlayan stratejik bir kara parçasıdır. Doğal coğrafi konumu nedeniyle yüzyıllardır deniz ticareti için kritik bir geçiş noktası olmuştur. 16. yüzyılda İspanyollar tarafından keşfedilen Panama, o dönemden itibaren ticaret yollarının önemli bir parçası haline gelmiş ve bu konumunu sürdürmektedir. 3. PANAMA KANALI FİKRİ VE İNŞASI Panama Kanalı’nın inşası, insanlığın en büyük mühendislik başarılarından biri olarak kabul edilir. 19. yüzyılda Fransızlar tarafından başlatılan kanal projesi, çeşitli teknik ve finansal zorluklar nedeniyle başarısız olmuştur. Daha sonra, 1903 yılında Panama’nın Kolombiya’dan bağımsızlığını almasını destekleyen ABD, 1904’te kanalın inşasına başlamış ve 1914’te tamamlamıştır. ABD, kanalın yönetimini uzun yıllar elinde tutmuş ve bölgedeki etkisini korumuştur. Ancak 1977’de imzalanan Torrijos-Carter Antlaşmaları ile Panama Kanalı’nın kontrolü, aşamalı olarak Panama’ya devredilmiş ve 1999’da tamamen Panamalı yetkililere geçmiştir. Panama Kanalı, Atlantik Okyanusu ile Pasifik Okyanusu arasında bir geçiş sağlar, ancak bu iki okyanus arasında bir deniz seviyesi farkı bulunmaktadır. Bu deniz seviyesi farkı, kanalın inşa edilmesinin başlıca mühendislik zorluklarından biriydi. Kanalın her iki tarafındaki okyanusların su seviyeleri farklı olduğundan, kanal boyunca gemilerin bu farkı aşabilmesi için lock (kilit) sistemleri kullanılır. Bu kilitler, gemilerin bir okyanus seviyesinden diğerine güvenli bir şekilde geçiş yapabilmesi için suyu belli bir seviyede tutarak gemilere yardımcı olur. 4. PANAMA KANALI’NIN TİCARİ VE ASKERİ ÖNEMİ Panama Kanalı, küresel deniz ticareti için kritik bir nokta oluşturur. Dünya ticaretinin yaklaşık %5’i bu kanal üzerinden geçmektedir. ABD için de kanal, Atlantik ve Pasifik okyanusları arasındaki en hızlı ve en güvenli geçiş noktasıdır. Çin, Avrupa ve ABD arasındaki ticaret akışının önemli bir kısmı buradan sağlanmaktadır. Hem doğuya hem de batıya yönelen gemiler için önemli bir rota sağlamakta olup kanal aracılığı ile yıllık büyük bir ticaret hacmi gerçekleştirilir. ● Her 2 yönde geçen gemi sayısı: Panama Kanalı, günde ortalama 40-50 gemiye ev sahipliği yapmaktadır. Bu gemiler, kanal boyunca hem okyanuslardan hem de denizlerden farklı noktalara doğru hareket eder. Yıllık bazda, yaklaşık 12.000-14.000 geminin kanal üzerinden geçtiği tahmin edilmektedir. ● Panama'nın yıllık kazancı: Panama, kanal üzerinden yılda yaklaşık 3,5 milyar Amerikan doları gelir elde etmektedir. Bu gelir, geçiş ücretleri, kanalın kullanımından elde edilen gelirlerin yanı sıra ilgili hizmetlerden (örneğin, gemi yönlendirme, kılavuzluk ve lojistik hizmetleri) de kaynaklanmaktadır. ● ABD'nin Panama'ya ödediği ücretler: ABD, Panama Kanalı'nı kullandığı için kanalı tamamen Panama Hükümetine devrettiği 1999 yılından bu yana Panama'ya geçiş ücreti ödemektedir. ABD'nin Panama'ya yaptığı yıllık ödeme miktarı yaklaşık 50 milyon dolar civarındadır. Bu ödeme, kanalın bakım ve yönetimi için yapılan anlaşmalar çerçevesinde gerçekleşmektedir. Bu rakamlar ve bilgiler, özellikle deniz taşımacılığı ve uluslararası ticaret açısından Panama Kanalı'nın ne denli stratejik bir öneme sahip olduğunu da göstermektedir. A. Ticari Önemi (1) Küresel Tedarik Zinciri: Panama Kanalı, özellikle Asya ve ABD arasındaki deniz taşımacılığında önemli bir role sahiptir. Kanalın etkin bir şekilde işletilmesi, küresel lojistik sistemlerinin verimliliğini doğrudan etkiler. (2) Alternatifsiz Olması: Süveyş Kanalı gibi diğer stratejik su yollarına kıyasla, Panama Kanalı'nın sunduğu kısalık ve hız avantajı benzersizdir. (3) Çin’in Yatırımları: Son yıllarda Çin, Panama’da büyük altyapı projelerine yatırım yaparak kanal üzerindeki etkisini artırmaya çalışmaktadır. Özellikle Çinli şirketlerin liman ve lojistik sektöründeki varlığı ABD’yi rahatsız etmektedir. B. Askeri Önemi ABD'nin Küresel Gücü: Kanal, ABD’nin Pasifik ve Atlantik filoları arasında hızlı askeri sevkiyat yapabilmesi açısından büyük bir avantaj sağlar. C. Jeopolitik Rekabet: Çin’in Küresel Denizcilik İpek Yolu Projesi kapsamında bölgedeki etkisini artırması, ABD için stratejik bir tehdit olarak algılanmaktadır. Çin’in liman işletmeleri ve altyapı projeleri aracılığıyla Panama üzerindeki kontrolünü artırması, Washington’un dikkatini çekmektedir. 5. ABD’NİN YAPABİLECEKLERİ VE SONUÇLARI ABD’nin Alternatif Stratejileri ABD, Panama üzerindeki Çin etkisini kırmak ve bölgedeki kontrolünü artırmak için farklı stratejiler izleyebilir: a. Diplomatik ve Ekonomik Baskı ABD, Panama hükümetine siyasi ve ekonomik baskı yaparak Çin yatırımlarını sınırlamasını talep edebilir. (ki şu anda etmektedir) Amerikan şirketleri, Panama’daki altyapı ve liman projelerine daha fazla yatırım yaparak Çinli şirketlerle rekabet edebilir. ABD, ticaret anlaşmaları ve ekonomik teşvikler yoluyla Panama’yı kendi tarafına çekebilir. Olası Sonuçlar: ✔ Panama ekonomisi Amerikan sermayesinden fayda sağlayabilir. ✖ Panama’nın Çin ile olan ticari ilişkilerinde gerilim yaratabilir. b. Askeri ve Güvenlik İş birliği ABD, Panama ile askeri iş birliğini artırarak bölgedeki güvenlik alanında daha etkin bir rol oynayabilir. Kanal güvenliği gerekçesiyle Amerikan askeri varlığı yeniden artırılabilir. Olası Sonuçlar: ✔ Çin’in bölgedeki askeri nüfuzunu sınırlayabilir. ✖ Çin ve ABD arasında diplomatik gerilimleri artırabilir. c. Yeni Alternatif Güzergahlar Geliştirme ABD, Meksika veya Nikaragua üzerinden alternatif kanal veya demiryolu projelerini destekleyerek Panama’ya olan bağımlılığını azaltabilir. Kolombiya ve diğer Latin Amerika ülkeleriyle yeni lojistik koridorları geliştirilebilir. Olası Sonuçlar: ✔ Panama üzerindeki ABD-Çin rekabetini azaltabilir. ✖ Bu tür projeler uzun vadeli ve yüksek maliyetlidir. 6. NETİCE ABD için Panama Kanalı’nın kontrolü, yalnızca ticari değil, aynı zamanda stratejik bir meseledir. Çin’in bölgedeki etkisini artırması, Washington’un Latin Amerika’daki nüfuzuna yönelik bir meydan okuma olarak görülmektedir. Trump yönetimi, bu durumu kendi dış politika öncelikleri çerçevesinde değerlendirmiş ve Çin’e karşı daha agresif bir tutum benimsemiştir. ABD’nin izleyeceği strateji hem bölgesel dengeleri hem de küresel ticareti etkileyecektir. Eğer ABD diplomatik yollarla Panama’yı kendi tarafına çekmeyi başarırsa, bölgedeki Çin etkisi sınırlanabilir. Ancak doğrudan ekonomik veya askeri baskı yöntemleri, Çin ile olan küresel rekabeti daha da keskinleştirebilir. ABD ve Çin’in Panama üzerindeki rekabeti, Latin Amerika’nın jeopolitik geleceğini de belirleyecek önemli unsurlardan biri olmaya devam edecektir. 1.
- J.F.KENNEDY DOSYASI YENİDEN Mİ AÇILIYOR?
Mehmet ASAL, E. Dz. Kur. Kd. Albay Washington E. Deniz Ataşesi ve Dz.K.K. E.Genel Sekreteri ABD Başkanı Donald Trump, önceki Başkanlardan John F. Kennedy (JFK) suikastına ilişkin gizli dosyaların kamuoyuna açıklanmasını öngören başkanlık kararnamesine imza attı. Hatırlayanlarımız ya da sonradan okumuş olanlarımız olabilir. John F. Kennedy (JFK) suikastı, 22 Kasım 1963 tarihinde ABD'nin Teksas eyaletine bağlı Dallas şehrinde, dönemin ABD Başkanı John F. Kennedy'nin uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülmesi olayıdır. Suikast, ABD tarihinin en dramatik ve tartışmalı olaylarından biri olarak kabul edilir. John F. Kennedy, Türk halkı tarafından genellikle olumlu bir figür olarak hatırlanır ve sevilirdi. Bunun birkaç nedeni vardır: 1. Bağlantılar ve Mesajlar: Kennedy, Türkiye'yi NATO üyeliği bağlamında önemli bir müttefik olarak görüyordu ve ABD'nin Türkiye'ye olan stratejik desteğini güçlü bir şekilde vurguluyordu. Soğuk Savaş döneminde Türkiye'nin güvenliği için verilen destek, Türk halkı tarafından olumlu karşılandı. 2. İnsan Hakları ve İlerlemeci Yaklaşım: Kennedy'nin ilerici politikaları, özgürlük ve demokrasi söylemleri, özellikle gençler ve aydın kesimler arasında sempatiyle karşılanıyordu. Türkiye'deki modernleşme yanlıları, Kennedy'nin vizyonunu hayranlıkla izliyordu. 3. 1962 Küba Füze Krizi: Kennedy'nin, Küba Füze Krizi sırasında Türkiye'ye yerleştirilen Jüpiter füzelerini bir pazarlık unsuru olarak kullanması, dönemin siyasetinde karmaşık bir konu olsa da, Türk halkı için ABD'nin Türkiye'yi Sovyet tehdidine karşı koruma çabası anlamında görülüyordu. 4.Karizmatik Lider İmajı: Kennedy'nin genç, karizmatik ve idealist imajı dünya genelinde olduğu gibi Türkiye'de de etkileyiciydi. Özellikle Türk medyasında sık sık yer bulmuş ve halk arasında sempatik bir figür olarak algılanmıştı. Ancak, bu olumlu algıya rağmen ABD'nin Soğuk Savaş politikalarının bazı dönemlerde Türkiye üzerinde baskı oluşturduğu da bir gerçekti. Bu nedenle, Kennedy dönemine duyulan sempatiye rağmen zaman zaman eleştirel bakış açıları da mevcuttu. Kennedy'nin öldürülmesi ise Türkiye'de büyük bir üzüntüyle karşılanmış, birçok insan tarafından dünya için önemli bir kayıp olarak değerlendirilmiştir. Olayın Gelişimi 1. Kennedy'nin Dallas Ziyareti: JFK, siyasi destek toplamak amacıyla eşi Jacqueline Kennedy ile Dallas’a bir ziyaret düzenledi. Ziyaret sırasında üstü açık 1961 model Lincoln Continental marka bir araba ile şehirde halkı selamladı. 2. Suikast Anı (12:30 CST): Başkanın aracı, Dealey Plaza adlı alana geldiğinde, bir silah sesi duyuldu. Kısa bir süre sonra iki el daha ateş edildi. İlk kurşun Kennedy'yi boynundan, son kurşun ise başından vurdu. Bu kurşun Başkan’ın ölümüne neden oldu. Aynı saldırıda, arabada bulunan Teksas Valisi John Connally de ağır yaralandı ancak hayatta kaldı. Başkan Kennedy, Parkland Memorial Hastanesi’ne kaldırıldı ancak saat 13:00'te öldüğü açıklandı. 3. Suikastçının Yakalanması: Lee Harvey Oswald adında bir şahıs, suikasttan yaklaşık 70 dakika sonra Dallas’ta bir polis memurunu öldürmek suçuyla yakalandı. Daha sonra, suikastın baş şüphelisi olarak tutuklandı. Suikastın, Oswald’ın çalıştığı Teksas Kitap Deposu Binası’nın altıncı katından yapıldığı öne sürüldü. Burada bir tüfek ve mermi kovanları bulundu. 4. Oswald’ın Öldürülmesi: Lee Harvey Oswald, tutuklanmasından iki gün sonra, Dallas polis merkezinden nakledilirken Jack Ruby adlı bir gece kulübü sahibi tarafından vurularak öldürüldü. Bu olay, suikastla ilgili şüpheleri daha da artırdı. Olayın Araştırılması 1. Warren Komisyonu (1964): ABD Başkanı Lyndon B. Johnson, suikastı araştırmak için bir komisyon kurdu. Warren Komisyonu, suikastın Lee Harvey Oswald tarafından tek başına gerçekleştirildiği sonucuna vardı. Buna göre: Oswald, suikastı herhangi bir organizasyonun parçası olmadan gerçekleştirmişti. Suikastta kullanılan tüfeği kendisi satın almış ve eylemi önceden planlamıştı. 2. House Select Coe on Assassinammittetions (1979): 1970'lerde ortaya çıkan bazı yeni delillerin ardından, ABD Temsilciler Meclisi tarafından bir başka araştırma başlatıldı. Bu komite: JFK'nin "büyük ihtimalle bir komplonun parçası olarak" öldürüldüğünü öne sürdü. Ancak komploda kimlerin yer aldığına dair kesin bir sonuca varılamadı. Zamanında Nasıl Sonuçlandı? Halkın Tepkisi: JFK'nin ölümü, ABD halkı üzerinde büyük bir şok ve üzüntü yarattı. Dönemin siyasi atmosferi ve Soğuk Savaş'ın etkisi nedeniyle suikastın ardından ortaya çıkan komplo teorileri, halkın bir kesiminin Warren Komisyonu'nun bulgularını kabul etmemesine yol açtı. Komplo Teorileri: Olayın ardından, suikastın arkasında farklı grupların (CIA, FBI, SSCB, Küba, mafya, askeri-sanayi kompleksi) olabileceği yönünde sayısız komplo teorisi ortaya atıldı. Hükümet Güvensizliği: JFK suikastı, ABD halkının hükümetine ve kurumlarına duyduğu güvenin azalmasına neden oldu. Uzun Vadeli Etkileri: suikast, ABD tarihinde bir dönüm noktasıdır. Kennedy'nin ölümüyle birlikte "Camelot" olarak adlandırılan reformcu dönemin sona erdiği düşünülür. Suikastın ardından ABD’de başkanların güvenliği için önlemler artırıldı. Gizli Servis’in koruma prosedürleri yeniden düzenlendi. JFK suikastı, modern ABD tarihinde en çok tartışılan ve araştırılan olaylardan biri olmaya devam etmektedir. Gizli belgelerin bir kısmı açıklansa da olayın tam anlamıyla çözülüp çözülmediği hala tartışmalıdır. Suikast, yalnızca bir liderin ölümü değil, aynı zamanda bir ulusun siyasi ve toplumsal yapısındaki güven duygusunun derinden sarsıldığı bir olaydır. GİZLİLİK KARARININ KALDIRILMASI NE ANLAMA GELİR? Geçtiğimiz günlerde ABD’nin Cumhuriyetçi ve İkinci defa göreve seçilen Başkan Trump, bu dava üzerindeki gizlilik kararını kaldıran bir kararnameye imza attı. Peki bundan sonra neler beklenebilir? JFK suikastının arkasındaki gerçeklerin ortaya çıkması durumunda olası etkileri bir akış ve mantık silsilesiyle şu şekilde inceleyebiliriz: 1. Suikastın Arkasında Kimin Olduğu Ortaya Çıkar Senaryo A: Lee Harvey Oswald’ın Tek Başına Hareket Ettiği Kanıtlanır Sonuç: Resmi anlatı güçlenir, ancak mevcut komplo teorilerinin çoğu geçersiz hale gelir. Etkisi: Halkın bir kısmı bu açıklamayı tatmin edici bulmaz ve "örtbas" iddiaları devam edebilir. Senaryo B: Bir İç Komplo Ortaya Çıkar (Hükümet, CIA, FBI, vb.) Sonuç: ABD’nin kendi iç mekanizmalarına ve kurumlarına olan güven ciddi şekilde sarsılır. Etkisi: Tarihin en büyük siyasi skandallarından biri haline gelir, kamuoyu öfkesi artar, reform talepleri yükselir. Olası Krizler: ABD hükümetine yönelik ulusal ve uluslararası güven kaybı oluşur. Suikasta karışan kişi veya kurumlarla ilgili adalet çağrıları artar. Senaryo C: Bir Yabancı Gücün Dahiliyeti (SSCB, Küba, Mafia vb.) Sonuç: Soğuk Savaş dönemindeki diplomatik ve askeri gerilimler yeniden değerlendirilir. Etkisi: ABD'nin geçmiş dış politikasında ciddi bir kriz yaşandığı kabul edilir. Tarihsel olarak SSCB veya Fidel Castro yönetimindeki Küba suçlanırsa, iki ülke arasındaki gerilimler yeniden gündeme gelir. Olası Krizler: Soğuk Savaş'ın mirası yeniden tartışılır. Küresel düzeyde ABD'nin güç ve güvenilirliği sorgulanır. Senaryo D: Bir Özel Grup ya da İdeolojik Hareket (Örneğin Mafya ya da Finansal Elitler) Sonuç: Suikastın nedenleri bireysel ya da örgütsel çıkarlarla açıklanır. Etkisi: ABD içindeki güç odaklarının halktan ne kadar bağımsız hareket ettiği gündeme gelir. Olası Krizler: ABD'nin siyasi sistemi ve adalet mekanizmalarının zayıflığına dair eleştiriler artar. 2. Kamuoyunun Tepkisi Güven Kaybı: Halk, eğer suikastın örtbas edildiğini öğrenirse, hükümete, adalet sistemine ve istihbarat kurumlarına olan güven hızla azalır. Protestolar ve Reform Talepleri: Halk ve aktivist gruplar, daha şeffaf bir yönetim ve hesap verebilirlik için protestolar düzenleyebilir. Tarihi Perspektifin Yeniden Yazılması: JFK'nin ölümü, ABD tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biridir. Yeni bilgiler, tarih kitaplarının ve siyasi analizlerin baştan yazılmasına neden olabilir. 3. Siyasi ve Hukuki Sonuçlar Hükümet İstikrarı: Eğer mevcut ya da geçmiş ABD yönetimleri suikastla bağlantılı bulunursa, bu bir anayasal kriz yaratabilir. Uluslararası İlişkiler: Eğer yabancı bir ülkenin dahli kanıtlanırsa, geçmişteki ABD dış politikası sorgulanır. Bu durum, mevcut diplomatik ilişkileri de etkileyebilir. Yasal Süreçler: Eğer suikastla bağlantılı yaşayan kişiler ya da gruplar varsa, bunlara karşı dava açılabilir. Bu süreç uzun yıllar sürebilir ve kamuoyunda büyük yankı uyandırabilir. 4. Toplumsal ve Psikolojik Etkiler Komplo Teorilerinin Artışı: Gizlilik kalksa bile bazı belgelerin eksik olması ya da olayın tamamen aydınlanamaması, komplo teorilerinin devam etmesine neden olabilir. Kültürel Şok: Halkın sevilen bir liderin ölümüyle ilgili öğrenilen gerçekler, ulusal kimlik ve gurur üzerinde derin bir etki bırakabilir. 5. Uzun Vadeli Etkiler Demokratik Reformlar: Hükümete karşı duyulan güvensizlik, daha şeffaf bir yönetim sistemi talebini artırabilir. ABD’nin İmajı: İçerde ve dışarda, "demokrasi" ve "adalet" ilkeleriyle övünen ABD'nin bu imajı ciddi şekilde zarar görebilir. Akademik ve Medya Çalışmaları: JFK suikastı, modern tarihin en çok incelenen olayıdır. Yeni belgeler, medya ve akademik dünyada büyük bir çalışma dalgasına yol açar. Sonuç: Suikastın arkasındaki gerçek ne olursa olsun, ortaya çıkacak bilgiler ABD iç ve dış siyasetinde bir dönüm noktası yaratabilir. Güven kaybı, toplumsal tepkiler, tarihsel revizyonlar ve uluslararası ilişkiler üzerindeki etkiler, bu gerçeğin doğasına ve kapsamına bağlı olarak şekillenir. Örtbas edilen bir gerçek ortaya çıkarsa, bu yalnızca JFK suikastını değil, ABD siyasi tarihinin temel taşlarını sorgulatabilir. John F. Kennedy (JFK) suikastıyla ilgili gizlilik kararının kaldırılması, olaya ilişkin daha önce kamuoyuna açıklanmamış belgelerin, raporların ve kanıtların erişilebilir hale gelmesi anlamına gelir. Bu tür belgelerin gizliliği, genellikle ulusal güvenlik, istihbarat yöntemlerinin korunması veya ilgili kişilerin güvenliği gibi gerekçelerle korunuyordu. Gizlilik kararının kaldırılması durumunda bazıları tekrar gibi olmakla beraber şu gibi sonuçlarla karşılaşılabilir: 1. Yeni bilgiler Ortaya Çıkabilir Suikastın ardındaki olası motivasyonlar, organizatörler ve ilgili kişiler hakkında daha net bilgiler elde edilebilir. Lee Harvey Oswald’ın suikasttaki rolü ve onun tek başına mı yoksa bir komplo çerçevesinde mi hareket ettiği daha iyi anlaşılabilir. ABD istihbarat kurumlarının (örneğin FBI ve CIA) olay öncesi ve sonrası süreçteki rolleri veya eksiklikleri hakkında daha fazla bilgi edinilebilir. 2. Komplo Teorileri Yeniden Gündeme Gelebilir Açıklanan belgeler, suikastla ilgili uzun süredir devam eden komplo teorilerini doğrulayabilir veya çürütebilir. ABD hükümetinin olayla ilgili ihmalleri ya da örtbas ettiği iddialar varsa, bunlar kamuoyu tarafından yeniden sorgulanabilir. 3. Tarihi ve Siyasi Etkiler oluşur Belgeler, 1960'ların siyasi atmosferi, Soğuk Savaş dönemi dinamikleri ve ABD'nin uluslararası ilişkilerindeki kritik noktalar hakkında daha fazla bilgi sağlayabilir. Eğer suikastın arkasında başka devletlerin ya da grupların olduğu ima edilirse, bu durum uluslararası düzeyde siyasi tartışmalara yol açabilir. 4. Kamu Güveni Etkilenir Belgelerde hükümet kurumlarının veya yetkililerin olayla ilgili hataları ya da kasıtlı ihmalleri ortaya çıkarsa, bu durum kamuoyunun devlete olan güvenini olumsuz etkileyebilir. 5. Suikast Araştırmalarına Yeni Bakış gelir Tarihçiler, gazeteciler ve araştırmacılar için suikastla ilgili çalışmaları derinleştirme fırsatı doğar. Daha önce erişilemeyen bilgiler, olayı tarihsel bir bağlama oturtmak için yeni bir perspektif sunabilir. 6. Beklentiler ve Gerçekler Bazı belgeler açıklansa bile, olayın tüm yönleriyle aydınlanması mümkün olmayabilir. Önemli kısımlar hala karartılmış ya da eksik bırakılmış olabilir. Açıklanan belgeler, olayla ilgili yeni sorular doğurabilir ve tartışmaları tamamen sona erdirmeyebilir. Gizlilik kararının kaldırılması hem tarihsel hem de siyasi anlamda büyük bir dönüm noktasıdır. Ancak açıklanacak bilgilerin kapsamı, bu sürecin ne kadar dönüştürücü olacağını belirleyecektir.
- Halkımızın %61’inin Eğitim Seviyesi Düşük
BU BİLGİYİ AVRUPA İSTATİSTİK KURUMU DA DOĞRULADI.. Yaklaşık 4 yıl önce, Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) verilerine dayanarak, “2020 yılı itibarıyla Türkiye’nin genel eğitim seviyesi” konulu bir yazı yazmıştım. O dönemde, toplam nüfusun %37’sinin lise ve üzeri eğitim almış olduğunu, %63’ünün ise ya ortaokul düzeyinde ya da okuma yazma bilmeyen bir kesimden oluştuğunu gözlemlemiştim. Bu durumu değerlendirirken, “Bizi kim yönetiyor?” sorusuna da şu şekilde cevap vermiştim: “%63’lük eğitimsiz, hatta cahil denebilecek seviyedeki halkın belirlediği iktidarların, kalan %37’nin vereceği oyla değişmeyeceğini söylemek çok zor değil.” Bu yazımda, mevcut eğitim sistemini, “Kalitesiz, çoğulcu sözde demokratik sistem” olarak tanımlamıştım. Bazı köşe yazarları da bu çalışmamı referans alarak, halkın eğitim seviyesinin yükselmediği sürece katılımcı demokrasiden umutlu olunamayacağına dikkat çekmişlerdi. Aradan geçen 4 yılın ardından, 2025 yılında olası erken seçimlerinin gündeme gelmesiyle, bu konuyu tekrar incelemeyi uygun buldum. Acaba o dönemde fazla karamsar bir tablo mu çizmiştim? Eğitimde bir ilerleme kaydedildi mi? Yoksa durum daha da mı kötüleşti? Türkiye’nin nüfusu arttı ve eğitim sistemi de devam etti. Ancak sistemin içerik ve kalite bakımından ne kadar değişim gösterdiğini görmek için TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerini inceledim. 4 yıl önce kullandığım kriterlerle yeniden araştırma yaptım. Ne yazık ki, veriler yine iç açıcı değildi. 2021 yılına ait eğitim verilerini aşağıda bulabilirsiniz: • Okuma yazma bilmeyen: 1.917.705 • Okuma yazma bilip okul bitirmeyen: 7.641.467 • İlkokul mezunu: 17.187.494 • Ortaokul veya dengi meslek okulu mezunu: 13.943.095 • İlköğretim mezunu (8 yıllık): 5.133.591 • Lise veya dengi meslek okulu mezunu: 17.132.775 • Yüksekokul veya fakülte mezunu: 11.779.263 • Yüksek lisans ve üzeri: 1.667.176 • Bilinmeyen: 1.041.899 Toplam Nüfus: 77.444.465 Lise ve Üstü Eğitimli Nüfus: %39 (30.578.614) Eğitimsiz veya Cahillik Düzeyinde Nüfus: %61 (46.865.851) Verilere göre, Türkiye’de nüfusun %61’i hâlâ eğitim açısından yetersiz bir durumda. Bu durum, ülkemizi yönetecek iktidarların seçiminde büyük bir etkiye sahip. 4 yıl öncesindeki tablo çok farklı değil. Eğitimde önemli bir ilerleme kaydedilmediği sürece, toplumun çoğunluğunun eğitim seviyesinin düşük olması, katılımcı demokrasiyi ve sistemin sağlıklı işlemesini engelleyecektir. Eğitim sistemi, sadece okul binalarının inşasıyla iyileştirilemez. Sistemi geliştirmek için okul çevrelerinin spor ve sanat alanlarıyla donatılması, öğretmenlerin yeterliliklerinin artırılması ve daha etkili eğitim yöntemlerinin benimsenmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, mevcut durumdan çok daha kötüye gitmesi muhtemeldir. Avrupa’daki Durum: Eurostat’ın 17 Ağustos 2024’te yayımladığı rapora göre, https://tr.euronews.com/next/2024/08/17/turkiye-dusuk-egitimli-nufus-oraninda-avrupada-ilk-sirada Türkiye, düşük eğitimli nüfus oranında Avrupa’nın en yüksek seviyesine sahip ülke oldu. Verilere göre Türkiye’de düşük eğitimli nüfus oranı %61,8’e kadar çıkmış durumda. Bu oran, Avrupa Birliği ülkeleriyle kıyaslandığında çok daha yüksek. Eğitim seviyesi üç kategoriye ayrılıyor: "Düşük Seviye" (okul öncesi, ilköğretim ve alt ortaöğretim), "Orta Seviye" (lise ve lise sonrası eğitim) ve "Yüksek Seviye" (yükseköğretim). Eğitimdeki Gerileme ve Gelecek Perspektifi: Sanayi devrimlerinin çok gerisinde kalmış, yapay zeka (AI) gibi teknolojik gelişmeleri kaçıran ve üretim ile bilimde hala kopyacılığı esas alan bir toplumda, eğitim sisteminin sadece ezber ve sınav odaklı olmasının getirdiği sonuçlar, bu kadarla sınırlı kalmaktadır. Gençlerin sanatsal ve fikri yeteneklerinin geliştirilmesi yerine sadece sınav başarısı ölçülen bir sistem, uzun vadede ülkenin geleceğini ciddi şekilde tehdit etmektedir. Sonuç olarak , Türkiye’nin eğitim seviyesi ve eğitim sisteminin kalitesi üzerinde ciddi bir reforma ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sistemde köklü değişiklikler yapılmadan, ne eğitimde ne de toplumda gerçek bir ilerleme sağlanabilir. MEHMET ASAL, K12 Okulları Yönetim ve İşletme Danışmanı
- ABD NİN TRUMP’IN 2NCİ BAŞKANLIK DÖNEMİNDE MUHTEMEL DIŞ POLİTİKA YAKLAŞIM VE TERCİHLERİNİN İNCELENMESİ:
YAZAN: Mehmet ASAL, Washington E. Deniz Ataşesi SURİYE POLİTİKASI: Donald Trump'ın ABD başkanı olduğu dönemde (2017-2021), Suriye politikası, Türkiye ve PYD (Demokratik Birlik Partisi) arasındaki ilişkilerle sıkça gündeme gelmiştir. Trump’ın bu yaklaşımı şu ana başlıklar altında özetlenebilir: 1. Suriye'deki Yeni Devlet Oluşumu ve ABD'nin Rolü Trump yönetimi, Suriye’de IŞİD’e karşı mücadeleye öncelik verdi. Bu bağlamda, PYD ve onun askeri kanadı olan YPG’ye (Halk Koruma Birlikleri) destek sağladı. YPG, ABD tarafından IŞİD’e karşı "en etkili kara gücü" olarak görülüyordu. Ancak, ABD’nin YPG’ye verdiği destek, Türkiye ile ciddi gerilimlere yol açtı. Türkiye, YPG’yi PKK’nın bir uzantısı olarak görmekte ve bir tehdit olarak değerlendirmektedir. Trump döneminde Suriye’nin kuzeyinde bir "özerk bölge" ya da "Kürt devleti" gibi bir yapı oluşması, dolaylı olarak ABD’nin askeri ve mali desteğiyle mümkün hale geldi. Ancak Trump, bölgedeki ABD askeri varlığını sürekli olarak azaltmayı savundu ve Amerikan askerlerinin “sonu gelmeyen savaşlardan” çekilmesi gerektiğini defalarca dile getirdi. 2. Türkiye ile PYD/YPG Gerilimi Trump, Türkiye ile ABD arasında Suriye meselesi nedeniyle yaşanan gerginliklerde bir denge politikası izlemeye çalıştı. Bir yandan Türkiye’nin güvenlik kaygılarını kabul ederken, diğer yandan YPG’ye verilen desteği kesmedi. Bu durum, özellikle 2019 yılında Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik Barış Pınarı Harekâtı sırasında belirgin hale geldi. Trump, Türkiye’nin operasyonuna kısmen yeşil ışık yakan bir politika izledi ve ABD askerlerini bölgeden çekerek Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ilerlemesine olanak tanıdı. Ancak sonrasında Türkiye’ye ekonomik yaptırımlarla tehdit ederek operasyonu sınırlandırmaya çalıştı. Bu dönemde yaptığı açıklamalardan bazıları şunlardı: Türkiye’yi ekonomik olarak mahvetmekle tehdit etti (eğer "kırmızı çizgiler aşılırsa"). Aynı zamanda Türkiye'nin NATO üyesi olduğunu ve bölgedeki bir müttefik olarak önemli bir rol oynadığını vurguladı. 3. Trump’ın Genel Yaklaşımı Trump’ın Suriye politikası, belirsizlik ve iniş çıkışlarla doluydu. Temel önceliği, ABD’nin dış müdahalelerini sınırlandırmak ve maliyetleri azaltmaktı. Şu adımları öne çıkarıyordu: Amerikan askerlerinin çekilmesi: Trump, Suriye’den çekilmek istediğini defalarca açıkladı ve "Suriye bizim savaşımız değil" dedi. Ekonomik baskı: Türkiye üzerinde zaman zaman yaptırımları gündeme getirdi, ancak bu yaptırımları uygulama konusunda ciddi bir adım atmadı. İç kamuoyu odaklı söylem: Trump, Suriye politikalarını genellikle iç politikada puan toplamak için kullandı ve bu kararları “Amerikan askerlerini eve getirmek” olarak sundu. 4. Trump’ın Yapabilecekleri Trump, pragmatik bir lider olarak öne çıktığı için gelecekte PYD, Türkiye ve Suriye bağlamında şunları yapabileceği öngörülebilir: a. Türkiye ile YPG arasında arabuluculuk: Türkiye'nin hassasiyetlerini kısmen kabul ederek, Suriye’nin kuzeyinde bir tampon bölge oluşturma çabalarını destekleyebilir. b. PYD/YPG’ye desteği azaltma: Türkiye ile ilişkilerin bozulmasını önlemek adına, PYD’ye verilen desteği azaltmayı seçebilir. c. Suriye’den tamamen çekilme: Eğer ABD’nin çıkarlarına hizmet etmediğini düşünürse, Suriye’deki Amerikan askeri varlığını tamamen sona erdirebilir. Sonuç olarak, Trump’ın yaklaşımı, jeopolitik dengelerden çok iç politikada nasıl algılandığıyla şekilleniyordu. Türkiye ve PYD gibi hassas konularda ise sürekli denge arayışında bir tutum sergiledi. SURİYE ENERJİ KAYNAKLARI VE SURİYENİN İHTİYACI Suriye’nin enerji altyapısında, özellikle iç savaş sonrası oluşan yeni harita, enerji kaynaklarının kullanılabilirliği açısından ciddi fırsatlar ve tehditler barındırmaktadır. Bu dinamikleri şu şekilde özetleyebiliriz: 1. Enerji Kaynaklarının Mevcut Durumu a. Nüfusun Enerji İhtiyacı: Suriye’nin enerji kaynaklarının büyük kısmı kuzeydoğuda, yani Fırat Nehri çevresinde yoğunlaşmıştır. Barajlar (özellikle Tabka Barajı gibi), petrol sahaları ve enerji altyapısı iç savaş boyunca tahrip olmuş, kontrol değişikliklerine uğramıştır. b. Barajlar ve Elektrik Üretimi: Tabka Barajı (Euphrates Barajı): Kuzeydoğuda bulunur ve elektrik üretimi açısından stratejik bir öneme sahiptir. Şu an PYD/YPG kontrolündeki bölgede yer alıyor. Tishrin Barajı: PYD/YPG'nin kontrolünde olup elektrik üretimi ve sulama için önemlidir. Güneydeki enerji tesisleri ve altyapı ise kısmen Şam rejimi ve İsrail sınırına yakın bölgelerde bulunmaktadır. C. Petrol ve Akaryakıt: Suriye'nin petrol sahalarının %80'i kuzeydoğuda, yani Kürtlerin (PYD/YPG) kontrolünde yer alıyor. Bu durum rejim güçlerinin enerjiye erişimini kısıtlıyor. 2. Fırsatlar a. Enerji Ticareti ve İş Birliği: Kürtlerin kontrolündeki bölgelerde enerji fazlası, Yeni Şam rejimiyle yapılan anlaşmalar veya ticaret üzerinden kullanılabilir. Bu hem Kürtler hem rejim için kazançlı bir iş birliği alanı yaratabilir. Yerel enerji üretimi ve dağıtımı artırılarak, Suriye'nin kuzey ve güney bölgelerindeki enerji açığı azaltılabilir. b. Yeniden İnşa Süreci: Uluslararası toplum ve finansal destek sağlayıcılar, Suriye’deki enerji altyapısının onarımı ve genişletilmesi için devreye girebilir. Bu, barajlar ve elektrik santrallerinin yeniden faaliyete geçirilmesini sağlayabilir. c. Yerel Yönetimler Arası Uzlaşı: Kürtler, enerji kaynaklarını müzakere aracı olarak kullanarak Şam rejimiyle daha güçlü bir siyasi pozisyon elde edebilir. Rejim ise enerjiye erişim karşılığında Kürtlerin özerklik taleplerine daha açık hale gelebilir. 3. Tehditler a. Enerji Kontrolü Üzerinde Çatışmalar: Enerji kaynakları üzerindeki kontrol hem iç çatışmalara hem de bölgesel aktörlerin müdahalesine yol açabilir. Örneğin, rejim güçleri kuzeydoğudaki petrol sahalarını yeniden ele geçirmek için askeri operasyonlara yönelebilir. b. Ekonomik ve Askeri Yaptırımlar: ABD ve Batı, PYD/YPG’nin kontrolündeki bölgeleri desteklerken, Şam rejimi üzerindeki yaptırımlar enerji ticaretini sınırlayabilir. Bu da enerji paylaşımını zorlaştırır. c. Türkiye’nin Etkisi: Türkiye, PYD/YPG’yi tehdit olarak görmeye devam ettiği sürece, enerji altyapısına yönelik askeri operasyonlar gerçekleştirebilir. Bu durum, enerji üretim ve dağıtım süreçlerini daha da karmaşık hale getirebilir. d. İsrail’in Rolü: Güneydeki enerji tesislerinin bir kısmının İsrail kontrolünde olması, Şam rejimi ve İsrail arasında tansiyonu artırabilir. 4. Değerlendirme a. Enerjiye Erişimde Denge Arayışı: Suriyeliler, enerji ihtiyaçlarını karşılamak için hem rejim hem de Kürt bölgeleri arasında denge bulmaya çalışacak. Bu süreç, yerel yönetimler ve dış aktörler arasındaki müzakerelere bağlı olacak. b. Bölgesel ve Uluslararası Aktörlerin Rolü: ABD’nin PYD/YPG’ye desteği, Türkiye’nin müdahaleleri ve Rusya’nın rejim yanlısı politikaları enerji paylaşımını belirleyen önemli unsurlar olacaktır. c. Uzun Vadeli Risk: Enerji altyapısının yıkılmış olması ve taraflar arasında süregelen çatışma, Suriye'nin enerji konusunda dışa bağımlı hale gelme riskini artırıyor. Özellikle İran gibi aktörlerden enerji desteği, rejim açısından zorunlu hale gelebilir. Sonuç olarak, Suriye’deki enerji krizinin çözümü, sadece iç aktörlerin değil, dış aktörlerin çıkar çatışmalarına da bağlıdır. Enerji kaynaklarının kontrolü, Suriye’nin yeniden inşası için bir fırsat yaratabileceği gibi, mevcut çatışmaları daha da derinleştirebilir. RUSYA – UKRAYNA SAVAŞI Donald Trump, geçmişteki dış politika tutumları ve müzakerelerde "pazarlık" odaklı yaklaşımıyla bilinir. Eğer Trump, Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirmek için bir anlaşma yapmak zorunda kalsaydı, muhtemelen tarafları tatmin edecek ancak ABD’nin çıkarlarını ön planda tutan bir strateji izlerdi. Bu bağlamda aşağıdaki gibi bir tavizler ve öneriler içeren anlaşma beklenebilir: 1. Toprak İadesi veya Donmuş Çatışma Çözümü a. Muhtemel Tavizler: Trump, Rusya'nın işgal ettiği toprakların bir kısmını elinde tutmasına göz yuman bir çözümü kabul edebilir. Örneğin, Kırım'ın Rusya'ya ait olarak tanınması karşılığında diğer bölgelerde Ukrayna'nın egemenliğinin yeniden tesis edilmesini önerebilir. b. Donmuş Çatışma Modeli: Bölgesel kontrolün değişmeden bırakılması ve diplomatik müzakerelerin ilerleyen yıllara yayılması üzerine bir çözüm sunulabilir. 2. NATO ve Askeri Genişleme Konuları Tump, NATO genişlemesi konusundaki eleştirileriyle biliniyor. Dolayısıyla, Ukrayna'nın NATO üyeliği konusunda Rusya'ya taviz verilmesini içeren bir anlaşma önerilebilir. Bu, Ukrayna’nın tarafsız bir statüye sahip olması veya NATO’ya katılma planlarının dondurulması şeklinde bir çözüm olabilir. 3. Yaptırımların Hafifletilmesi Rusya üzerindeki ekonomik yaptırımların kademeli olarak kaldırılmasını teklif ederek Putin'i masaya çekmeye çalışabilir. Özellikle enerji, bankacılık ve teknoloji sektörlerindeki yaptırımlar üzerinde pazarlık yapabilir. 4. Avrupa'nın Sorumluluk Alması Trump, Avrupa'nın savunma harcamalarına daha fazla katkı yapmasını sıkça savunmuştur. Bu nedenle, Avrupa ülkelerinin Ukrayna için daha fazla mali ve askeri sorumluluk üstlenmesini şart koşabilir. Böylece ABD'nin rolü azaltılmış olur. 5. İnsani Yardım ve Yeniden İnşa Savaştan zarar gören bölgelerin yeniden inşası için uluslararası bir fon oluşturulmasını destekleyebilir, ancak ABD’nin bu fondaki mali katkısını sınırlı tutmayı önerebilirdi. 6. Rusya ile İlişkileri Normalleştirme Trump, ABD ile Rusya arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi gerektiğini sıkça dile getirdi. Dolayısıyla, savaşı sona erdiren bir anlaşmanın ardından iki ülke arasındaki ticaret ve diplomatik ilişkilerin yeniden güçlendirilmesini önerebilir. 7. Ukrayna’ya Daha Az Askeri Destek Trump, ABD'nin dış müdahalelerde fazla harcama yaptığına inanıyor. Bu nedenle, Ukrayna’ya yapılan askeri yardımların azaltılmasını içeren bir anlaşmayı destekleyebilir. Bu, Ukrayna'nın Rusya ile uzlaşmaya daha açık hale gelmesine yol açabilir. Trump'ın bu tür bir anlaşmayı tercih etmesi, büyük ölçüde Rusya ile ilişkileri geliştirme arzusuna, Avrupa'nın daha fazla yük alması gerektiğine dair görüşlerine ve ABD'nin dış politikasında maliyetleri azaltma hedeflerine dayanır. Ancak bu yaklaşım, Batı ittifakında ciddi eleştirilere yol açabilir ve Ukrayna’nın egemenlik haklarının göz ardı edilmesi olarak görülebilir. NATO VE AB İLE İLİŞKİLER Donald Trump'ın başkanlığı döneminde NATO ve Avrupa Birliği'ne (AB) yönelik yaklaşımı, eleştirel ve pragmatik bir çizgi izlemiştir. Trump'ın geçmişteki açıklamaları ve politikaları dikkate alındığında, NATO ve AB konusundaki davranışları şu şekilde öngörülebilir: 1. NATO'ya Eleştiriler ve Yük Paylaşımı Talebi Trump, NATO'nun önemini kabul etmekle birlikte, ABD'nin ittifak içindeki finansal yükünün adil olmadığını sık sık dile getirmiştir. Avrupa ülkelerinin savunma harcamalarını artırması gerektiği konusunda ısrarcı olmuş ve ABD'nin NATO'daki yükümlülüklerini bu çerçevede gözden geçirebileceğini ima etmiştir. Bu nedenle, yeniden güçlü bir lider olarak NATO desteğini azaltması olasıdır, ancak tamamen çekilmesi beklenmez. Bunun yerine, Avrupalı müttefiklerin daha fazla harcama yapmasını talep etmeye devam edebilir. 2. Avrupa Birliği'ne Eleştiriler Trump, AB'yi ticaret politikaları nedeniyle sık sık eleştirmiş ve AB'yi ABD'nin ekonomik çıkarlarına bir tehdit olarak görmüştür. Brexit'i desteklemesi ve AB'nin ticari yaklaşımına karşı uyguladığı gümrük tarifeleri, Trump'ın Avrupa ile ilişkilerde ekonomik çıkarları önceliklendirdiğini göstermiştir. Bu nedenle, AB ile ilişkilerinde gerilimli bir çizgi sürdürmesi ve AB'nin ABD'ye yönelik politikalarını sorgulamaya devam etmesi beklenebilir. 3. Transatlantik İlişkilerde Pragmatizm Trump, geleneksel ittifakları sorgulasa da Avrupa'yı tamamen dışlamaktan kaçınmıştır. NATO'yu eleştirmiş olsa da ittifakın ABD'nin çıkarlarına hizmet ettiğini ifade ettiği anlar olmuştur. Avrupa ile ilişkilerde pragmatik bir yaklaşım benimseyerek, güvenlik ve ticaret meselelerinde çıkarlarını ön planda tutabilir. 4. Rusya Politikası ve Avrupa Güvenliği Trump, başkanlığı sırasında Rusya'ya yönelik karışık sinyaller vermiştir. Bir yandan Rusya ile daha iyi ilişkiler kurmayı savunmuş, diğer yandan Kongre'nin zorlamasıyla Rusya'ya yönelik yaptırımları uygulamıştır. Avrupa ülkelerinin, özellikle Baltık ülkeleri ve Polonya'nın, Rusya'ya karşı ABD'nin güçlü bir güvenlik taahhüdünü sürdürmesini beklediği düşünüldüğünde, Trump bu konuda daha esnek bir tutum sergileyebilir. 5. ABD-AB Ticaret İlişkileri Trump, ABD'nin ticaret açıklarını azaltmayı ve Avrupa'nın ABD'ye yönelik tarife ve kısıtlamalarını hedef almayı sürdürebilir. Bu durum, Avrupa ile ekonomik ilişkilerde yeni gerilimlere yol açabilir. 6. NATO Desteğini Azaltma Olasılığı Trump, NATO'ya bağlılığını sorgulamış ve örgütün "eskimiş" olduğunu iddia etmiştir. Ancak, ittifakın tamamen desteklenmemesi, ABD'nin küresel liderliğini zayıflatabileceği için bu tür bir politika sınırlı ölçüde uygulanabilir. NATO desteği tamamen kesilmese de Avrupa'nın savunma harcamalarını artırması yönünde daha fazla baskı yapılması muhtemeldir. Genel Değerlendirme Trump'ın NATO ve AB'ye yönelik yaklaşımı, ekonomik çıkarlarını ve ABD'nin finansal yükünü ön planda tutarak şekillenebilir. NATO'yu zayıflatma ya da AB ile tamamen kopma gibi radikal adımlardan ziyade, yük paylaşımı, ekonomik baskı ve pragmatik ilişkilerle denge kurmaya çalışacaktır. Ancak bu politikaların, Avrupa ile ilişkilerde gerilim yaratması muhtemeldir. ÇİN İLE İLİŞKİLER VE TAYVAN KONUSU Trump, başkanlığı döneminde "Önce Amerika" (America First) politikası çerçevesinde dış politikada ekonomik ve stratejik çıkarları ön planda tutan bir yaklaşım sergilemiştir. Trump'ın Çin'e yönelik politikaları ise özellikle ekonomik rekabet ve jeopolitik denge çerçevesinde şekillenmiştir. Geçmişteki beyanları ve eylemleri göz önüne alındığında, Tayvan ve Çin ile ilgili olası politikaları aşağıdaki şekilde değerlendirilebilir: 1. Tayvan'a Daha Güçlü Destek Trump, Çin'in ekonomik ve askeri yükselişini ABD'nin çıkarlarına bir tehdit olarak görmüş ve bu çerçevede Tayvan'ı destekleme eğiliminde olmuştur. Özellikle, Tayvan'ı silahlandırma ve diplomatik desteği artırma yönündeki politikalarının devam etmesi beklenebilir. Bu, Çin'e karşı bölgesel bir denge oluşturma stratejisinin parçasıdır. 2. Çin'e Karşı Sert Ekonomik Politikalar Trump döneminde ABD, Çin'e karşı ticaret savaşları başlatmış ve Çin ekonomisine zarar vermek için tarifeler, teknoloji kısıtlamaları ve ekonomik yaptırımlar uygulamıştır. Benzer şekilde, Çin'in Tayvan üzerindeki baskısını artırması durumunda, Trump'ın ekonomik yaptırımlar yoluyla Çin'i caydırmaya çalışması olasıdır. 3. Askeri Caydırıcılık Trump'ın geçmişte ABD'nin askeri gücünü öne çıkaran açıklamaları ve savunma harcamalarını artırma politikası, Tayvan Boğazı'nda Çin'i caydırmak için daha aktif bir askeri varlığı desteklemesine yol açabilir. Bu, bölgedeki müttefiklerle daha yakın iş birliğini de içerebilir. 4. Daha Belirgin Diplomatik Adımlar Trump, Tayvan'la diplomatik ilişkileri geliştirmeyi ve Çin'in "Tek Çin Politikası"na meydan okumayı tercih edebilir. Geçmişte, Tayvan lideriyle doğrudan telefon görüşmesi yaparak bu konuda geleneksel diplomatik normları ihlal etmişti. Bu tür cesur adımlar, Tayvan'ı desteklerken Çin'i kışkırtabilir. 5. Daha Agresif Söylem Trump, genellikle doğrudan ve sert bir dil kullanmayı tercih etmiştir. Bu, Tayvan konusunda da Çin'i açıkça hedef alan açıklamalar yapma olasılığını artırabilir. Ancak bu söylemin, Çin'le olan ilişkilerde gerilimi artırabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. 6.Risk ve Fırsatlar a. Risk: Tayvan'a verilen açık destek, Çin'in Tayvan'a karşı daha agresif adımlar atmasına yol açabilir ve ABD-Çin ilişkilerini daha da kötüleştirebilir. b. Fırsat: Çin'in bölgesel etkisini sınırlamak için Tayvan'ı bir stratejik ortak olarak konumlandırmak, ABD'nin Hint-Pasifik'teki liderliğini güçlendirebilir. Sonuç olarak, Trump'ın Tayvan ve Çin politikası geçmişte olduğu gibi güçlü bir ekonomik ve askeri caydırıcılık politikasıyla şekillenebilir. Ancak bu politikaların bölgesel ve küresel etkileri dikkatlice değerlendirilmelidir.
- BOLU KARTALKAYA YANGINI: İHMALLER ZİNCİRİ VE GÜVENLİK EKSİKLİKLERİ
Önceki gün Türkiye'nin önemli kış turizm merkezlerinden biri olan Kartalkaya'da, bir otelin mutfağında başlayan yangın 78 kişinin hayatını kaybetmesine ve onlarca kişinin yaralanmasına yol açtı. Yangın sırasında otelde yaklaşık 238 misafir bulunuyordu. Olayın ardından ortaya çıkan detaylar, yaşanan facianın yalnızca bir yangın değil, aynı zamanda denetim eksiklikleri ve ihmaller zincirinin bir sonucu olduğunu gözler önüne serdi. Yangın Güvenliği ve Denetim Eksiklikleri 1. Yangın Alarm Sistemi Eksikliği Yangın sırasında otelde alarm sisteminin devreye girmediği bildirildi. Alarm sistemi, yangın durumunda insanları hızla uyarmak ve tahliyeyi kolaylaştırmak için hayati bir unsurdur. Bunun eksikliği, yangının fark edilmesini ve insanların güvenli bir şekilde tahliye edilmesini engellemiştir.. 2. Otomatik Söndürme Sistemi Eksikliği Odaların içinde hem "alev ve duman" ikaz alarmı, alev söndüren yangın muslukları bulunmalıdır. Bu sprinkler sistemlerinin 68 derece sıcaklıkta ucundaki cam patlayarak 12 m² alana su fışkırtır, herhangi bir insan müdahalesi beklemez. Oda büyükse iki tane veya üç tane takılır. Bu sistem depolardan otomatik su alır. Otelde bu sistemin olmadığı görülmektedir. 3. Yangın Merdiveninin Olmaması veya olsa da kolaylıkla ulaşılamaması Bir otelde yangın merdiveni bulunmaması veya ulaşmak için sıkıntı yaşanması kabul edilemez bir güvenlik açığıdır. Yangın merdivenleri, tahliye sürecinde insanların güvenli bir şekilde binayı terk etmelerine olanak tanır. Otelin yangın merdiveni olmadan ya da olsa da bu merdivenlere erışilmesi bu kadar zor iken faaliyet göstermesine izin verilmiş olması, denetim mekanizmasının ne kadar zayıf olduğunu göstermektedir. Ayrıca bu tip acil çıkış ve yangın merdivenleri yönleri özellikle gece durumunda bina elektrik sisteminden bağımsız olarak akümülator tipi doğru akım sağlayan cihazlarla ışıklandırılmak zorundadır. Yangın merdivenlerinin duman ve sıcaktan daha az etkilenmesi için bina dışında olması tercih edilir ancak yangın merdiveni otelin içinde olabilir. Bu durumda belirli yönetmeliklere ve standartlara uygun olması gerekmektedir. Türkiye’de bu konu "Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik" ile düzenlenmiştir. İç mekanda yer alan yangın merdivenlerinin güvenli bir şekilde kullanılabilmesi için aşağıdaki özelliklere sahip olması gerekir: a. Yangına Dayanıklı Malzeme: Yangın merdiveni ve şaftı, yangına dayanıklı malzemelerle inşa edilmelidir. Şaft duvarlarının en az 120 dakika yangına dayanıklı olması gerekir. b. Havalandırma ve Basınçlandırma: Merdiven boşluğu basınçlandırılmalı ya da dumanın merdivene ulaşmasını engelleyecek şekilde doğal veya mekanik havalandırma sağlanmalıdır. c. Kapılar: Yangın merdivenine açılan kapılar en az 90 dakika yangına dayanıklı olmalıdır. Kapılar, kendiliğinden kapanan ve duman sızdırmaz özellikte olmalıdır. d. Duman Kontrolü: Yangın durumunda dumanın merdivene yayılmasını engellemek için merdiven boşluğu tamamen yalıtılmalıdır. e. Tahliye Genişliği ve Yüksekliği:Yangın merdiveni genişliği, binadaki kişi sayısına göre belirlenmelidir. Genellikle en az 120 cm genişliğinde olmalıdır. f. Acil Durum Aydınlatması: Yangın merdivenlerinde BATARYADAN ÇALIŞIR acil durum aydınlatma sistemi bulunmalıdır. g. Doğrudan Çıkışa Bağlantı: İç mekanda bulunan yangın merdiveni, bina dışına doğrudan bir çıkış sağlamalıdır. Otelin ana alanlarına ya da riskli bölgelere (örneğin mutfak gibi) bağlanmamalıdır. h. Tekerlekli Sandalye Uygunluğu: Otel gibi kamuya açık binalarda, yangın merdivenlerinin engellilerin tahliyesine uygun tasarlanması gereklidir. Bu, asansör destekli tahliye noktaları ile sağlanabilir. i. Kaçış Yönlendirmesi: Yangın merdivenine yönlendiren levhalar ve işaretler, kolayca fark edilebilir ve karanlıkta bile görülebilir olmalıdır. (Bataryalı) Eğer otelin yangın merdiveni içeride olacaksa ki bu otelde içeride olduğu iddia edilmektedir, yukarıdaki standartlara uymak şarttır. 4. İş Güvenliği ve Denetim Süreçleri Otelin iş güvenliği uzmanı tarafından incelendiği varsayılabilir. Peki, bu uzman yangın merdiveni eksikliğini nasıl fark etmedi ya da fark ettiyse neden gerekli önlemler alınmadı? Uzmanlar, bu tür kritik eksiklikleri raporlamakla yükümlüdür. Ancak bu raporlar eyleme dönüşmediğinde, denetimlerin sadece formaliteden ibaret olduğu anlaşılmaktadır. 5. Bakanlık Denetim Süreci Turizm Bakanlığı'nın denetim alanında bulunan bu otelin ruhsatlandırılması sırasında yangın güvenliğiyle ilgili standartların sağlanmadığı açıkça ortadadır. Bakanlık, ruhsat verme sürecinde yangın merdiveni, alarm sistemleri ve itfaiye müdahale olanaklarını değerlendirmelidir. Bu süreçte göz yumulmuş olması büyük bir sorumluluk ihlalidir. 6. Kurtarma Sürecindeki Eksiklikler Yangına müdahale 45 dakika sonra başlayabilmiştir. En yakın itfaiye biriminin otelden bu kadar uzak olması, acil durum planlarının yetersizliğini ortaya koymaktadır. Özellikle turizm alanlarında hızlı müdahale ekiplerinin bulunmaması, bu tür faciaların daha büyük kayıplara yol açmasına neden olmaktadır. 7. Sorumluluk ve Önlemler Bu olay, yalnızca bir yangın değil, sistematik ihmallerin sonucudur. Aşağıdaki adımların bir an önce atılması gerekmektedir: a. Denetim Mekanizmalarının Gözden Geçirilmesi: Turizm tesislerinin yangın güvenliği başta olmak üzere tüm iş güvenliği standartlarına uygunluğu sıkı bir şekilde denetlenmelidir. b. Ruhsatlandırma Sürecinin Yeniden Düzenlenmesi: Turizm Bakanlığı, ruhsatlandırma sürecinde yangın güvenliği ve acil durum planlarına özel önem vermelidir. Eksiklikler tamamlanmadan ruhsat verilmemelidir. c.Eğitim ve Farkındalık: Otel personeli ve misafirler, yangın gibi acil durumlarda nasıl hareket edecekleri konusunda bilgilendirilmelidir. Tatbikatlar düzenli olarak yapılmalıdır. d. Acil Müdahale Sistemlerinin İyileştirilmesi: Turizm bölgelerinde itfaiye ve acil müdahale ekiplerinin daha hızlı erişim sağlayacak şekilde konumlandırılması gerekmektedir. Sonuç Kartalkaya’da yaşanan yangın, sadece bireysel hatalardan değil, aynı zamanda sistemin bütünündeki eksikliklerden kaynaklanmıştır. İnsan hayatının böylesine ihmal edilmesi kabul edilemez. Bu tür faciaların tekrar yaşanmaması için ihmallerden ders çıkarılmalı, eksiklikler hızla giderilmeli ve sorumlular hesap vermelidir. İnsan güvenliği, turizm gelirlerinden ya da ticari kazançlardan daha öncelikli tutulmalıdır. Bu yazı, yangın gibi felaketlerde ihmallerin ve denetim eksikliklerinin nasıl can kayıplarına yol açtığını ortaya koymayı ve kamuoyunun bu konulara duyarlılığını artırmayı amaçlamaktadır. HAZIRLAYAN : Mehmet ASAL Afet ve Kriz Yönetimi Danışmanı
- DÜNYA KADINLAR GÜNÜ MÜ?
YAZAN: Mehmet ASAL Geçtiğimiz günlerde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününü kutladık. Aslında o gün ülkemiz için kutlanacak değil üzerinde uzun uzun düşünülerek dersler çıkarılacak, ciddi konuların tartışıldığı bir gün, hatta hafta olmalıydı. Zira, Türkiye'de hemen her gün kadın cinayetleri işleniyor. Çoğunlukla da boşanmış kocalar eşlerini öldürüyor. (2023 için %41) Kadınlar şikayetçi olunca eski kocalar daha da öfkeleniyor. Sadece 2022 yılında 334 kadın cinayeti işlenmiş ve 245 şüpheli kadın ölümüne rastlanmıştır. 2023 yılı için bu sayılar 315 ve 248 dir) Kadına Yönelik Şiddet konusunda da ne yazık ki OECD ülkeleri içerisinde I.inci sırada bulunmaktayız. Bir kısım kadın cinayetinin sebebi de ne yazık ki kıskançlık ya da tek taraflı aşk veya nişanı bozma gibi olaylar. Türkiye de bu ve benzeri kadın cinayetlerini önlemek için sosyolojik, psikolojik, eğitim, koruma ve güvenlik anlamında ya da diğer alanlarda ne gibi tedbirler alınmalı ne tip eğitimler verilmeli ve bu cinayetler önlenmeli diye uzun yıllardan beri düşünüp dururum. Elbette her şeyden evvel akla ilk gelen eğitim ama ben sadece eğitim değil her alanda neler yapılabilir konusunda bir çalışma yaptım. Özet olarak sizlerle paylaşmak istedim. Kadın cinayetlerini önlemek için Türkiye'de alınabilecek tedbirler şu şekilde sıralanabilir: Ø Toplumsal Farkındalık ve Eğitim Programları: o Toplumda kadına yönelik şiddetin kabul edilemez olduğunu vurgulayan kampanyalar düzenlenmeli. o Okullarda eğitim müfredatına kadın hakları, eşitlik ve şiddetin zararları gibi konular eklenmeli. o Üniversitelerde ve Liselerde bu konuların işlendiği KADIN MECLİSLERİ kurulmalı. o Kadınların hakları, şiddetin belirtileri ve yardım mekanizmaları hakkında geniş kapsamlı eğitim programları düzenlenmeli. o Camilerde/İbadethanelerde bu konudaki vaazlar arttırılmalı ve sürekli olarak dinen uygun olmadığı açıklanmalı. Ø Kadın Destek Merkezleri ve Danışma Hattı Güçlendirilmeli: o Kadınların şiddet durumunda başvurabilecekleri güvenli ve erişilebilir merkezlerin sayısı artırılmalı. o Ücretsiz ve 7/24 hizmet veren danışma hatları yaygınlaştırılmalı. o Kadınların bilgi ve destek alabilecekleri online platformlar oluşturulmalı. o Barolar bu konuda ücretsiz hizmet veren birimler oluşturmalı. o Kızların 18 yaşından önce evlendirilmeleri her türlü yasal ve toplumsal tedbirlerle önlenmeli. o Belli bir sayının üzerinde kadın çalışan işyerlerinde, iş güvenliği uzmanlığı gibi İşçi Kadın Meclisleri oluşturulmalı. Ø Kolluk Kuvvetleri ve Adalet Sistemi İyileştirmeleri: o Polis ve diğer kolluk kuvvetlerine kadına yönelik şiddet konusunda özel eğitimler verilmeli. o Hızlı ve etkili müdahale için polis ve savcılar arasında koordinasyon sağlanmalı. o Şiddet mağdurlarına hızlı ve etkili koruma sağlamak için mekanizmalar güçlendirilmeli. Ø Kriz Müdahale Planları Oluşturulmalı: o Kadınların kriz anlarında güvenli bir yerde barınabilecekleri, gıda ve tıbbi yardım alabilecekleri planlar oluşturulmalı. o Kriz durumunda hızlıca müdahale edebilecek ekipler oluşturulmalı. Ø Toplumda Cinsiyet Eşitliği ve Empati Kültürünün Yaygınlaştırılmalı: o Medya, sanat ve kültür aracılığıyla kadına şiddetin yanlışlığı ve cinsiyet eşitliği konularında bilinçlendirme yapılmalı. o Erkeklerin duyarlılığını artırmak için toplumda erkeklik ve kadınlık rolleriyle ilgili stereotiplere karşı mücadele edilmeli. o Uluslararası kadın hakları Sözleşmelerine katılınarak öncü rol üstlenilmeli. o Evlenmek için başvuranların sabıka kaydına bakılmalı, sabıkalı olanlardan Ruh Sağlığı Raporu istenmeli. Ø İşyerlerinde ve Kamusal Alanlarda Güvenlik Önlemleri Artırılmalı: o İşyerlerinde ve kamusal alanlarda kadınların güvenliğini sağlayacak önlemler alınmalı, güvenlik kameraları yaygınlaştırılmalı. o Kadınların gece saatlerinde güvenli bir şekilde dolaşabilecekleri ulaşım ve ışıklandırma gibi altyapı iyileştirmeleri yapılmalı. o Kadınların istihdam gücü arttırılmalı ve ekonomik özgürlüklerini almaları konusu işlenmeli Ø Aile İçi İletişim ve Çözüm Odaklı Yaklaşımların Teşviki: o Aile içi iletişim ve çözüm odaklı yaklaşımların teşvik edildiği eğitim programları düzenlenmeli. o Aile içi sorunların sağlıklı bir şekilde çözümlenebilmesi için psikolojik destek mekanizmaları oluşturulmalı. Ø Cezai Yaptırımların Sıkılaştırılması: o Kadına yönelik şiddet suçlarında cezai yaptırımların sıkılaştırılması ve uygulanabilirliğinin artırılması gerekmektedir. o İnfaz sisteminde kadınları koruyacak tedbirlerin güçlendirilmesi. Yukarıda sıraladığım önlemler, Türkiye'de kadın cinayetlerinin azaltılması ve kadınların güvenliğinin sağlanması için kapsamlı bir yaklaşımı özetlemektedir. Ancak, bu önlemlerin etkili olabilmesi için toplumun geniş kesimlerinin desteği ve katılımı da gereklidir. Burada da tüm Siyasi partilere ama özellikle iktidarda olanlara büyük görev düştüğü kanısındayım. Saygılarımla Mehmet ASAL
- 7 EKİM HAMAS SALDIRISI – 11 EYLÜL İKİZ KULELER SALDIRISI VE 1941 PEARL HARBOUR BASKINI
YAZAN: Mehmet ASAL Uzun makale okumak istemeyenler için önce bu yazımın amacını açıklayacağım. Daha sonra ilginizi çekerse okumaya devam edebilirsiniz. Hemen belirteyim ki KOMPLO TEORİLERİ’ ne fazla inanan ve değer veren biri değilim. Hatta tanıyanlar bilir bu tarz fikirlere önce karşı çıkar ve devam edebilmek için deliller ararım. Bununla birlikte uzun yıllardır ilgimi çeken 2 konu var. Özellikle ABD’de Deniz Ataşesi ve NATO Karargâhı SACLANT’ta (Supreme Allied Commander Atlantic) 3 yıl Türkiye Milli Temsilcisi olarak görev yapmanın da verdiği bilgi, araştırma, ilgi ve edindiklerim neticesinde iki konu dikkatimi çok çekti. Aldığım/bulduğum cevaplar ise beni hiçbir zaman tam olarak tatmin etmedi. Hatta şüphelerimi kuvvetlendirdi. Bunlardan: Biri 7 Aralık 1941 (Japon saati ile 8 Aralık 1941 saat 07:55) o esnada ABD Washington D.C. de 8 Aralık 1941 Pazartesi saat 12:55 Japonların Pearl Harbor saldırısı diğeri ise 11 Eylül 2001 Salı sabahı 08:45 de İkiz Kulelere yapılan uçak saldırıları ve Pentagon’a yapılan (sözde) saldırı idi Şimdi bunlara bir üçüncüsü eklendi. 7 Ekim günü Hamas tarafından İsrail’e yapılan saldırı. Bu üç olayın da biri biriyle fazlaca örtüşen ve sözde mağdur edilen/saldırılana sağladığı büyük yararları oldu düşüncesindeyim. Ne gibi mi? Hepsinde ABD ya doğrudan ya da bir şekilde taraf ve sözde zarar gören ülke, Her üçü sonrasında da ülkesine veya müttefikine saldırıldı görüntüsüyle ABD dünya nezdinde haklılık kazanmış, çok şiddetli saldırılarına ve istilalara fırsat tanınmıştır. Pearl Harbour Noel öncesine, Hamas Saldırısı İsrail dini Bayramı dönemine denk gelmiştir. 11 Eylül için özellikle iş günü seçilmiştir yoksa inandırıcı olamazdı. Her 3 saldırı da sabah saatlerinde gerçekleşmiştir. Her 3 olay öncesinde ciddi istihbarat bilgilerine sahip olunduğu halde nedense SALDIRILAR ÖNLENMEMİŞ HATTA GERÇEKLEŞTİRİLMESİNE ADETA ÇANAK TUTULMUŞTUR. Kilit soru burada yatmaktadır. Neden? Pearl Harbour ve 11 Eylül sonrasına bakarsak görürüz ki çok kısa bir süre sonra: Pearl Harbour’da Japonya, 11 Eylül sonrası tüm Irak teslim alınmış, ABD Japonya’da ve Orta Doğu da çok büyük menfaatler elde etmiştir. Japonya teslim alınırken tarihin en kısa sürede en büyük katliamı yapılmış ve yüzbinlerce Sivil Japon atom bombalarıyla öldürülmüştür. Benzer şekilde 11 Eylül sonrası Afganistan tam bir savaş alanına döndürülmüş, binlerce Taliban üyesi ve Afgan vatandaşı ölmüş/öldürülmüş, sahte ve yalan haberlerle Irak işgal edilip Saddam Hüseyin idam edilmiş, ABD Kürt Devleti temellerini de atacak ve tüm Ortadoğu Petrolünü sömürecek şekilde bölgeye hâkim olmuştur. Hamas saldırılarına da bu yönden bakıldığında şu sonuçlara kolayca ulaşabiliriz. Bir cinayet, bir saldırı, bir savaş, kimin işine yarıyorsa, büyük bir olasılıkla ya onun tarafından yapılmış ya onun tarafından teşvik edilmiş ya da onun tarafından görmezden gelinmiştir. 1. Hamas Saldırıları CIA ve MOSSAD (ve ŞABAK) tarafından önceden bilinmektedir, 2. Saldırı Musevilerin Bayram gününe (ŞABAT Dini Bayramı) denk getirilmiştir, 3. İsrail Dünya Kamuoyu ve özellikle Batı nezdinde büyük bir sempati ve girişebileceği her harekât için hoşgörü edinebilecek duruma gelmiştir. Artık İsrail tüm Gazze Şeridini işgal edip Filistinlilere toplu sürgün/imha uygulayabilir, 4. Bunun yanı sıra Rusya’nın bölgedeki prestijine darbe indirerek İsrail’in daha da genişleyerek tüm bölgeye hâkim olması yolunu ve ABD’nin orada yeni bir Üs Elde etme imkanını sağlayabilir. Aslında İsrail Devleti İkinci Dünya Savaşı’nda Faşistlerin/Nazilerin Yahudilere yaptıkları soykırım sonrasında, Birleşmiş Milletler’ in önerisiyle, bu insanlık suçunu telafi etmek için Ortadoğu’da, Filistin toprakları üzerinde, tek taraflı bağımsızlık ilanı ile kurulmuştur. Bu nedenle İsrail, yayılmak için eline geçecek her bahaneyle hem zayıflığını örtecek hem de yıllardır hazırlandıkları YİNON, BOP ve Büyük İsrail hedeflerine ulaşmak istemektedir. Elbet teki bu son saldırının da bir Komplo Teorisi olduğunu söylemek kolay değildir ama diğer yaşananlarla birlikte ele alınca güçlü bir ihtimaldir. Yahudiler Almanya’da ciddi bir Soykırıma uğramıştır ama sonucunda İsrail hiç de bulunmaması gereken (Vadedilmiş topraklar masalına inanmadığım için) bir bölgede devlet kurmuştur. Şimdi de büyüme ve Emperyal olma peşinde midir? Hamas’ın bu saldırısı, içeride sorunlarla boğuşan ve güç kaybeden aşırı sağcı Netanyahu’yu ve onun 6’lı koalisyon iktidarını kurtaracak bir operasyon niteliğindedir! Hamas, saldırı için 1973’teki savaşın (Yom Kippur) yıldönümünü ve İsrail’deki önemli dini bayramlar serisinin sonuncusunun kutlandığı bir Şabat gününü seçmiştir. Ya da öyle yönlendirilmiştir. Eğer CIA veya MOSSAD değilse bile HAMAS’ı İran’da teşvik edip gaza getirmiş olabilir. Bilindiği gibi Hamas, Gazze Şeridi’nde, El Fetih ise Batı Şeria’da etkilidir. Eğer bu saldırı bir Komplo Teorisi ürünü değilse Hamas, Filistinlilerin tamamının desteğini ve sempatisini toplayacak bu son saldırıyla, kahramanlaşıp, Batı Şeria’da da etkin olmayı ve El Fetih’i zayıflatmayı hesaplamış olabilir. Zira Netanyahu’nun İstihbarat birimlerini Gazze’de azalttığı ve istifalar nedeniyle MOSSAD ve ŞABAK’ın nispeten zayıf olduğu bir dönemdeyiz. HAMAS bu saldırısı ile İsrail- Suudi Arabistan yakınlaşmasını önlemeyi de başarabilecektir. Saldırının sebebi ne olursa olsun bu kez Ortadoğu, uzun süre devam edecek kanlı bir krize girmiş bulunmaktadır. ABD ve İsrail’in, Hamas ve Hizbullah’a silah başta olmak üzere her türlü yardımı veren İran’a hava saldırıları yapması ve bunun da bölgeyi daha fazla karıştırabilecek olma ihtimali bir sürpriz olmamalıdır. PEARL HARBOR’U HATIRLAYALIM 1941 yılının dosyaları takip eden yıllarda açılmış, mahkemeler kurulmuştur. Yarım asrı aşan çalışmalar sonucunda: ABD, Pearl Harbor saldırısının olacağını önceden biliyordu. Sonucuna ulaşılmıştır. Japonların saldıracağına dair birçok istihbarat bilgisi, değişik kanallardan 1941 yılı Kasım ve aralık ayı içerisinde ABD'ye ulaşmıştır. Buna rağmen saldırının önlenmesi için bir şey yapılmamıştır. Pearl Harbor baskınından önceki birkaç hafta içinde Washington’da zapta geçirilen ve çözümlenen bazı yaşamsal istihbarat bilgilerinin; Manila ve Pearl Harbour’daki karargahlara ulaştırılmamış olması, ya da eksik gedik iletilmesi, seksen yıldır yalnız tarihçileri değil, politikacılardan askerlere, savaşta oğullarını yitirmiş ailelerden eski muharip derneklerine dek herkesi meşgul etmiştir. 1941 yılında, Tokyo’nun Washington’daki özel temsilcisi Amiral Nomura’ya “Mor” kodu ile gönderdiği mesaj 7 Aralık 1941, pazar sabahı alınmış ve Washington saati ile saat 09:00’a kadar deşifre edilmiştir. Bu mesaj bir savaş ilanıdır ve Nomura’ya verilen talimat mesajın ABD Dışişleri Bakanlığına Washington saati ile tam 13:00’te iletilmesidir. (Çünkü Washington’da saat 13.00 iken Pearl Harbour’da saat 07.00 oluyordu. Yani tam baskının başladığı saat) Mesajı Amiral Stark’a götüren Deniz Kuvvetleri İstihbarat Dairesi Başkanı Amiral Theodore S. Wilkinson, bu saatte Hawaii Adalarında güneşin doğmakta olduğunu hatırlatarak –yani bir baskın olasılığını ima ederek – Kimmel’i uyarmakta yarar olduğunu belirtmiştir. Ama Stark, bunun için Kimmel’in uykusunu bölmeye gerek olmadığını dile getirmiştir. Neden ABD’nin harekete geçip bunu engellemediği veya taarruza karşı gemilerin Pearl Harbour Limanı dışına çıkartılmadığı, donanmanın alarma geçirilmediği sorusuna verilen iki cevap vardır. · Amerikan yönetimi içinde o dönemde de büyük bir dağınıklık vardı. Birçok birim birbirinden bilgi saklıyordu. Saklanmayan bilgilerin akışında da sorunlar yaşanıyordu. · Amerikan toplumu, İkinci Dünya Savaşı'nı kendi meselesi olarak görmüyordu. Amerika o dönemde tamamen içine kapanmıştı. Amerikan toplumu, yönetimin bu savaşa müdahale etmesine tamamen karşıydı. Başkan Franklin D. Roosevelt olmak üzere yönetim ise, ABD bu savaşa müdahale etmediği takdirde savaş sonucunda oluşacak yeni düzende Amerika'nın gücünün olmayacağını bilmekteydi. Bu nedenle Amerikan halkının savaşa karşı tavrını değiştirtecek büyük bir olay olması, gerekirse Amerikan kanı dökülmesi gerekiyordu. Yönetim işte bu nedenle Pearl Harbor baskınını önceden haber aldığı halde gereken tedbirleri almadı. Baskında 2 binden fazla askerin ölmesiyle kamuoyunun tavrı anında değişti ve ABD yönetimi büyük bir halk desteğiyle savaşa müdahale etti. 11 EYLÜL’Ü HATIRLAYALIM I. ve II. Dünya Savaşı'nı ülkesinde yaşamamış bir ülke olan ABD, 11 Eylül 2001 tarihinde ilk defa ülkesinin ve kapitalizmin sembolleri olan Dünya Ticaret Merkezi'nin İkiz Kulelerine ve Pentagon'a karşı yapılan saldırılara maruz kaldı. 11 Eylül saldırısında yaklaşık 3 bin kişi öldü. Pentagon'a saldırı yapılmadığı halde, sadece kamyon gibi bir şeyin(!) bahçeye daldığı ve biraz hasar verildiği kesinlik kazandıysa da İkiz Kuleler tamamen yıkıldı. Bugüne kadar bu saldırıları kimin yaptığı netlik kazanamadı. Usame bin Ladin her ne kadar Amerika'ya yapılanlara şükredip yapanları tebrik ettiyse de gerçek şu ki; Ladin de kimin yaptığını bilmediği için onları ancak ABD'ye zarar verdiklerinden dolayı tebrik edebildi. Saldırının yapıldığı 11 Eylül 2001 sabahı 08.20'de ilk uçak kaçırılmış, 9.38'de birinci kuleye çarpmış, 8.55'te kaçırılan ikinci Boeing uçağı 10.10'da kuzey kuleye çarpmıştı. Üçüncü kaçırılan uçak ise 10.06'da Pennsylvania'ya çakıldıktan sonra son uçak da 9.38'de Pentagon'u (!) vurana dek hiçbir ABD savaş uçağı havalanmamıştı. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD daha önce tüm dünyayı kapsamına aldığı 1802 tarihli Monroe Doktrini kalan kısmını tamamen yırtarak saldırgan ve yayılmacı bir politika takip etmeye başladı. Seçilen hedeflere dikkat edildiğinde akla Amerika jeopolitiğinde bir boşluk olarak bulunan Merkezi Asya kıtası güçlerine karşı, Avrasya'ya bilfiil işgal etmek olduğu rahatlıkla görülebilir. Bu durumun Hindistan, Rusya ve Çin'in çıkarlarına ters olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz. ABD Başkanı Trump 11 Eylül hakkında şöyle demiştir: “Kimin yaptığını biliyorum. Çünkü, demirin bile eridiği bir saldırıda kâğıt parçası sağlam kalırsa bu yalanlara inanmak imkansızdır.” 11 Eylül, dünya milletlerini, halklarını köle edilmesi, "Küresel Kraliyetçilere" teslim edilmesi için ortaya çıkarılmış büyük bir bahane oldu. (Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu) Gerek Pearl Harbour gerek se 11 Eylül saldırılarından her ikisinden de haberi olduğu halde ABD bunları önlemedi? Nedenlerine kısaca değindik. Sonuçları ise apaçık ortada. Hamas’ın 7 Ekim Baskını da bu iki olaya büyük benzerlik taşımıyor mu? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Tüm Dünya için savaşsız günler dileklerimle… Mehmet ASAL
- ATATÜRK KIZLARI TÜM GENÇ KIZLARIMIZA ÖRNEK OLACAK…
Türk kadın voleybol takımının önce Avrupa Şampiyonu olması ardından da bugün sonuçlanan Dünya Olimpiyat Grup elemelerindeki muhteşem başarısı, sadece spor alanında değil, aynı zamanda Türkiye'nin kadın hakları ve cinsiyet eşitliği konusunda ilerlemesinin de ne kadar gerekli ve vazgeçilmez olduğunu gösteren bir kıvılcım oldu. Bu başarı, birçok açıdan Türk kadınları için tüm topluma "rol model olma" potansiyeline sahiptir. Ne yazık ki, kadın cinayetlerinin giderek arttığı, kadın haklarının sözde kaldığı, medyanın fotoğraflarını yayınlayken kadınların yüzlerini gizlemeye çalıştığı, İstanbul Sözleşmesi gibi çağdaş ve eşitlikçi Sözleşmeyi iptal etmiş bir ülkedeyiz. Bu geri kafalılık ve geri düşünceli tutumlar utanç vericidir. Türk kadın voleybol takımı, olimpiyat grup elemelerinde tüm maçlarını kazanarak ve son olarak dün Japonya ve bugün de Belçika'yı yenerek dünya sıralamasında bir numaraya yükselmiştir. Bu müthiş başarı, takımın çalışkanlığı, azmi, hırsı ve kulaklarını saçma sapan aşağılamalar ve dışlamalara kapamaları sayesinde gerçekleşti. Türk kadın voleybol takımı oyuncuları, sadece spor dünyamızda değil, aynı zamanda toplumda da örnek olabilecek başarılara imza attılar. Yaptıklarıyla göz dolduran bu kadınlar, Atatürk'ün kızlarının ne kadar güçlü ve kararlı olabileceğini kanıtladılar. Ne yazık ki, ülkemizde kadın cinayetleri giderek artmaktadır. Bir kısım medya, kadınları sadece bir obje olarak kullanma eğilimindedir. Kadınlarımızın maruz kaldığı şiddet ve cinsiyet ayrımcılığı, toplumun çağdaş kriterlere uygun şekilde ilerlemesini engellemektedir. Ancak, Türk kadın voleybol takımının başarısı, böyle geri düşünceli tutumları sarsarak, kadınların gücünü ve potansiyelini ortaya koymuştur. Atatürk, Türk kadınlarının eğitim ve çalışma hayatına katılımını teşvik eden öncü adımlar atan eşsiz bir liderdi. Onun kızları, toplumun her kesimine ilham kaynağı olmalıdır ve olmaktadır da. Türk kadın voleybol takımı, tam da bu noktada oldukça öne çıkmaktadır. Onlar, cesaretleri, disiplinleri ve azimleriyle sadece Türk kadınlarına değil, tüm topluma örnek olabilecek niteliklere sahiptir. Türk kadın voleybol takımının Avrupa'daki ve Olimpiyat Grup elemelerindeki başarısı, Türkiye'nin kadın hakları ve cinsiyet eşitliği konusunda ilerleme kaydetmek zorunda olduğunun ve bu potansiyelinin de var olduğunun bir kanıtıdır. Aslında bu durum, kadın-erkek eşitliğini istemeyen kesimleri bile zorlayacak ve sıkıştıracak niteliktedir. Atatürk'ün kızları ve Filenin Sultanları olarak adlandırılan bu kızlarımız, cesaretleri, kararlılıkları ve başarılarıyla geri kalmış düşünceleri ve örümceklenmiş kafaları adeta ezerek ülke olarak ilerlememizi sağlayacaklardır. Hiç ihtimal vermiyorum ama yine de olur ve bir gün AB kapısı aralanırsa, bu öncelikle kadınlarımızın başarıları, azimleri ve iradeleri sayesinde olacaktır. Geri kafalı ve geri düşünceli erkekler, Türk kadın voleybol takımının başarısından ders almalı ve kendilerini değiştirmek için radikal adımlar atmaktan çekinmemelidirler. Türk kadınları, her gün tecrübe ettikleri zorluklara rağmen hala geri adım atmadan tüm Türkiye için rol model olmaktadırlar. Bu zor dönemde ve günlerde hepimiz için bir umut ve ilham kaynağı olan tüm kadınlarımıza ama başta FİLENİN SULTANLARI ATATÜRK KADINLARIMIZA minnet ve şükranla. Mehmet ASAL
- ATAMIZIN HER KONUDAKİ SÖZ VE DEMEÇLERİ KISIM -1
Bu defa kendi yazdığım değil, Atamız, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün muhtelif vesilelerle çeşitli yerlerde söylemiş olduğu veciz sözlerinden oluşan bir hazineyi sizlerle paylaşıyorum. Konu başlıklarına göre alfabetik dizim yapılmıştır. Aklınıza gelen konu başlığına gelip o konuda, nerede? Ne zaman? Ne söylemiş? görebilir, konuşma ve sunumlarınızda kullanabilirsiniz. ADALET- ADLİYE-ADLİYE POLİTİKASI · Adalet gücü bağımsız olmayan bir ulusun devlet halinde varlığı kabul edilemez. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s.58) · En yeni kanunlarla donanmış olan adliyemizin basireti ve adaleti uygulamak için gösterdiği dikkat ulusun huzur ve düzenini korumağa yeterli ve gücü yeter. (1929, TBMM) · Adliyemizin emin olduğumuz yüksek gücü sayesindedir ki, Cumhuriyet, kaçınılmaz gelişimi izleyebilecek ve türlü şekil ve türdeki saldırısına karşı vatandaşın hukukunu ve ülkenin düzenini koruyabilecektir. (1930, TBMM) · Adliye politikamızda izlenecek gaye, önce halkı yormaksızın hızla, yerinde, güvenle adaleti dağıtmaktır. İkinci olarak toplumumuzun bütün dünya ile teması doğal ve zorunludur; bunun için adaletimizin düzeyini bütün uygar toplumların derecesinde bulundurmak zorundayız. Bu özellikleri sağlamak için mevcut yasa ve usullerimizi bu bakış açılarına göre yenilemekteyiz ve yenileyeceğiz. (1922, TBMM.) · Zamanın değişmesiyle kararların değişmesi yadsınamaz, kuralı adlî politikamızın temelidir. (1922) AHLAK-ULUSAL AHLAK · Korkutma esasına dayanan davranış kuralları (etik), bir erdem olmadıktan başka güvene de uygun değildir. (1924, Muallimler Birliği Kongresi Üyelerine) · Hiçbir ulus yoktur ki etik esaslarına dayanmadan yükselebilsin. (24.12.1919, Kırşehir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 4) · Etik kutsaldır; çünkü aynı kıymette eşi yoktur ve başka hiçbir çeşit kıymetle ölçülemez.(Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi, s.218) · Ulusal davranış kuralları (etik), ulusal esaslarla ve özgür düşüncelerle beslenmeli ve destek olunmalıdır. (25.08.1924, Muallimler Birliği Kongresi Üyelerine) AİLE YAŞAMI · Uygarlığın esası, gelişme ve gücün temeli aile yaşamıdır. Bu yaşamda kötülük, kesinlikle sosyal, ekonomik, politik güçsüzlüğe neden olur. Aileyi oluşturan kadın ve erkek unsurların doğal haklarına sahip olmaları, aile görevlerini başaracak güçte olmaları gereklidir. (30. 08. 1924, Dumlupınar) · Efendiler, sosyal yaşamın kökeni, aile yaşamıdır. Aile, açıklamaya gerek yoktur ki, kadın ve erkekten oluşur. (28. 08. 1925, İnebolu) · Uygarlığın, ilerlemenin ve güçlülüğün temeli, aile yaşamıdır. (1924, Dumlupınar) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 187) ALLAH-TANRI · Tanrı birdir, büyüktür.1922, T.B.M.M. · Biliriz ki, Tanrı dünya üzerinde yarattığı bu kadar iyilikleri, bu kadar güzellikleri insanlar yararlansın, varlık içinde yaşasınlar diye yaratmıştır. Ve en fazla derecede yararlanabilmek için de bugün evrenden esirgediği algılamayı, aklı insanlara vermiştir. (17. 02. 1923, İzmir İktisat Kongresini Açış Söylevi) ANAYASA · Anayasa, ulusun bütün arzularını ve meclisin içeriğini ve gerçek şeklini gösterir bir yasadır. (21. 02. 1921, T.B.M.M.) · Anayasa da Osmanlı İmparatorluğunun, Osmanlı Devleti’nin öldüğünü algı ve deyiş ve onun yerine yeni Türkiye Devleti’nin geçtiğini duyuran ve bu devletin yaşamının da kayıtsız koşulsuz egemenliğin ulusun elinde kalmasıyla mümkün olduğunu anlatan bir yasadır.(17. 02. 1923, İzmir İktisat Kongresi Açış Söylevi.) · Anayasanın asıl ruhu ise kitaplara geçmesinden evvel ulusun dimağında ve vicdanında toplanmış olmasıyla ve ancak bunun anlatımı olmak üzere kurduğu meclise verdiği gerçek görev ile yıllardan beri kararlarını eylemsel uyguluyor olmasıyla ve en sonunda yasa şeklinde dünyanın gözleri önüne konmasıyla gerçekleşmiştir. (16. 01. 1923, İstanbul Gazetesi Temsilcilerine.) ANNE-ANA-ATA · Büyük başarılar, değerli anaların yetiştirdikleri seçkin çocukların yardımıyla meydana gelir. 1923. · Kadının en büyük vazifesi analıktır. İlk terbiye verilen yer ana kucağı olduğu düşünülürse bu görevin önemi gerektiği gibi anlaşılır. 31. 01. 1923, İzmir’de Halk ile Konuşma · Anaların, bugünkü çocuklarına vereceği eğitim, eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için, gerekli özellikleri taşıyan çocuk yetiştirmek, çocuklarını bugünkü yaşam için aktif bir organ haline koymak, pek çok yüksek özellikler taşımalarına bağlıdır. Eğer kadınlarımız gerçekten ulusun anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden daha çok aydın, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar. · Kadının en büyük görevi analıktır. İlk eğitim verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu görevin önemi daha iyi anlaşılır. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 89) · Büyük atalarımız ve onların anaları tarihin yaşanmışlığıyla sabittir ki cidden büyük erdemler göstermişlerdir. Burada birçok noktadan sayabileceğimiz o faziletlerin en büyüğü ve en önemlisi kıymetli evlatlar yetiştirmeleriydi. (AKDTYK.Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt II, s.155-156) · Asıl uğraşmaya zorunlu olduğumuz şey, analarımızın ve atalarımızın oldukları gibi yüksek kültürde ve yüksek onurda dünya birinciliğini tutmaktır. (AKDTYK, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt III, s.133) ASKER–ASKERLİK-TÜRK ORDUSU · Ben askerliğin her şeyden çok sanatçılığını severim. (1912) · Kahraman Türk askeri Anadolu savaşlarının manasını anlamış, yeni bir ülkü ile savaşmıştır. (1921) · Hiçbir zaman saldırgan olmayı düşünmemiş olan ve fakat daima haksız saldırıya uğrayacağını hesap eden bir ulusun ordusu olarak, ordumuz uzun bir seferden sonra hemen diğer bir sefere başlayacakmış gibi maddi ve manevi yönden hazır bulunmalıdır. (1924, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. I, s. 351) · Ülkemiz şu iki şeyin ülkesidir:Biri çiftçi diğeri asker. Biz çok iyi çiftçi ve asker yetiştiren bir ulusuz. İyi çiftçi yetiştirdik, çünkü topraklarımız çoktur. İyi asker yetiştirdik, çünkü o toprakları isteyen düşmanlar çoktur...bundan sonra da daha iyi çiftçi ve asker olacağız. Ancak bundan sonra asker oluşumuz artık eskisi gibi başkalarının hırsı, şanı, şöhreti ve keyfi için değil; yalnız ve yalnız bu aziz topraklarımızı korumak içindir. (1923, Tarsus) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.II, s. 135 · Türkiye Cumhuriyeti sadece iki şeye güvenir: Biri ulus kararı, diğeri en elim ve güç koşullar içinde dünyanın övgüsüne hakkıyla yaraşma niteliğini kazanan ordumuzun kahramanlığı. Bu iki şeye güvenir. · Ülkenin genel yaşamında, orduyu politikanın dışında tutmak ilkesi, Cumhuriyetin sürekli dikkat ettiği önemli bir noktadır. Şimdiye kadar takip edilen bu yolda; Cumhuriyet orduları vatanın güvenilir ve sağlam koruyucusu olarak saygınlığını korumuştur. (1924, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 348) · Ordumuz yaşam ve onur savaşımında ulusun amaçlarının tek dayanak noktasıdır. (1920, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 16) · Cumhuriyet Orduları; Cumhuriyeti ve kutsal topraklarını güvenle koruma ve savunma gücündedir ve hazırdır. (1925, İzmir)-Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, s. 240) · Askeri eylemler, siyasi eylemlerin ümitsiz olduğu noktada başlar. Ümidin güvenli bir surette geri dönüşü, orduların hareketinden daha hızlı hedeflere ulaşmayı temin edebilir. (1922, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. III, s. 61- 62 · Ben size saldırı emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman süresinde yerimize başka kuvvetler gelir başka komutanlar egemen olabilir. (1915, Anafartalar) (Atatürk, Anafartalar Muhaberatına Ait Tarihçe, Derleyen: Uluğ İĞDEMİR, s., XV-XVII) · Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve yeteneğinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. · Ordumuz; Türk topraklarının ve Türkiye ülküsünü gerçekleştirmek için sarf etmekte olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi olanaksız güvencesidir. · Büyük ulusal disiplin okulu olan Ordunun; ekonomik, kültürel, sosyal savaşlarımızda bize aynı zamanda en gerekli elemanları da yetiştiren büyük bir okul haline getirilmesine ayrıca özen ve dikkat edileceğine, şüphem yoktur. (1937, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 420) · ...benim için ordumuzun değerini ifade de tek karşılaştırma şudur: Türk ordusunun bir birliği, dengini mutlaka yener, iki katını durdurur. Şimdilik bundan fazlasını istemiyorum. Çünkü fazlasını ulusumuzun yaratılıştan sahip olduğu cengaverlik zaten sağlamaktadır. Fakat bu değeri mutlaka korumak lazımdır. Bunu, askeri bir esas, bir kural olarak göz önünde tutmalıdır... Bu değer korundukça, örgütümüzü, eğitim ve öğretimimizi bu hedef ve amaca yönelttikçe, Türkiye’nin her türlü saldırıdan, taarruzdan korunmuş olacağına ve korunacağına kimsenin şüphesi kalmaz. AŞAR VERGİSİ · Ülkenin başında orta çağın en insafsız belâsı olarak hâlâ musallat duran aşarın kaldırılmasını yüce meclise önerebilecek bir ekonomik düzeye Cumhuriyet idaresinin bir senede ulaşmış olması, cidden memnuniyet vericidir. 01. 11. 1924, T.B.M.M. Açılışı. · Köylümüz ve tarımımız üzerindeki aşar kâbusunun ortadan kaldırılması ile meydana gelen rahatlık, ulusun daha çok üretmek, daha rahat olmak için çalışmak arzularını teşekkür edilecek bir derecede arttırmıştır. 01. 11. 1925, T.B.M.M. Açılışı. AŞILAMA · Yayılan ve bulaşıcı hastalıklara karşı insanları koruma konusunda hizmetleri görülen aşıları hazırlamakla meşgul Hıfzısıhha (sağlıkla ilgili) kurumlarımız tam bir başarıyla çalışmasına devam ve savaşıma yararlı görevler gerçekleştirmektedir. 1921 yılı içerisinde üç milyon kişilik çiçek aşısı yapabilen Sivas müessesesi geçen sene içinde beş milyon kişilik çiçek aşısı, beş yüz otuz yedi kilogram kolera, dört yüz yedi kilogram tifo aşıları üretmiş ve bunlar halka yeter derecede uygulanmıştır. 01.03.1923, T.B.M.M Açılışı. AYDINLARIMIZ · Aydın sınıfı ile halkın anlayış ve hedefi arasında doğal bir uygunluk olması lazımdır. Yani aydın sınıfın halka telkin edeceği düşünceler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalıdır.(20.03.1923, Konya Gençleriyle Konuşma) · Aydınlarımız, “ulusumu en mutlu yapayım” der. “Başka uluslar nasıl olmuşsa onu da aynen öyle yapalım” der. Ama düşünmeliyiz ki, böyle bir teori hiçbir devirde başarılı olmuş değildir. Bir ulus için mutluluk olan bir şey, diğer bir ulus için yıkım olabilir. Aynı neden ve koşullar birini mutlu ettiği halde, diğerlerini mutsuz edebilir. Onun için ulusa gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü biliminden, buluşlarından, gelişmelerinden yararlanalım, ama unutmayalım ki, asıl temeli, kendi içimizden çıkarmak zorundayız. 20.03.1923, Konya Gençleriyle Konuşma. · Aydınlarımız içinde çok iyi düşünenler vardır. Fakat genellikle şu yanlışımız vardır ki, araştırma ve çalışmamıza zemin olarak çok zaman kendi ülkemizi, kendi tarihimizi, kendi geleneklerimizi, kendi özelliklerimizi ve gereksinimlerimizi almalıyız. Aydınlarımız belki bütün dünyayı, bütün diğer ulusları tanır, ama kendimizi bilmeyiz.(20.03.1923, Konya Gençleriyle Konuşma) BAĞIMSIZLIK, TAM BAĞIMSIZLIK, EKONOMİK BAĞIMSIZLIK-ULUSAL BAĞIMSIZLIK · Tam bağımsızlık, ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür. (1922) · Biz bağımsızlık istiyoruz dediğimiz zaman, tam bağımsızlık istediğimizi herkesin anlaması gerekir. (1923) · Bu günkü çabamızın amacı, tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın tamamı ise ancak ekonomik bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsız olmayınca, o devletin bütün yaşamsal kuruluşlarında bağımsızlık felç olmuştur. Çünkü devletin her organı, ancak parasal (mali) kuvvet ile yaşar. Mart 1922 TBMM. · Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. · Ben yapabilmek için mutlaka özgür bir ulusun çocuğu kalmalıyım. O halde ya özgürlük ya ölüm! · Ne kadar zengin ve gelişmiş olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmak katından yüksek bir işleme uygun sayılamaz. · Türkiye halkı asırlardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı hayatın şartı kabul etmiş bir ulusun kahraman çocuklarıdır. Bu ulus bağımlı yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.(1922, İzmit) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 38) 18.02.1922 Claude Farrere ile Çay Ziyafetinde. · Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlık ile mümkündür. (1922, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 243) · Bu millet, ekonomik bağımsızlığını elde ederse o kadar kuvvetli temel üzerinde yerleşmiş ve ilerlemeye başlamış olacaktır ve artık bunu yerinden kımıldatmak mümkün olmayacaktır. İşte düşmanlarımızın, hakiki düşmanlarımızın bir türlü rıza göstermedikleri budur. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 114) · Ulusumun bağımsızlığı yolunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun (1923) (Mustafa Kemal’den Atatürk’e, Kültür Bakanlığı Yayını Cilt I, s. 158) · Temel ilke, Türk ulusunun haysiyetli ve onurlu bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık dünyası karşısında uşak olmak katından yüksek bir işleme yaraşmaz... BAKIR MADENİ · Artvin civarında bakır madenlerinden birinin işletmeye başlamasından memnun olduk. Ergani bakır madeninin işletmeye başlatmasını, ülke için önemli bir yarar olarak görüyoruz. 1936, TBMM BALKAN ANTLAŞMASI · Balkan Antlaşması, Balkan devletlerinin, birbirlerinin varlıklarına özel saygı beslenilmesini göz önünde tutan mutlu bir belgedir. 01.11.1934, T.B.M.M. · Önemli bir olay da Balkan Paktı’dır. Dört devlet; kendi güvenleri için ve Balkanların, karışma ve karıştırma konusu olmaktan çıkması için içten bir düşünceyle birbirlerine bağlanmışlardır. Balkanlı bağlaşıklarımızla gittikçe artan bir beraberlik ve dayanışma politikası güdüyoruz. 09.05.1935, C.H.P. Kurultayını Açarken BARIŞ · Türk Barış koşulları, “Ulusal Yemin”in ilân edildiği gün olan 28 Ocak 1920 tarihinden beri bütün Dünyaca bilinmektedir. Bu şartlar şu suretle özetlenebilir: Türkiye’nin ulusal sınırları içinde politik ve ekonomik tam bağımsızlığının onayı Fransa ile imzalanan 20 Aralık anlaşması, Türkiye’nin, bağımsızlığına saygı duyuldukça barışsever ve uyuşmacı olduğunu belgeler. (11.01.1922, Entransigeant Muhabirine Demeç) · Ülkemizin haksızca uğradığı yıkımları imar ve senelerden beri çeşit çeşit engeller altında baskı uygulanan ekonomi yaşamımızın yasal gelişimini sağlayan ve bilim ve düşünce içinde çalışkan bir yaşama kavuşturmak barış şartlarımızdır. (24.10.1922, United Press Muhabiri ile Demeç) · Büyük Millet Meclisi samimi olarak barış istiyor. Gerçekten barış istediğimizi herkes anlayabilir. Çünkü memleketimizi imar edebilmek için barışa muhtacız. 22.12.1922, Morning Post Muhabirine Demeç. · Barışı kanla değil, mürekkeple imza etmek istiyorduk. (23.01.1923, Morning Post Yazarı Grace Ellison’a Demeç) · Önce, barışsever olduğumuz için barışı arzu ediyoruz. İkinci olarak, devamlı savaşlar dolayısıyla ülke barışa, düzene ve imara çok gereksinim duyar. Fakat barış olmayacak olursa yine mücadeleye devam edecek ve mutlaka ülke için gerekli olan sonucu elde edeceğiz. (16.01.1923, Arifiye’de Konuşma.) · Gerçekte barış bizim için ne kadar faydalı ise, muhataplarımız için de o kadar faydalı ve lazımdır. Çünkü bundan sonra ülkemizin imar ve gelişmesi için çalışmak istiyoruz. Onların da bu gereği idrak etmemelerine olanak yoktur… (22.01.1923, Bursa Şark Sinemasında Halka Konuşma.) · Yurtta barış, dünyada barış için çalışıyoruz. (1931, Ankara) (Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, AKDTYK. Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1991, s. 608) BASIN-TÜRK BASINI-TÜRKİYE BASINI · Basın, ulusun ortak sesidir. Bir ulusu aydınlatma ve uyarmada, bir ulusu muhtaç olduğu düşünsel gıdayı vermekte, özet olarak bir ulusun mutluluk hedefi olan ortak yönde yürümesini sağlamada başlı başına bir kuvvet, bir okul, bir rehberdir. (1922) · Türkiye basını milletin gerçek ses ve iradesinin doğduğu yer olan cumhuriyetin etrafında çelikten bir kale oluşturacaktır. Bir düşünce kalesi, düşünce yolu kalesi. Basın görevlilerinden bunu istemek, cumhuriyetin hakkıdır. (05.02.1924, İzmir’de Gazetecilerle) · Cumhuriyet devrinin kendi anlayış ve ahlâkını taşıyan basınını yine ancak Cumhuriyetin kendisi yetiştirir. Bir taraftan geçmiş devir gazetelerinin ve adamlarının düzeltilmesi mümkün olmayanları ulusun gözünde belirlenirken, öte taraftan Cumhuriyet basınının temiz ve feyizli sahası genişleyip yükselmektedir. Büyük ve soylu ulusumuzun yeni çalışma ve uygarlık yaşamını kolaylaştırıp özendirecek işte ancak bu anlayıştaki basın olacaktır. 1.Kasım. 1925.TBMM · Türkiye basını, Cumhuriyetin etrafında çelikten bir kale vücuda getirecektir. Bir düşünce kalesi, zihniyet kalesi. Basın mensuplarından bunu istemek, Cumhuriyetin hakkıdır... (1924, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 171) · Basın milletin ortak sesidir. (1922, TBMM.) (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 246) BAŞARI · Milletimiz, tek bir vücut gibi gösterdiği birlik ve gayret sayesinde başarıya ulaşmıştır. (Büyük Zafer Hakkında, 4 Ekim 1922) · Bilelim ki, kazandığımız başarı ulusun kuvvetlerini birleştirmesinden ileri gelmiştir. Aynı başarıları ileride de kazanmak istiyorsak, aynı temele dayanalım ve aynı yolda yürüyelim. (1923) · Zafer «Zafer benimdir» diyebilenindir; başarı «başarılı olacağım» diye başlayanın ve «başarılı oldum» diyebilenindir.(Konya, 1925) · Başarı, tüm ulusun azim ve inancıyla çabasını birleştirmesi sonucu kazanılabilir. (1921, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara,1997, s.80-81) · Dünya bir sınav alanıdır. Sınavda başarılı olmadan iyiliksever davranışlar beklemek boşunadır. (ÂFET İNAN, A., Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, İş Bankası Yayınları, s.3) BAŞKAN · Başkan olan kimsenin ulusun ülküsüne göre yürümesi ve ulusun ruhiyatına vakıf olduktan sonra, o ulusun isteğine göre yürümesi gerekir. 30. 11. 1929, Vossiche Zeitung Muhabirine Demeç. BAŞKENT · Yeni Türkiye’nin başkenti sorununa gelince bunun yanıtı kendiliğinden belli olur: Ankara Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentidir. 27.09.1923, Neue Freie Preese Muhabirine Demeç. BATILILAŞMAK · Türklerin asırlardan beri izlediği hareket, devamlı bir yönü korudu. Biz daima doğudan batıya doğru yürüdük. Eğer bu son yıllarda yolumuzu değiştirdikse, kabul etmelisiniz ki, bu bizim yanlışımız değildir. Bizi siz zorladınız. Bu değişiklik gelip geçici ve istemeksizin oldu. Takdir etmelisiniz ki, doğuda yerleşim seçimine zorlandığımız için, ırkımızın beşiği ile ilgili olması nedeniyle, olabildiğince yakın batıda bir yerleşim seçtik. Ama bedenimiz doğuda ise, düşüncelerimiz batıya doğru yönelik kalmıştır. (29.10.1923, Fransız Muhabiri Maurice Pernot’ya Demeç.) · Ülkemizi çağdaşlaştırmak istiyoruz. Bütün çalışmamız Türkiye’de çağdaş, dolayısıyla batılı bir iktidar oluşturmaktır. Uygarlığa girmeyi arzulayıp da batıya yönelmemiş ulus hangisidir? (29.10.1923, Fransız Muhabiri Pernot’ya Demeç.) BAYINDIR · Her Türk çiftçi ailesinin geçineceği ve çalışacağı toprağa sahip olması mutlaka gereklidir. Vatanın sağlam temeli ve bayındır hale getirilmesi bu esastadır. TBMM, 01. 11. 1936 BAYRAK · Bayrak bir ulusun bağımsızlık sembolüdür. Düşmanın da olsa, saygı duymak gerekir. (1922) BEDEN EĞİTİMİ · Esas olan, bütün her yaştaki Türkler için beden eğitimi sağlamaktır Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur sözünü atalarımız boşuna söylememişlerdir. (1937) · Pozitif bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, düşünce eğitiminde olduğu kadar beden eğitiminde de yeteneği artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir kuşak yetiştirmek ana politikamızın açık dileğidir. BİLİM VE FEN · Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ulus kişisinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur. 27.10.1922, Bursa Öğretmenlerine. · Ülkemizin en ileri, en hoş, en güzel yerlerini üç buçuk sene kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı yenen başarının gizemi nerededir bilir misiniz? Orduların yönetiminde bilim ve fen esaslarını yol gösterici almaktır. Ulusumuzu yetiştirmek için asıl olan okullarımızın, üniversitelerimizin kuruluşunda aynı yolu izleyeceğiz. Evet ulusumuzun, siyasi, sosyal yaşamında, ulusumuzun düşünce. Eğitiminde de yol göstericimiz bilim ve fen olacaktır. 1922, Bursa Öğretmenlere. · Süngülerle, silahlarla ve kanla kazandığımız askeri başarılardan sonra, kültür, bilim, fen ve ekonomi alanlarında da başarılar kazanmaya devam edeceğiz. Bundan sonra pek önemli başarılara kavuşacağız. Ama bu süngü başarısı değil, ekonomi, bilim ve kültür başarıları olacaktır. 25/26.01.1923, Alaşehir. · Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için, en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, cahilliktir, kılavuzluktur. 22.09.1924, Samsun Öğretmenlere. · Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale, pozitif bilimdir. 29.10.1933, Onuncu Yıl Nutku. · Dünya’da her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlmin ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız; ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının sonuçlarını idrak etmek ve gelişmesini zamanında takip etmek şarttır. Binlerce yıl önceki kuralları, bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilmin ve fennin içinde olmak değildir. En önemli, en esaslı nokta eğitim meselesidir. · Düşünceler anlamsız, mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o düşünceler hastalıklıdır. Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak, faydasız, zararlı ve birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar. Memleketi, ulusu kurtarmak isteyenler için, çalışkanlık, iyi niyet, özveri gerekli olan niteliklerdir. Fakat bir toplumdaki hastalığı görmek, onu tedavi etmek, toplumsal yaşamı çağın gereklerine göre geliştirmek için bu nitelikler yeterli gelmez; bu niteliklerin yanında bilim ve fen lazımdır. · Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile olan bağlarımızı kopartamayız. Aksine yükselmiş, ilerlemiş, çağdaş bir millet olarak medeniyet düzeyinin de üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak bilim ve fen ile olur. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ulus ferdinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için kayıt ve koşul yoktur. BOĞAZLAR SORUNU · Tarihte birçok defa tartışma ve tutku nedeni olmuş olan Boğazlar, artık tümüyle Türk egemenliği yönetiminde, yalnız ticaret ve dostluk ilişkilerinin gerçekleşme yolu durumuna girmiştir. Bundan böyle savaşan herhangi bir devletin savaş gemilerinin, Boğazlardan geçmesi yasaktır. 01.11.1936, T.B.M.M. Açılışı. BOLŞEVIK · Biz onlarla bir dostluk anlaşması imzaladık Propaganda ve kışkırtmalar yapamayacaklar, çünkü Sovyet örgütüyle bizim örgütümüz arasında esaslı farklılıklar vardır. (Ağustos 1921, AP’ e Demeç) · Türkiye’de Bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk iktidarının ilk gayesi, halka özgürlük ve mutluluk vermek, askerlerimize olduğu kadar, sivil halkımıza da iyi bakmaktır. (21.06.1935, Gladys Baker’e Verilen Demeç) BULAŞICI HASTALILIKLAR · Sağlık konusundaki çalışmalarımızın mühim bir kısmı bulaşıcı hastalıkların önlenmesine ve yayılmasının durdurulmasına sarf edildi. Bu türlü hastalıklardan yalnız çiçek ve lekeli humma bazı bölgelerde sınırlı bir şekilde yayılma eğilimi göstermiş ise de vaktiyle alınmış olan ve devam edilen önleyici ve koruyucu tedbirlerle önlerine geçilmiştir.01. 03. 1923, TBMM. BURSA · Efendiler: Bursa tarım ilidir, ticaret ilidir, sanat ilidir, sağlık ilidir. Bursa, sahip olduğu doğal güzellikleriyle bolluk ve mutluluk ilidir. 11. 09. 1924 Bursa CAMİ · Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler uyma ve ibadet ile din ve dünya için neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek yani meşveret için yapılmıştır. 07. 02. 1923, Balıkesir CAHİLLİK-CEHALET · Ulusu kendi benliğine sahip yapmayan, ulusu asırlarca kendi hakkında gafil bulunduran hep bu cehalettir. Hükümdarların, şunun, bunun, ulusu köle gibi kullanmaları, bütün vatanı kendi özel mülkleri gibi düşünmeleri, hep ulusun bu bilgisizliğinden istifade edilmek sayesinde idi. Gerçek kurtuluşu istiyorsak, her şeyden evvel, bütün kuvvetimiz, bütün süratimizle bu cehaleti ortadan kaldırmaya zorunluyuz. (21. 03. 1923, Konya, Lise Öğretmen ve Öğrencileri ile Konuşma) · Biz kültürsüz dediğimiz zaman, mutlaka okulda okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğim bilim, gerçeği bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük kültürsüzler çıktığı gibi, hiç okuma bilmeyenlerden de gerçeği gören gerçek bilginler çıkar. 18. 03. 1923, Tarsus’ta Çiftçilerle. CEZAEVLERİ · Cezaevleri sorunu çok önemlidir. Durumlarının iyileştirilmesi için kişisel özgürlüğü kaldırılan vatan çocukları ceza sürelerinin sonunda, topluma faydalı olacak bir üye olarak yetiştirme vasıtalarını temin için İçişleri Bakanlığı uzun uzadıya araştırma ve istatistikler yaptı. Mevcut hapishanelerden uygun olanların bilimsel usullere uygun bir surette onarımına ve yeniden ceza evleri yapımına girişmek için bir inşaat programı düzenlendi. 01. 03. 1923, TBMM. · Cezaevlerinin eğitim, iyileştirme ve iş esaslarına göre düzeltilmesi yolundaki hayırlı faaliyetlerin genişletilmesi cemiyete; doğru yoldan saparak hürriyetini kaybetmiş olan binlerce vatandaşı yararlı birer uzuv olarak kazandırmaktadır. 01. 11. 1938, T.B.M.M. Açılışı. Atatürk adına Başbakan Celâl Bayar Tarafından Okunan Söylev. CUMHURİYET · Yeni Türkiye Anayasasının ilk maddelerini size tekrar edeceğim: Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. · Yürütme kudreti, yasama yetkisi ulusun tek ve gerçek temsilcisi olan mecliste toplanmıştır. Bu iki kelimeyi bir kelimede anlatmak mümkündür: Cumhuriyet. (27.09.1923, Neue Freie Preese Muhabirine Verdiği Demeç) · Cumhuriyet, fikir hürriyeti taraftarıdır. Samimi ve yasal olmak şartı ile her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir. Yalnız muhaliflerimizin insaflı olması lazımdır.(04. 12. 1923, Tercüman-ı Hakikat Başyazarına Demeç) · Bütün dünya bilsin ki, benim için yandaşlık vardır; Cumhuriyet yandaşlığı, düşünsel ve toplumsal devrim yandaşlığı. Bu noktada yeni Türkiye topluluğunda, bir bireyi bunun dışında düşünmek istemiyorum. (1924) · Cumhuriyet, ahlâki erdeme dayalı bir idaredir. Cumhuriyet erdemdir. Sultanlık korku ve tehdide dayalı bir idaredir. Cumhuriyet erdemli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık korkuya, tehdide dayalı olduğu için korkak, alçak, sefil, rezil insanlar yetiştirir. Aralarındaki fark bundan ibarettir. 14. 10. 1925, İzmir Kız Öğretmen Okulunda Bir Konuşma. · Temeli büyük Tük milletinin ve onun kahraman evlatlardan meydana gelen büyük ordumuzun vicdanında akıl ve şuurunda kurulmuş olan cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan mülhem prensiplerimizin bir vücudun izalesi ile helaldar olabileceği zehabında bulunanlar, çok zayıf dimağlı mutsuzlardır. (19.06.1926, Anadolu Ajansına Demeç) · Demokrasi ilkesinin en çağdaş ve en akılcı uygulamasını sağlayan yönetim şekli Cumhuriyettir. (1930) · Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslarıyla, Türk Milletini emin ve sağlam istikbâl yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle, büsbütün yeni bir hayatın müjdeleyicisi olmuştur. (01. 11. 1936, TBMM Açılışı) · Türk milletinin yapısına ve ilkelerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt III, s.106) · Cumhuriyet yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir. (1925, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 242) · Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz. (1924, Dumlupınar) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 179-188) · Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslarıyla, Türk milletini emin ve metin bir bağımsızlık yoluna doğru koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle, büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur. · Cumhuriyet’in temelinin laik bir dünya görüşüne dayalı olduğu hiçbir zaman unutulmamalı ve bu gerçek gözden kaçmamalıdır. Zira Türk halkı teokratik yönetimden çok acı çekmiştir. Geri kalışının nedenleri arasında bunun önemli bir yeri vardır. (1930, Kırklareli) (Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, AKDTYK. Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s. 437) CUMHURİYET HALK PARTİSİ · Halk Partisi, halkımıza politik eğitim vermek için bir okul olacaktır. 07. 02. 1923, Balıkesir · Halk Partisi, ülke ve ulus her türlü dayanaktan yoksun bırakılarak yıkıma atıldığı uğursuz kargaşada bütün ulusu kadrosu içine alarak kuvvet ve kudret yapan, dış düşmanlarını kovan, iç düşmanlarını yok eden, halka özgürlük ve egemenlik sağlayan kutsal bir dernektir. · Halk Partisi, hiçbir safsataya iltifat etmeyerek Türk Cumhuriyetini kuran devrimci bir ruhun bütün memleketlerde ortaya çıkması ve gerçekleşmesidir. Halk Fırkası Türkiye’yi medeni âleme sokan ve orada yükseltmeyi taahhüt eden azimkâr bir partidir.16. 09. 1924, Trabzon’da Halk Partililerle · Bugün ülke yönetimi sorumluluğunu taşıyan kurul, bence ülkü ve amaç itibariyle, bütün ulusu kapsayan ve unvanı Halk Partisi olan Cumhuriyet Partisidir. Bu Partinin esas ilkesi, ülke ve ulusun gerçek kurtuluş ve mutluluğunu sağlamaya çalışmaktır ve amaca ulaştıran yol bence budur ve kararlaştırılmıştır. O da Cumhuriyeti destek ve sağlamlaştırma ile düşünce ve sosyal devrimde ve uygarlık ve aydınlanma yolunda ulusun gayretli ve başarılı yürümesini sağlamaya yöneliktir. 20. 09. 1924, Samsun. · Başkanlığını taşımakla gurur duyduğum Cumhuriyet Halk Partisi, diğer ülkelerde olduğu gibi basit sokak politikası yapan bir Parti değildir. Saygıyla tekrar edeceğim ki Halk Partisi, Müdafa-yi Hukuk Cemiyeti gibi bütün milleti aydınlatma ve bütün ulusa kılavuzluk göreviyle sorumludur. Partimize basit politikacılık yükleyenler nankör insanlardır. 10. 10. 1925, Akhisar. · Parti, ulusa eğiticilik yapacak, bilim, iktisat, siyaset ve güzel sanatlar gibi bütün kültür sahalarında vatandaşları yetiştirmek için önderlik edecektir.1931, Aydın Türk Ocağı. ÇALIŞMAK · İlk işimiz ulusu çalışkan yapmaktır. (Ocak 1923, Gazetecilere Yaptığı Konuşma.) · Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır: çalışkan olmak. Sosyal hastalıklarımızı araştırırsak asıl olarak bundan başka, bundan mühim bir hastalık keşfedemeyiz. O halde ilk işimiz bu hastalığı esaslı surette tedavi etmektir. Milleti çalışkan yapmaktır. Servet ve onun doğal sonucu olan refah ve saadet yalnız ve ancak çalışkan insanların hakkıdır. 16. 01. 1923, İstanbul Gazetecilerine. · Çalışmak vakti gelmiş, artık çalışmak gerek. Özellikle gençler çalışmalıdır. (11. 04. 1923, Vatan Muhabirine Verilen Demeç.) · Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azamî derecede istifade etmek zorunludur. (1923) · Gece gündüz zaten çalışıyorsunuz; çalışınız, gerçeği bütün Dünyaya tanıtalım. (Daday,1925) · Kendiniz için değil ulus için elbirliğiyle çalışınız. Çalışmaların en yükseği budur. (1935) · Ulusumuz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Ulusunun bu yoldaki hızını, her vasıtayla artırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu görevimizdir. · Yaşamak demek, çalışmak demektir. Bir toplumun bir bölümü çalışırken diğer bölümü oturursa, o toplum felce uğrar. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 89) · Denilebilir ki hiçbir şeye muhtaç değiliz, yalnız tek bir şeye çok ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak. (1923, İzmit) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 63) · Geçen zamana oranla, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. (1933, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 318) · ...Türkiye’nin adına çalışkanlar diyarı denilsin...En büyük makam, en büyük hak, çalışanların olacaktır. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s.112) · Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar mutsuzdurlar. Besbelli ki o adam kişi sıfatıyla mahvolacaktır. Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Makul bir adam, ancak bu şekilde hareket edebilir. Hayatta tam zevk ve saadet, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir. Bir insan böyle hareket ederken, “Benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekler mi? “Diye bile düşünmemelidir. ÇİFTÇİ · Arkadaşlar, dünyada zaferlerin iki vasıtası vardır. Biri kılıç, diğeri sapan. Hakiki zafer kılıçla değil, sapanla yapılandır. Milletleri vatanlarında yerleştirmenin, millete istikrar vermenin aracı sapandır, sapan, kılıç gibi değildir. O kullanıldıkça kuvvetlenir… Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, diğer elindeki sapanı topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık. (16. 03. 1923, Adana Çiftçileriyle Konuşma.) · Çiftçi ve çoban bu millet için temel unsurdur. Gerçi, diğer unsurlar bu temel unsur için lâzım ve faydalıdır. Fakat hiçbir kuruntuya kapılmadan bilmeliyiz ki o temel unsur olmazsa diğer unsurlar da yoktur. (16. 03. 1923, Adana Çiftçileriyle Konuşma.) · Memleketimiz şu iki şeyin memleketidir: biri çiftçi, diğeri asker. Biz çok iyi çiftçi ve çok iyi asker yetiştiren bir milletiz. İyi çiftçi yetiştirdik: çünkü topraklarımız çoktur, iyi asker yetiştirdik: Çünkü o topraklara kasteden düşmanlar fazladır. O toprakları sürenler, o toprakları koruyanlar hep sizlersiniz. (18. 03. 1923, Tarsus’ta Çiftçilerle Konuşma) · Memleketimizde yapılması lâzım devletin, esas konusu çiftçiliktir. Tüketici yaşamak iyi değildir, üretici olalım! 24. 08. 1925, Kastamonu’da Bir Konuşma. · Bir defa, memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olanı ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın, hiçbir sebep ve suretle, bölünemez bir mahiyet alması. Büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliği, arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus yoğunluğuna ve toprak verim derecesine göre sınırlandırmak lâzımdır. 1937, T.B.M.M. ÇOCUK-TÜRK ÇOCUĞU · Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir bahtının aydınlığısınız. Memleketi asıl aydınlığa gark edecek sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!1922, Bursa, · Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. (A. ÂFETİNAN, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, TTK. Yay. Ankara, 1959, s. 297) DEMİRYOLLARI · Türkiye hükümetinin belirlediği projeler uyarınca belirli zamanlar içinde vatanın bütün bölgeleri çelik raylarla birbirine bağlanacaktır. Demiryolları memleketin tüfekten, toptan daha mühim bir emniyet silâhıdır. Demiryollarını kullanacak olan Türk milleti, kaynağındaki ilk sanatkârlığının, demirciliğin eserini tekrar göstermiş olmakla gurur duyacaktır. Demiryolları Türk ulusunun refah ve uygarlık yollarıdır. 13. 02. 1931, Malatya. · Demiryolu yapmakta ilk ulusal girişimin uygulamasına başlandığını bizzat görmek fırsatı, benim için cidden mesut bir rastlantıdır. Memleketimizin asırlardan beri yolsuz bırakıldığı ve bir demiryoluna olan ihtiyacın şiddeti düşünülürse, bu hususta girişimci olanları ne kadar takdir etmek ve onlara ne derece yardımcı olmak gerekeceği pek güzel anlaşılır.21. 09. 1924, Özel Girişimle Yapılan Samsun-Çarşamba Demiryolunun Temel Atma Töreni. · Medeniyetin bugünkü araçlarını hattâ bugünkü fikriyatını demiryolu haricinde yaygınlaştırabilmek zordur.Demiryolu refah ve uygarlık yoludur. 01. 11. 1924, T.B.M.M. · Demiryolları bir ülkeyi uygarlık ve refah ışıklarıyla aydınlatan kutsal bir meşaledir. Cumhuriyetin ilk senelerinden beri, dikkatle, ısrarla üzerinde durduğumuz demiryolları inşaatı siyaseti, hedeflerine ulaşmak için durmadan başarı ile tatbik olunmaktadır. 01. 11. 1937, T.B.M.M. Açarken. DEMOKRASİ · Artık bugün, demokrasi düşüncesi, daima yükselen bir denizi andırmaktadır. 20. yüzyıl, birçok baskıcı hükümetlerin, bu denizde boğulduğunu görmüştür. (1930) · Dünya üzerinde yaşamış ve yaşayan uluslar arasında ruhen demokrat doğan tek millet Türklerdir. (Ord. Prof. KARAL Enver Ziya, Atatürk’ten Düşünceler, MEGSB.lığı, Bilim ve Kültür Dizisi, s.148) · Demokrasi ülke aşkıdır. (ÂFET-İNAN, A., Medeni Bilgiler ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, AKDTYK., Ankara, 1969, s.43) · Türkler demokrat, hür ve sorumluluk sahibi vatandaşlardır. (ÂFETİNAN, A., Medeni Bilgiler ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, AKDTYK., Ankara, 1969, Giriş Bölümünde) DENİZCİ-DENİZCİLİK-DONANMA · Deniz silâhlarına önem veriyoruz. Denizcilerimizin iyi silahlı ve iyi talimli olarak hazırlanmaları büyük emelimizdir.01. 11. 1936, T.B.M.M. · En güzel coğrafî vaziyette ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile, en ileri denizci millet yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifadeyi bilmeliyiz; denizciliği, Türkün büyük millî ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız. 01. 11. 1937, T.B.M.M. · Sınırlarının önemli ve büyük kısımları deniz olan Türk devletinin donanması da önemli ve büyük olması gerekir. O zaman Türk Cumhuriyeti daha gönlü rahat ve emin olacaktır. (1924) DEVLET-DEVLETÇİLİK · Ekonomik siyasetimizin önemli amaçlarından biri de genel çıkarlarımızı doğrudan doğruya ilgilendirecek kurumlar ve ekonomik girişimleri malî ve ilmî gücümüzün elverdiği ölçüde devletleştirmektir. Bu cümleden olarak, topraklarımızın altında terk edilmiş halde duran maden hazinelerini az zamanda işleterek, milletimizin yararına açık bulundurabilmek de bu yöntem ile gerçekleşir. 01. 03. 1922, T.B.M.M. 3. Açarken. · Partimizin takip ettiği program, bir yönden tamamıyla demokratik, halkçı bir program olmakla beraber iktisadî açıdan devletçidir. Bu itibarla partimize dayanmakta olan cumhuriyet hükümetinin bütün açılardan vatandaşların hayatıyla, istikbâliyle ve refahıyla ilgilenmesi doğaldır. Halkımız huy olarak devletçidir ki, her türlü ihtiyacı devletten istemeyi kendisinde bir hak görüyor. 27. 01. 1931, İzmir’de Fırka Kongresinde Konuşma. DEVRİM-DEVRİMCİLİK-KARŞI DEVRİMCİLER · Kan ile yapılan inkılâplar daha sağlam olur, kansız inkılâplar ebedileştirilemez. Fakat biz inkılâba ulaşmak için lüzumu kadar kan döktük. Bu kanlarımız, yalnız muhabere meydanlarında değil, aynı zamanda memleketin dahilinde de döküldü. Biliyorsunuz ki Hendek’te, Bolu’da, Konya’da, Yozgat’ta vesaire memleketlerimizde birçok isyanlar meydana geldi. Ve bunların hepsi bastırıldı. Temenni ederim ki, bu dökülen kanlar yeterli olsun ve bundan fazla kan dökülmesin…22.01.1923, Bursa Şark Sinemasında Halkla Konuşma. · Arkadaşlar; inkılâbımız Türkiye’nin asırlar için saadetini garanti etmiştir. Bize düşen onu idrak ve takdir ederek çalışmaktır.11.09.1924, Bursalılarla Konuşma. · Efendiler, vatanın birliğini, hürriyet ve istiklâlini temin eden milletimizi Cumhuriyet idaresine kavuşturan inkılâbımız; iktisadi refah ve saadetimizi, medeniyet aleminde lâyık olduğumuz yeri de temin edecektir. 16.09.1924, Trabzonlularla Konuşma. · Bu inkılâp, kelimenin ilk anda ima ettiği ihtilâl anlamından başka, ondan daha geniş bir değişimi ifade etmektedir. Bugünkü devletimizin şekli, asırlardan beri gelen eski şekilleri bertaraf eden, en gelişmiş tarz olmuştur. 05.11.1925, Ankara Hukuk Fakültesinin Açılışında. · Türk ulusu çok büyük olaylarla ispat etti ki, yenilikçi ve devrimci bir ulustur. Son senelerden önceki devirlerde de ulusumuz yenileşme yolları üzerinde yürümeye, sosyal devrime girişmemiş değildir. Ama gerçek yararlar görülemedi. Bunun sebebini araştırdınız mı? Bu sebep işe esasından, temelinden başlanmamış olmasıdır. 30.08.1925, Kastamonu. · Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve biçimiyle uygar bir toplum haline getirmektir. Devrimlerimizin asıl gayesi budur. 30.08.1925, Kastamonu · Büyük olaylar; düşüncelerde büyük devrimler yapar. (AKDTYK, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt II, s.31) · Biz, büyük bir devrim yaptık. Ülkeyi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Birçok eski kurumu yıktık. Bunların binlerce taraftarı vardır. Fırsat beklediklerini unutmamak gerekir. Ulusun ve devrimin içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün ulusalcı ve cumhuriyetçi güçlerin bir yerde toplanması gerekir. DEVRİM YASASI · Devrim kanunu, mevcut kanunların üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızdaki akımı boğmadıkça, başladığımız devrim ve yenilik bir an bile durmayacaktır. Bizden sonraki dönemlerde de böyle olacaktır. (1923) · Uçurumun kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar… Yıllarca süren savaş... Ondan sonra, içeride ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler. İşte Türk genel devriminin bir kısa deyimi.(1935) DIŞ BORÇLAR · Hükümetimizin her medenî devlet gibi dış borçlanmalar yapması gereği vardır. Şu kadar ki, ödünç alınan yabancı paralarını şimdiye kadar Babıâli’nin yaptığı gibi ödemeye mecbur değilmişiz gibi, maksatsız israf ve kullanma ile borçlarımızın yükünü artırarak mali bağımsızlığımızı tehlikeye atmaya kesinlikle karşıyız. Biz memlekette, ilerlemeyi, üretimi ve halkın refahını temin edecek, zenginlik kaynaklarımızı geliştirecek faydalı borçlanmalara taraftarız. 01. 03. 1922, T.B.M.M. DIŞ POLITIKA · Dış politika, iç teşkilât ve iç politikaya, dayandırılmak mecburiyetindedir, yani iç teşkilâtın tahammül edemeyeceği genişlikte olmamalıdır. Yoksa hayâlî dış politikalar peşinde dolaşanlar, dayanak noktalarını kaybederler. 17. 02. 1923, İzmir İktisat Kongresinde. · Dış politika bir toplumun içyapısı ile sıkı sıkıya ilgilidir. Çünkü iç yapısına dayanmayan dış siyasetler daima mahkûm kalırlar. Afyon, 23. 03. 1923 · Dışişlerinde dürüst ve açık olan politikamız barış fikrine dayanır. Milletlerarası herhangi bir sorunumuzu barış yoluyla çözümünü aramak bizim çıkar ve anlayışımıza uyan bir yoldur. (1929) DİKTATÖRLÜK · Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar; evet bu doğrudur. Benim arzu edip de yapamayacağım hiçbir şey yoktur. Çünkü, ben zoraki ve insafsızca hareket etmek bilmem. Bence diktatör, diğerlerini iradesine boyun eğdirendir. Ben, kalpleri kırarak değil, kalpleri kazanarak hükmetmek isterim.21. 06. 1935, Gladys Baker’e Verilen Demeç. · Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar mutsuzdurlar. · Esas kıymeti kendine veren ve mensup olduğu ulus ve memleketi ancak kişiliği ile özdeş gören adamlar, uluslarının mutluluğuna hizmet etmiş sayılmazlar. Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, uluslarını yaşamak ve ilerlemek olanaklarına kavuştururlar. Kendi gidince gelişme ve hareket durur sanmak bir dalgınlık, bir dikkatsizliktir. DİN · Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şey, Müslüman erkeğin ve Müslüman kadının beraber olarak bilim ve bilgi kazanmasıdır.31. 01. 1923, İzmir · Bizim dinimiz en makul ve tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olabilmesi için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. 31. 1. 1923 İzmir · İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. Eksiksiz dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. 07. 02. 1923, Balıkesir · Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini korumalarını emrediyor.5. Şubat 1923 Akhisar · Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum. 29. 10. 1923, Fransız Muhabiri Maurice Pernot’ya Demeç. · Dini fikir ve inançlara saygılı olmak, öteden beri tabiî ve genel bir anlayıştır. Bunun aksini düşünmek için sebep yoktur. 11. 12. 1924, Times Muhabirine Cevap. · Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan bağnaz hareketlerden sakınıyoruz. (1925) · Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı dinsiz olmak sayıyorlar. Asıl dinsizlik, onların bu düşüncesidir. Bu yanlış yorumu yapanların gayesi, Müslümanın dinsizlere esir olmasını istemek değil de nedir? · Arkadaşlar, efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır. · Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz. · Türk milleti daha dindar olmalıdır. Yani, bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt III, s.93) · Hangi şey ki akla, mantığa, kamu çıkarına uygundur, biliniz ki o, bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, ulusun çıkarına, İslam’ın çıkarına uygunsa, kimseye sormayın, o şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı en mükemmel olmazdı, son din olmazdı. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt II, s.131). · Bizim dinimiz en makul ve doğal bir dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 94) · Bir dinin doğal olması için akla fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 94) · Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı dinsiz olmak sanıyorlar. Asıl dinsizlik onların bu düşüncesidir. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, Müslümanların dinsizlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, akılladır. (1923, Adana) (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1997, Cilt II, s. 132) · Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 131) · Evet, din gerekli bir kurumdur. Dinsiz ulusların sürekliliğine olanak yoktur. Yalnız şurası vardır ki din, Tanrı ile kul arasında bağlılıktır. Softa sınıfın din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi çıkar sağlayanlar iğrenç kimselerdir. İşte biz bu duruma karşıyız ve buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin asıl mücadele ettiğimiz ve edeceğimiz bu kimselerdir. (Atatürk ve Çevresindekiler, Kemal Arıburnu, T. İş Bankası Yayınları Sh.134-135) DİNSİZLİK · Bence, dinsizim diyen mutlaka dindardır. İnsanın dinsiz olmasının imkânı yoktur. Dinsiz kimse olmaz. Bu genelleme içinde şu din veya bu din demek değildir. Tabiatıyla biz, içine girdiğimiz dinin en çok isabetli ve çok olgun olduğunu biliyoruz ve imanımız da vardır.1923, İzmir DOĞA VE İNSAN · Doğanın her şeyden büyük ve her şey olduğu anlaşıldıkça, doğanın çocuğu olan insan kendinin de büyüklüğünü ve saygınlığını anlamaya başladı. (AFETİNAN, A., Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2000, s., 66) DÜŞMAN · Memleketimizde meydana gelen yeni durumun sonuçlarından yabancıları ürküterek Avrupa’da karşımıza bir fikir akımı ortaya çıkarmak isteyenler bizim düşmanlarımızdır. 02.11. 1922, Le Petit Parisien Muhabirine Bursa’da Verilen Demeç. · Benim ulusumu tutsak etmek isteyen herhangi bir ulusun, bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım. (23 Nisan 1921) (Ankara Gazetesi) · Düşmana merhamet acz ve zaaftır. 16. 03. 1923, Adana Çiftçileriyle Konuşma. · Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. (1936) DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ · Her kişi istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine has politik bir düşünceye sahip olmak, seçtiği bir dinin gereklerini yapmak veya yapmamak hak ve özgürlüğüne sahiptir. Kimsenin düşüncesine ve vicdanına hâkim olunamaz. · Cumhuriyet, düşünce özgürlüğünden yanadır. Samimi ve yasal olmak koşuluyla her düşünceye saygı duyarız. (AKDTYK, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, s. 94) · Düşünceler; zorla, şiddetle, topla ve tüfekle kesinlikle öldürülemez. (İ. Arı, Düşünceleriyle ATATÜRK, AKDTYK., s.324) · Gerçeği konuşmaktan korkmayınız. (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s.265) · Bir ulusun kültürü yükseldikçe kişisel özgürlüğün uygulama alanları genişler ve çoğalır. (ÂFETİNAN, A, Medeni Bilgiler ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, AKDTYK., Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2000, s.550) EGEMENLİK-ULUSAL EGEMENLİK · Korku üzerine egemenlik kurulamaz. Toplara dayanan egemenlik sürekli olmaz. Böyle bir egemenlik ve hatta diktatörlük, ancak ihtilal ortamında geçici bir zaman için gerekir. 30. 11. 1929, Vossische Zeitung Muhabirine Demeç · Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. (1923, İzmit) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 62) · Egemenlik verilmez, alınır. · Egemenlik hiçbir sebep ve şekilde terk ve iade edilemez, emanet edilemez! (Atatürkçülük, Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, Birinci Kitap, s.5) · Kesinlikle tekrar ederim ki ulusun egemenliği sonsuzdur. 19.01.1923, Anadolu Ajansı. · Ulusal egemenlik, ulusun namusudur, onurudur, şerefidir. 7.02.1923, İkdam. · Ulusların tutsaklığı üzerine kurulmuş kurumlar her tarafta yıkılmaya mahkûmdurlar. 30.08.1924, Dumlupınar’da Konuşma. · Özgürlüğün de eşitliğin de adaletin de dayanak noktası, ulusal egemenliktir. (Atatürkçülük, Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, Birinci Kitap, s.17) · Bir ülkeyi zorla ele geçirmek ve elde tutmak, o ülkenin sahiplerine egemen olmak için yeterli değildir. (1924, Dumlupınar) (AKDTYK. Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1997, Cilt II, s. 184) · Ulusal egemenliğimizin birçok küçük parçasını dahi vermeye yeltenenlerin kafalarını koparacağınızdan eminim. (1923, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri c.2, s.71-72 · Ulusal egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar yok olur. Yeni Türkiye Devletinin öz cevheri ulusal egemenliktir. Ulusun kayıtsız ve koşulsuz egemenliğidir. (Arı İnan, Düşünceleriyle Atatürk, Türk Tarih Kurumu, 1999, s.63) · Cumhuriyet, ulusal egemenlik temeline dayanan halk hükümetidir. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK. Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s.300) EĞİTİM-ULUSAL EĞİTİM · İyileştirilecek şeyler ekonomi ve eğitimdir. Bu sayede memleket imar edilecek millet refah sahibi olacaktır. Ocak 1922, Vakit Gazetesi Başyazarı Ahmet Emin’e Demeç. · Eğitim ve öğretimde tatbik edilecek usul, bilgiyi insan için fazla bir süs, bir baskı (hükmetme) vasıtası yahut medeni bir zevkten çok, maddi hayatta muvaffak olmayı temin eden pratik ve kullanışlı bir cihaz haline getirmektir. (1923) · Hükümetin en verimli ve en önemli görevi, ulusal eğitimle ilgili işlerdir. Bu işlerde başarılı olabilmek için öyle bir program izlemeye zorunluyuz ki, o program ulusumuzun bugünkü haliyle, sosyal, yaşamsal gereksinimiyle çevrenin koşulları ve çağın gerekleriyle tamamen orantılı ve uygun olsun. Bunun için büyük fakat hayali ve çapraşık düşüncelerden tamamen vazgeçerek, gerçeğe kuvvetle bakmak ve elle temas etmek gerekir. (1922) · Eğitimde süratle yüksek bir seviyeye çıkacak bir milletin hayat mücadelesinde maddi manevi bütün kudretlerinin artacağı muhakkaktır. 01. 11. 1928. TBMM Açılışı. · Eğitimdir ki, bir ulusu ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır, ya da bir ulusu esaret ve sefalete terk eder. · Ulusal eğitimin ne demek olduğunu bilmekte artık bir karışıklık ve yanlış anlama olmamalıdır. Bir de milli eğitim esas olduktan sonra onun dilini, usulünü, vasıtalarını da ulusal yapmak zorunluluğunu tartışmak gereksizdir. Milli eğitim ile geliştirilmek ve yükseltilmek istenen genç beyinleri bir taraftan da paslandırıcı, uyuşturucu, hayali fazlalıklarla doldurmaktan dikkatle kaçınmak gerekir. (1924, Samsun) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 202-206) · Ulusal Eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu şekilde olur. Bu zafere ulaşılması için hepimizin tek vücut ve tek düşünce olarak esaslı bir program üzerinde çalışması lazımdır. Bence bu programın iki önemli noktası vardır: Sosyal hayatımızın ihtiyaçlarına uyumlu olması, çağın gereklerine uygun olmasıdır. · Türkiye’nin eğitim ve öğretim tutumunu her katında, tam bir açıklıkla hiçbir kararsızlığa yer vermeden saptamak ve uygulamak gerekir; bu tutum, her anlamıyla ulusal bir nitelikte olacaktır. (1924, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, s. 347) · Eğitim ve öğretimde uygulanacak yol, bilgiyi insan için fazla bir süs, bir zorbalık vasıtası yahut uygar bir zevkten daha fazla, maddî yaşamda başarılı olmayı sağlayan, pratik ve kullanılması mümkün bir alet haline getirmektir. Millî Eğitim Bakanlığı bu esasa önem vermelidir. (1923) (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi, s. 130) · Devlet bünyesinde yüzyıllar boyu derin idari ihmallerin neden olduğu yaraları iyileştirmede verilecek emeklerin en büyüğünü hiç kuşku yok ki irfan yolunda göstermemiz lazımdır. Şimdiye kadar uygulanan eğitim ve öğretim yöntemlerinin milletimizin geri kalmasında en önemli etken olduğu kanısındayım. Onun için bir milli eğitim programından söz ederken, eski devrin boş inançlarından ve yaratılışımızla hiç ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün etkilerden tamamen uzak, milli karakterimiz ve milli tarihimizle uyumlu bir kültür kastediyorum. Çünkü milli dehamızın gelişmesi ancak böyle bir kültür ile sağlanabilir. Herhangi bir yabancı kültür, şimdiye kadar izlenen yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını tekrar ettirebilir. Kültür ortamla uyumludur. O ortam milletin karakteridir. Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığı ile, hakkı ile, birliği ile ters düşen bütün yabancı unsurlarla mücadele etme gereği; milli düşünceleri büyük bir olgunlukla her karşıt düşünceye karşı şiddetle ve fedakarlıkla savunma zorunluluğu öğretilmelidir. Yeni neslin milli ruhuna bu özellik ve yeteneklerin aşılanması çok önemlidir. Sürekli ve müthiş bir mücadeleden ibaret olan hayat, bağımsız ve mutlu olmak isteyen her milletten bu özellikleri şiddetle istemektedir... Gelecek için hazırlanan vatan çocuklarına, hiçbir güçlük karşısında baş eğmemelerini; sabır ve metanet ile çalışmalarını, çocuklarımızın anne ve babalarına da yavrularının öğrenimlerini tamamlamaları için her fedakarlığı göze almalarını tavsiye ederim. Büyük tehlikeler önünde uyanan milletlerin ne kadar sebatkar olduklarını tarih doğrulamaktadır. Silahıyla olduğu gibi aklıyla da mücadele etmek zorunda olan milletimizin birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur. (1921, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 19-21) · Ulusal Eğitim programımızın, Milli Eğitim siyasetimizin temel taşı, cahilliğin yok edilmesidir. Cahillik yok edilmedikçe, yerimizdeyiz... yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor, demektir. Bir taraftan genel olan cahilliği yok etmeye çalışmakla beraber, diğer taraftan toplumsal hayatta faal ve faydalı, verimli elemanlar yetiştirmek lazımdır. Bu da ilk ve orta öğretimin uygulamalı bir şekilde olmasıyla mümkündür. Ancak bu sayede toplumlar iş adamlarına, sanatkarlara sahip olur. Elbette milli dehamızı geliştirmek, hislerimizi layık olduğu dereceye çıkarmak için yüksek meslek sahiplerini de yetiştireceğiz. Çocuklarımızı da aynı öğretim derecelerinden geçirerek yetiştireceğiz. · Hanımlar, Beyler! (Öğretmenler) Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı. Hakiki zaferi siz kazanacak ve devam ettireceksiniz ve mutlaka kazanacaksınız. (1922, Bursa) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 47-49) · Hayatın her çalışma safhasında olduğu gibi, özellikle öğretim hayatında disiplin, başarının esasıdır. Müdürler ve öğretim heyetleri, disiplini sağlamaya ve öğrenciler disipline uymaya mecburdurlar. (1925, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 359) EKONOMİ-EKONOMİK KALKINMA · Süngülerle, silahlarla ve kanla kazandığımız askeri zaferlerden sonra, kültür, bilim, fen ve ekonomi alanlarında da zaferler kazanmaya devam edeceğiz. · Ekonomik kalkınma, Türkiye’nin özgür, bağımsız, daima daha kuvvetli, daima daha gönençli Türkiye ülküsünün belkemiğidir. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt I, s.416) · Ulusal ekonominin temeli, tarımdır. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt I, s.412) · Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca, o devletin bütün hayatî kısımlarında bağımsızlık felç olmuştur. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt I, s.243) · Ekonomik hayatın etkinlik ve canlılığı ancak ulaştırma vasıtalarının, yolların, demiryollarının, limanların durumu ve derecesiyle orantılıdır. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt I, s.242) · Siyasi, askeri zaferlerle ne kadar büyük olursa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılan zaferler kalıcı olmaz, az zamanda kaybedilir. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 111) · GENÇLER-GENÇLİK · Gençler cesaretimizi takviye ve idame ettiren sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitim ve bilgi ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en kıymetli örneği olacaksınız. Yükselen yeni kuşak, gelecek sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz. · Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her yaratık için tabii bir durumdur, fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir güç vardır ki, işte bu güç yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yani yeni Türkiye’nin gençleri, yorulsanız dahi beni izleyeceksiniz. · Sizler, yeni Türkiye’nin genç çocukları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. · Muhterem Gençler, hayat mücadeleden ibarettir. Bundan dolayı hayatta yalnız iki şey vardır. Kazanmak, yenilmek. Size, Türk Gençliği’ne terk edip bıraktığımız vicdani emanet, yalnız ve daima kazanmaktır ve eminim daima kazanacaksınız. Milleti yükseltmek için yapılacak şeylerde, atılacak adımlarda kesinlikle tereddüt etmeyin. Milleti yükseltmek için dikilecek engellere hep birlikte engel olacağız. Bunun için beyinlerinize, irfanlarınıza, bilgilerinize, gerekirse bileklerinize, pazılarınıza, bacaklarınıza başvuracak, fakat sonuçta mutlaka ve mutlaka o amaca varacağız... Bu millet, sizin gibi evlatlarıyla layık olduğu olgunluk derecesini bulacaktır. (1923, Tarsus) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 137) · Türkiye Cumhuriyeti’nin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Mânada, fikirde, tarihte bu, böyleydi. Eğer bugün, Batı nihayet teknikte bir yükselme gösteriyorsa, ey Türk çocuğu, o kabahat senin değil, senden evvelkilerin affolunmaz ihmalinin bir neticesidir. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin, bu belli! Fakat zekânı unut, daima çalışkan ol! (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s.213) · Gençler! Benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üstlenen gençler! Bir gün bu memleketi sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı çok memnun ve mutluyum. (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, AKDTYK, Atatürk Araştırma Merkezi, s.195) · Gençler! Cesaretimizi artıran ve devam ettiren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile, insanlık özelliğinin, vatan sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en kıymetli sembolü olacaksınız. · ... Sizin gibi gençlere sahip bulundukça, bu yurt ve ulusun, şimdiye kadar elde ettiği başardığı zaferlerin üstüne çok daha büyük zaferler koyabileceğine şüphe etmiyorum. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 117) · Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir. (1929, İstanbul) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 279) · Siz genç arkadaşlar, yorulmadan beni takip etmeye söz vermişsiniz. İşte ben özellikle bu sözden çok duygulandım. Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her canlı için doğal bir durumdur. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yani, yeni Türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... dinlenmemek üzere yürümeğe karar verenler asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. (1937, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 327-328) · Birbirimize vereceğimiz işaret ileri! İleri daima ileridir. (1925, Konya) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 245) GERÇEK · Sorunları olaylara göre değil, aslında olduğu gibi ele almak gerekir. (1924) · Doğruyu konuşmaktan korkmayınız(1926) · Durumu tartışırken ve önlem düşünürken acı olsa da gerçeği görmekten bir an geri kalmamak gerekir. Kendimizi ve birbirimizi aldatmak için gerek ve zorunluluk yoktur. (1927) · Çok söz, uzun söz bir şey için söylenir: Gerçeği anlamayanları gerçeği getirmek için… 9/10. 08. 1928, İstanbul Sarayburnu Parkı, Türk Yazı Devrimi Hakkında Konuşma. GERİCİLİK (İRTİCA) · Hayat felsefesinin garip bir tecellisidir ki, her faydalı ve her yeni şeye karşı mutlaka bir kuvvet çıkar. Buna bizim dilimizde gericilik (İrtica) derler. İşte bu gericiliğin yok edilmesi için gerekli önlemleri önceden almış olmak gerekir. 18.01.1923, İzmit · Unutmamalıdır ki, ulusun egemenliği bir şahısta yahut belirli şahısların elinde bulundurmakta çıkar bekleyen cahil ve gafil insanlar vardır. Hükümdarlar, kendilerini aslı olmayan bir kuvvetin temsilcisi tanırlar ve bundan zevk alırlar. Fakat onların etrafındaki çıkarcılar, bunu din kisvesine büründürerek ulusu kandırmaya, küçük görmeye çalışırlar. Nitekim şimdiye kadar çalışmışlardır. Nihayet ulusun kulağı bu söylentilerle dolar ve o telkinleri dinin gereği ve gerçeklerin anlatımı olarak kabul ederler. Bu gibilere gerici ve hareketlerine gericilik (irtica) derler.31.01.1923, İzmir. HAK VE GÖREV (ÖDEV) · Bir insanın hakkı, diğer bir insan için görevi olur ve yine bir insanın görevi de diğer insanın hakkı demektir. Hak, yetki dediğimiz zaman hemen aynı şeyleri anladığımız gibi görev, zorunluluk, yükümlülük, ödev, borç da birbirinden ayrılmayan şeylerdir. Anlıyoruz ki, hakkın bulunduğu yerde görev ve görevin bulunduğu yerde hak vardır. Yani her insan aynı zamanda hem kendine ait birtakım haklara sahiptir, hem de başkalarına ait hakların kendine yüklediği birtakım görevlere sahiptir. (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s.242 HALK ve HALKÇILIK · Bizim görüşümüz-ki halkçılıktır– kuvvetin, kudretin, egemenliğin, yönetimin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır. 17. 07. 1920, T.B.M.M. · Zannederim bugün ki varlığımızın asıl niteliği, milletin genel eğilimlerini ispat etmiştir, o da halkçılıktır ve halk hükümetidir. Hükümetlerin halkın eline geçmesidir. 1920, T.B.M.M. · Halkçılık, toplumsal düzenin çalışmasına, hukukuna dayandırmak isteyen bir sosyal sistemdir. Efendiler biz bu hakkımızı korumak, istiklâlimizi emin bulundurabilmek için genel kurulumuzca, milli kurulumuzca bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletçe savaşmayı gerekli gören bir yolu takip eden insanlarız. (1921) · İç siyasetimiz de ilkemiz olan halkçılık, yani milletin bizzat kendi geleceğine sahip olması esası anayasamız ile tespit edilmiştir. (1921) · Halkçılık teşkilâtı en ufak daireye kadar yaygınlaştırıldığı takdirde sonucun daha büyük ve verimli olacağına şüphe yoktur. Memleket ve milletin içinde bulunduğu zorlukları ve harp halini de düşünürsek meclisin çalışmalarının sonucu ve oradaki başarısını takdir etmemek mümkün değildir. 1922, Vakit Başyazarı Ahmet Emin ile Görüşme. HALK DEVLETİ · Türkiye devleti bir halk devletidir, halkın devletidir. Geçmişteki kuruluşlar ise bir şahıs devleti idi, şahısların devleti idi. 13. 08. 1923, T.B.M.M. HÜKÜMET-HALK HÜKÜMETİ · Bizim hükümetimiz demokratik bir hükümet değildir, sosyalist bir hükümet değildir ve hakikaten kitaplarda mevcut olan hükümetlerin, bilimsel yapıları itibarıyla hiçbirine benzemeyen bir hükümettir. Fakat ulusal egemenliği, ulusal iradeyi tecellî ettiren tek hükümettir, bu mahiyette bir hükümettir! · Sosyoloji noktasından bizim hükümetimizi, ifade etmek gerekirse, halk hükümeti deriz. 1921, T.B.M.M. · Şurası unutulmamalı ki, bu yönetim tarzı, bir Bolşevik sistemi değildir. Çünkü, biz ne Bolşevik’iz ne de Komünist ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü, biz ulusalcı ve dinimize saygılıyız. Özetle, bizim hükümet şeklimiz, tam bir demokrat hükûmettir. Ve dilimizde bu hükümet, «halk hükûmeti» diye anılır. 02. 11. 1922, Le Petit Parisien Muhabirine Demeç. · Cumhuriyet ulusal egemenlik temeline dayanan halk hükümetidir. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s.300) · Hükümetin iki amacı vardır: Biri milletin korunması, ikincisi milletin refahını sağlamaktır. Bu iki şeyi sağlayan hükümet iyi, sağlamayan kötüdür. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 125) · HALK YÖNETİMİ · Ulusumuzun bu günkü yönetimi, gerçek anlamı ile bir halk yönetimidir. Ve bu yönetim tarzı, esası danışma olan Şûra yönetiminden başka bir şey değildir. 03. 01. 1922, General Frunse’nin Ziyafetinde. · Herhalde halkımızı idare ile yakından ilgilendirmek, yani idareyi doğrudan doğruya halkın eline verebilecek bir idare şeklini tesis etmek hem ulusal egemenliğin gerçek olarak temsili ve hem de bu sayede halkın benliğini anlaması itibarıyla gerekli idi. İşte bu düşüncelerin, bu araştırmalardan esinlenerek olarak proje yapılmıştı. 10. 01. 1922, Vakit Başyazarı Ahmet Emin ile Mülâkat HALK ÖRGÜTÜ · Örgüt, baştan sona kadar halk örgütü olacaktır. Genel idareyi halkın eline vereceğiz. Bu toplumda hak sahibi olmak, herkesin gayretli olması esasına dayanacaktır. Ulus hak sahibi olmak için çalışacaktır. 10. 01. 1922, Vakit Başyazarı Ahmet Emin ile Görüşme. HARP · Her zamandan daha fazla inanıyorum ki, harp pahalı bir iştir. Harbin sürüklediği facialar ve dehşetten üzgünüm. Fakat harp etmeden elimizdeki silahları bıraktığımız zaman tamamen harap olacağımızı da biliyorum. Ağustos 1921, Associated Muhabirine Demeç. · Derhal şu veya bu sebepler için ulusu harbe sürüklemek taraftarı değilim. Harp zorunlu ve hayati olmalı. Hakiki kanaatim şudur: milleti harbe götürünce vicdanımda azap duyamamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Ama ulus yaşamı tehlikeye düşmedikçe, harp bir cinayettir. 16. 03. 1923, Adana Çiftçileriyle Konuşma. · Bir harp oyunu yapmak suretiyle, vatanın ve milletin yüksek menfaatlerinin müdafaasını beraber göz önünde bulunduracağız. Bu çalışmamızda son senelerin başarılarla dolu muharebelerinin, meydan muharebelerinin, cumhuriyet ordusuna ve onun kıymetli komuta heyetine kazandırdığı tecrübelerin sonucunu inceleyeceğiz. Dünyanın fen ve sanatta en son gelişmelerini göz önünde bulunduracağız. 15. 02. 1924, İzmir, Ordu İleri Gelenleri ile. · Harp, muharebe, nihayet meydan muharebesi yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir. Milletlerin çarpışmasıdır. Meydan muharebesi milletlerin bütün mevcudiyetleriyle, ilim ve fen sahasındaki seviyeleriyle, ahlaklarıyla, harslarıyla, hulâsa bütün maddi ve mânevi kudret ve faziletleri ve her türlü vasıtalarıyla çarpıştığı bir imtihan sahasıdır. Bu sahada, çarpışan milletlerin hakiki kuvvet ve kıymetleri ölçülür. 30. 08. 1924, Dumlupınar’da Konuşma. · Eğer harp bir bomba patlaması gibi birdenbire çıkarsa milletler, harbe engel olmak için, silâhlı mukavemetlerini ve mâlî kuvvetlerini saldırgana karşı birleştirmekte tereddüt etmemelidirler. En hızlı ve en etkili tedbir, muhtemel bir saldırgana, saldırının yanına kâr kalmayacağını açıkça anlatacak uluslararası teşkilatın kurulmasıdır.21. 06. 1935, Gladys Baker’a Demeç · Sizlere saldırmanızı değil, ölmenizi emrediyorum! · Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir.İleri! HARP SANAYİİ · Bilhassa harp sanayii ve fabrikalarının çalışmasını özel bir takdir ile anmayı bir borç bilirim. Bu son sene içinde bu fabrikaların eksikleri kademe kademe tamamlanmıştır. Bugün her türlü ihtiyacın üretimi mümkün hale gelmiştir. Yeni kurulan mermi ve fişek fabrikalarında bol miktarda topçu ve piyade cephanesinin ve bombasının hazırlanması ve üretiminde başarı sağlanmıştır. 1922, T.B.M.M. · Azim ve imanımız önünde yıkılarak silâh, mühimmat ve araçlarını savaş meydanında terke mecbur olan Yunan ordusunun bıraktıklarından istifade olunarak değişik merkezlerde yeni ve yedek silâh ve cephane depolarımız ve fabrikalarımız kurulmuştur. Bu genişlikte kurulan ve gün geçtikçe daha çok genişleyen ve mükemmelleşen askerî kurumlara lâzım olan fenni beyinler yetiştirilmesi için de hazırlıklarda bulunulmaktadır. 01. 03. 1923, T.B.M.M. · Harp sanayii tesisatımızı, daha ziyade gelişmesi ve genişlemesi için alınan önlemlere devam edilmeli ve endüstrileşme mesaimizde de ordu ihtiyacı ayrıca göz önünde tutulmalıdır. 1937, T.B.M.M. · Bundan sonrası için, bütün uçaklarımızın ve motorlarının memleketimizde yapılması ve hava harp sanayimizin de bu esasa göre geliştirilmesi gerekir. Hava kuvvetlerinin kazandığı önemi göz önünde tutarak, bu çalışmayı plânlaştırmak ve bu konuyu lâyık olduğu önemle milletin nazarında canlı tutmak gerekir. 1937, T.B.M.M. HARF DEVRİMİ · Çok işler yapılmıştır, ama bugün yapmaya mecbur olduğumuz son değil, ancak çok lüzumlu bir iş daha vardır. Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmelidir. Vatandaşa kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanseverlik ve milliyetseverlik vazifesi biliniz. 9/10. 08.1928, Yeni Yazı İnkılabı Hakkında. · Bizim uyumlu, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir; Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak mecburiyetindesiniz 9 ve 10. 08. 1928, İstanbul Sarayburnu Parkı, Türk Yazı Devrimi Hakkında Konuşma. · Az zaman sonra, yeni Türk harfleriyle, gözler kamaştırıcı Türk manevî ilerlemesinin ulaşabileceği güç ve saygının uluslararası düzeyini gözlerimi kapayarak şimdiden o kadar parlak görüyorum ki, bu manzara beni kendimden geçiriyor. 23. 08. 1928, Anadolu Ajansı Muhabirine Demeç. · Büyük milletimizin bir kat daha gelişmesini ve yükselmesini temin edecek olan yazı devrimi... 16. 09. 1928, İstanbul, Belediye Başkanına Demeç. · Meclisinizin en büyük eseri olan Türk harfleri, ülkenin genel hayatına tamamen uygulanmıştır. İlk zorluklar, ulusun fikir kuvveti ve medeniyete olan sevgisi sayesinde kolaylıkla yenilmiştir. 1929, T.B.M.M HARİTA DAİRESİ · Millî Savunma Bakanlığı’nda faaliyete başlayan harita dairesi ordunum bütün harita ihtiyacını karşılamaya muvaffak olmuştur. Bundan sonraki çalışma ile memleketin daha mükemmel haritalarını hazırlayacaktır. 1922, T.B.M.M HATİP-SÖZ SÖYLEYEN · Hutbeyi îrat eden hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. 07. 02. 1923, Balıkesir. HAVACI-HAVACILIK · Havacılarımız, bütün ordu ve donanmamız gibi vatanı korumaya yetenekli kahramanlardır. Büyük millet, bu soylu evlâtlarıyla kendini mutlu sayabilir. 1935, T.B.M.M. · Bizim dünyamız- bilirsiniz- topraktan, sudan ve havadan oluşmuştur. Hayatın da esas unsurları, bunlar değil midir? Bu unsurlardan birinin eksikliği, yalnız eksikliği değil, sadece bozukluğu, hayatı imkânsız kılar. Hayatı, hele ulusal hayatı seven, onu korumak isteyen; yurdunun topraklarına, denizlerine olduğu gibi, havasına da ilgisini, her gün biraz daha çoğaltılmalıdır. 03. 05. 1935, Havacılık Hakkında Konuşma. · Türk çocuğu; Her işte olduğu gibi, havacılıkta da en yüksek düzeyde, gökte, seni bekleyen yerini, az zamanda, dolduracaksın. Bundan, gerçek dostlarımız sevinecek, Türk ulusu mutlu olacaktır. 03. 05. 1935, Havacılık Hakkında Konuşma. · Gelecek göklerdedir. HİLAFET (HALİFELİK) · Bütün İslâm ulusları üzerinde yüce ruhsal görevini yapan halife düşüncesi, gerçeklerden değil, kitaplardan çıkmış bir düşüncedir. 29. 10. 1923, Fransız Gazeteci Maurice Pernot’ya Demeç. · İşin garibi bazı arkadaşlardan, özellikle dışarıdan bana halifelik önerileri olmuştur. “Siz Halife Olunuz” demişlerdir. Ben, bu önerileri daima gülerek yanıtladım. Halifelik, gereksiz hatta zararlı bir kurum haline gelmiştir. Bundan beklenen amaç gerçekleşmemiştir. Dünya Savaşı’nda gördük: Müslümanlar, Halife ordularına karşı savaştılar. Halife ordularını Suriye’de arkadan vuranlar olmuştur. Bunlar aynı Halife’ye yıllarca başkaldırmış ve bunları ortadan kaldırmak için gönderilen Türk askerlerini şehit etmişlerdir. Halifelik yararlı durumunu korusaydı Müslüman dünyasının buna sahip çıkmaları gerekirdi. Halifeliği ortadan kaldırdığımız günden bugüne kadar kimsenin bunu üstlenmemesi, Müslüman dünyasının halifesiz de yürüyeceğine ve yürümekte olduğuna en güzel örnek değil midir?” (Atatürk ve Çevresindekiler, Kemal Arıburnu, T. İş Bankası Kültür Yayını, Sh.135) · Tarihimizin en mesut devresi hükümdarlarımızın halife olmadıkları zamandır. Bir Türk padişahı, her nasılsa hilafeti kendine mal etmek için nüfuzunu, itiyadını, servetini kullandı. Bu sırf bir tesadüf eseridir. Peygamberimiz öğrencilerine dünya milletlerine Müslümanlığı kabul ettirmelerini emretti, bu ulusların hükümeti başına geçmelerini emretmedi. Peygamberin zihninden asla böyle bir fikir geçmemiştir. Halifelik demek, idare, hükümet demektir. Gerçekte görevini yapmak, bütün Müslüman milletlerini idare etmek isteyen bir halife, buna nasıl muvaffak olur? İtiraf ederim ki, bu koşullar içinde beni halife tayin etseler, derhal istifamı verirdim. 29. 10. 1923, Fransız Muhabiri Maurice Pernot’ya Demeç. · Hilafetle beraber Türkiye’de mevcut olan Ortodoks ve Ermeni kiliseleri, patrikhaneleri ve Musevi hahamhanelerinin ortadan kaldırılması lazımdır. Hilafet ve bu muhtelif patrikhaneler asırlardan beri ruhani yetkilerinin sınırları dışında çok büyük ayrıcalıklar aldılar. Halkın anlayışına dayanarak bahşedilen hukuk dışı ayrıcalıklar ile cumhuriyet idaresinin uygulanması mümkün değildir…04. 05. 1924, New York Herald Tribune Muhabirine Demeç. · Hilâfet, geçmişin bir rüyası olup, zamanımız da varlık nedeni yoktu. 25. 11. 1924, Matin Gazetesi Yazarı Madam Titania’ya Demeç. · İstanbul’da saltanat ve zevklerinin, çıkarlarının devam ettirilmesini düşmanların anavatanımızı istila etmek emellerine uydurmakta, onlarla iş birliği yapmakta, düşman devletlerin her isteğine boyun eğmekte asla tereddüt göstermeyen, vicdanları sızlamayan, milletimizin hür ve müstakil yaşama azmini kırma için haince girişimlerden çekinmeyen sultan ve halifelerin artık bu vatanda asla yeri yoktur ve olamaz. 26. 08. 1925, İnebolu’da Bir Konuşma. HOCA · Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır. 16. 03. 1923, Adana. İSTİKLÂL MAHKEMELERİ · Yüce Meclisin kurduğu İstiklâl Mahkemeleri sayesinde çabuk ve adaletli surette birçok fenalıklara son verilmiştir. Bugün memleket medenî kanunlar ve sürekli yargı dereceleri ile güvenliği sağlamaya yeterli bir hale getirilmiştir.1921, T.B.M.M. İŞ BANKASI · İş Bankası kurumu, Cumhuriyet tarihinde ekonomi bakımından başlı başına yer alacaktır. Bu kurum kıymetsiz bir servetin bile ekonomik hayatta fert menfaatlerine kullanılmayıp ulus menfaatine kullanılmasından çıkabilecek olan büyük neticeleri, az bir zamanda ve özellikle yepyeni bir devlet kuruluşunun türlü inkılâp güçlükleri içinde evrensel bir surette fiilen göstermiştir. 26.08.1936, İş Bankası’nın 10. Kuruluş yıldönümünde. İZMİR · İzmir her yönden Türk memleketidir, Anadolu’nun ayrılmaz bir parçasıdır. Yunanlılar İzmir’de hiçbir tarihî ve ırkî hakka sahip değillerdir. 17.01.1921, United Telgraph Habercisine Demeç. · İzmir kırk asırlık bir ata yurdudur. İzmir bu kadar derin bir tarihe sahip olmakla beraber coğrafî konumu dolayısıyla ekonomik ve siyasî çok büyük bir öneme sahiptir. İşte bundan dolayıdır ki, Türkiye’yi mahvetmek isteyen düşmanların her şeyden evvel bakışları bu tarihî, bu mühim beldeye döner. Nitekim düşmanlarımız en evvel burasını işgal etmişler, ondan sonra daha doğuya ilerlemişlerdir. 31.01.1923, İzmir’de Halkla. İSTANBUL · İstanbul bizimdir. Bununla birlikte boğazlar ve Marmara denizi için başkentin emniyeti temin edilmek şartıyla bir hal tarzını kabul etmeye hazır bulunmaktayız. Ağustos 1921, AP Habercisine Demeç. · İstanbul şehri, milletimizin sonsuz çalışma ve fedakarlığının ürün verdiği yerdir. Gerçekten; milletimizin maddî ve manevî varlığını yücelten anıtlar, kurumlar ve medeniyet eserleri İstanbul’da yoğunlaştırılmıştır. 01.03.1922, TBMM. · İki büyük dünyanın buluşma noktasında, Türk vatanının süsü, Türk tarihinin serveti, Türk milletinin gözbebeği İstanbul, bütün vatandaşların kalbinde yeri olan bir şehirdir. 01.07.1927, İstanbul Halk Temsilcilerine Dolmabahçe Sarayında. IRK · Efendiler, bir ülkenin, bir ülke halkının düşmandan zarar görmesi acıdır. Fakat, kendi ırkından büyük tanıdığı ve başlarında taşıdığı insanlardan vefasızlık, felaket görmesi ondan daha acıdır. Bu kalp ve vicdanlar için unutulmaz bir yaradır. 11.09.1924, Bursalılarla Konuşma. · Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır. 04.10.1932, Dolmabahçe Sarayı, Diyarbakır Gazetesinin Sahibine Demeç. İKTİSAT · Ekonomisi zayıf bir millet fakirlik ve yoksulluktan kurtulamaz; toplumsal ve siyasi felâketlerden yakasını kurtaramaz. (1924) İLERLEME · Bir ulus ki resim yapmaz, bir ulus ki heykel yapmaz, bir ulus ki, bilimin gerektirdiği şeyleri yapmaz, gerçeği açıklamalı ki o ulusun ilerleme yolunda yeri yoktur. (1923) İLK ÖĞRENİM · İlköğrenimin yayılması için, sade ve pratik önlemler almak yolundayız. İlk öğrenimde hedefimiz, bunun genel olmasını bir an evvel gerçekleştirmektir. Bu sonuca varmak, ancak, sürekli önlem almakla ve onu metodik olarak uygulamakla mümkün olabilir. Ulusun başlıca bir işi olarak, bu konuda ısrar etmeyi gerekli görüyorum. 01.11.1936, T.B.M.M. İNSAN VE İNSANLIK · İnsanlar; âdetlerini, ahlâklarını, hislerini, eğilimlerini, hattâ fikirlerini geliştirme ve terbiyede, içinde yetiştiği toplumun genel eğiliminden kurtulamazlar.18.06.1922, İzmit. Claude Farrere’in Mustafa Kemal’i Ziyareti. · İnsanlar daima yüksek, soylu ve kutsal hedeflere yürümelidirler. 27.06.1926, Gazetecilere Verdiği Demeç. · İnsanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir. (1937) · İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzülecek bir sistemdir. (1937) · Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız, insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. İSTİBDAT (DESPOTLUK-DESPOTİZM) · Bir despotizmin varlığı ile ilgili işaretlerin açıklaması, bence mümkün değildir. Cumhuriyet Halk Partisi ve onun bütün liderleri ve mensupları Türkiye’de her türlü despotizmi kökünden yıkmak için ve ülke ve ulusa tam bir özgürlük kazandırmak için bugüne kadar ulusla beraber yaşamlarını ortaya koymaktan çekinmemiş ve hiçbir vakit çekinmeyecek insanlar olduğuna göre, işaret olunan despotizm herhalde mevcut değildir… 11.12.1924, Times Muhabirine Demeç. · Geleceğini, kendisini zincire vuran şahıslara terk eden milletler, o şahısların keyif ve isteklerine oyuncak olmaya karar vermiş, rıza göstermiş kabul edilirler. Bu türlü milletler, talihini ellerine teslim ettiği insanlar başarılı oldukça, o insanların daha kuvvetli baskısı altında kalırlar. Başarılı olmazlarsa felâket, yok olma yalnız o insanları değil, onlara bağlı olan bütün toplumu kapsar.03.01.1922, General Frunse’nin Ziyafetinde. İŞ BİRLİĞİ-BİRLİKTE ÇALIŞMA · Büyük işler, önemli girişimler, ancak birlikte çalışma ile elde edilebilir. (1925, Bursa) (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1997, Cilt II, s. 231) JANDARMA OKULLARI · İç güvenliğin sağlanmasında en mühim ve maddî vasıta olan jandarma teşkilâtı, önemli bir likler ilâvesi ile güçlendirilmiş ve çeşitli jandarma okulları açılmıştır. 01.03.1922, TBMM. KABOTAJ · Kabotajın, bu sene içinde, sadece ve tamamen Türk sancağına dönmesi fiilen gerçekleşmiştir. Bu olayı övünçle anmak isterim. TBMM, 1.11.1926. KADIN-KÖYLÜ KADINI · Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ihmal ve kusurdan doğmaktadır. (1923) · Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye değersin. · Kadınlarımız hatta erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli ve daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar. (1923) · Şuna inanmak lâzımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir. (1923) · Bilinmektedir ki, her safhada olduğu gibi toplum hayatında dahi görev bölümü vardır. Bu genel görev bölümü arasında kadınlar kendilerine ait olan görevleri yapacakları gibi aynı zamanda toplumun refahı, saadeti için gerekli olan genel konulara dahi dahil olacaklardır. 31. 01. 1923, İzmir’de Halk ile Konuşma. · İnsanlar dünyaya mukadder oldukları kadar yaşamak için gelmişlerdir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir toplumun bir uzvu faaliyette bulunurken diğer uzvu atalette olursa, o toplum felç olmuştur. Bir toplumun hayatta çalışması ve muvaffak olması için çalışmanın ve başarılı olabilmenin bağlı olduğu bütün sebep ve şartları kabul etmesi gerekir. Bundan dolayı bizim toplumumuz için ilim ve fen lâzım ise bunları aynı derecede hem erkek ve hem de kadınlarımızın kazanmaları gerekir. 31. 01. 1923, İzmir’de Halk ile Konuşma. · İnsan topluluğu, bir ulus erkek ve kadın denilen iki cins insanlardan oluşmaktadır. Olabilir mi ki, bir kitlenin bir parçasını ilerletelim. Diğerini göz ardı edelim de kitlenin tamamı ilerlemiş olabilsin? Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok, ilerleme adımları, dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve gelişme sahalarında ve yenilikle birlikte mesafe almak gereklidir. Kastamonu,1925. · Bir toplum aynı amaca bütün kadınları ve erkekleri ile yürümez ise ilerlemesine teknik olarak imkân ve bilimsel olarak ihtimal yoktur. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.153) · ...Kadınlarımızın genel görevlerde paylarına düşenlerden ayrı olarak kendileri için en önemli, en hayırlı, en erdemli bir vazifeleri de iyi ana olmaktır. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.156) · Şuna kani olmak lazımdır ki dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.89) · Kadınlarımız erkeklerden daha çok aydın, daha çok verimli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.156) · Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşmaktadır. Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok ilerleme adımları dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve gelişme sahalarında ve yenilikte birlikte mesafe almaları lazımdır... (1925, Kastamonu) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 226-227) · Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde Anadolu köylü kadınının üstünde kadın mesaisi zikretmek olanağı yoktur. (1923) · Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir Ulusunda, Anadolu köylü kadınının üstünde emek vermiş bir başka kadın topluluğu gösterilemez. Dünyada hiçbir Ulusun kadını “Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, Ulusumu kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim” diyemez.” (21.03.1923, Konya) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 152) · Büyük Türk kadınını çalışmalarımıza ortak yapmak, hayatımızı onunla yürütmek, Türk kadınını bilimsel, ahlaki, sosyal ve ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekçisi yapmak yoludur. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.154-155) KALİTELİ VE SAĞLIKLI GIDA · Bütün gıda ihtiyaçlarımızın kalitesini yükseltmek hastalık ve zararlıları ile uğraşmak için gereken teknik ve yasal her önlem zaman geçirilmeden alınmalıdır. (1937, TBMM.) (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1997, Cilt I, s. 413) KANUN · Yasa koyan insanlar birtakım seçkin özelliklere sahip olmak zorundadır. O özelliklerden birincisi şudur efendiler: Yasa öneren, yasa yapan, yasa koyan bir insan, insanlığın bütün hislerini bütün ihtiraslarını herkesten daha çok sezer ve bilir. Fakat nefsini herkesten çok ve tamamen bütünüyle bunlardan ayırt etmek kudret ve yeteneğine sahip olmalıdır. Bu seçkin özelliklere sahip olmayan, insanlar insan topluluğu için yasa yapmak hak ve yetkisinden menedilmiştir. Efendiler yasalar duygulara dayanarak ve uyularak yapılmaz. 1. 12. 1921, TBMM. · Günün ihtiyaçlarına uygun yasa yapmak ve onu iyi uygulamak zenginlik (gönenç) ve ilerleme araçlarının en önemlilerindendir. (1925) KAPİTÜLÂSYON (YABANCILARIN AYRICALIKLARI) · Kapitülâsyonların hiçbir kısmında istisnayı kabul etmiyoruz. Adlî, malî veya askerî kapitülâsyonların hiçbirini tanımıyoruz. 26. 09. 1922, Chicago Tribun’un İzmir’e Gönderdiği Muhabirine Verilen Demeç. · Bana Avrupalıların ve bilhassa Fransızların doğudaki yararlarından bahsediyorsunuz. Her şeyden evvel şurası bilinmek lâzımdır ki, Büyük Millet Meclisi hükümeti kapitülâsyonların devamını asla kabul etmeyecektir. Şayet yabancı uyruklular eskiden olduğu gibi, bundan sonra da kapitülâsyonlardan istifade etmeyi düşünüyorlarsa, aldanıyorlar. Kapitülâsyonlar bizim için mevcut değildir ve asla mevcut olmayacaktır. Türkiye’nin istiklâli her sahada tamamen ve eksiksiz onaylanmak şartıyla kapılarımız bütün yabancılara açık kalacaktır. 2.11.1922, Petit Parisien Muhabirine Bursa’da Verilen Demeç. · Ulusal hudutlarımız içinde bulunan toprakların bize verilmesinde ısrar edeceğiz. Ondan sonra, bu topraklar üzerinde tamamıyla, bağımsız, yani kapitülâsyonsuz bir Türkiye yaşamasını istiyoruz. İşte bütün istediklerimiz budur. 2.11.1922, Petit Parisien haberçisineBursa’da Verilen Demeç. · Kapitülâsyonların Türk ulusu için ne derece nefret edilen bir şey olduğunu size tanımlayamam. Bunları diğer şekil ve isimler altında gizleyerek bize kabul ettirmeye başaracaklarını planlayan ve hayal edenler bu konuda pek çok aldanıyorlar. Çünkü Türkler kapitülâsyonların devamının kendilerini çok az zamanda ölüme götüreceğini çok iyi anlamışlardır. 25.12.1922, Le Journal Muhabiri Paul Herriot’a Çankaya’da Verilen Demeç. KIYAFET (GİYİM)-KILIK · Her ulusun olduğu gibi bizim de ulusal bir giyimimiz varmış. Fakat yadsınamaz ki, taşıdığımız giyim o değildir. Hatta ulusal giyimimizin ne olduğunu bilenler içimizde azdır bile. Uygar bir insan bu garip giyime girip dünyayı kendine güldürür mü? Kastamonu,1925. · Devlet memurları bütün ulusun giyimini düzeltecektir. Fen, sağlık açısından pratik olmak itibariyle, her görüş noktasından denenmiş uygar giyim giyilecektir. Bunda kararsızlığa yer yoktur. Kastamonu, 1925. · Deyimimi mazur görünüz: Altı kaval üstü şişhane diye deyim olunabilecek bir giyim ne ulusaldır ve ne de uluslararasıdır. O halde giyimsiz bir ulus olur mu arkadaşlar? · Uygar ve uluslararası giyim bizim için çok cevherli ulusumuz için yaraşır bir giyimdir. Onu giyeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve doğal olarak bunların tamamlayanı olmak üzere güneşten koruyan başlık. İnebolu, 1925. · Giyim şeklimizi aşırıya vardıranlar, giyimlerinde aynen Avrupa kadınını benzemeye çalışanlar düşünmelidir ki, her ulusun kendine özgü gelenek, görenekleri ve kendisine özgü ulusal özellikleri vardır. Hiçbir ulus aynen diğer bir ulusun benzeri olmamalıdır. Çünkü böyle bir ulus ne benzemeye çalıştığı ulusun aynı olabilir, ne kendi ulusal sınırlarında kalabilir. Bunun sonucu şüphesiz ki acıdır. (1923, Konya) (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1997, Cilt II, s. 154) KOMUTAN-KOLORDU KUMANDANI-ORDUMUZ · Kolordu kumandanı demek Efendiler, dünyanın her yerinde, her millete, en büyük kumandan demektir. Kolordu kumandanından sonra başka büyük kumandan yoktur. 14.08.1920, TBMM. · Askeri hareketler, siyasi faaliyetlerin ümitsiz olduğu noktada başlar. Ümidin güvenli bir surette geri dönüşü, orduların hareketinden daha seri hedeflere ulaşmayı temin edebilir. (1922, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. III, s. 61-62) · Ben size saldırı emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelir başka komutanlar egemen olabilir. (1915, Anafartalar) (Atatürk, Anafartalar Muhaberatına Ait Tarihçe, Derleyen: U. İĞDEMİR, 1990, s., XV-XVII) · Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve yeteneğinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. [i] · Ordumuz; Türk topraklarının ve Türkiye idealini gerçekleştirmek için sarf etmekte olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi imkânsız güvencesidir. · Büyük milli disiplin okulu olan Ordunun; ekonomik, kültürel, sosyal savaşlarımızda bize aynı zamanda en lüzumlu elemanları da yetiştiren büyük bir okul haline getirilmesine, ayrıca itina ve dikkat edileceğine, şüphem yoktur. (1937, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 420) · ...benim için ordumuzun değerini ifade de tek karşılaştırma şudur: Türk ordusunun bir birliği, dengini mutlaka yener, iki katını durdurur. Şimdilik bundan fazlasını istemiyorum. Çünkü fazlasını milletimizin yaratılıştan sahip olduğu cengaverlik zaten sağlamaktadır. Fakat bu değeri mutlaka korumak lazımdır. Bunu, askeri bir esas, bir kural olarak göz önünde tutmalıdır... Bu değer korundukça, teşkilatımızı, eğitim ve öğretimimizi bu hedef ve amaca yönelttikçe, Türkiye’nin her türlü saldırıdan, taarruzdan korunmuş olacağına ve korunacağına kimsenin şüphesi kalmaz. · Bir Türk komutanının, ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü rastlantı ve kötü şans eseri bile olsa, düşmana esir düşmesini biz mazur görsek de tarih, bunu asla affetmez ve affetmemelidir. Türk Devrim Tarihinin, gelecek nesillere hitap ve uyarısı işte budur. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, s.336) · Kaleyi içinden ele geçirmek dışından zorlamaktan çok kolaydır. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, s.433) · Komutanlar, emir vermiş olmak için emir vermezler. Gerekli, uygulanabilir olan hususları emrederler. Emir verirken, kendini, o, emri yerine getirecek olanların yerine koymak ve emrin nasıl yerine getirilip uygulanacağını düşünmek ve bilmek gerekir. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, s.502) · En büyük askerlik; çeşitli varsayımları çok iyi hesap ederek en iyi görüleni gecikmeden uygulamaktır. (Atatürkçülük, Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, Birinci Kitap, s.241) · Yarım hazırlıkla yarım tedbirle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten daha kötüdür. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, s.431) · Bir orduyu oluşturan her rütbe sahibi, genel olarak her şahıs, yaşayan bir makinenin canlı organları, parçalarıdır. (Zabit ve Kumandan ile Hasbihal, Genelkurmay ATASE Başkanlığı, s.26) · ... Türk esaret kabul etmeyen bir ulustur. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, Cilt II, s.241) · Hiçbir medeni devlet yoktur ki, ordu ve donanmadan evvel ekonomisini düşünmüş olmasın. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.188) · Maddi ve özellikle manevî çöküş, korku ile... güçsüzlükle başlar. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, s.432) · Başarılarda gururu yenmek, felaketlerde ümitsizliğe karşı koymak gereklidir. (AFET İNAN, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, İş Bankası Yayınları, s.94) · Büyük kararlar vermek kâfi değildir. Bu kararları cesaret ve kesinlikle tatbik etmek lâzımdır. (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s.396) · Muharebede kuvvetten ziyade, kuvveti maksada uygun sevk ve idare etmek önemlidir. (İĞDEMİR Uluğ, AKDTYK., Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe, Türk Tarih Kurumu Basımevi, s.23)
- ATAMIZIN HER KONUDAKİ SÖZ VE DEMEÇLERİ KISIM -2
Bir önceki yazımda Söz ve Demeçlerin ilk kısmını vermiştim. Şimdi de 2nci kısmını iletiyorum. KONUK · Bizzat Anadolu içerlerinde yaptığım yolculuklarımda gördüm ki, biz Türkler konuklarımızı ağırlama ve ikram için onlara verdikleri ziyafetlerde çok miktarda yemek yapıyoruz. Bu ekonomiye aykırı olduğu gibi, takdir buyurunuz ki sağlığa da zararlıdır. Ulusumuzun konuk severlikteki bu geleneğini akla uygun bir sınıra çekmeyi hepimiz görev saymalıyız.3.10.1925, Bursa. KOMÜNİZM · Komünizm toplumsal bir sorundur. Ülkemizin durumu, ülkemizin toplumsal koşulları, dinî ve ulusal geleneklerinin gücü, Rusya’daki komünizmin bizce uygulamasına uygun olmadığı izlenimini doğrular bir kapsamdadır. 6.02.1921, Hâkimiyet-î Milliye (Ulusal Egemenlik Gazetesi). KÖYLÜ · Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi (beyi), gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok bolluk, mutluluk ve zenginliğe hak kazanmış olan köylüdür. (Ankara,1922) Köylü hepimizin velinimetidir. Bu soylu unsurun zenginliğini düşüneceğiz. 20.07.1931. Eskişehir’den geçerken. «Zahire ticaretinde ziyan ettiğini» söyleyen Uluçayırlı Hasan Efendi’ye hitaben söylenmiştir. Ankara, 1922. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, s. 240 KURAN-I KERİM · Sonra Kuran’ın çevirisini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçe’ ye çevriliyor. 30.11.1929, Vossische Zeitung Muhabirine Demeç. KURTULUŞ · Türk Ulusunun kalbinden, vicdanından sarih ve mülhem olan en esaslı, en bariz arzu ve iman malum olmuştu: Kurtuluş. (1927) KÜLTÜR-KÜLTÜR ORDUSU · Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür... Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, uyanık davranmak düşünmek ve zekâyı eğitmektir. (1936) · Kültür zeminle orantılıdır. O zemin, ulusun sicilidir. 16.07.1921, Ankara, Maarif Kongresi. · Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey yüksek kültürde ve yüksek fazilette dünya birinciliğini tutmaktır. (1932) · Kültür, tabiatın yüksek verimleriyle mesut olmaktır. Bu ifade içinde çok şey saklıdır. Temizlik, saflık, yükseklik, insanlık vb. bunların hepsi insanlık niteliklerindendir. · Ülkemizi, toplumumuzu gerçek hedefine, mutluluğa eriştirmek için iki orduya gereksinme vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri ulusun geleceğini yoğuran düşünce ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir, verimlidir, saygındır. Fakat bu iki ordudan hangisi daha kıymetlidir, hangisi diğerine gereksinim duyar. Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz, bu iki ordunun ikisi de yaşamsaldır. Yalnız siz, kültür ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun kıymet ve kutsallığını anlatmak için şunu söyleyeyim ki, sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldürüp niçin öldüğünü öğreten bir orduya aitsiniz. · Bir ulus, kültür ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin köklü sonuçlar vermesi, ancak kültür ordusuyla olasıdır. Bu ikinci ordu olmadan, birinci ordunun elde ettiği kazançlar sönük kalır. Ulusumuzu gerçek kurtuluşa ulaştırmak istiyorsak, bizi ölümden kurtaran ve yaşama götüren bugünkü idare şeklimizin sonsuzluğunu istiyorsak, bir an önce, büyük, kusursuz, nurlu bir kültür ordusuna sahip olmak zorunluluğunda bulunduğumuzu yadsıyamayız. (1923, Kütahya) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 167-168) LAİKLİK · Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, tapınma ve din özgürlüğü de demektir. (1930) · Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi olanağını sağlamıştır. (1930) · Cumhuriyet’in temelinin laik bir dünya görüşüne dayalı olduğu hiçbir zaman unutulmamalı ve bu gerçek gözden kaçmamalıdır. Zira Türk halkı teokratik yönetimden çok acı çekmiştir. Geri kalışının nedenleri arasında bunun önemli bir yeri vardır. (1930, Kırklareli) (U. Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi, s. 437) LATİN HARFLERİ · Basit bir tecrübe Lâtin esasından Türk harflerinin, Türk diline ne kadar uygun olduğunu şehirde ve köyde yaşı ilerlemiş Türk çocuklarının ne kadar kolay okuyup yazdıklarını güneş gibi meydana çıkarmıştır. TBMM, 1.11.1928. LOZAN BARIŞI · Lozan antlaşması, Türk Ulusuna karşı, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr antlaşmasıyla tamamlandığı sanılmış, büyük bir cana kıymanın yıkılışını anlatan bir belgedir. Osmanlı devrine ait tarihe eşi geçmemiş bir politik zafer yapıtıdır.24.07.1933, Ulusal Egemenlik Gazetesi. · Lozan barışı Türk tarihinde bir dönüm noktasıdır. Türk Ulusu için politik bir başarı (Utku) teşkil eden bu antlaşmanın Osmanlı Tarihinde benzeri yoktur. Ulusumuz bununla haklı olarak gururlanabilir ve Türk ulusunun yüksek bir yapıtı olan bu antlaşmanın yüksek kıymetini beğenmesi gereken gençliğin bunu geçmişte yapılmış antlaşmalarla kıyaslanması gerekir. 26.07.1927, Dolmabahçe Sarayı, Lozan Barış Antlaşması Hakkında. MALİYE MEMURU · Maliye memurları da iç işleri memurları gibi halkla daimî teması olan teşkilâttır. Bunların da halk ile temaslarında, halk için çalışan bir halk hükümetin tabii niteliği olan azami dikkat ve ihtimam göstermek ve âzami emniyet ve inan vermek özelliklerinin ortaya çıkmasına bilhassa özen göstermeleri lâzımdır. 1.11.1937, TBMM, MECELLE · Efendiler! Bizim elyevm mevcut olan kanunu medenimiz mecelledir. Bu kanunu medenî takriben yarım asır evvel Cevdet Paşa merhumun taktı riyasetinde bir heyet-î ilmiye marifetiyle tertip olunmuştur…1.03.1922, TBMM. MİMBER · Minberler halkın dimağları, vicdanları için bir feyiz kaynağı, bir nur kaynağı olmuştur. 7.02.1923, Balıkesir’de Halka Konuşma. MİLLETVEKİLİ (ULUS TEMSİLCİSİ) · Sayın milletvekilleri; Ağır ve önemli işleriniz, size, ulus yolunda, esaslı hizmetler hazırlamaktadır. Milletin sevgileri hayırlı ve faydalı çalışmalarınızda sizinle beraberdir. 1.11.1936, TBMM Açılışı. MONDROS ATEŞKESİ · Ahmet İzzet Paşa Hükümeti uluslar esasına dayanan adil bir barışa kavuşmak emeliyle ateşkesi istedi. Bağımsızlık uğrunda namus ve yiğitlikle dövüşen ulusumuz 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan ateşkes ile silahını bıraktı. 24.04.1920, TBMM. · İtilâf donanmaları İstanbul’a girdikten sonra ateşkes hükümleri bir tarafa bırakıldı. Gün geçtikçe artan bir şiddetle, sultanların hakları, iktidar saygınlığı, ulusal onurumuz saldırılara uğradı. MUHALEFET (AYKIRILIK) · Bence muhalefet hürmete değerdir. Çünkü o da bir araştırma, bir görüş bileşkesidir. Fakat edilecek itirazlar makul ve anlayışlı ve meşru sebeplere dayanmazsa muhalefet değersiz olur.24/25.10.1919, Amasya, Tasvir-i Efkâr habercisi Ruşen Eşref ile Görüşme. MUSİKİ (MÜZİK) · Bir milletin yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmeli, kavrayabilmesidir. Bugün dinletilmeye yellenilen musiki, yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Millî ince duyguları, düşünceleri anlatan, yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, genel son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu sayede, Türk millî musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir. (1934) · Millî müzik, modern teknik içinde yükseltme çalışmalarına, bu yıl daha çok emek verilecektir. (1935) · Hayatta musiki lâzım değildir. Çünkü hayat musikidir. Musiki ile ilgisi olmayan mahlûkat insan değildir. Eğer mevzubahis olan hayat insan hayatı ise musiki mutlaka vardır. Musikisiz hayat zaten mevcut olamaz. Musiki hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir. Yalnız musikinin uygun türü yorumdur. 14.10.1925, İzmir Kız Öğretmen Okulunda Bir Konuşma. · Bugün dinletmeğe yellenilen musiki yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal; ince duyguları, düşünceleri anlatan; yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, genel son musiki kurallarına göre işlemek gerektir. Ancak; bu düzeyde, Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir. 01. 11. 1934, TBMM. · Müzik yaşamın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir. (1925, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 243) · Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. (1934, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 396) MUSTAFA KEMAL · İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal, onu “ben” kelimesiyle ifade edemem; o ben değil, bizdir! O, ülkenin her köşesinde yeni düşünce, yeni yaşam ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı topluluktur. Ben onların rüyasını temsil ediyorum. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur! · Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir. MUSUL · Musul vilâyeti, Türkiye Devletinin millî sınırları içindedir, buralarını anavatandan koparıp şuna buna hediye etmek hakkı kimseye ait olmaz. 30.01.1923, İzmir, Gazetecilere. NAMAZ · Masum halka beş vakit namazdan başka geceleri de fazla namaz kılmayı vaaz etmek ve öğütlemek, belki ömründe hiç namaz kılmamış olan bir politikacı tarafından vaki olursa, bu hareketin hedefi anlaşılmaz olur mu?15/20.10.1927, Nutuk. NAPOLYON · Ben, Napolyon’u hiç sevmiyorum. Çükü Napolyon her şeye kendi şahsını sokardı. Mücadelesi belli bir dava için değildi; kendi şahsı içindi. İşte bu bakımdan bu gibi adamlar için kaçınılması imkânsız olan felâkete uğradı…23.01.1923, Morning Post Yazarı Grace Ellison’a Demeç. · Napolyon, beni başka askerlerden başka ilgilendirmez. 23.01.1923, Morning Post yazarı Grce Ellison’a demeç. · Napolyon esaslı bir fikre dayanmadan işe başlamış ve kendine bir fırsat yaratacağını zannettiği olayların gidişine uymuştur. Onun bu şekilde hareketi, demokrasiciliğin vücudunun altmış senelik gecikmesine sebebiyet vermiştir; diyebiliriz… 30.11.1929, Vossishe Zeitung Muhabirine Demeç. NÜFUS YASASI · Büyük millet meclisinin tasvibine arz edilmiş olan yeni Nüfus Kanunu’nun kabul ve uygulanması nüfus işlerinin daha modern ve muntazam bir şekilde yürütülmesini temine hizmet edecektir. 01.11.1938, TBMM, Atatürk adına Başvekil Celal Bayar Tarafından okunan söylev. NÜFUS SAYIMI · Efendiler, nüfus meselesi bir memleketin en önemli hayati meselelerindendir. İdarî, askerî, malî ve iktisadi meselelerde memleket nüfusunun gerçek sayısını bilmek ne kadar gerekli ise her sene yapılacak istatistiklerle nüfusun artış veya azalış miktarı anlaşılmadan artış nedenlerinin devam ettirilmesi ve azalış nedenlerinin yok edilmesi için tedbir almanın mümkün olmayacağı bellidir. Bundan dolayı yeniden nüfus sayımı yapılmasına pek acil ve kesin bir lüzum muhakkaktır. 01.03.1923, TBMM. OKUL · Mektep sayesinde, Mektebin vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzelliği ile gelişir. 27.10.1922, Bursa, Öğretmenlere. · Mektep genç dimağlara, insanlığa hürmeti, millet ve memlekete sevgiyi, şerefi ve bağımsızlığı öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için izlenmesi uygun olan en doğru yolu belletir… Memleket ve milleti kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuskâr ve birer âlim olmaları lâzımdır. Bunu temin eden mekteptir. 27.10.1922, Bursa, Öğretmenlere. · Her fert dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir. 31.01.1923, İzmir’de Halk ile Konuşma. · Okullar öğretim ve eğitim kadar, okul dışındaki neslin sürekli bir aydınlık demeti altında tutulması gereklidir. 07.07.1927, Dolmabahçe, İstanbul Öğretmenler Heyetine söylenmiştir. · Bilim ve fen çalışmalarının merkezi okuldur. Bundan dolayı okul lazımdır. Okul adını hep beraber hürmetle, saygıyla analım. · Okul genç beyinlere; insanlığa hürmeti, millet ve memleket sevgisini, şerefi, bağımsızlığı öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için takip edilecek en uygun, en güvenli yolu öğretir. Memleket ve milleti kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmaları lazımdır. Bunu sağlayan okuldur. Ancak bu şekilde her türlü girişimin mantıklı sonuçlara ulaşması mümkün olur. ORDU (TÜRK ORDUSU) · Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz ve daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir. (1921) · Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin ordusu, istilalar yapmak veya saltanatlar yıkmak veya saltanatlar kurmak için şunun bunun elinde ihtiras aleti olmaktan uzaktır 18.04.1922, TBMM, Ordu Hakkında. · Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının vazifesi, «Misak-ı Millî» hükümlerini temin etmektir. 2.09.1922, İzmir’de İkdam Muhabiri Yakup Kadri’ye Verilen Demeç. · Ordumuz, Türk topraklarının ve Türkiye idealini tahakkuk ettirmek için sarf etmekte olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi imkânsız teminatıdır. 01.11.1937, TBMM. · Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. 01.11.1937, TBMM, 5. Dönem 3. Toplanma Yılını · Büyük millî disiplin okulu olan ordunun; ekonomik, kültürel, sosyal savaşlarımızda bize aynı zamanda en lüzumlu elemanları da yetiştiren büyük bir okul haline getirilmesine, ayrıca itina ve himmet edileceğine, şüphem yoktur.01.11.1937, TBMM. · Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet ışıklarını taşıyan kahraman Türk ordusu! · Memleketini en buhranlı ve müşkül anlarda zulümden, felâket ve musibetlerden ve düşman istilâsından nasıl korumuş ve kurtarmış isen Cumhuriyetin bugünkü verimli devrinde de askerlik tekniğinin bütün modern silah ve vasıtaları ile donanmış olduğun halde vazifeni aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur 9.10.1938, T.C. Ordularına Mesaj, Ankara Hipodromunda yapılan geçit resminden önce Başbakan Celâl Bayar tarafından okunmuştur. ORMAN · Orman servetimizin korunması lüzumuna ayrıca işaret etmek isterim. Ancak, bunda mühim olan, korunma esaslarını; memleketin türlü ağaç ihtiyaçlarını devamlı olarak karşılaması icap eden ormanlarımızı dengeli ve teknik bir şekilde işleterek istifade etmek esasiyle makul bir şekilde uzlaştırmak mecburiyeti vardır. 01.11.1937, TBMM. ORTA ÖĞRENİM · Bu ilk ve son iki tahsil kademesi arasında orta tahsilin de gerekliliği tabiîdir. Orta tahsilin gayesi memleketin muhtaç olduğu muhtelif hizmet ve sanat erbabını yetiştirmek ve yüksek tahsile aday hazırlamaktır. · Orta tahsilde dahi terbiye ve talim usulünün pratik ve uygulamalı olması esasına uymak şarttır. Kadınlarımızın da aynı tahsil derecelerinden geçerek yetişmelerine önem verilecektir. 01.03.1922, TBMM. OSMANLI DEVLETİ · Osmanlı devleti, ne yazık ki ölmüştür. Babıâli iktidarı ne yazık ki ölmüştür; affedersiniz, yanlış yaptım! Ne yazık ki demeyecektim, iyi ki ölmüştür. Çünkü onlar ölmeseydi ulusu öldüreceklerdi…31.01.1923, İzmir’de Halk ile Konuşma. OSMANLI TARİHİ · Osmanlı tarihi baştan sonuna kadar hakanların, padişahların, şahısların, en nihayet zümrelerin hal ve hareketlerini kaydeden bir destandan başka bir şey değildir..."17.02.1923, İzmir İktisat Kongresinin Açış Söylevi. ÖĞRENCİ · Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, ikbal nurusunuz. Yurdu asıl nura gark edecek sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim ve kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz. (1922, Bursa) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, s. 45 -46) ÖĞRETMEN · Dünyanın her tarafında öğretmenler insan topluluğunun en özverili ve saygıdeğer unsurlarıdır.01. 03. 1923. · Yeni kuşak, en büyük cumhuriyetçilik dersini bu günkü öğretmenler topluluğundan ve onların yetiştirecekleri öğretmenlerden alacaktır. (1924) · Öğretmenler!... Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister. Yeni nesli bu nitelik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir. 25.08.1924, Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine. · Öğretmenler; Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcilerini, sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır…25.08.1924, Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine. · Öğretmenler! Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı suretle bütün tahsil derecelerindeki talim ve terbiyelerinin pratik olması mühimdir. Memleket evlâdı, her öğrenim aşamasında ekonomik hayatta verimli, etkili ve başarılı olacak surette donatılmalıdır. 25.08.1924, Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine. · Cumhuriyet sizden "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" nesiller ister. 25.081924, Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine. · Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır. · Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz millet namını almak yeteneğini elde edememiştir. Ona basit bir kütle denir, millet denmez. 14.10.1925, İzmir Erkek Öğretmen Okulunda. · Öğretmenler her fırsattan istifade ederek halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır. 07.071927, Dolmabahçe Sarayı, İstanbul Öğretmenler Heyetine Demeç. · Öğretmenler; yeni nesli Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin becerinizin ve fedakarlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet: fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli muhafızlar ister. Yeni nesli, bu özellik ve yetenekte yetiştirmek sizin elinizdedir. · Öğretmenler! Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı şekilde bütün öğretim basamaklarındaki eğitimleri uygulamalı olmalıdır. Yurt evladı, her öğrenim basamağında, ekonomik hayatta başarılı, iz bırakan, eser sahibi olacak şekilde bilgilerle donatılmalıdır. Ulusal ahlâkımız, çağdaş esaslarla ve hür fikirlerle artırılmalı ve takviye olunmalıdır. Bu çok mühimdir, bilhassa nazarı dikkatinizi çekerim…Sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır. · Arkadaşlar! yeni Türkiye’nin birkaç yıla sığdırdığı askeri, siyasi, idari inkılâplar sizin, sayın öğretmenler, sizin sosyal ve fikri inkılâptaki başarınızla pekiştirilecektir. Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür “nesiller ister. (1924, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 178 -179) · Okullarda öğretim vazifesinin güvenilebilir ellere teslimini, ülke çocuğunun, o görevi kendine hem bir meslek, hem bir ülkü sayacak üstün ve saygı değer öğretmenler tarafından yetiştirilmesini sağlamak için öğretmenlik, diğer serbest ve yüksek meslekler gibi, aşama aşama ilerlemeye ve her halde zenginlik sağlamaya uygun bir meslek haline getirilmelidir. Dünyanın her tarafında öğretmenler, insan toplumunun en öz verili ve saygı değer unsurlarıdır. (1923, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, s. 317) · Ulusa gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü ilminden, keşiflerinden, gelişmelerinden yararlanalım, ama unutmayalım ki, asıl temeli kendi içimizden çıkarmak zorundayız. (1923, Konya) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 145) · Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir ulus henüz ulus adını almak yeteneğini kazanmamıştır. Ona basit bir kitle denir, ulus denemez. Bir kitle ulus olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere gereksinim duyar. (1925, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, s. 243) · Öğrenci ne yaşta ve sınıfta olursa olsun, onlara geleceğin büyükleri gözüyle bakacak ve öyle davranacaksın. (1930) · Uydurma öyküler ve boş düşünceler kafalardan tamamen çıkarılacaktır. Onlar çıkarılmadıkça beyinlere gerçeğin nurlarını sokmak olanaksızdır. (1925, Kastamonu) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 224) · Eski hocalar nasıl dini esastan egemen olmuşlarsa öğretmenler de bilim esasından kazanmaya başladıkları egemenliği sonuçlandırsınlar. Bununla öğretmenlik mesleği gerçek yücelme devrine dahil olacaktır. · Öğretmenler her fırsattan istifade ederek halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır. (1927, İstanbul) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, 1997, s. 266) · Bahçesinde çiçek yetiştiren adam çiçekten bir şey bekler mi? Adam yetiştiren adam da çiçek yetiştirendeki hislerle hareket edebilmelidir. Ancak bu şekilde düşünen ve çalışan adamlardır ki memleketlerine ve milletlerine ve bunların geleceklerine faydalı olabilirler. Bir adam ki, memleketin ve milletin saadetini düşünmekten daha fazla kendini düşünür, o adamın değeri ikinci derecededir. · En mesut olanlar, hizmetlerinin bütün nesillerce meçhul kalmasını tercih edecek karakterde bulunanlardır. Herkesin kendine göre bir zevki vardır. Kimi bahçe ile meşgul olmak, güzel çiçekler yetiştirmek ister. Bazı insanlar da adam yetiştirmekten hoşlanır. · Öğretmenler! Cumhuriyet, fikren, bilimsel, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek sicilli korucular ister. Yeni kuşağı bu nitelik ve yetenekte yetiştirmek sizin elinizdedir. 25.08.1924, Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine. · Öğretmenler; Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcilerini, sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır… 25.08.1924, Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine. · Öğretmenler! Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı suretle bütün tahsil derecelerindeki talim ve terbiyelerinin pratik olması mühimdir. Ülke çocuğu, her öğrenim aşamasında ekonomik yaşamda verimli, etkili ve başarılı olacak surette donatılmalıdır. 25.08.1924, Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine. · Cumhuriyet sizden "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" nesiller ister. 25.081924, Muallimler Birliği Kongresi Üyelerine. · Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır. 25.08.1924, Öğretmenler Birliği Üyelerine. · Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir Öğrenci her ne yaşta ve sınıfta olursa olsun, onlara geleceğin büyükleri gözüyle bakacak ve öyle davranacaksın. (1930) · Dünyanın her tarafında öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve saygıdeğer unsurlarıdır. 01. 03. 1923. · Yeni kuşak; en büyük Cumhuriyetçilik dersini bugünkü öğretmenler topluluğundan ve onların yetiştirecekleri öğretmenlerden alacaktır. (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, s.129) · Öğretmenler her fırsattan istifade ederek halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır. 07.071927, Dolmabahçe Sarayı, Öğretmenler Heyetine Demeç. ÖLÜM · Ölüm doğanın en doğal yasasıdır. Fakat böyle olmakla beraber bazen ne hâzin tecelliler arz eder. 27.01.1923, İzmir Karşıyaka’da Annesinin Mezarında. § PANİSLAMİZM (İSLAM BİRLİĞİ) · Efendiler, Panislamizm’i ben şöyle anlıyorum: Bizim milletimiz ve onu temsil eden hükümetimiz tabii olarak dünya yüzünde mevcut bütün dindaşlarımızın mesut ve müreffeh olmasını isteriz. Dindaşlarımızın değişik çevrelerde vücuda getirmiş oldukları toplumların bağımsız olarak yaşamalarını isteriz. Bununla yüksek bir zevk ve mutluluk duyarız. Bütün Müslümanların, İslam dünyasının refah ve mutluluğu kendi refah ve mutluluğumuz gibi kıymetlidir! Ve bununla çok ilgiliyiz. Ve bütün onların dahi aynı şekilde bizim mutluluğumuzla ilgili olduklarına şahidiz. Ve bu her gün meydandadır. Fakat Efendiler! Bu toplumların büyük bir imparatorluk halinde bir noktadan sevk ve idaresini düşünmek istiyorsak bu bir hayaldir! İlme, mantığa, fenne aykırı bir şeydir! 01.12.1921, TBMM. · Panislamizm, panturanizm siyasetinin başarı kazandığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanmamaktadır. Irk farkı gözetmeksizin bütün insanlığı kapsayan cihangirane devlet oluşturulması hırslarının sonuçları da tarihte kaydedilmiştir. İstilacı olmak hevesleri, konumuzun dışındadır. İnsanlara her türlü özel duygularını ve bağlantılarını unutturup onları, kardeşlik ve tam eşitlik çerçevesinde birleştirerek, insancı bir devlet kurmak teorisi de kendine özgü koşullara sahiptir. 15/20.10.1927, Nutuk – Söylev, c. II. s. 587. PARA-ULUSAL PARA · Ulusal paramızın fiilen müstakar olan kıymeti muhafaza olunacaktır. 01.11.1936, TBMM. · İçtenlikli bir bütçeye ve gerçek bir ödeme dengesine dayanan paramızın fiilî denge durumunu kesin surette koruyacağız. 01.11.1937, TBMM. PEYGAMBER · Allah, Hazreti Âdem Aleyhisselâm'dan itibaren bilinen ve bilinmeyen sayılamayacak kadar çok nebiler, peygamberler ve resuller göndermiştir. Fakat Peygamberimiz vasıtasıyla en son dini ve medeni hakikatleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı kullanarak temasta bulunmağa lüzum görmemiştir. · O, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonuca kadar o, ölümsüzdür. (1926) POLİS · Herkesin polisi kendi vicdanıdır, fakat polis vicdanı olmayanların karşısındadır. (1929) Polis asker kadar disiplinli, hukukçu kadar hukuk adamı, bir anne kadar şefkatli olmalıdır. (1934) · Polis, kanun adamıdır. Ona her zaman saygı göstermeli ve itaat edilmelidir. (1937) RADYO · Ulusal kültür için pek lüzumlu olduğu gibi, uluslararası ilgiler bakımından da yüksek değeri belli olan radyo işine önem vermeniz çok yerinde olur. 01.11.1935, TBMM. Açılışı. RUM PATRİKHANESİ · Lâkin bir fesat ve hıyanet ocağı bulunan memlekette nifak tohumları ve uyuşmazlık saçan, Hristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felaket nedeni olan Rum Patrikhanesini artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilâtı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebepler gösterilebilir? 25.12.1922, Le Journal Muhabiri Paul Herriot’ya Verilen Demeç. RUS DEVRİMİ · Genel Harbin son yıllarında Rusya içinde patlayan eden devrim, insanların çoğunluğunu teşkil eden fakir halk içinde, bilhassa bu halkın en çok sıkıntı, eziyet ve ıstıraba uğramış olan işçi sınıfı içinde, eskiden beri mevcut olan sosyalistliğin gerçek maksadını ve gayelerini ilân etti… 14.08.1920, TBMM. OKUL · Yolu belletir… Vatan ve ulusu kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu ve birer bilgin olmaları gerekir. Bunu sağlayan okuldur. 27.10.1922, Bursa. · Her kişi dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da okuldur. 31.01.1923, İzmir’de Halk ile Konuşma. · Okullar öğretim ve eğitim kadar, okul dışındaki neslin sürekli bir aydınlık demeti altında tutulması gereklidir. 07.07.1927, Dolmabahçe, Öğretmenlere. ORMAN · Orman servetimizin korunması gereğine ayrıca işaret etmek isterim. Ancak, bunda mühim olan, korunma esaslarını; memleketin türlü ağaç ihtiyaçlarını devamlı olarak karşılaması gereken ormanlarımızı dengeli ve teknik bir şekilde işleterek istifade etmek esasiyle makul bir şekilde uzlaştırmak mecburiyeti vardır. 01.11.1937, TBMM. ORTA TAHSİL · Bu ilk ve son iki tahsil kademesi arasında orta tahsilin de gerekliliği tabiîdir. Orta tahsilin gayesi memleketin muhtaç olduğu muhtelif hizmet ve sanat erbabını yetiştirmek ve yüksek tahsile aday hazırlamaktır. Orta tahsilde dahi terbiye ve talim usulünün pratik ve uygulamalı olması esasına uymak şarttır. Kadınlarımızın da aynı tahsil derecelerinden geçerek yetişmelerine önem verilecektir. 01.03.1922, TBMM. OSMANLI TARİHİ · Osmanlı tarihi baştan nihayetine kadar hakanların, padişahların, şahısların, en nihayet zümrelerin hal ve hareketlerini kaydeden bir destandan başka bir şey değildir..." 17.02.1923, İzmir İktisat Kongresinin Açış Söylevi. ÖLÜM · Ölüm doğanın en doğal bir yasasıdır. Fakat böyle olmakla beraber bazen ne hâzin tecelliler arz eder. 27.01.1923, İzmir’de Karşıyaka’da Annesinin Mezarında. ÖZGÜRLÜK · Özgürlük olmayan bir ülkede ölüm ve çöküş vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası özgürlüktür. 1906, Vatan ve Hürriyet Cemiyetinin Selanik Şubesini Kurarken. · Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük atalarım en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevi, özel ve resmi hayatımın her safhasını tanıyanlarca bu aşkım bilinmektedir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın var olması ve devam etmesi, mutlak o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla mümkündür. Ben şahsen bu saydığım niteliklere çok önem veririm ve bu niteliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için, milletimin de aynı nitelikler ile donanmış olmasını şart ve esas bilirim…22.04.1921, Hakimiyet-i Milliye Gazetesi. · Eğer bazen ihtiyatkar hareket ediyorsak, aşırı ölçüde şüpheli davranıyorsak, bize çok pahalıya mal olan hürriyetimizi kaybetmek hususundaki korkumuzdandır. Bu hürriyetin bir küçük kısmını sakatlamaktansa, hepsini birden kaybetmeyi yeğlerim. 29.10.1923, Fransız Muhabiri Maurice Pernot’ya Demeç. · Biz Türkler tarih boyunca özgürlük ve bağımsızlığa örnek olmuş bir ulusuz. · Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. (1921, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. III, s. 31) · Bence bir ulusta şerefin, onurun, namusun ve insanlığın var olması ve devam etmesi, mutlak o ulusun özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla mümkündür. (1921, Ankara) (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, s. 31) · Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. (1921, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. III, Ankara, 1997, s. 31) · Bence bir ulusta şerefin, onurun, namusun ve insanlığın var olması ve devam etmesi, mutlak o ulusun özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla mümkündür. (1921, Ankara) (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, s. 31) · OSMANLI DEVLETİ · Osmanlı devleti ne yazık ki ölmüştür. Babıâli hükümeti ne yazık ki ölmüştür; affedersiniz, hata ettim! Ne yazık ki demeyecektim, iyi ki ölmüştür. Çünkü onlar ölmeseydi ulusu öldüreceklerdi. ÖNDER · Önderlerin görevi, yaşamı sevinç ve istekle karşılamak yönünde uluslarına yol göstermektir. (1937, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araşt. Merkezi, C. II, s. 324) PARA · Ulusal paramızın fiilen müstakar olan kıymeti muhafaza olunacaktır. 01.11.1936, TBMM. · İçten bir bütçeye ve gerçek bir ödeme dengesine dayanan paramızın fiilî istikrar vaziyetini kesin surette muhafaza edeceğiz. 01.11.1937, TBMM. PEYGAMBER · Allah, Hazreti Âdem Aleyhisselâm'dan itibaren bilinen ve bilinmeyen sayılamayacak kadar çok nebiler, peygamberler ve resuller göndermiştir. Fakat Peygamberimiz vasıtasıyla en son dini ve uygarlık gerçekleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı kullanarak temasta bulunmağa gerek görmemiştir. 01.11.1922, TBMM. · Peygamberimiz efendimiz hazretleri, cenabı hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve resul olmuştur. 07.02.1923, Balıkesir’de Halka Konuşma. · O, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonuca kadar o, ölümsüzdür. (1926) POLİS · Herkesin polisi kendi vicdanıdır, fakat polis vicdanı olmayanların karşısındadır. (1929) · Polis asker kadar disiplinli, hukukçu kadar hukuk adamı, bir anne kadar şefkatli olmalıdır. (1934) · Polis, kanun adamıdır. Ona her zaman saygı göstermeli ve itaat edilmelidir. (1937) RADYO · Ulusal kültür için pek lüzumlu olduğu gibi, arsıulusal ilgiler bakımından da yüksek değeri belli olan radyo işine önem vermeniz çok yerinde olur. 01.11.1935, TBMM. RUM PATRİKHANESİ · Ahcam bir fesat ve hainlik ocağı bulunan memlekette nifak tohumları ve uyuşmazlık saçan, Hristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felaket nedeni olan Rum Patrikhanesini artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilâtı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebepler gösterilebilir? 25.12.1922, Le Journal Muhabiri Paul Herriot’ya Verilen Beyanat. RUS DEVRİMİ · Genel Harbin son yıllarında Rusya içinde patlayan eden devrim, insanların çoğunluğunu teşkil eden fakir halk içinde, bilhassa bu halkın en çok sıkıntı, eziyet ve ıstıraba uğramış olan işçi sınıfı içinde, eskiden beri mevcut olan sosyalistliğin gerçek maksadını ve gayelerini ilân etti… 14.08.1920, TBMM. SANAT-SANATÇI- GÜZEL SANATLAR · Sanata önem vermeyen bir millet büyük felakete mahkumdur. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 130) · Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 129) · Hepiniz mebus olabilirsiniz... Vekil olabilirsiniz hatta Cumhur Reisi olabilirsiniz... Fakat sanatkâr olamazsınız. Hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim. (1927, Ankara) (Sümerbank Dergisi, Cilt 3, Sayı. 29, 1963, s. 149) · Bir ulus sanattan ve sanatçıdan yoksunsa, tam bir hayata sahip olamaz. (1921, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 129) SAVUNMA · Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır. 26 Ağustos 1921. Sakarya meydan savaşı emrinden. SAVAŞ-MEYDAN SAVAŞI · Mutlaka şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur: Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz. Ancak, ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 128) · Savaş, nihayet meydan savaşı sadece karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir. Milletlerin çarpışmasıdır. Meydan savaşı milletlerin bütün varlıklarıyla, bilim ve teknik alanındaki seviyeleriyle, ahlaklarıyla, kültürleriyle kısacası bütün maddi ve manevi güç ve nitelikleriyle ve her türlü vasıtalarıyla çarpıştığı bir sınav alanıdır. Bu alanda, milletlerin gerçek güç ve kıymetleri ölçülür. Sonuçta yalnız maddi güçlerin değil, bütün güçlerin özellikle ahlaki ve kültürel gücün üstünlüğü kesinlikle ortaya çıkar. Bu sebeple meydan savaşında yenilen taraf milletçe ve memleketçe, bütün maddi ve manevi varlığıyla yenilmiş sayılır. Böyle bir sonucun ne kadar feci olabileceğini tahmin edersiniz. Yok oluş sadece savaş alanındaki orduya ait olamaz. Aslında, ordunun mensup olduğu millet feci sonuçlara uğrar. Tarih, birtakım boş hayallerle, başlarındaki hükümdarların, hırslı politikacıların oyuncağı durumuna düşen istilacı orduların, istilacı milletlerin uğradığı bu çeşit feci sonuçlarla doludur. SORUMLULUK · Sorumluluk yükü her şeyden, ölümden de ağırdır. 1919, Belleten, C. VIII, s. 28. SPOR · Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim. (Yücel Dergisi Cilt X, Sayı 57, 1939, s. 130) TEKEL · Tekelcilik konusunda özen gösterilmesi gereken esas, bu kurumların mali monopol, ticari teşekkül ve millî valörizasyon kurumu karakterinin dikkatle telifidir.1937, T.B.M.M. TARİH · Tarih yazmak tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır. (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, AKDTYK. Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s. 163) · Tarih, bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez. (1927, Ankara) (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri AKDTYK. Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s. 165) TÜRK-TÜRK ULUSU · Yüksek Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur. (ATATÜRK’ÜN Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Cilt IV, s.652) · Ne mutlu “Türk’üm” diyene. (1933, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 319) · Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır. (1932, İstanbul) (Cumhuriyet Gazetesi, 05.10. 1932) · "Efendiler, bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında tarih alanında da bir derinliği vardır. Türk milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselam’ın oğlu Yasef'in oğlu olan kişidir." Atatürk 1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 130. toplantısının birinci oturumunda yaptığı konuşmada Türkler 'in kökeni hakkında böyle diyordu. · Bu ülke dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir ayrıcalıklı oluşumun olağanüstü çıkışına sahne oldu. Bu sahne yedi bin yıllık en aşağı bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı, O çocuk tabiatın yıldırımlarından, şimşeklerinden, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı, onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. (Vecize, Millet Dergisi, Sayı: 16, 1948, s., 10-11 ve Türk Kültürü, 1969, s:85, Fethi TEVETOĞLU “Atatürk’ün Türk’ü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Tarifi” isimli makalesinde yer almaktadır. Ayrıca adı geçen vecizenin Atatürk’ün el yazısı ile bizzat yazdığı orijinal metninin tarihçi Cemal KUTAY’ın özel arşivinde bulunduğu belirtilmektedir.) · Türk; öğün, çalış, güven. (ÂFET İNAN, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, TTK. Yay. s. 304) · Türk’ün onuru, gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. O halde ya bağımsızlık ya ölüm! (1919, Ankara) (ATATÜRK, Nutuk, Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, s. 9-10) · Bu memleket tarihte Türk’tü, şimdi de Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 130) · Ben gerektiği zaman, en büyük hediyem olmak üzere Türk Ulusuna canımı vereceğim. (14 Haziran 1937) (Cumhuriyet Gazetesi) TÜRKİYE CUMHURİYETİ · Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. · Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır. (1926, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. III, Ankara, s. 119) · Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti sonsuza değin yaşayacaktır. · Türkiye Cumhuriyeti mutlu, zengin ve muzaffer olacaktır. · Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.318) · Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin emir ve isteğini yapmak, insan olmak için yeter. (1925, Kastamonu) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 225) TURK DİLİ · Ulusal duygu ile dil arasında bağ çok güçlüdür. Dilin ulusal ve zengin olması, ulusal duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindedir. Yeter ki, bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Ulusu, diline de yabancı boyunduruğundan kurtarmalıdır. · Milliyetin çok açık niteliklerinden biri dil’dir. Türk Milletindenim diyen insan, her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk düşüncesine bağlı olduğunu iddia ederse, buna inanmak doğru olmaz. (Önder Mehmet, Atatürk’ün Yurt Gezileri, Türkiye İş Bankası Kültür yayınları, Ankara, 1998, s.8) TÜRK ULUSU-TÜRK YURDU-YURT SEVGİSİ · Bugün vatanımızla bir millî kudret varsa o cereyan, felâketlerden ders alan milletin kalp ve dimağından doğmuştur. (1919) · Millete efendilik yoktur; hizmet etme vardır. Bu millete hizmet eden, onun efendisi olur. (1921) · Milleti millet yapan, ilerleten ve yükselten kuvvetler vardır: fikir kuvvetleri ve sosyal kuvvetler. 27.10.1922, Bursa, Öğretmenlere. · Bilelim ki kazandığımız başarı, milletin kuvvetlerini birleştirmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı başarıları, zaferleri ileride de kazanmak istiyorsak, ayni esasa dayanalım, aynı yolda yürüyelim. (1923) · Milletlerin siyasetinde ancak menfaatleri vardır. Kimsenin kimseye dost olmayacağını bilelim. (1933) · Millet sevgisi kadar büyük mükâfat yoktur. (1935) · Kuvvet birdir ve o milletindir…1.11.1937, TBMM Açılışı. · Ulusal varlığını devam ettirmek için, kişileri arasında düşündüğü ortak bağ, asırlardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani ulus, dini ve mezhebî bağlar yerine, Türk milliyeti bağı ile kişilerini toplamıştır. 1925, Ankara Hukuk Okulu Açılışı. · Biz doğrudan doğruya milliyetçi ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun kişileri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa o topluluğa dayanan cumhuriyet de kuvvetli olur. 26.04.1926, Türk Ocakları Delegelerine. · Türk Vatanı’nı ele geçirmek fikrini, Türkü esir etmek hayalini genel, büyük bir ideal haline getirmeye çalışanların layık oldukları kötü sondan kurtulamadıklarını gözlerimizle gördük... Kendilerine bir milletin geleceği emanet edilen adamlar, milletin kuvvet ve kudretini yalnız ve ancak yine milletin gerçek ve ulaşılabilir çıkarları yolunda kullanmakla yükümlü olduklarını bir an hatırlarından çıkarmamalıdırlar. Bu adamlar düşünmelidirler ki, bir memleketi ele geçirmek; o memleketin sahiplerine egemen olmak için yeterli değildir. Bir milletin ruhu ele geçirilmedikçe, bir milletin azmi ve iradesi kırılmadıkça, o millete egemen olmanın imkânı yoktur. (1924, Dumlupınar) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 184) · Türk ulusu güçlükleri; ulusal birlik ve beraberlikle yenmesini bilmiştir. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.318 · Aklı eren, yurdunu seven, gerçekleri gören kimselerden düşman çıkmaz. (1923, Tarsus) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 136) · Geldikleri gibi giderler. · Ulus sevgisi kadar büyük sevgi yoktur ve kişiliğimiz için değil, fakat mensup olduğumuz ulus için elbirliği ile çalışalım. (ÂFET İNAN, M.K. Atatürk’ten Yazdıklarım, Kültür Bakanlığı Yayınları, s.58) · Kuvvet birdir ve o milletindir. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s.423) · İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir ilke yoktur. Türk ulusu, Türkiye’nin gelecekteki çocukları, bunu bir an akıllarından çıkarmamalıdırlar! (ATATÜRK, Nutuk, Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, s.243) · Türk Ulusunun yeteneği ve kesin kararı, cumhuriyet, uygarlık ve gelişme yolunda durmadan, yılmadan ilerlemektir. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1989, Cilt I, s.351) · Büyük şeyleri yalnız büyük uluslar yapar. (AFETİNAN, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Atatürk Araştırma Merkezi, s. 27) · TÜRK ULUSUNA ÖĞÜT · Bir ulusun siyasi kaderinde makam sahibi olabilmek için onun ihtiyacını görmede ve onun gücünü takdirde ehliyet sahibi olmak birinci şarttır. · Saygıdeğer ulusuma şunu öneririm ki: sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki ve vicdanındaki öz cevheri, çok iyi tahlil etmek dikkatinden, bir an vazgeçmesin. · Kesinlikle bilmeliyiz ki, iki parça halinde yaşayan uluslar zayıftır, hastadır. Çocuklarımızı aynı eğitimden geçirerek yetiştireceğiz. Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz öğrenimin sınırı ne olursa olsun, onlara esaslı olarak şunları öğreteceğiz: Ulusuna, Türkiye Devleti’ne, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne düşman olanlarla mücadele sebep ve vasıtaları ile donatılmayan uluslar için yaşama hakkı yoktur. ULUSAL BİRLİK-ULUSAL BİLİNÇ · Ulusumuz davranışlarında ve gayretlerinde sarsılmaz bir bütünlük gösterdiği için başarılı olmuştur. · Yıllar geçtikçe, ulusal ülkü verimleri, güvenle çalışmada, ilerleme hevesinde, millî birlik ve millî irade şeklinde, daha iyi gözlere çarpmaktadır. Bu, bizim için çok önemlidir; çünkü, biz, esasen ulusal varlığımızın temelini, ulusal bilinçte ve ulusal birlikte görmekteyiz. (01 Kasım 1936) (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s.404-405) · Bir yurdun en değerli varlığı, yurttaşlar arasında milli birlik, iyi geçinme ve çalışkanlık duygu ve yeteneklerinin olgunluğudur. (4 Şubat 1935) (ATATÜRK’ÜN Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1991, Cilt IV, s.643) ULUSAL DERNEKLER · Esasen Doğuda ve Batıda, hemen memleketimizin her tarafında müdafaa ve milletin ve memleketin haklarını korumak için cemiyetler kurulmuştur. Bu cemiyetler düşmanların esaret boyunduruğuna girmemek amacıyla millî vicdanın azim ve iradesinden doğmuş tek teşkilât idi. (24.04.1920, TBMM.) ULUSAL ÖRGÜT · Teşkilâtı milliye ne zaman başladı? sorusuna cevabı: Mütarekeden hemen sonra ve vatanın her tarafında hemen aynı zamanda 13.10.1919, Tasvir-î Efkâr Gazetesi Başmuhabiri Velit Ebüzziya’nın Telgrafına Cevap) · Asıl amacı nedir? sorusuna cevabı: Asıl amaç vatanın bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığını sağlamaktır. 13.10.1919, Tasvir-î Efkâr Gazetesi Başmuhabiri Velit Ebüzziya’nın Telgrafına Cevap. ULUSAL ÜLKÜ · Milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekasını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu sürekli olarak ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür. 29.10.1933, Ankara, 10. Yıl Nutku · Ulusal ülküye tam bir iman ve onun gereklerini tereddütsüz yerine getirmenin neticesi elbette başarıdır. (1931) ULUSCULUK · Gerçi bize milliyetçi derler. Fakat biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle çalışan bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların bütün milliyetlerinin gereklerini tanırız. · Bizim milliyetçiliğimiz herhalde bencil ve mağrurane bir milliyetçilik değildir… 15.08.1920, TBMM. · Bilelim ki millî benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır. (1923) ULUSAL HAREKET · Bu hareket milletin bir arzusudur. Hattâ bir ihtiyacıdır. Bu arzu ve ihtiyacı doğuran şey de şahıslar değil, bizzat olaylardır. Devletin birlik ve bağımsızlığını tehdit eden meşru olmayan bir takım ihtirasat, topraklarımıza, hiçbir hakka dayanmaksızın gerçekleşen saldırılar, tehlike karşısında millete birleşmek gereğini duyurmuştur. Böyle bir harekete macera demek, bu hareketi takdir edenleri maceracılıkla adlandırmak gafillik, garazlık değil midir? 24/25.10.1919, Amasya, Tasvir-î Efkâr Muhabiri Ruşen Eşref ile Mülâkat. · Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk Ulusu ve bir de uluslar tarihinin bin bir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız sonuçlardır. (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s.423) ULUSAL KÜLTÜR · Milli kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyeti’nin temel dileği olarak temin edeceğiz. 1.11.1932, TBMM. · Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. 29.10.1933, Ankara, 10. Yıl Söylevi. · Bir milletin kültür seviyesi, üç sahada; devlet, fikir ve ekonomi sahalarındaki faaliyet ve başarı neticelerinin kazancıyla ölçülür. 01.11.1937,T.B.M.M. Açılışı. · Ulusal kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyeti’nin temel dileği olarak sağlayacağız. (1932, Ankara, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 390) ULUSAL MÜCADELE · Ulusal savaşımı yapan doğrudan doğruya ulusun kendisidir, ulusun evlâtlarıdır. Ulus analarıyla, babalarıyla, bacılarıyla mücadeleyi kendisine ülkü edindi. · Ulusal savaşımda kişisel hırs değil, ulusal ülkü, ulusal onur gerçek sebep olmuştur. 14.101925, İzmir Kız Öğretmen Okulunda Bir Konuşma. · Bir ulusun ruhu esir alınmadıkça, bir ulusun azim ve iradesi kırılmadıkça o ulusa hâkim olmanın olanağı yoktur. Oysa, asırların yarattığı ulusal bir ruha, kuvvetli ve daimî bir ulusal iradeye hiçbir kuvvet karşı koyamaz. 01.09.1924. · Ulusal varlığını devam ettirmek için, kişileri arasında düşündüğü ortak bağ, asırlardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani ulus, dini ve mezhebî bağlar yerine, Türk milliyeti bağı ile kişilerini toplamıştır. 1925, Ankara Hukuk Okulu Açılışı. · Biz doğrudan doğruya milliyetçi ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun kişileri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa o topluluğa dayanan cumhuriyet de kuvvetli olur. 26.04.1926, Türk Ocakları Delegelerine. · Milli ülküye tam bir iman ve onun gereklerini tereddütsüz yerine getirmenin neticesi elbette başarıdır. (1931) · Seneler geçtikçe, millî ideal verimleri, güvenle çalışmada, ilerleme hevesinde, millî birlik ve millî irade şeklinde, daha iyi gözlere çarpmaktadır. Bu, bizim için çok önemlidir; çünkü biz, esasen millî varlığımızın temelini, millî şuurda ve millî birlikte görmekteyiz. (1936) · Geldikleri gibi giderler! ULUSAL ONUR · Yalnız şunu bir gerçek olarak biliniz ki onur, hiçbir zaman bir adamın değil, tüm ulusundur. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 127) ULUSAL YEMİN · Ulusal yemin, barış yapmak için makul ve asgarî koşullarımızı içeren bir programdır. Barışa ulaşmak için bir araya getireceğimiz esasları içine alır. Ocak 1922, Vakit Başyazarı Ahmet Emin’e Verdiği Mülâkat. · Barıştan sonraki çalışmada başarılı olabilmek milletin istiklalinin korunmuş olmasına bağlıdır. · Ulusal Yeminin hedefi, onu temindir. Ocak 1922, Vakit Başyazarı Ahmet Emin’e Verdiği Mülâkat. · Ulusal Yemin dairesinde varlığını temin ettikten sonra gürültü çıkarıp fesatçılık edecek ve araziyi genişletme fikrinde bulunacak adamlar ortaya çıkmaz. Bence buna imkân yoktur. · Ocak 1922, Vakit Başyazarı Ahmet Emin’e Verdiği Mülâkat. ULUSLARARASI DÜŞÜNCE-ULUSLAR CEMİYETİ · Milletler Cemiyeti, henüz kesin ve etkili bir vasıta olduğunu ispat etmemiştir. Diğer taraftan, Milletler Cemiyeti bugün, bütün milletlerin, ortak amaçlarının gerçekleşebilmesi için çalışabilecekleri tek teşkilattır. 21.06.1935, Gladys Baker’e Verilen Demeç. · Bugün bütün dünya ulusları aşağı yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla meşguldürler. Bu nedenle insan mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar önem veriyorsa bütün dünya milletlerinin saadetine katkıda bulunmak için elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar takdir ederler ki, bu yolda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğumuzu temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında barış, dayanışma ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur. Onun için ben sevdiklerime şunu tavsiye ederim: Milletleri sevk ve idare eden adamlar, tabii önce kendi milletinin varlığını ve mutluluğunu sağlamak isterler. Fakat aynı zamanda bütün milletler için aynı şeyi istemek lazımdır. Bütün dünya olayları bize bunu açıktan açığa ispat eder. En uzakta zannettiğimiz bir olayın bir gün bizi bir gün etkilemeyeceğini bilemeyiz. Bunun için insanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir uzvu kabul etmek gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar müteessir olur. · “Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne “dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla ilgilenmeliyiz. Olay ne kadar uzak olursa olsun bu esastan şaşmamak lazımdır. İşte bu düşünüş, insanları, milletleri ve hükümetleri bencillikten kurtarır. Bencillik kişisel olsun, ulusal olsun daima fena kabul edilmelidir. (1937, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, s. 324-327) UYGARLIK-UYGARLIK ESERİ (YAPITI) · Memleketler çeşitlidir, fakat medeniyet birdir ve bir milletin gelişmesi için bu tek medeniyete katılması lazımdır. 29.10.1923, Fransız Muhabiri Maurice Pernot’ya Demeç. · Uygarlık yolunda yürümek başarılı olmak yaşamın şartıdır. Bu yol üzerinde bekleyenler veyahut bu yol üzerinde ileri değil geriye bakmak bilgisizlik ve gafletinde bulunanlar, genel uygarlığın coşkun seli altında boğulmaya mahkumdurlar.30.081924, Dumlupınar. · Efendiler, uygarlık yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Sosyal yaşamda, ekonomik yaşamda bilim ve fen alanında başarılı olmak için tek olgunlaşma ve ilerleme yolu budur. 30.081924, Dumlupınar. · Türk ulusunun yaradılış yeteneği ve kesin kararı uygarlık yolunda durmadan ilerlemektir. (1924) · Düşüncemiz, düşünce yolumuz uygar olacaktır. Şunun bunun sözüne önem vermeyeceğiz. Uygar olacağız. Bununla gururlanacağız. Bütün Türk ve İslâm âlemine bakınız. Zihinleri medeniyetin emrettiği şümul ve yükselmeye uyamadıklarından ne büyük yıkımlar ne acılar içindedirler. Bizim de şimdiye kadar geri kalmamız ve sonuç olarak son yıkım çamuruna batışımız bundandır. 24.08.1925, Kastamonu. · Uygarlık, öyle bir kuvvetli ateştir ki ona ilgisiz olanları yakar ve yok eder.1925, Kastamonu · Ulusumuzu en kısa yoldan uygarlığın nimetlerine kavuşturmaya, mesut ve varlık içinde kılmaya çalışacağız ve bunu yapmaya mecburuz. 26.08.1925, İnebolu. · Efendiler, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkı uygardır. Tarihte uygardır, gerçekte uygardır. Fakat ben sizin öz kardeşiniz, arkadaşınız, babanız gibi uygarım diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı, düşüncesiyle, zihniyetiyle uygar olduğunu ispat ve göstermek mecburiyetindedir. Medeniyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı, aile hayatıyla, yaşayış tarzıyla medeni olduğunu göstermek zorundadır. Sonuç olarak uygarım diyen, Türkiye’nin gerçekten uygar olan halkı başından aşağıya dış görünüşüyle dahi uygar ve gelişmiş insanlar olduğunu göstermeye zorundadır. 28.08.1925, İnebolu’da Bir Konuşma. · Medenî olmayan insanlar, medenî olanların ayakları altında kalırlar. (1925, Akhisar) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 234) · Uygar olmayan insanlar, uygar olanların ayakları altında kalmaya maruzdurlar. 10.10.1925, Akhisar. · Düşüncemiz, düşünce yolumuz uygar olacaktır. 24.08.1925, Kastamonu · Arkadaşlar, efendiler ve ey ulus! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, tarikatçılar, sapıklar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır. · Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün mana ve şekliyle uygar bir toplum haline getirmektir. Devrimlerimizin ana ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen zihniyetleri darmadağın etmek zorunludur. Şimdiye kadar milletin, beyinlerini paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur. · Dünyada her ulusun varlığı, kıymeti, özgürlük ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı uygar eserlerle orantılıdır. Uygar eser meydana getirmek yeteneğinden yoksun olan uluslar, özgürlük ve bağımsızlıklarından soyutlanmaya mecburdurlar. Dumlupınar, 30.08.1924. · Milletimizin hedefi, milletimizin ideali bütün dünyada tam anlamı ile medeni bir sosyal toplum olmaktır. Bilirsiniz ki, dünyada her kavmin varlığı, kıymeti, hürriyet ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı medeni eserlerle uyumludur. Medeni eser meydana getirmek yeteneğinden yoksun olan kavimler, hürriyet ve bağımsızlıklarını kaybetmeye mahkumdurlar. İnsanlık tarihi baştan başa bu dediğimi doğrulamaktadır. Medeniyet yolunda yürümek ve başarılı olmak, hayatın şartıdır. Bu yol üzerinde duraksayanlar veya bu yol üzerinde ileri değil geriye bakmak cahilliğinde ve gafletinde bulunanlar, medeniyetin coşkun seli altında boğulmaya mahkumdurlar. Medeniyet yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, ekonomik hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak için tek gelişme ve ilerleme yolu budur. Hayata egemen olan kuralların zamanla değişmesi, gelişmesi ve yenilenmesi zorunludur. Medeniyetin buluşlarının, tekniğin harikalarının, dünyayı değişiklikten değişikliğe uğrattığı bir çağda, asırlık köhne zihniyetlerle, geçmişe bağlılıkla varlığın korunması mümkün değildir. · Ülkeler çeşitlidir, fakat uygarlık birdir ve bir ulusun ilerlemesi için de bu tek uygarlığa katılması gerekir. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt III, s.91) · Dünyada her topluluğun varlığı ve değeri, özgürlük ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı uygar yapıtlarla orantılıdır. (1924, Dumlupınar) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 187) · Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük uygar özelliği, büyük uygarlık yeteneği, bundan sonraki gelişimi ile geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. (1933, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 319) · İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere gereksinim vardır: Bir ulus ki resim yapmaz, bir ulus ki heykel yapmaz, bir ulus ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o ulusun ilerleme yolunda yeri yoktur. Oysaki bizim ulusumuz, gerçek nitelikleriyle uygar ve ileri olmaya layıktır ve olacaktır. (1923, Bursa) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 71) · Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin emir ve isteğini yapmak, insan olmak için yeter. (1925, Kastamonu) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 225) ÜLKE · Ülke mutlaka modern, uygar ve yepyeni olacaktır. Bizim için bu, yaşam davasıdır.1923 YAŞAM · Yaşam savaşımdan ibarettir. Bundan dolayı yaşamda yalnız iki şey vardır. Yenmek ve yenilmek.18. 03. 1923, Tarsus · Bizim dünyamız- bilirsiniz- topraktan, sudan ve havadan unutulmuştur. Yaşamın da esas unsurları, bunlar değil midir? 03. 05. 1935, Havacılık Hakkında Konuşma. · Yaşamda tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek kuşakların onuru, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir.17. 03. 1937, Ankara Palas. Romanya Dışişleri Bakanı Antonescu ile Konuşma · Biz, ilhamlarımızı, gökten ve bilinmeyenden değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz. (1937, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 423) · Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, boş inançların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. Geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan uluslar, yaşamı, akla ve gerçeklere uygun olarak göremez. Böyle uluslar, yaşama geniş açıdan bakan ulusların egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkumdur. · İnsanların yaşamına, çabalarına egemen olan güç; yaratma, yeni bir şey bulma yeteneğidir. (ÂFETİNAN, A., Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, İş Bankası Yayınları, s.272) ZAFER-BUYÜK ZAFER · Dünyada zaferlerin iki vasıtası vardır biri kılıç diğeri saban. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 120) · 30 Ağustos’ta yönettiğim savaş, Türk Ulusunun yanımda bulunduğu halde yönettiğim ilk ve son savaştır. Bir insan kendini, ulusla beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor bilir misiniz? Bunu tarif zordur. Eğer ben, açıklamakta zayıf kalırsam beni hoş görünüz. 30. 08. 1928, Basın Mensuplarına Demeç HAZIRLAYAN: Prof. Dr. Zeynep KORKMAZ, Ankara 2000 KAYNAKÇA: 1. Atatürk, Nutuk, Vesikalar, Cilt 3, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, İstanbul 1967 2. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1997 3. Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri 4. Atatürk, Arıburnu Muharebeleri Raporu, Ankara 1968 5. Atatürk, Anafartalar Muhaberatına Ait Tarihçe, Tarih Kurumu Yayını, Derleyen: Uluğ İĞDEMİR, 1962 6. Atatürk, Mustafa Kemal, Bölüğün Muharebe Eğitimi, Ankara 1995 7. Atatürk, Zabit ve Kumandan ile Hasbihâl, Ankara 1981 8. Atatürkçülük, Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, Birinci Kitap, Genel Kurmay Başkanlığı 9. ATAY, Falih Rıfkı, Atatürk’ün Bana Anlattıkları, İstanbul 1955 10. AFET İNAN, A. Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Ankara 1959 11. AFET İNAN, A. M.K. Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, Ankara 1983 12. AFET iNAN, Atatürk’ten Yazdıklarım, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981 13. AFET İNAN, Medeni Bilgiler ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2000 14. BELLETEN, Türk Tarih Kurumu, Cilt XXXII, No.: 128, 1968 15. İNAN, Arı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları, Ankara. 16. İNAN, Arı, Düşünceleriyle Atatürk, Türk Tarih Kurumu, 1999 17. KARAL, Enver Ziya, Atatürk’ten Düşünceler, MEB. Yayınları, Ankara 1981 18. KOCATÜRK, Utkan, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1999 19. KOCATÜRK, Utkan, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayını 20. Uluğ İĞDEMİR, Atatürk, Anafartalar Muhaberatına Ait Tarihçe, S. XV-XVII, 1990 21. ÖNDER, Mehmet, Atatürk’ün Yurt Gezileri, T. İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1998 22. Sümerbank Dergisi, Cilt 3, Sayı 29, 1963 23. Millet Dergisi, Sayı: 16, 1948 24. Türk Kültürü Dergisi, 1969 25. Yücel Dergisi, Cilt X, Sayı 57, 1939 26. 23 Nisan 1921 Tarihli Ankara Gazetesi 27. 05 Ekim 1932 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi 28. 14 Haziran 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi 29. 30 Kasım 1939 Tarihli Ulus Gazetesi. 30. Mustafa Kemal’den Atatürk’e, Kültür Bakanlığı Yayını No.1476, Cilt: I, II. (1994) 31. Atatürk ve Çevresindekiler, Kemal Arıburnu, T. İş Bankası Kültür Yayını No: 336/31